17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MAYIS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Fırça Benim Karakterimdir! oogle, insanlığın eylem sicilini tutuyor. G Benzetmek gibi olmasın, İslamdaki Amel Defteri gibi. Hani sağımızdaki solumuzdaki meleklerin tuttuğu sicil defteri gibi.. Attığı her adımı, söylediği her kelâmı kaydedip duruyor.. Google.. İnanmazsanız.. “Başbakan ve Fırça” yazın.. Karşınıza bir saniyede tam 545 bin tane ayrı haber, yazı döküldüğünü görün!! Başbakanımız, siyaseten ve tek sözcükle.. Fırçadan ibaret bir kişiliktir! İstanbul’da tiyatro sanatçılarına attığı fırçanın aynısını.. Dokuz buçuk yıldan beri.. Aynı hiddet, şiddet ve öfkeyle.. Her kesimden, her meslekten kuruma, kişiye atıp duruyor.. Akılda ilk kalan “anasını da karıştırdığı için” Mersinli çiftçi idi. (Yeri gelmişken bir not. Eski Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi, meyhane baskısındaki o cümleyi, “Anasını satan zihniyet” diye değil de “Anasını al git diyen zihniyet” diye değiştirseydi, hâlâ okuyor olacak mıydık? Bilemiyoruz!! Ama hiç değilse ilk kez bir yazara karşı haklı duruma geçmemiş olacaktı!!!) Özetle Başbakan, icraatı, fırça at olarak anlıyor. Bundan payını almayan kalmadı. Sonunda icraatı.. “Van minüt” üzerinden.. Misakı Milli sınırları dışına taştı! Şimdi asıl tehlike.. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a.. Ana muhalefet lideri muamelesi yapmasıdır! aynayan/kaynatılan K Suriye kazanı taştı taşacak.. Asıl tehlike kazanın taşmasından çok kazanın devrilmesi.. Artık ölen ve öldürenler, iktidar ile muhalefet cephesi toz duman. İntihar saldırılarında artış var. Son saldırılar hava kuvvetleri karargâhı ile askeri istihbarat binalarını hedef aldı. BM gözlemi altında, ülkede sözde 12 Nisan’da “ateşkes” ilan edilmişti. Ama o günden sonra ölenlerin sayısı 500’ü aştı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile ülkede BM askerleri görevde. Görevleri ise sadece “gözlem”. Gözlemci BM heyetinin başkanı Tümgeneral Robert Mood’un dün İngiliz gazetelerine manşet olan sözlerini keşke Başbakan Erdoğan’a birisi aktarsa da.. “Suriye’deki savaşa ancak Suriyeliler son verebilir!” (Guardian, 30 Nisan 2012) Komşulara “Barış ihracatı” sevdasından vazgeçse... olacak.. Dün Bulaç’la konuşmuş ve sözlerini manşete çekmişti: “Dört ülkeyle birden savaşa girebiliriz!” Bulaç, Zaman yazarı. Ortadoğu ülkelerinin dilini konuşan, tarihini, siyasetini yakından izleyen muhafazakâr bir aydın. AKP’nin ateşle oynadığına, Batı’nın desteğini almak uğruna savaş tehlikesine sürüklendiğine dikkat çekiyor: “Türkiye’nin Suriye politikası kendisinin değil. Kendi özgür iradesiyle yürütülmüyor. Batı’nın baskısı altında. Batı adına bölgeyi dizayn etmek üzere yürütülüyor! (..) İran, Irak, Suriye ve Lübnan çoktan bir blok oluşturdu. Bu ülkeler siyasiaskeri bir ittifak kuruyorlar. Türkiye veya Batı’nın Suriye’ye girmesine asla müsaade etmezler, Türkiye’yi vuracaklar. Bunu, Devrim Muhafızları Başkomutanı da Lübnan Stratejik Araştırmalar Merkezi de açıkça söylüyor. Türkiye bir anda bu 4 İslam ülkesiyle savaşa girmiş olacak!” Geçen hafta TBMM’de Dışışleri Bakanı Davutoğlu farkında olmadan olup biteni zaten ağzından kaçırdı: “Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz. Bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz!” Bu sözler Bush döneminin Dış ışleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, Türkiye’yi ziyareti sırasında söylediği, “Ortadoğu’da siyasi harita değişecektir!” yolundaki tebligatın tebellüğ edildiğinin ve uygulandığının kanıtıdır. Ve ne yazık ki hayırlara vesile olmayacaktır!! ‘0’dan 4 Ülkeyle Savaşa Kaçın, Barış Götürüyoruz! Bilen yok. Ama tahmin eden var: Bendeniz! Süleyman Demirel’e Adalet Partisi’ni transferlerle şaha kaldırdığı günlerde sormuşlardı: “Efendim, o milletvekilini nasıl partiye alırsınız? Daha düne kadar size söylemediği söz kalmamıştı!” Demirel, bunu söyleyenleri cahil cahil konuşmayın der gibi terslemiş.. Ve yanıtlamıştı: “Kardeşim, o muhterem arkadaş, bugüne kadar, karşı tarafın da kapısındaydı. Bize doğru havlardı. Şimdi bizim kapıya bağlayacağız... Karşıya doğru havlayacak!” Söz meclisten dışarı Ali Bulaç zinhar öylelerinden olmadı. O yüzden Tayyip Bey’in öteden beri izlediği, kulak verebileceği yazarların başında olduğu biliniyor. Milli Gazete ise “Belki yararı olur, muhtemel bir çılgınlık önlenir!” diye ‘Tanı Bunları...’ Uyduruk örgüt davalarıyla büyük bir toplumsal baskı yaratılıyor. Aydını, sanatçısı, gazetecisi, bilim insanı, üniversitelisi, liselisine dava yağmuru ya da hapislik... Cezaevleri tıkış tepiş. Adli suçlular bir yıl erken salınıyor, örgüt davalarına yer açılsın diye... Hukuk, yargı, Emniyet... Çarklar muhaliflerin üstüne dönüyor. Kendi kapısının önüne bakmayan iktidar, Ortadoğu’da, Suriye’de hukuksuzluklara, hak ihlallerine seyirci kalmayacağını söylüyor. TBMM’deki Suriye konulu görüşmede Dışişleri Bakanı, “tarihin doğru safında ve ulusal çıkarlarımıza uygun yerde” olduklarını savunuyor. İktidara oy verenler de dahil, halkımızın ne kadarı böyle düşünüyor acaba? Küreselleşmenin, taşeronluğu, işin aslı. Oysa dışarıyı bırak, ülkeye bak. Adalet aranıyor her yerde. ??? Hukukla yatıp hukukla kalkılıyor... Ama “hukukla dans” vizyonda... Balyoz davasında karara varılmasını, avukatların duruşmalara girmeyerek engellediğini düşündüler. Ardından avukatları saf dışı bırakacak yasal düzenleme hazırlıkları başladı hemen. Yargının bacaklarından birisi böylece koparılıyor. Sahnede engizisyon yargılamaları... Bu arada hukukta bir tür özelleşmeye gidiliyor usul usul. Arabuluculuk tasarısı, Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. TBMM’den geçince, anlaşmazlıkların çözümünde dini kurallara başvurulabilecek, gözünüz aydın! Özelleştirme de var... Torbadan çıkardılar; hükümet, özelleştirmelerle ilgili yargı kararlarını uygulamama yetkisi aldı. Uygulamama! Yargının iptal ya da durdurma kararı verdiği özelleştirmelerin önündeki engeller kaldırıldı. SEKA, Seydişehir Alüminyum, TÜPRAŞ, limanlar.. Yandaş sermayeye “buyur” diyecekler sonra. ??? Hep sermaye, hep sermaye... Küreselinden yereline... Ya emekçiler, yoksullar, soyulanlar, ezilenler... 1 Mayıs, emeğin bayramı. İnceliyorsun ya!.. Taksim’deki 1977 katliamının failleri nerede? Aslında tanıyoruz onları, Nâzım’ın dizelerinden: “Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim/ Akarsuyun,/ Meyve çağında ağacın,/ Serpilip gelişen hayatın düşmanı,/ ... çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına/çürüyen diş, dökülen et/bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler/ve elbette ki sevgilim elbet/dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya/dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet!” Dört ülkeyle birden savaş Başbakan’ın saygı duyduğu, izlediği yazar çok değil. Ama hizaya getirdiği gazete de çok, gazeteciyazar da çok! Hizaya getirdiklerine zırnık kadar güveni, saygısı var mı? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Anayasa Forumu, Sanatçılar, İşçiler: Türkiye Sokakta! Öncelikle bugün evrensel işçi haklarını kullanarak sokaklarda demokrasi, emek ve antiemperyalist duruş için yürüyen yüz binlerce işçiye buradan da bin selam gönderiyoruz! Onlara Türkiye’nin atardamarları, en saygın neferleri olarak hak ettikleri saygıyı herkesle beraber göstermeye mecburdur. Bugün kalbimizle beraber onlarla olacağız. Cumartesi günü Ankara’da Milli Anayasa Forumu’na katıldım. Dev bir toplantı düşünün; ülkenin en kritik konularında iktidara karşı soldan ve sağdan yükselen sert seslerin dalgalandığı bir salon. Ne beklersiniz normal bir ülkede? Hele o salonda “Anayasa tartışmaları” masaya yatırılıyorsa, en azından yüzlerce muhabir ve kameranın birbiriyle yarışması gerekir değil mi? Ne gezer! Medyamız kendi puslu kulelerinde masanın altına saklanmış, zavallı maaş alıcılardan oluşan bir erksizler birliği durumunda. Korku dağları sarmış. İktidar korkusu, patron korkusu, işsizlik korkusu… Hatta kimi Altan ailesi ferdi gibi, yıllarca “hizmet ettikleri” malum kesimlerce infaz edilme korkusu… Hepsinden utanıyorum. 2000’den fazla yurtseverin doldurduğu Yenimahalle Belediyesi Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin salonundaki muhteşem coşku görülmeye değerdi. Kemal Alemdaroğlu, Yekta Güngör Özden ve Hüsamettin Cindoruk’un önayak oldukları, Türkiye’nin dört bir köşesinden memleket sevdalılarına ciddi bir heyecan dalgası yaşatan bu büyük girişim, AKP’nin oldubittiye getirmek istediği “Yeni Anayasa” dayatmacılığına karşı şu anda var olan tek somut tepki. Yoksa konu TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in yönlendirdiği malum “sivil” örgütlere kalsa, iktidarın hazırladığı cümlelerin daha da makyajlanmasının ötesine geçilemezdi! Hüsamettin Cindoruk, bunun bir “Parti hareketi” değil, Atatürk’ün milli davasının devamının bir dayanışması olduğunu hatırlattı: “Eskiden burada bulunan insanların farklı siyasi partilerden olmasının bir önemi kalmadı.” Yekta Güngör Özden, “Anayasa suçlusu bir hükümet nasıl anayasa yapabilir” sorusunu gündeme getirdi. Hazırlanan anayasanın bir kuşatma hareketi olduğunu, aydınlık getiremeyeceğini, ışığımızın Atatürk olduğunu haykırdı! Şahin Mengü, tezgâhın “Sevr’ciliğini” hatırlattı, herkesin bu hazırlığı lanetlemesi gerektiğine işaret etti. İP adına Ferit İlsever, “Her yerden gelip Atatürk’te birleştik” diyerek vurgusunu yaptı. MHP milletvekili Özcan Yeniçeri olaya espriyle yaklaştı: “Andımızda şayet ‘Ne olduğum belirsiz, ne isterseniz yaparım, kudretim damarlarımda değil Obama’da’ denilseydi problem olmazdı.” Eski Bakan Ufuk Söylemez “Hem Atatürkçü, hem Sorosçu, hem TESEV’ci olunmaz” dedikten sonra ideolojisiz anayasa bulunmadığını, anayasaların siyasi metinler olduğunu hatırlattı. Sıra bana geldiğinde, Sanatçılar Girişimi’nin selamlarını ve sağlam duruşunu aktardım. Parlamentodaki muhalefet partilerinin, bu sözde “Uzlaşma Komisyonu”na katılıp, hangi mucizeyle 12 Eylül referandumuyla yargıyı Adalet Bakanlığı’na bağlamış bir iktidardan demokratikleşmeyi bekleyebildiklerini sordum. Bu “meşrulaştırma”nın iktidar tarafından nasıl kullanılacağını hatırlattım ve ilk dört maddeyi “darbe yapmış” gibi değiştirmeye kalkanların “sivil darbe” iddialarını teyit etmeye mi çalıştıklarını gündeme getirdim. Pazar akşamı Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde, Sanatçılar Girişimi’nden Ataol Behramoğlu ve Orhan Aydın’la beraber tiyatroları dağıtmaya çalışan iktidarın saldırısına karşı direniş hakkını kullanan tiyatrocu dostlarımıza ve sözcüleri Orhan Alkaya’ya destek verdik. Türkiye’nin yaratıcı insanları, şarkılar söyleyerek, ateşler yakarak, konuşmalar yaparak dayanışmalarını ortaya koyuyorlardı. Aralarında belli ki bazı umarımpişman “Yetmez ama evet”çiler de vardı… “Zararın neresinden dönseler kârdır” diye düşündüm! Türkiye’de siyasetin ne seviyelere düştüğünü anlamak için, şu iki cümleyi kıyaslamak yeter: “Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatçı olamazsınız...” Bir de şu satırlar: “Despot aydınların bize nasıl akıl vermeye kalktığını görüyor ve belki biraz ağır olacak bu ifade ama, o zavallılara acıyoruz...” Konular farklı durabilir: 4+4+4, veya tiyatrolarla savaş, işçilereöğrencilere dayak, gaz veya Suriye ile savaş çığırtkanlığı ve tabii her şeyin kılıfı olan “yeni anayasa”. Aslında hepsi aynı! Konumuz emperyalizmin desteklediği rejim değişikliğini, ülkeyi oldubittiye getirerek uygulayanların telaşlı ve hukuksuz “yaptımoldu” dayatmaları! Şikâyetiniz mi var efendim? Buyrun er meydanına! HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ İran’ın 1 güneyinde yaşayan Türk 2 soylu bir hal 3 kın konuştuğu 4 dil. 2/ Haldun 5 Taner’in, Türk edebiya 6 tında futbolu 7 konu alan en 8 güzel yapıtlardan biri olan 9 öyküsü... Bir sanat 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yapıtının ilk taslağı. 1 S A F S A T A S 3/ Mısır unu, peynir 2 I R A B A R K A ve tereyağıyla yapı 3 Ğ L İ D O A K lan bir tür bulamaç... 4A T İ N A A L O Eski Mısır’da güneş 5C A H İ L İ Y E tanrısı. 4/ Şöhret... S A V A Yâd etme. 5/ Üfle 6 I R A K meli bir çalgı... Hur 7 K A Y A R N A R L A rilerin hava tanrısı. 8 M I S I R 9 B A R H A V A S 6/ Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim. 7/ Yüzün iki tarafından her biri... Sergen. 8/ Ağırlık ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş yasal ölçü modeli... Bir nota. 9/ “Çobandüdüğü” de denilen ve kökü halk hekimliğinde kullanılan bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Orta Asya Türk yazı dilinin başlangıç evresini oluşturan Türk lehçelerinden biri. 2/ “Ölüm bahar ülkesidir bir rinde” (Y. K. Beyatlı)... Soyundan gelinen kimse. 3/ Romanya’nın para birimi... Ters, huysuz, inatçı. 4/ Üzüm veren bitki... Harç alıp sürmeye yarayan sıvacı aracı. 5/ Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde. 6/ Yüksek dallardaki meyveleri toplamakta kullanılan ucu çatallı sırık... Japon lirik dramı. 7/ Evrensel alıcı olan kan grubu... Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi. 8/ Önü hendekli siper... Bir nesnenin uzayda kapladığı yer. 9/ Başörtüsü... Birini başkasına karşı kışkırtma. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle