24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 TEMMUZ 2012 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Elazığ İl Halk Kütüphanesi’nde sergilenen tavır giderek içimize işleyen bir bakış açısının, bir baskıcı yaklaşımın uzantısı Sansür kol geziyor Ernest Borgnine öldü Şiir ve Acı Dolu Bir Hayat Geçen hafta TV’de Stalin’i konu alan bir filmi ilgiyle izledim. Sonra yazı notlarım arasında bulunan, sevdiğim Rus şairi Anna Ahmatova’ya yöneldim. Bir kitapta bir anısını anlatmış şair. Yıl 1937. Tutuklu oğlunu görebilmek için Leningrad’da hapishane kuyruğundadır. Kuyruk uzun, hava çok soğuktur. İnsanlar uyuşmuş, dehşet içinde, sessizce bekleşirler. Arkasında duran bir kadın; şairi tanır, kulağına eğilip sorar: “Bunları, yazıp anlatabilir misin?” “Evet,” der, Ahmatova. Birkaç yıl sonra, 1940’ta Stalin karşıtı Requiem’i yaratacak ve sesinin “yüz milyonluk bir ulusun bastırılmış çığlığı” olduğunu söyleyecektir: “Bunlar yalnızca ölülerin yüzleri gülerken oldu / Gülerken artık tehlikede olmayışlarına. / Sallanıyordu Leningrad kendi hapishanelerinden/ bir uzantı gibi anlamsızca./ Mahkum kalabalıkları geceden/ geçerken aklını yitirmiş, acı içinde/ ayrılık ezgilerine mahkum edilirken/ yalnızca ayrılık ezgilerine tren düdükleri,/ tepede ölüm yıldızları dururdu öyle.” ??? Ahmatova genç yaşında (191214) Akşam, Gül Bahçesi gibi şiir derlemeleri ile ilgi topladı. Güzelliği yanında kırılgan, düşlere yaslanan şiirleri ile dönem şairlerinin gözdesi oldu. Şair Gumilyov’la evlendi. Birkaç yıl sonra Gumilyov; Sovyetler’e karşı faaliyette bulunduğu iddiasıyla kurşuna dizildi. (1921) Ahmatova, Sovyet rejimince “kapitalist, karamsar, bireyci” bulunduğu için 1925’ten 1940’a, şiirleri yayın yasağına uğradı. Devrim adına açlığa mahkum edildi ve siyasi zulmün her türlüsünü gördü. Şiirleri “Erotik, mistik, utanç verici” olan, kahramanlığa ve lideri övmeye uzak duran bu kadın susturulmalıydı. Baskı, engelleme ve yasaklar Stalin’in ölümüne dek sürdü. Ahmatova’nın, Stalin’in eşi şiirlerini çok sevdiği için kurşuna dizilmediği de söylenmiştir. Ancak ölüme benzer şeyler yaşadı. Sevdiklerinden koparıldı, aylarca hapishane kuyruklarında bekledi. 1946’dan sonra rejim yandaşı şairlerin etkisiyle Sovyet Yazarlar Birliği’nden çıkarıldı, kitapları kül edildi. Yine de yıkılmadı, baskılardan yılıp susmadı. Savaşı, barışı, kadını ve aşkı anlatmayı sürdürdü. Heyecanını hiç yitirmedi. Duygu açıklığı, geleneğe yakınlığı ve doğallığı içinde özgün bir ses oldu, pek çok dile çevrildi. ??? Ahmatova, dünyadan ilgi görse de Batı’ya kaçmadı. Uzun bir “iç sürgün” yaşadı. 1935’te kocası Punin ve oğlu Lev Gumilyov tutuklanınca, Stalin’e mektup yazdı: “Onlar faşist, casus ya da karşı devrimci örgüt üyesi değiller. Bana en yakın iki insanın tutuklanması kaldıramayacağım bir darbe. Sizden kocamı ve oğlumu geri vermenizi rica ediyorum.” Stalin mektubu üzerine “Punin ve Gumilyov’u serbest bırakın” yazdı ama uygulanmadı. 1939’da şairin kitaplarının yasak olduğunu ve elle çoğaltıldığını kızı Svetlana’dan öğrenen Stalin, “Rus şiirine yaptığı büyük katkılar nedeniyle” Ahmatova’ya maddi yardım yapılmasını, kendisine Leningrad’da bir oda verilmesini ve altı kitabının yayımlanmasını sağladı. Oğlu on sekiz yıl çalışma kamplarında yaşadıktan sonra hayatını kaybetti. Eşi Nikolay Punin Sibirya’da geçirdiği dört yılın ardından öldü. Sevgilisi Osip Mandelstam ise sürgün ve işkence yıllarının ardından Gulag Takımadaları’nda tükenip gitti. Ahmatova ise hem kendinin hem de ulusunun uğradığı şiddeti şiirine incelikle yansıtarak hayata tanıklık görevini yerine getirdi. Acı dolu hayatı 1966’da sona erdi. Bu yıl bahardan bu yana Rusya’nın birçok kentinde düzenlenen etkinliklerle anılıyor. rek daha hızlanan bir süreç içinde tüketiyoruz. Sözü yine Aristophanes’e getirecek olursak; 1967’de “Lysistrata” ile ilgili benzer bir olay daha gelmişti Aristophanes’in başına; Oraloğlu Tiyatrosu, söz konusu oyunu “Kadınlar IIh Derse” başlığı altında oynamaya başladığında “müstehcen” bulunarak yasaklanmıştı. Oyun resimleri bile tiyatro vitrininden kaldırılmıştı. Lale Oraloğlu’nun olayı boykot ederek açlık grevine başlamaTiyatro çeviri ve araştırma dergisi sı yeni bir bilirkişi heyetinin toplanmasına yol Mimesis bir Boğaziçi Üniversitesi Yayını. açacak ve oyunun bu kez de müstehcen olHer sayısı titizlikle hazırlanan ve okurlarımadığına karar verilecekti. nı olduğu kadar yazarlarını da besleyen bir Celâl Üster’in konuyla ilgili olarak Cumbilimsel dergi. Kişiyi incelemeye, tartışmahuriyet Kitap ekinde yazdığı “Hassas Vaya, sorgulamaya yönlendiren bir yapıya tandaşlar Ülkesi”nde altını çizdisahip. Mimesis’in son sayısında (19. saği gibi burada asıl tartışılması geyı) odaklandığı dosya konularından bireken Mimesis’te Stroup’un “Lysisri Aristophanes ve Lysistrata. trata”ya ve dolayısıyla kadına güBu büyük antik komedya ustasının nümüzde nasıl bir pencereden bakyaşadığı dönemin siyasiekonomik tığının irdelenmesi olmalıyken dikyapısı, oyunlarındaki dil ve üslup özelkatler ister istemez başka bir yöne likleri, BÜO’nun Lysistrata yorumu ve çevrildi. İnsan bedeni, toplum ahçalışma süreci üstüne 6 yazıya yer velakı, yasaklar, cezalar. riliyor: Özgür Eren’in yazdığı “AriYukarıda da değindiğim gibi yastophanes Dönemi Antik Yunan şamımızın her alanında benzer Toplumuna Bir Bakış”, Volkan olaylar o kadar çok ki. Bunlar, tuMantu’nun Aristophanes’in “Oyun tucu zihniyetlerin tırmanışta olduYapılarında Değişkenlik ve Sürekğu her dönemde yaşandı. Günüsizlik”, Dila OkuşDuygu Dalyanmüzdeyse tırmanışını hızla sürcıoğlu tarafından yazılan “Boğaziçi dürdüğü bir gerçek. Oyunlar yaynı çizgide o kadar çok örnek var ki... Kimi esip Üniversitesi Oyuncuları’nın Lysistrata Yorumu Üzerine”, A. M. Bosavuruyor, kimi az hasarla geçiyor, geçiştiriliyor. saklanıyor, kitaplar yasaklanıyor, dergiler yasaklanıyor, müzikler wie’nin “Lysistrata” incelemesi, MarDaha yeni yaşamadık mı Şehir Tiyatroları’nda yasaklanıyor, hatta ve hatta insantin Revermann’ın “Komedi Sektörü: Lysistrata” ve de Washington Üni “Günlük Müstehcen Sırlar”la ilgili benzer bir sorunu? Ya ların özgürce oturup kalkacakları yaşam alanları yasaklanıyor. versitesi’nde hoca olan Sarah Culda Mehmet Aksoy’un heykeli, tüm karşı duruşlara Edward Bond’un sık başvurpepper Stroup’un 2004 yılında yazrağmen, yok edilmedi mi? duğum bir yazısıdır “Şiddet ve mış olduğu “Kadının Tasviri: AriKültür Üstüne Kısa Bir Not”. Bu stophanes’in Lysistrata’sı ve Yuparçasıdır. Aynı çizgide o kadar çok örmek yazıda “İnsanlar içinde yaşadıkları külnan Eşlerinin Hetairalaştırılması”. İşte bu yazı, daha doğrusu yazıya eşlik eden var ki... Kimi esip savuruyor, kimi az hasarla türün özelliklerini yansıtırlar” der. “Buntasvirler ki her biri İÖ 7. ile 5. yüzyıla ait an geçiyor, geçiştiriliyor… Daha yeni yaşa lar toplumu yönlendiren düşünceler ve tik testi, vazo veya çanaklardan alınmıştır, madık mı Şehir Tiyatroları’nda “Günlük göreneklerdir. Bu düşünceler ve göreElazığ İl Halk Kütüphanesi Müdürü’nü ra Müstehcen Sırlar”la ilgili benzer bir soru nekler genelde yönetenler tarafından hatsız ediyor. Belki, toplumun namus bek nu? Ya da Mehmet Aksoy’un heykeli, tüm biçimlendirilir. Bir toplumun yapısını beçiliğine soyunan üç vatandaştan ortak bir şi karşı duruşlara rağmen, yok edilmedi mi? lirleyen ise bu oluşumlara gösterilen kâyet mektubu gelmese müdür bey bu çi Yok edildi ve aynı zamanda da unutulmaya tepkilerin niteliğidir.” Evet, yine Bond’un deyişiyle yaratıcı güzimlerin farkına bile varmayacaktı. Çünkü, terk edildi. Bu belki biraz da ortak bir dil kocü kucaklayan sanat akılla ve insan değerdergiyi belki de karıştırmayacaktı bile. Ama, nuşanların unutmamak, unutturmamak yöşikâyetname gelince inceleme başlatılıyor ve nünde güçlü ya da zayıf direnişleriyle bağ leriyle bağlantılıdır. Bu açıdan bakıldığında, sonuçta Mimesis’in Elazığ il sınırlarından içe lantılı bir durum. Ne ki geriden bugüne doğ sanatın cehaletle bağdaşmayacağı bir kez dari girmesi yasaklanıyor. Özetle, Mimesis, san ru baktığımızda, sosyal hafızalarımızı gide ha gözler önüne serilir. sürün hışmına uğruyor. Turizm ve Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü olaydan birkaç gün sonra Elazığ İl Halk Kütüphanesi’nin bu mantık dışı tutumuyla ilgili olarak özür mahiyetinde bir açıklama yaptı. Şimdilik olay kapandı. Ya da kapandı mı? Kapanmalı mı? Olay kapandı diye düşünmek abesle iştigalden bir adım öteye geçemez diye düşünüyorum. Çünkü giderek içimize işleyen bir bakış açısının, bir baskıcı yaklaşımın uzantısıdır Elazığ İl Halk Kütüphanesi’nde sergilenen bu tavır. Her gün biraz daha suyun yüzüne çıkan buzdağının göz ardı edilemeyecek bir ? 1955’te ‘Marty’deki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’nı alan Borgnine 95 yaşındaydı. Ünlü karakter oyuncusu ‘İnsanlar Yaşadıkça’, ‘12 Kahraman Haydut’, ‘Vahşi Belde’, ‘Poseydon Macerası’ gibi unutulmaz filmlerde oynamıştı. Hollywood’un ‘sert’ adamıydı Kültür Servisi 1955’te “Marty” filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’nı alan ABD’li sinema sanatçısı Ernest Borgnine, Los Angeles’ta böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi görmekte olduğu hastanede yaşama veda etti. Amerikan sinemasının en önemli karakter oyuncularından biri olarak kabul edilen Borgnine 95 yaşındaydı. Ünlü sinema oyuncusu Marlee Matlin, Borgnine’ın “gerçek bir efsane ve bir beyefendi” olduğunu söylerken Joe Mantegna da “Gerçek bir Hollywood ikonu ve çok yakın dostumdu” dedi. 1955’te düşük bütçeli “Marty” filmindeki New Yorklu romantik kasap rolüyle Oscar aldıktan sonra beyazperdede genellikle “sert” ve “kötü” karakterleri canlandıran Borgnine, çok sayıda sinema filminin yanı sıra pek çok TV dizisinde de rol almıştı. İtalyan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1917’de doğan Borgnine, sahneye ilk kez 1949’da Tennessee Williams’ın “Sırça Kümes” adlı oyununda çıkmış; sinemaya ise 1951’de Fred Zinnemann’ın “From Here to Eternity/İnsanlar Yaşadıkça” adlı filmiyle adım atmıştı. Borgnine’ın unutulmaz filmleri arasında Robert Aldrich’in 1967’de çektiği ve Lee Marvin ile Charles Bronson’ın da oynadıkları “The Dirty Dozen/12 Kahraman Haydut”; Sam Peckinpah’ın 1969’da yönettiği “The Wild Bunch/Vahşi Belde” ve 1972’de çevrilen felaket filmi “The Poseidon Adventure/Poseydon Macerası” sayılabilir. Sinema sanatına 60 yıldan fazla bir süre emek veren Borgnine, sonuncusu 1973’te Norveç asıllı Nova Traesnaes ile olmak üzere 5 evlilik yapmıştı. A SABAHATTİN KALENDER YAŞAMINI YİTİRDİ 6. TÜRKİYE KLASİK GİTAR BULUŞMASI Operanın usta ismine veda Kültür Servisi Klasik Batı müziği bestecisi, orkestra şefi ve Eski Devlet Opera ve Balesi Genel Müzik Direktörü Sabahattin Kalender, 7 Temmuz Cumartesi günü Hollanda’nın Den Haag şehrinde 93 yaşında hayata gözlerini yumdu. Kalender’in cenazesi vasiyeti üzerine Datça Palamutbükü’ndeki mezarlıkta toprağa verilecek. 1919 Kosova doğumlu Kalender, Atat ü r k ’ ü n 1924’te Ankara’da kurdurduğu Ankara Musiki Muallim Mektebi’nin ve 1936’da kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı’nın (bugün Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı) hayatta kalan en eski mezunuydu. 1938’de Ankara Devlet Konservatuvarı’na girerek Hasan Ferit Alnar’ın öğrencisi olan Kalender, 1948 yılında devlet bursuyla Fransa’ya gönderildi. 1951’de École Normale de Musique de Paris’i bitirerek Türkiye’ye döndü. Ankara Devlet Opera Orkestrası’nda uzun yıllar orkestra şefi olarak çalışan Kalender, aynı zamanda Devlet Konservatuvarı’nda da yıllarca ders vermiş, birçok virtüöz ve orkestra şefi yetiştirmiş bir isimdi. Operalar, sahne ve film müzikleri, orkestra ve yaylılar için çeşitli parçalar bestelemiş olan Kalender, orkestra şefi olarak Türkiye’yi yurtdışında birçok defa başarıyla temsil etti. Halk müziği parçalarına “modal teknik” uygulayarak bestelediği orkestra suitlerinden “Köy Oyaları” 1970 yılında TRT’nin açtığı “Orkestra Yapıtları Yarışması”nda birincilik ödülü kazanmıştı. Kalender’in başlıca yapıtları arasında “Deli Dumrul”, “Nasrettin Hoca” ve “Cem Sultan” operaları, “Ateş ve İnanç” oratoryosu, “Türk Rapsodisi”, “Rumelihisarı”, “Boncuklar” besteleri gibi pek çok eser yer alıyor. Başkentte gitar zirvesi Kültür Servisi Klasik Gitar Derneği / Türkiye ile Bilkent Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği 6. Türkiye Klasik Gitar Buluşması, 1214 Temmuz tarihlerinde Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Bu yılki teması “Türk Gitar Müziği ve Bestecilerimiz” olarak belirlenen buluşmanın genel koordinatörlüğünü Kağan Korad üstleniyor. Ülkenin pek çok yerinden gitaristleri bir araya getiren organizasyona, bu yıl farklı olarak kompozitörler de katılacak. Beste yapmakla ilgilenen gitaristler ve gitar müziği bestecileri, Bilkent Üniversitesi TeoriKompozisyon Sanat Dalı’nın düzenlediği bestecilik seminerleri ve atölye çalışmalarında buluşacak. Gitar dersleri, besteci atölye çalışmaları, seminerler, gitar fuarı ve konserlere de ev sahipliği yapacak etkinlikte, Fransız gitarist ve besteci Roland Dynes, buluşma boyunca vereceği ustalık derslerini, 13 Temmuz Cuma günü vereceği resitalle taçlandıracak. Buluşma kapsamındaki 5 konserde, 25 Türk bestecinin 51 eseri yer alacak. 8’i bu buluşma için bestelenen eserlerle birlikte toplamda 29 eserin ilk seslendirilişi gerçekleşecek. www.gitardernegi.org ‘Halkın Portakalı’na başvuru ? Kültür Servisi Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı ortaklığıyla gerçekleştirilecek 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında düzenlenecek 4. Halkın Portakalı Film Atölyesi’ne başvurular başladı. Son başvuru tarihi 25 Temmuz olarak belirlenen atölyenin eğitimleri 30 Temmuz günü başlayacak ve çalışma gruplarına uzman eğitimciler tarafından senaryo, kurgu, film yapımı gibi dallarda eğitim verilecek. Festivalin bu yılki teması “Çiçek ve Çocuk”. Albert Nobbs hizmetinizde Roland Dynes Athena Babylon Aya Yorgi’de Kültür Servisi Yaz eğlencesini Çeşme’ye taşıyan Babylon Aya Yorgi, 13 Temmuz Cuma saat 22.00’de Murat Abbas ve Murat Beşer komutasında “Oldies But Goldies” partisine ev sahipliği yapıyor. “Oldies But Goldies” partisiyle Depeche Mode, The Cure, Madonna, AHa, Chic, Duran Duran, Snap, Cyndi Lauper, ABBA, Donna Summer, James Brown, The Smiths, Wham!, Frankie Goes To Hollywood ve Michael Jackson ve daha fazlası Babylon Aya Yorgi’nin cuma gecelerinin konuğu olacak. 14 Temmuz’da ise ska, punk ve garage müziğin Türkiye’deki temsilcilerinden Athena, yeni albümden parçalar ve sevilen hitleriyle Babylon Aya Yorgi sahnesinde olacak. İstanbul’un sevilen DJ tayfası Vesvese ekibi (Kaan Düzarat ve Arman Akıncı) de Athena konseri sonrası Babylon Aya Yorgi Montego Bar’da DJ kabininde olacaklar. ? Kültür Servisi Üç dalda Oscar adaylığı bulunan, Uluslararası Toronto Film Festivali ve Telluride Film Festivali’ne katılımından sonra, 31. İstanbul Film Festivali’nde ödüle değer görülen “Hizmetkâr Albert Nobbs” 20 Temmuz’da vizyona giriyor. Ödüllü oyuncu Glenn Close bu filmde, 19 yüzyıl İrlandası’nda hayatta kalabilmek için 30 yıl boyunca erkek kıyafetleri içerisinde erkek gibi çalışıp kendi yarattığı bu durumun içinde kaybolan bir kadını canlandırıyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Rodrigo Garcia bulunuyor. Haremin mücevherleri ? Kültür Servisi “Padişahın Evi: Topkapı Sarayı Haremi Hümayunu” sergisi kapsamında bugün Harem yaşamında önemli bir yere sahip olan mücevherlerin hikâyesini konu alan bir seminer düzenleniyor. Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun vereceği “Harem ve Mücevher” semineri Topkapı Sarayı Müzesi’nde 14.45 – 15.30 saatleri arasında gerçekleşecek. Seminerin ardından Harem Seksiyonu Uzmanı Dr. Canan Cimili’nin rehberliğinde Harem Bölümü ve sergi gezilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle