23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 MAYIS 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER CEZAEVİ YÖNETİMLERİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERE KARŞI BASKI VE CEZALARA DEVAM EDİYOR 7 battığını düşünüyorum, denizde batan güzel gemiler gibi... Elimizde tuttuğumuz o sessizliği kaçırdığımızı. Tüm güzellikleri yitirdiğimizi, mavi atlasa benzeyen göğü kanla kırmızıya boyadığımızı. İşte o anda haykırıyorum bir deniz kıyısında kırlangıçların yaylar çizerken havada Karl Krolow’un dizeleriyle: “Bir yarım sesle sesleniyorum sana; Beni duyacak mısın? Ayın acılı o ot suratının arkasında O dağılan ayın! Kutsal güzelliği içinde havanın, Gün doğduğunda, Kanatlarını çırpan bir al balık olduğunda sabah?” ??? İçimizde bir acı ve hüzün... İçimizde yalnızlık korkusu... Odada bahçeden topladığım bir demet lavanta çiçeği ve kokusu. Midilli’den el sallamak, karşı kıyıda Behramkale’ye... Yıldızlar ve ay... Sahi zamana yenik düşmek nasıl bir şey? O yalnızlığımızın içinde, elimde bir başka kitap... Serpil Güvenç Çelenk (ŞekibeHalit Çelenk’in kızı, Kaya Güvenç’in sevgili karısı) yazdığı “Darağacına Mektuplar” kitabı (İmge Yayınları). 27 Mayıs 1960’ın intikamı 6 Mayıs 1972’de alınmıştı... Deniz, Yusuf ve Hüseyin... Geceyarısına doğru kitabı yarılarken oturdum bilgisayarımın başına... Gecenin sessizliği benim soluk alışverişimle bozuldu... Elimizde bir avuç taşla ve gecelerin savlarıyla uyumaya çalışan zindandaki gençleri, meslektaşlarımı düşündüm. ??? Krolow’un “Aşk Şiiri”ni bir kez daha yüksek sesle okurken, bana göz kırpan Behramkale’nin ışıklarına bakıp, lavanta çiçeklerini kokladım... Cenk Gündoğdu’nun “Issız”, Serpil Çelenk Güvenç’in “Darağacına Mektuplar” kitabını okumanızı öneririm... Yaşamımızın burukluğu... Hüzün... Acı... Yalnızlık korkusu... Saat geceyarısını çoktan geçti, artık uyumalıyım... 5275’le gelen zulüm ALİ AÇAR ‘Darağacına Mektuplar...’ Ağzımızda bir zehir tadı var sanki... Gözlerimiz nemli ve yitip gitmiş bir sevda... Çocukluk ve gençlik dönemlerimizi anımsarken, sırılsıklam ıslandığımız günlerin çok gerilerde kaldığını düşünüyoruz. Bir kentin sarı donuk ışıklarını anımsarken tren saatlerini düşünüyoruz. 70’li yıllarda faşistlerin sokak ortasında aydınlarımızı, yazarlarımızı, gençlerimizi nasıl öldürdüklerini, sağsol çatışmalarını düşünüyoruz... Askeri faşist darbeleri! İşkenceleri! Zindanları! Bugüne bakıyorum, bir adada yalnızlığın içinde denizi seyrederken. Ilık bir hava, kuşlar, ağaçlar... Şair Cenk Gündoğdu’nun yeni çıkan “Issız” kitabını (Kırmızı Kedi Yayınları) okurken, yaşamımızın burukluğu geçiyor gözlerimin önünden. “uzaktan çok uzaktan arkadaşlarım geliyor yorgun bir hayatla, ben yenilmekten uzun bir keder gibi senin yüzünde gezinen bir kayayla ağrıya tutunan o çürük ben, öyle uzak öyle ağrılı bir geçmiş için bir kahır keseriyle doğramaya koşuyorum kendimi Trenden hızlı rüzgârdan eski gidip geliyorum, gidip geliyorum... kolsuz bir gömlekle içimdeki çıldırmaya” ??? Değişen bir dünyada savaşların bitmesini, insanların acılarla yaşamamasını istiyorum... Biz, siz, onlar, hepimiz. İnsanlık adına söylüyoruz türkümüzü, çoğalmak için, barışa doğru yürümek için. Şam’da patlayan bombada onlarca insan yaşamını yitirdi ve çoğunluğu 710 yaşlarında çocuklardı, biliyor musunuz? Biliyor musunuz onların özlemleri vardı, tüm dünyada yaşayan çocuklar gibi. Ben onların havalara Tekirdağ 2 No’lu F tipi Cezaevi’nde yatan Sergen Solak, cezaevindeki hükümlülerin slogan atma, türkü ve marş söyleme gerekçesiyle tahliyelerinin engellendiğini öne sürdü. Solak cezaevinde slogan attıkları, türkü ve marş söyledikleri gerekçesiyle arkadaşları Kenan Günyel, Fırat Özçelik ve Cem Kılıç’ın serbest bırakılmadığını ve hücrede tutulduğunu belirtti. Tekirdağ cezaevindeki uygulamaların 12 Eylül 1980’deki cezaevi koşullarından daha ağır olduğunu savunan Solak, “Gazete ve dergilerimiz yasaklanıyor, mektuplarımıza el konuluyor. Slogan attığımız, türkü söylediğimiz gerekçesiyle yılları bulan iletişim yasağı ve ziyarete çıkma yasağıyla cezalandırılıyoruz” dedi. Gazetemize mektup gönderen Sergen Solak, cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşullarını anlattı. Cezaevi idaresinin 5275 sayılı yasaya dayanarak tutuklu ve hükümlülere karşı her türlü baskı, yasak ve cezalandırma yoluna gittiğini anlatan Sergen Solak, “Burada, 12 Eylül’deki cezaevi şartlarından daha ağır bir yasakçı anlayış görüyoruz. Gazete ve dergilerimiz yasaklanıyor, mektuplarımıza el konuluyor ve çeşitli cezalarla ailelerimizle görüştürülmüyoruz. Tecrit ile birlikte tutuklu ve hükümlüler cezalandırılırken, aileler de bu uygulamadan nasibini alıyor. Yılları bulan ziyaret ve mektup yasaklarıyla tutuklu ve hü kümlülerin aileleriyle olan bağları da koparılıyor. Tecritle aile bağları da parçalanıyor” dedi. Yetkililerin zaman zaman yaptıkları açıklamalarda cezaevlerindeki kötü muamale olmadığı yönündeki ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını belirten Solak, özetle şunları kaydetti: “Adalet Bakanlığı yetkilileri, televizyonlara çıkıp ‘kötü muamele yapılmıyor’ yönünde açıklamalarda bulunuyor. Yetkililerin söyledikleri tamamen yalan. Cezaevine yeni gelen her tutuklu ve hükümlü keyfi olarak çırılçıplak soyularak aranmak isteniyor, buna direnenler ise işkenceden geçiriliyor. Sohbet hakkı genelgesi çeşitli bahanelerle kısa tutuluyor ya da hiç uygulanmıyor. Tahliye edilmesi gerekirken cezaevinde slogan attıkları, türkü ve marş söyledikleri gerekçesiyle arkadaşlarımız Kenan Günyel, Fırat Özçelik ve Cem Kılıç hâlâ hücrede ve özgürlük hakları ellerinden alınıyor. Bu yapılanların akıl ve mantıkla hiçbir kabul edilen yanı yok. Bu söylediklerimizi buralara kadar gelip cezaevinde inceleme yapmanıza olanak yoksa Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP) hakkımızda açılmış olan disiplin soruşturmalarını ve verilen cezaları görmeniz mümkün. Göreceğiniz tablo Tekirdağ 2 No’lu F tipi Cezaevi’nin iç yüzüdür. Cezaevinde sürdürülen tecrit yüzünden neredeyse nefes alıp vermek dahi izine bağlı hale getirildi.” ‘45 YIL SONRA GELEN ADALET OLMAZ’ İstanbul Haber Servisi Adalet Bakanı Sadullah Ergin uzun süren yargılamalara dikkat çekerek “Hak arayışında, davaları takipte, önümüze çıkan en büyük engel zaman. 45 yıl sonra gelen adalet benim ihtiyacımı karşılamaz” dedi. Ergin, Tanık Hukuk Topluluğu tarafından Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Liderlik Konferansı”nda bir konuşma yaptı. Artık yargının kimseden emir almadığInı savunan Ergin şöyle devam etti: “Geçmişte milletten alamadığı gücü ve yetkiyi, yargı organlarının müdahalesiyle elde edenler, buradan netice alamadığı takdirde muhtıra ve müdahale bekleyip oralardan bunları devşirmeye çalışanlar, bugün derin bir keder içindedirler. ‘Yargıya güvenimiz yok, orduya da güvenimiz yok’ diyebilmektedirler.” DTK, ÖZERKLİK Ç ALIŞTAYL ARINDAN İKİNCİSİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR ‘Anayasada tek cümle yeter’ MAHMUT ORAL Aysel Tuğluk DİYARBAKIR Demokratik Toplum Kongresi (DTK), “Demokratik Özerklik” çalıştaylarının ikincisini dün başlattı. DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, Kürt sorununun küresel bir sorun olduğunu ileri sürerek “Yeni anayasa, gerçekten yeni bir anayasa olacaksa, bu anayasada Kürtlerin statüsü sorunu mutlak bir surette çözüme kavuşturulmalıdır” dedi. Kürt sorununun çözümü için yeni anayasada tek bir cümlenin yeteceğini savunan Tuğluk bunu “Türkiye Cumhuriyeti devleti, yurttaşlarının farklı kültürelinançsaletnik kimliklerini tanır, zenginlik olarak görür ve kendilerini ifade edebilmelerini ve geliştirmelerini güvence altına alır” sözleriyle formüle etti. DTK’nin ilkini 2010 yılında düzenlediği Demokratik Özerklik çalıştayının ikincisi dün başladı. Bağlar Belediyesi Konferans Salonu’ndaki çalıştaya, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ile DTK Koordinasyon ve Di van Kurulu üyelerinin yanı sıra Bask Ülke Üniversitesi’nden Francisko Letamendia Belzunce, Queen’s Üniveristesi’nden Ephrahim Nimni, Barcelona Özerk Üniversitesi’nden Ricard Vilaregut Saez, Sinn Fein Başkan Yardımcısı Raymond McCartney, emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Yazar Ferda Koç, Yazar Metin Yeğin, Prof. Dr. Mesut Yeğen, Pir Sultan Abdal Derneği, TTB, MAZLUMDER, Diyarbakır Barosu, DİTAM, GÜNSİAD, Ermeni Vakfı, ÖDP, ESP, SDP, EMEP temsilcileri de katıldı. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Aysel Tuğluk, yüz yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren Kürt sorununun çözümünü net bir biçimde dayattığını belirterek “Artık karnımızdan konuşmanın manası yok. Kürt sorunu, bir halkın kimliğinin inkâr edilip statüsüz bırakılması sorunudur. Çözümümüzü radikal demokraside görüyoruz. Bizim çözüm projemiz radikal bir demokrasi projesi olan Demokratik Özerkliktir” dedi. KARDEMİR Sendika ayrımcılığı ALİ AYAROĞLU ZONGULDAKÇelikİş Sendikası ile TürkMetal Sendikası arasındaki yetki davasında işçiler arasında ayrımcılık yapıldığı ortaya çıktı. Kardemir’e bağlı işyerlerinde toplu iş sözleşmesi yapılabilmesine yönelik Zonguldak İş Mahkemesi’nde görülen davaya Karabük’ten Türk Metal Sendikası’na üye olan ve işten çıkartılan işçiler de katıldı. Duruşma, tarafların mahkemeye sunulan raporların incelenmesi amacıyla süre istemeleri üzerine 15 Haziran’a ertelendi. Mahkemede Kardemir yönetimi ile Çelikİş Sendikası arasında varılan uzlaşma sonucu “enflasyon farkı olarak” Çelikİş Sendikası mensuplarına 350 lira para ödendiği ortaya çıktı. TürkMetal Sendikası Karabük Bölge Temsilcisi Şahin Dikilitaş, Kardemir yönetiminin işçiler arasında ayrımcılık yaptığını belirterek “Açık ve net olarak rakip sendika adına verilmiş bir rüşvettir” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle