10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 TRT Köşesi Hedef Büyük Kürdistan Emekli diplomatyazar Daver Darende’ye göre, Ortadoğu’da “Kürt birliği”ne doğru gidiş hızlanıyor. Küresel güçlerden destek gören “Kürt diyasporası” giderek güçleniyor. Türkiye topraklarını da kapsayan, ABD’nin bölgedeki en güvenilir müttefiki olacak bir Kürt devleti kurgulanıyor. Suriye de, Ortadoğu’nun yeniden biçimlendirilmesinde odak noktada: “Kuzey Irak’taki oluşumdan sonra, Suriye’de dıştan destekli Kürtlerin de Kürt sorununda anahtar rolünü üstlenmesi beklenmelidir. Böyle bir oluşum yakın bir gelecekte ‘Suriye Kürdistanı’nın doğmasına yol açacaktır. Suriye’den sonra, son aşamada, Türkiye’den koparılacak topraklar Kuzey Irak’taki oluşuma eklenerek gelecek için düşünülen ‘Büyük Kürdistan’ projesi tamamlanmış olacaktır. Unutulmamalıdır ki, Suriye’de kurulması öngörülen ‘tampon bölge’ 1992’de Irak’ta Türkiye’nin göz yumması sonucu kurulan ‘tampon bölge’nin bir benzeri olacak, bu durum ülkemizin üniter yapısını tehdit ederken ilerde daha büyük tahribatlara yol açacaktır.” Darende, Türkiye toprakları üzerinde bir özerk Kürt yapısına olanak tanımanın da, Sevr Antlaşması’nı hortlatmak anlamına geleceğinin özenle altını çizmek gereğini duyuyor. Haklı da... Ülkenin başında 10 yıldır Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu olan bir kadro var. Kuruluş felsefesiyle, kurumlarıyla, anlaşmalarıyla 1923 Cumhuriyeti’nin kökten dönüştürülmesi gerektiğine inanan bir kadro bu. Suriye ile bunalım dahil, bu hedefe varmak için her türlü fırsatı kullanıyor. Durmuyor, yoluna devam ediyor. İbrahim Şahin başına geldi geleli TRT özelleştirilmeden özelleştirildi. TRT’nin yayıncı ve haberci kadroları tasfiye edilirken dışarıya, yandaşlara “özel iş” verme neredeyse olağan bir uygulama haline geldi. Son örnek, CHP milletvekili Erdal Aksünger’in soru önergesine TRT’nin verdiği yanıtla ortaya çıktı. AKP kurucularından ve MYK üyelerinden Ayşe Böhürler’e, sahibi olduğu Ajans Y Medya şirketi üzerinden, TRT’de son 4 yıldır yapılan programlar için 5 milyon 300 bin TL (eski parayla 5 trilyon) ödenmiş. Hey maşallah! Tak türbanı, gir AKP’ye, ol milletvekili, kur şirketi, dön köşeyi. Garibana kömür, Böhürler’e milyonlar... Garibin bu dünya ile işi ne zaten, öte dünyada cennete gidecek ya, yeter Cillop Samsun’da insancıklarımız öldü, bir haftada unutuldu gitti. “Kimdir felaketin sorumlusu?” diyen yok. Oysa İnşaat Mühendisleri Odası, Samsun’da yine 9 kişiyi yutan Mert Irmağı yatağında 1967’de de benzer bir taşkın sonucu 102 binanın yıkıldığını, ancak bu acı deneyime karşılık dere yatağının yanlış planlamayla imara açıldığını 2008’de Samsun Kent Sempozyumu’nda belirlemişti. Oysa, Samsun’daki TOKİ konutları sanki inadına yaparmış gibi, dere yatağına yaklaşık 30 metre uzaklıkta inşa edilmişti. Hepimiz biliyoruz ki, eski TOKİ Başkanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “cillop gibi” iş yapmakla övünür. CHP’li Musa Çam, Meclis kürsüsünde. Konu, geçmişte katliam yapmış ülkücülere af öngören yargı paketi: “12 Eylül 1980 öncesi DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü. Bunun katili uzun yıllar bulunamadı. Sonra, Kuşadası’nda milli parkta Ünal Osmanağaoğlu adında bir katil yakalandı, tutuklandı ve bugün tutuklu. Ankara’da 7 tane öğrenci Haluk Kırcı tarafından boğularak öldürüldü. Bu getirilen madde değişikliği, bu katillerin dışarıya çıkartılması için özel olarak düzenlenmiş olan bir maddedir. Ankara’da 7 tane öğrenci, aileleri Anadolu’nun değişik yerlerinden göndermişler çocuklarını, üniversite okutuyorlar ama o üniversite okuyan çocukları, tanımadıkları, bilmedikleri, hiç ilişkisi olmayan Haluk Kırcı Oh, Nihayet… Televizyonu açtım, rastlantı bu ya, karşımda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Niğde Üniversitesi camisinin açılışında bir müjde veriyor, “Hiçbir üniversite asla mabetsiz olmamalı” diyor. Kısa bir soluk aldıktan sonra sürdürüyor konuşmasını: “Diyanet İşleri Başkanlığı olarak üniversitelerin artmasından büyük bir mutluluk duyuyoruz. Ama her üniversitemizin kampusunda mutlaka mabet olmalı. Harvard, Oxford, Cambridge gibi dünyanın bütün büyük üniversitelerinin, bütün bölümlerinin kapıları bir mabede açılır. Bu, bütün dünyada böyledir. Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı olarak 38 üniversite kampusunda destek verdiğimiz cami inşaatlarımız var. Üniversitelerimiz ve halkımızla birlikte bunları inşa ediyoruz. Tahmin ediyorum bu dördüncü camimizin açılışı. İnşallah yakın zamanda diğer üniversitelerimizin kampusunda inşa edilen bu mabetlerimizin de açılışını gerçekleştiririz. Bunu çok önemsiyoruz. Hiçbir üniversite asla mabetsiz olmamalı. Öğrencilerimizin böyle zemin katlarda ve izbe mekânlarda ibadet etmeye mahkum olmaları, bu milletin kültürüne, tarihine ve medeniyetine asla yakışmaz.” Heyecanlanmamak elde değil; varsın bu üniversitelerden hiçbiri dünya değer sıralamasında ilk 500’e girememiş olsunlar, bu hiç önemli değil, önemli olan Başbakan’ın direktifi doğrultusunda “dindar nesiller” yetiştirmek konusunda atılan adımlardır. ??? Fakat insan yine de o Harvard, Oxford, Cambridge örneklerine takılıyor, çünkü İslam dışındaki dinlerde “beş vakit namaz” gibi zaman kurallarına bağlı bir ibadet söz konusu değil. Bizde nasıl olacak? Diyelim aylardan ekim, günlerden mübarek cuma günü. Dini bütün profesör üniversitenin tıp fakültesinde patoloji dersinde; elinde neşter bir kadavranın karnını açıyor, çevresinde iki asistanı ve öğrencileri dikkatli gözlerle onu izliyorlar. O saatine bakıyor: 12.40. Öğle ezanının okumasına 16 dakika var. “Haydi” diyor genç asistanına, onun yardımıyla önlüğünü çıkartıyor, ellerini yıkıyor. Öğrencilerine, “Bana yarım saat izin” deyip laboratuvardan çıkıyor. İki asistanı ile öğrencilerinin yarısı da peşinde… Konya çarşısında dükkânlarını kapatıp peşlerinde kalfaları ve çıraklarıyla yakındaki camiye, “Cumaya giden” esnaf gibi… ??? Operaya mescit açılması gündeme geldiğinde de benzer görüntüleri canlandırmıştım kafamda. Örneğin, Giuseppe Verdi’nin bestelediği, Francesco Maria Piave’nin librettosunu yazdığı ‘La Travatia’ oynanıyor. Henüz birinci perde; Alfredo Germont rolündeki tenor Violetta Valéry rolündeki sopranoya uzunca bir arya ile aşkını ilan etmektedir. Fakat o ne? İzleyiciler arasında bir kıpırdanma başlamıştır. Önce iki kişi, daha sonra beş, derken gürültü patırtı arasında salonun beşte biri boşalır. Oyuncular, orkestra üyeleri, herkes şaşkındır. Kaş göz işaretiyle birbirlerine ne olup bittiğini sorarlar. Neyse, yanıt gelir dini bütün izleyiciler yatsı namazı için mescide gitmişlerdir. Yirmi dakika sonra salona geri dönüş başlar. Bu arada oyunun içine edilmiştir. Suç, Verdi ile Piave’nin uzak görüşsüzlüğündedir, 1853 yılında ‘La Travatia’ yapıtına son noktayı koyduklarında 2000’li yılların Türkiyesi’nde nasıl hayatlar yaşanacağını öngörememişlerdir. Doğal ki yapılacak en doğru şey opera denen bu abuk sabukluğu ortadan kaldırmak, bale ve tiyatroların özelleştirilmeleri çerçevesinde buna da kalıcı bir çözüm bulmaktır. ??? Operaya mescit, üniversitelere cami gibi muştular birbirini izledikçe iktidarın attığı her adımı “demokrasiye katkı” olarak değerlendiren yandaş kalemler ile ekran soytarıları kucaklaşmakta, aldıkları her muştuya “Oh, nihayet!” deyip kadeh tokuşturmaktadırlar. Varsın her üniversitenin bir camisi olsun, varsın sanatın her türü iğdiş edilsin, bunların umurunda değildir. Onlar çocuklarını okusun diye Amerika’ya gönderirler, ille de opera izlemek isterlerse Milano’daki La Scala, New York’taki Metropolitan Opera ne güne durmaktadır? O cillop gibi işi; Samsunlular hem yaşayarak, hem de ölerek öğrendi. tarafından evleri basılıyor, tellerle Ülkücülere Özel Af Kaygı Yeni Terörle Mücadele Yasası sonrasında milletvekillerinin tahliye beklentisini, ilgili davaları yakından izleyen hukukçulara sorduk. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in “Ümit ederim yargı yasamanın verdiği mesajı almıştır” açıklamasının ters tepmesinden kaygılıydılar. Çiçek’in sözlerinin yargıçlarca “yargıya müdahale” olarak algılanabileceği üzerinde duruyorlardı. Kamuoyundaki genel beklenti ise, tahliyeler olacağı yönünde. öldürülüyor arkadaşlar. Türkiye işçi sınıfına önemli hizmetler yapmış bir konfederasyon genel başkanının tanımadığı, bilmediği, sipariş üzerine gönderilen bir katil tarafından öldürülmesi ve uzun yıllar devam etmesi ve şimdi de zamanaşımına uğratılması ortadayken şimdi bir kanun düzenlemesiyle beraber af getiriliyor. Lehte bir kanun ve bununla beraber erken tahliye getiriliyor. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Vicdanlarınıza sesleniyorum, yapmayın, bir katilin erken tahliyesine oy vermeyin ve karar vermeyin arkadaşlar.” O gün vicdanlar sustu. Tıpkı o öldürümler gerçekleştirilirken olduğu gibi... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Tarihte Bir Kara Gün’: 2 Temmuz 1993 2 Temmuz 1993, tarihe “bir kara gün” olarak yazılmıştır... 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta “Pir Sultan Abdal Şenlikleri” düzenlenir. Bir şenlik olarak düzenlenen günü, aydınlık ve uygarlık düşmanları “insan avına” dönüştürmekte gecikmez... İnsan avcılarından oluşan grup, önce hükümet konağını taşlamaya ve slogan atmaya başlar, sonra Madımak Oteli’ne ulaşır. Madımak Oteli önündeki araçlar yakılır ve otel taş yağmuruna tutulur. Sonra da Madımak Oteli içindekilerle birlikte yakılır. İnsan avcılarının elinden kaçıp otele sığınmış olan Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Güntekin’in de aralarında bulunduğu 35 kişi yanarak ve dumandan boğularak yaşamını yitirir. İtfaiye merdiveniyle kaçmaya çalışan Aziz Nesin, bir görevli tarafından önce merdivende saldırıya uğrar ve yaralanır. Görevli, Aziz Nesin’i merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru iter. Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç girişiminden araya giren polisler kurtarır. Bütün bunlar olurken de bir kısım güvenlik güçleri olayları “televizyonda maç izler gibi” izlemektedir. Sanat ve kültür düşmanlarının “baş tacı” edildiği toplumlar ne denli ileri teknolojiye sahip olurlarsa olsunlar, çağdaş uygarlık düzeyinin yanına bile yaklaşamazlar. Ortaçağda ateş, “kutsal amaçlar” için insan yakmakta kullanılmıştır. Ortaçağda “Tanrı adına” insan yakmak “kutsal bir gelenek” olmuştur. Bu gelenek zaman tünelini aşıp 20. yüzyılın sonlarında Türkiye’ye ulaşmış ve 1993 yılı 2 Temmuz günü, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni kutlamak için, valinin daveti üzerine Sivas’a gelip Madımak Oteli’nde konuk olan sanatçı, yazar, düşünürleri bulmuştur. Ortaçağdan çağımıza taşınan bu ateşle 20. yüzyılda Türkiye’nin, sanatçı, şair, düşünür, yazar ve halk ozanları Madımak Oteli ile birlikte “insan avcıları” tarafından yakılmıştır. Ve 2 Temmuz günü tarihe, “kara bir leke” olarak geçer. “Bu insanlık suçunda” yaşamını yitirenler: “(1) Muhlis Akarsu 45 yaşında, sanatçı; (2) Muhibe Akarsu 35 yaşında, Muhlis Akarsu’nun eşi; (3) Gülender Akça 25 yaşında; (4) Metin Altıok 52 yaşında, şair, yazar, felsefeci; (5) Mehmet Atay 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı; (6) Sehergül Ateş 30 yaşında; (7) Behçet Sefa Aysan 44 yaşında, şair; (8) Erdal Ayrancı 35 yaşında; (9) Asım Bezirci 66 yaşında araştırmacı, yazar; (10) Belkıs Çakır 18 yaşında; (11) Serpil Canik 19 yaşında; (12) Muammer Çiçek 26 yaşında, aktör; (13) Nesimi Çimen 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası; (14) Carina Cuanna Thuijs 23 yaşında, Hollandalı gazeteci; (15) Serkan Doğan 19 yaşında; (16) Hasret Gültekin 23 yaşında şair, sanatçı; (17) Murat Gündüz 22 yaşında; (18) Gülsüm Karababa 22 yaşında; (19) Uğur Kaynar 37 yaşında, şair; (20) Emin Buğdaycı 18 yaşında şair; (21) Asaf Koçak 35 yaşında, karikatürist; (22) Koray Kaya 12 yaşında; (23) Menekşe Kaya 15 yaşında; (24) Handan Metin 20 yaşında; (25) Sait Metin 23 yaşında; (26) Huriye Özkan 22 yaşında; (27) Yeşim Özkan 20 yaşında; (28) Ahmet Özyurt 21 yaşında; (29) Nurcan Şahin 18 yaşında; (30) Özlem Şahin 17 yaşında; (31) Asuman Sivri 16 yaşında; (32) Yasemin Sivri 19 yaşında; (33) Edibe Sulati 40 yaşında, sanatçı; (34) Ahmet Öztürk 21 yaşında, otel çalışanı; (35) Kenan Yılmaz 21 yaşında, otel çalışanı.” (Kaynak : Vikipedi.org) Bu insanlık dışı “cinayette” yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bartın iline özgü, 1 mısır unuyla yapılan bir çorba... Eski Mı 2 sır’da güneş tanrısı. 2/ 3 Karakter... Arda4 han’ın bir ilçesi. 3/ Canlıları benzerlik ve 5 farklılıklarına göre 6 sınıflandıran bilim. 7 4/ At yarışlarında bahisçiler topluluğu ve 8 bu topluluğun bulun 9 duğu yer... İlkel ben1 2 3 4 5 6 7 8 9 lik. 5/ Asya’da bir ülke... İlkel bir silah. 6/ “Serto, do 1 Ç İ F T E H A N E rak” gibi adlar da verilen bir 2 E T A R OMA N cins tulum peyniri... Mo 3 R A P İ R İ N A torlu taşıtlarda direksiyon 4 İ A L E L İ M ile tekerlek arasındaki bağ5 A N İ K A K lantıyı sağlayan mil. 7/ Me6 A R A B E Z F tin olma, dayanıklılık. 8/ S U Anadolu halklarının en eski 7 R A M S E S A İ T ana tanrıçası... Bir yerde 8 A K A İ T oturma. 9/ Yolsuz ya da 9 S A L M A S T R A emeksiz elde edilen şey... Lityum elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mayalı hamurdan yapılıp sacda pişirilen bir tür ekmek... Eski dilde su. 2/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... “akşamlar bir gibi biterdi” (Attilâ İlhan). 3/ İpten düğümlü saçaklarla oluşturulan bir el sanatı. 4/ Çabuk kurumasını sağlamak için boyaya katılan madde. 5/ Japon mutfağına özgü bir tür şehriye çorbası... Paltoya benzer bir tür üstlük. 6/ “Hintkirazı” da denilen bir meyve... Ateş. 7/ Molibden elementinin simgesi... Açık samanrengi. 8/ Lifleri dokumacılıkta kullanılan değerli bir bitki... Yolcu evi. 9/ Açı ölçmeye yarayan, dönme hareketli bir çeşit cetvel... Boru sesi. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle