Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Otomotiv Distribütörleri Derneği’ne göre yüksek vergi oranları talep artışını önemli ölçüde engelliyor Otoya ÖTV darbesi Ekonomi Servisi Otomotiv Distribütörleri Derneği’ne (ODD) göre yüksek oranlı vergiler, özellikle de Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranları, talep artışını önemli ölçüde engelliyor. Mevcut şartlar değişmeden, yüzde 5.5 oranında gelir artışı olması durumunda 2016’da otomobil satışları yıllık 850 bin 39 adet, toplam otomotiv satışları da 1 milyon 246 bin 323 adet seviyesine ulaşacak. ODD ‘Otomotiv Ticaretinde Yol HaritasıTalep Tahminleri 20122016’ raporunu yayımladı. Türkiye’de motor silindir hacmine göre otomobillerde yüzde 80 ve yüzde 130’a varan ÖTV uygulanıyor. Rapora göre ÖTV’nin yüzde 18 oranında uygulanması halinde otomobil satışlarının 2016’da 1 milyon 16 bin 168 adet, toplam otomotiv satışlarının 1 milyon 412 bin 252 adet olacağı tahmin edilirken, ÖTV’nin yüzde 27’ye düşürülmesi durumunda ise otomobil satışlarının 930 bin 682 adet, toplam otomotiv satışlarının da 1 milyon 326 bin 966 adet olacağı öngörülüyor. ODD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar, ömrünü tamamlamış araçlarla ilgili kanuni düzenlemeler yapılmış olsa da sistemin mevcut vergi yapısıyla işlemesinin mümkün olmadığını dile getirerek “Biz de, devletin vergi gelirlerini azaltmadan, hatta artırarak sistemin nasıl çalıştırılabileceği konuODD sunu ana çıkış nokBa şkanı tamız olarak beMustafa lirledik” diye koBayraktar: Otomotiv nuştu. Raporda, tükesektörü maalesef ticilerin borçlanülk emizin cari açığının ma imkânları sor umlusuymuş gibi arttıkça kredi hacminin genişgörülse de asıl israf lemesiyle birlikyaşlı araç parkına te talebin de ödenen kullanım ve yükseldiği, çeşitli nedenlerle bakım meydana gelen fibedelleridir. yat artışlarının ise talebi olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Türkiye’deki otomobil talebinin büyük ölçüde ülke ekonomisindeki gelişmelere ODD raporunda, Türkiye’deki araç parkıduyarlılık gösterdiğinin ifade nın yüksek yaş ortalamasına da dikkat çekiedildiği çalışmada, gelir düzeyi liyor. Raporda, 2011 sonu itibarıyla Türkiolarak en üstte yer alan yüzde ye’de toplam araç parkının 12 milyonun 20’lik kesimin, toplam araç alıüzerine çıktığı, bu sayının yarısını 12 ve üzemının yüzde 55.6’sını gerçekri yaştaki araçların oluşturduğu, 16 ve üzeleştirdiği, bu grubun ikinci sırari yaş grubunu oluşturan araçların oranının daki yüzde 20’lik grupla birleşyüzde 34, 20 yaş ve üzeri araçların oranının tirildiğinde ise toplam araç taleise yüzde 22.6 olduğu bilgisi de yer alıyor. binin yüzde 81.5’ini oluşturduğu ‘Ömrünü tamamlamış araçlar’ teşvikaydediliyor. Asıl sorun yaşlı araca uygulanan bedel Tıkanan AKP Türkiyesi ve CHP’nin Görevi Genel seçimlerin üzerinden 13 ay geçti. AKP iktidarı üçüncü yasama döneminin ilk yılını tamamladı. Önümüzdeki hafta yapılacak CHP Kurultayı yaşanan siyasal ortamda büyük önem kazanıyor. AKP ülkesinde, toplumda adalete güven duygusu hızla aşınıyor; giderek yok oluyor. Hukukun evrensel ilkeleri, bağımsız ve tarafsız yargı, iyice unutuldu. Yıllardır sonuçlanmayan ve siviliyle ve askeriyle, milyonlarca kişiyi doğrudan ilgilendiren çok sayıda siyasi dava var. Kitlesel gözaltına almalar bir türlü sona ermiyor; 700’den fazla öğrenci; 100 dolayında basın çalışanı tutuklu. Toplumun geleceğinin en önemli belirleyicisi olan eğitim, AKP iktidarı tarafından çağdaş eğitbilim ilkeleri bir tarafa bırakılarak dinamitlenmiştir. Eğitim, çocukların ve gençlerin yaratıcı yeteneklerini geliştirmelerinin altyapısı olma özelliğinden hızla uzaklaşmaktadır. İlk ve ortaöğretim çökertilmiştir. Üniversite sayısı hızla artırılmış, ancak, eğitimin kalitesi yanında üniversite özerkliği ve bilimsel araştırma özgürlüğü tümüyle unutulmuş; TÜBİTAK ve TÜBA’sıyla bilim kurumları tümüyle siyasetin emrine sokulmuştur. Bu durum, ülkemizde bilimsel gelişmenin sonu demektir. AKP iktidarında, heykelden tiyatroya, oradan müziğe uzanan hemen her alanda sanatsal yaratıcılığa karşı düşmanca bir tavır sergilenmektedir. Giderek, önde gelen sanatçıları kitlesel baskı altına alan bir korku ve linç ortamı yaratılmaktadır. Demokrasilerde, yasama, yargı ve yürütmeden sonra, dördüncü kuvvet sayılan ve bu özelliğiyle toplumun sesi olması gereken basınyayın, yasaklama ve işten çıkarmalarıyla, neredeyse tamamıyla, medya sermayesinin AKP iktidarıyla iyice bütünleşen ilişkilerinin cenderesi altında ezilmektedir. Yalnız kamu kurum ve kuruluşları değil, başta sendikalar olmak üzere, tüm örgütsel ve kurumsal yapılar AKP sultasına teslim olmaya zorlanmaktadır. Emekçilerin hak arama yolları tıkalıdır. Devlet bürokrasisinin artan kalitesizliği, hızla ekonomik ve toplumsal gelişmeleri engelleme noktasına gelmektedir. Bütün bu gelişmelerin temeli olarak, Başbakan’ın, bundan mutlu oluyoruz dediği, sermayenin el değiştirmesi süreci yaşanmaktadır. Kimi zaman kaynağı da açıklanmayan iç ve dış sermayeye sağlanan araziler ve yapılaşmaya dayalı aşırı rantlar, sermayenin başını döndürüyor. İşçi hakları; doğal ve tarihi çevrenin korunması unutulmuş; geçerli olması gereken serbest rekabet yerini, sermayenin AKP’ye yakınlaşma rekabetine bırakmıştır. Sermaye birikimi, AKP anlayışının kalıcılaşmasını sağlayacak doğrultuda yürütülmektedir. Dış politikada ABD dışında iyice yalnızlaşan Türkiye, stratejik derinlik verilerek komşularla sıfır sorunlu olacağı ilgili bakan tarafından şaşaalı bir biçimde öngörülen dış politikasını, iki seçkin pilotuyla birlikte, Akdeniz’in derinliklerine gömmüş bulunmaktadır. ??? AKP ülkeyi, insanlığın kazanımı olan hukukun üstünlüğünden, eğitimin ve bilimin bilimselliği, özgürlük ve eşitliğin tüm toplum katmanlarında işlerliği; bilim ve sanatın üzerinde gelişebileceği yaratıcı özgürlük ortamı ve bunları güvence altında kalıcılaştıracak kurumsal yapılardan ve iç ve dış barıştan, yani, evrensel değerlerden hızla uzaklaştırmaktadır. CHP Kurultayı olağan, ancak ülkenin durumu gerçekten olağandışıdır. Kurultay, bu büyük yanlış gidişi tersine çevirecek çözüm önerileri geliştirmelidir. Aslında AKP tarafından önü tıkanan Türkiye siyasetinin ta kendisidir. CHP’nin başta kurultay delegeleri olmak üzere tüm emekçileri, partilerinin AKP ile yarışırcasına sağcılaşarak güçlenemeyeceğinin bilincindedir. Gerçekte, AKP’nin ülkeyi uzaklaştırdığı evrensel değerler, Cumhuriyetin kuruluş değerleriyle çok büyük ölçüde örtüşmektedir. Çağdaş solun özgürlük, eşitlik, barış ve dayanışma gibi ilkeleri, Cumhuriyetin değerleri üzerinde yaşayıp, gelişebilir. CHP’nin ideolojik kimliği bu birleşimdir. CHP yalnız ve ancak bu ideolojik kimlikle toplumsal gelişmenin ilerici öncüsü olur. CHP Kurultayı, bu bilinçle, “Çağdaş Türkiye Çağrısı” gibi bir başlık altında tüm toplum kesimlerini, ülkeyi AKP tıkanıklığından kurtaracak ilkeler çerçevesinde bir büyük işbirliği ve dayanışmaya çağırmalıdır. Bu önemli konuya gelecek haftanın yazısıyla devam edilecektir. Araçların yarısı 12 ve üzeri yaşta kinin yaratacağı etkinin sınırlı olacağı ve geçmişte uygulanan hurda teşvikine benzer bir uygulamanın gündeme gelmesinin gerekliliği vurgulanan raporda, uygulamayla hem trafikte can ve mal güvenliğini tehdit eden hem de karbon emisyonunda artışa yol açan araçların pazardan çekilmesinin söz konusu olabileceği öngörülüyor. ODD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar satın alımda ödenen yüksek vergiler ve yaşa göre azalan motorlu taşıtlar vergisinin Türkiye’deki araç parkının bugünkü durumuna gelmesinin nedeni olduğunu söyledi. Bayraktar konuşmasını şöyle sürdürdü: “Otomotiv sektörü ülkemizde olması gereken potansiyeline yaklaşamamış, kabul edilemeyecek çevresel etkiler yaratmış, kullanımı gereksiz hava kirliliğine yol açan bir araç parkımız olmuştur. Yüksek bedeller ödenerek, gelişmekte olan ülkelerden satın alınan gereksiz, eski yedek parçalar kullanılıyor. Otomotiv sektörü maalesef ülkemizin cari açığının sorumlusuymuş gibi görülse de asıl israf yaşlı araç parkına ödenen kullanım ve bakım bedelleridir.” Avro bakanları soru işaretlerini gidermeye çalışacak Ekonomi Servisi Avro bölgesi maliye bakanları, son AB zirvesinde liderlerin boş bıraktığı alanları doldurmak için bugün yeniden bir araya geliyor. 2829 Haziran’daki AB zirvesinde Avrupa İstikrar Fonu aracılığıyla zordaki bankalara doğrudan sermaye takviyesinde ve borçlanma faizleri yükselen ülkelerin tahvillerine alım desteğinde uzlaşılmıştı. Ancak alınan kararların zamanlaması ve koşullarıyla ilgili soru işaretleri piyasalardaki bahar havasının erken bozulmasına neden olmuştu. Bugünkü toplantı, borçlanma faizleri tekrar kritik seviyelere yükselen İspanya ve İtalya’yı yakından ilgilendiriyor. Ancak bugünkü toplantıda da uzlaşma ihtimali düşük. Almanya, Hollanda ve Finlandiya’nın Avro bölgesinde ortak bankacılık ANKARA (AA) Erol Evcil’in düzenleme ve denetleme kurumu kredi borçlarına karşılık 1994’te hayata geçirilene dek Avrupa Balıkesir’deki zeytin işleme tesislerini İstikrar Fonu aracılığıyla bankalara alarak zeytinciliğe başlayan İş Bankası, sermaye takviyesine yeşil ışık yakmayacakları belirtiliyor. AB Ant Gıda çatısı altında yılda 10 bin ton kaynakları da mali programda ürün işleme kapasitesine ulaştı. Fora Zeytin öngörülen hedefleri tutturana Genel Müdürü Muammer Güngör, market dek Yunanistan’a yeni kredi zincirlerinde rafa giren markalardan istenen dilimlerinin serbest yüksek raf bedelleri nedeniyle ürünlerini bırakılmayacağını tüketiciye aracısız ulaştırmak için İstanbul, vurguluyor. Ankara ve İzmir’de sadece zeytin ve peynir Etiler İnci Büfe halka açılıyor Ekonomi Servisi Türkiye’nin pek çok noktasında hizmet veren “Etiler Marmaris” markasının sahibi olan Etiler İnci Büfe Gıda Sanayi Dış Ticaret A.Ş. halka açılıyor. Şirket paylarının yüzde 33.33’ünü yarın ve 11 Temmuz tarihlerinde halka açacaklarını söyleyen şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Tanrıverdi, halka arzın fiyatının 2.81 TL olarak belirlendiğini belirtti. Tanrıverdi, halka arz büyüklüğünün ise 7 milyon TL olacağını ifade etti. Halka arzdan elde edilecek gelirin işletme sermayesinde kullanılacağını belirten Tanrıverdi, “Etiler Marmaris’te yüzde 100 yerli ürünler sunuyoruz. Hedefimiz 10 yıl içinde 300 noktada hizmet vermek. Özellikle Anadolu’ya yayılmak istiyoruz” dedi. Hikmet Tanrıverdi İş Bankası, zeytinde mağazalaşıyor satılan satış mağazaları açmayı planladıklarını söyledi. Üretiminin yüzde 80’ini iç pazara sunan; yüzde 20’sini de aralarında Kanada, Almanya, Hollanda, Avustralya, Bulgaristan, Romanya, Irak, Katar ve Çin’in de bulunduğu ülkelere ihraç eden İş Bankası, “Fora”, “Seleköy”, “Deste” ve “Yazma” markalarıyla zeytinyağından sabuna kadar 220 çeşit zeytin ürünü üretiyor. Evet! Bu kriz, bu kapitalizmin sürdürülemez olduğunu gösteriyor (yoksa, tanımı gereği kriz kavramını kullanamazdık). Bu kapitalizm bu krizle birlikte bitmiştir. Bu kapitalizm bu krizden çıkamaz! Kapitalizm bu krizden bir başka kapitalizme dönüşerek, bu kapitalizmin yerini bir başka kapitalizme bırakmasıyla çıkabilir. Ama, bugün, gündemde bir başka kapitalizm yok! Öyleyse, “Bu krizden çıkış yok!” tümcesi bugün doğru bir önermedir. “Bu krizden çıkış yok” önermesi doğruysa, kapitalizmden çıkış yolları, uzun bir aradan sonra yeniden gerçekten düşünülebilir. Krizde geçen hafta... Geçen hafta pazartesi günü, ABD Tedarik Müdürleri Enstitüsü’nün(SMI) imalat sanayi performansını gösteren indeksinin (50’nin altı negatif büyüme anlamına geliyor) 49.7’ye gerilediği açıklandı. Cuma günü, yeni istihdam verileri, kötümser beklentilerin de gerisinde kalarak işsizliğin yüzde 8.2’de kalarak 2009’dan bu yana gerilemediğini gösterdi. Aynı gün IMF, büyüme koşullarındaki bozulmanın ABD’yle sınırlı olmadığını, küresel büyüme oranlarına ilişkin öngörüsünü yüzde 3.2’nin altına çekeceklerini açıkladı. Dünya ekonomisinde resesyon sınırının yüzde 2.5 olduğunu, IMF’nin kronik “iyimserliğini” anımsarsak dünya ekonomisinin yeniden resesyon alanına girdiğini kolaylıkla düşünebiliriz. Tabii, 2008’den bu yana aslında hiç çıkmamış olduğunu savunmak olanaklı. Kısacası, depresyon, mali kriz hâlâ bizimle. Ama daha fazlası da var: Önceki hafta, İngiltere’nin en büyük bankalarından Barclays’ı sarsan LIBOR (Londra bankalar arası faiz oranı) krizi, geçen hafta, Merkez Bankası’na ve politikacılara ulaşarak, ekonomiksiyasi sistemin nasıl köküne kadar çürümüş olduğunu gözler önüne serdi. 2009’da, “Bankacıları suçlama ayinlerine artık bir son verilsin” buyuran Barclays CEO’su Bob Diamond’un, geçen hafta rezil olmuş biçimde istifaya zorlanması da anlamlıydı. Tüm dünyada kredi maliyetlerini etkileyen LIBOR, siyasi bir otorite tarafından değil, her sabah, o gün bankalar arası piyasada kendilerinden istenecek faiz oranlarına(sermaye maliyetlerine) ilişkin beklentilerini gönderen 19 uluslararası bankanın verileri üzerinden İngiltere Bankacılar Birliği (İBB) tarafından saptanıyor. Barclays, 20052009 arasında sermaye maliyetlerine ilişkin verileri, İBB’ye olması gerekenden, kimi zaman yüksek kimi zamanda düşük oranlarda göndermenin ötesinde, LIBOR’u saptırmak amacıyla diğer bankalarla da iletişim içinde olmuş. Bu manipülasyonun, düpedüz sahtekârlık olmanın ötesinde, ekonomi açısından üç etkisi söz konusu. Birincisi, Barclays sermaye maliyetleri konusunda yalan söyleyerek, olduğundan daha sağlam görünmeyi başarmış. LIBOR’un saptanması sürecine katılan tüm bankalar aynı haltı yediğinden, tüm mali sistem olduğundan daha güçlü görünmüş, böylece denetim getirme süreci sabote edilmiş. Barclays, LIBOR’u yukarı itebildiği durumlarda da bu kez sattığı enstrümanların faizlerini yükselterek kazancını arttırmış. komisyonu araştırmasıyla yetinerek skandalı örtbas etmeye çalışıyor. ... likidite kapanında çırpınırken Kapitalist ekonominin çıkmaza girdiğinin en çarpıcı göstergelerinden biri “likidite kapanı” denen olgudur. “Likidite kapanında” merkez bankası piyasaya ne kadar para basarsa bassın, faizleri ne kadar düşürürse düşürsün, üretimi, yatırımları, istihdamı etkileyemez; ekonomi büyüyemez. Bu durum “bayağı iktisat” açısından anlaşılamayan, ders kitaplarında şöyle bir değinilerek geçen teorik, ama çok korkutucu bir olasılıktır. Ne ki 2008’den bu yana bu olasılık giderek gerçek olmuştur. Mali kriz başladığında, bunu bir likidite sorunu olarak algılayan merkez bankaları, faizleri sıfıra doğru çektiler, yüz milyarlarca dolarlık parasal genişlemeye gittiler. Geçen hafta İngiltere merkez bankası 50 milyar sterlinlik yeni bir parasal genişlemeye gidiyordu. Ama ekonomiler hâlâ depresyonda. Peki, bu paralara ne oldu derseniz? Kimi verilere göre ABD bankalarının (ayakta kalanların) merkez bankası hesaplarındaki para 2007 yılında 20.8 milyar dolardan, 2008 sonunda 860 milyar dolara, 2011 ortasında da 1.6 triyon dolara çıkmış. Buna karşılık banka dışı sektörün kredi dengesi, 2007’de 546 milyar dolardan, 2009’da yaklaşık 900 milyar dolar gerileyerek negatif 346 milyar dolar olmuş, 201011 döneminde de sıfır net kredi düzeyinde kalmış. Bankalar paranın üzerinde oturmuşlar, “reel sektöre” kredi vermemişler. Neden? Bu Kapitalizm Bu Krizden Çıkamaz! Birinci durumda, hazine ve yerel yönetim tahvillerinin olumsuz etkilenmesinde dolayı oluşan mali yükler halkın üzerine yıkılırken, ikinci durumda, zaten zorla ayakta durmaya çalışan birçok işletme, ev sahibi iflasa, evini kaybetme durumuna itilmiş. Kısacası Barclays ve 19 banka, faiz oranlarını maniple ederek kendilerini devlet müdahalesinden korur, bu arada toplumun geri kalanından transfer ettikleri ek değerlerle kasalarını doldurur, genel müdürlerine müstehcen ikramiyeler dağıtırken, toplumun geri kalanı depresyonun yükü altında ezilmeye devam etmiş. Bu manipülasyonların, ABD ve İngiltere’de toplam mali etkisinin kredi “swap” piyasalarında 360 milyar dolara, emtia piyasalarında oluşan gelecek kontratlarında (Futures contracts) 564 milyar dolara ulaştığı hesaplanıyor. Geçen hafta, Bob Diamonds’tan, zamanın İşçi Partisi hükümetinin, Merkez Bankası’nın manipülasyonlara göz yummuş olduğunu öğrendik. Bugünün muhafazakârliberal koalisyon hükümeti de bağımsız, yasal soruşturma açmak yerine, meclis Kredi, gelecekte üretilecek değerlerin (kârlılığın) krediyi servis edebileceği, ana parayı karşılayacağı varsayımına dayanılarak verilir. Bankalar, “reel ekonomiye” bakınca bu varsayıma uygun ortam görmüyorlar. Merkez bankaları istedikleri kadar parasal genişlemeye gitsinler, faizleri sıfıra çeksinler, bu varsayım restore edilmeden kredi muslukları açılmayacak (likidite kapanı). Diğer bir değişle kâr oranları /beklentisi iyileşmeli. Ama egemen sermaye birikim rejimi bu oranlar düştüğü için krize girdi, karşımıza bir aşırı üretim/kapasite fazlası, aynı anda da talep yetersizliği sorunu çıkardı. Bu sorun da spekülatif köpüğü tetikledi. Eğer devlet, bankalara öncelik veren parasal genişleme yerine, hem değer yaratacak hem istihdam artıracak, dolayısıyla yeni tüketim kapasitesi sağlayacak yatırımlara gitseydi, talep sıkışıklığı sorunu yumuşamaya başlar, yaratılan değerler de parasal genişlemenin enflasyonist baskısını azaltır, hem de devletin yapmaya başladığı yatırımlar eğer doğru planlanabilirse krizden çıkacak yeni kapitalizmin altyapısını kurmaya başlayabilirdi. Sırtında akreple nehri geçmeyi kabul eden kurbağanın öyküsünü anımsıyor musunuz? Burada kurbağa kapitalizm, akrep 40 yıldır devleti eline geçirmiş olan mali oligarşidir. Önerdiğim uygulamaları finanse etmek için, önce bankalarda bağlı kaynakları açabilmesi (kamulaştırma, çalınan paraların geri alınması, büyük servetlerin vergilenmesi), ama bundan önce de bu kapitalizmin, bu mali oligarşiden kurtulması gerekiyor. Bu da olanaksız olduğuna göre... Bu kapitalizm bu krizden çıkamaz! İki yılda süt tüketimi 10 milyar litre artacak Ekonomi Servisi Tetra Pak’ın araştırmasına göre refah seviyesi, alım gücü ve ambalajlı süt ürünlerine olan talepte beklenen artış nedeniyle dünyada süt tüketimi gelecek iki yılda 10 milyar litre artacak. Bu yıl 70 milyar litre olan süt tüketim miktarı 2014’te 80 milyar litreye çıkacak. Araştırmaya göre, bu artışın kaynağını da gelişmekte olan ülkelerdeki 2.7 milyar düşük gelirli tüketici olacak. Türkiye’de kişi başı yıllık süt tüketimi açık süt de dâhil edildiği zaman 24 litre oluyor. Sadece işlenmiş ve paketlenmiş süt tüketimine bakıldığında ise 15 litreye geriliyor. Bu veriler ışığında Türkiye’de 2014’te işlenmiş süt tüketiminin 16 litreye çıkacağı öngörülüyor. C M Y B C MY B