17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MAYIS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 ILO’ya göre, yakın vadede iyileşme işaretleri vermeyen küresel istihdam krizi yapısal sorun oldu Dünya işsizlikten kırılıyor ? Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Küresel İstihdam Raporu 2012: Bu yıl işsizlik 202 milyonu bulacak. İstihdam alarm veriyor ve kısa vadede iyileşme görünmüyor. Tasarruf önlemleri istihdama zarar veriyor. Ekonomi Servisi Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bazı ülkelerdeki tasarruf önlemlerinin istihdam piyasasına zarar vermesi nedeniyle “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyonu bulacağını” bildirdi. ILO’ya göre küresel istihdam krizi artık kronik ve çok sayıda ülkede yakın vadede iyileşme yok. ILO 2012 “Küresel İstihdam Raporu” özetle şöyle: 21 Mayıs’ta imzalarız Toplusözleşme görüşmelerinin takvimini heyete takdim ettiklerini anlatan Çelik, “O noktaya gelirsek 21 Mayıs’ta toplantı tutanağı imzalanacak, değil ise hakem heyeti süreci başlamış olacak” dedi. Çelik, soru üzerine 21’i ile 29’u arasındaki sürenin hakem heyetine ayrıldığını belirtti. 1 Mayıs’a İktidarın Gölgesi Düştü Gazeteci olarak, içinden, 36 yıldır izlediğim 1 Mayıs’ların gelişmelerini değerlendirirken kim bilir kaç kez, “1 Mayıs’ların kutlanma biçimleri, özgür, geniş, işçi sınıfı katılımlı, bayram ya da acı anılarla dolu olmaları, ülkelerin insan hakları, demokrasi, işçi sınıfı, sendikal haklarının aynasıdır” benzeri cümlelerin altını çizmişimdir. Erdoğan hükümetleri, AKP’nin 10 yıllık iktidarları sürecinde çok çalkantılı 1 Mayıs yıldönümlerinde, hiçbirine 2012 yılı kadar iktidarların gölgesi düşmemişti. Erdoğan hükümetlerinin Taksim’i işçi sınıfına, 1 Mayıs’a açmama direnişlerinin ilk yıllarında, kuşkusuz özgür iradeleri yanında 12 Eylül’ün gölgesi de vardı. En azından daha önce sığınılmış “güvenlik kaygıları” resmi gerekçesi aynen kullanılmaktaydı. Aradan geçen yasaklı yıllar içinde Erdoğan iktidarlarının aldıkları polisiye güvenlik önlemleri, Taksim’in kelimenin tek anlamı ile polisçe kuşatılması, işgal edilmenin çok ötesinde, polis eliyle orantısız şiddet, güç kullanılması, Erdoğan iktidarlarının emekçilere, her türden toplumsal muhalefete bakış açılarının çok çarpıcı aynası olunca işin rengi değişti. Resmen polis kışkırtması niteliğini kazanan sokak çatışmaları, sadece Taksim Meydanı’nın değil İstanbul’un her 1 Mayıs, polis şiddetinin çok ağır örnekleriyle işgal altında, savaş alanına dönüşmesi, siyasi manevra zorunluluğunu gündeme getirdi. Batı siyasisermaye ittifaklarına bu çağda Taksim’in, 1 Mayıs’ın yasaklanıyor olmasının kolay kolay açıklanamaması, yandaş siyasi gösterilerde aynı Taksim Meydanı’nın kullanılması yan baskılar olarak gündeme girmişti. Kanlı 1 Mayıs’ın baskısında Taksim’in simgesel, zorunlu 1 Mayıs alanı algılamasını kazandırması, DİSK ile birlikte meslek örgütlenmeleri, sol hareketlerin direnişleri iktidarın yıllar içinde götürüsü getirisinden çok fazla olan direnişinin kırılmasını gerektirdi. ??? “Ben yasaklar, ben açarım” imajına, geçmişle hesaplaşma kampanyaları ile siyasi prim yapma hesapları eklenince, işin rengi nerede ise bir günde değişti. Daha doğrusu, üç yıl öncekine kadar “Sınırsız polisiye güç kullanan, sendikal liderlere daha DİSK binası içinde, sivil halka hastahaneler önünde göz yaşartıcı bomba attıran, her tür şiddeti kullanan antidemokratik iktidar” imajını düzeltme zorunluluğu doğdu. Önceki yıl sendikal kortej, çok sayıda yabancı sendika, siyasi lider gözleminde, kararlı, inatla yasaklanmış 1 Mayıs meydanına girince, geçen yıl Erdoğan iktidarları Taksim Meydanı’nı resmen, izinli, işçi sınıfına açmak noktasına geldiler. Doğrusu bu manevra ile siyasi prim de beklenmişti. En marjinallerinden AKP yönetim kadroları, milletvekilleri, bakanlar kimileri 1 Mayıs alanı, kimileri televizyon ekranlarında boy gösterdiler. Gelin görün ki iktidarları için öngörülen yandaş hava, destek verecek, alkışlamasa da muhalefet rengi olmayacak yüz binler vitrini düş kırıklığına dönüştü. Örgütlü işi sınıfı, sendikal hareketin diplerde olması, işçi, 1 Mayıs gündemli yüz binler buluşmasının doğal rengi, kimliği, kırmızı, sol muhalefet yapısını kıramadı. 1 Mayıs alanındaki 1 Mayıs etkinliği, tüm renkleri, kimliği ile Erdoğan iktidarlarının emekçi düşmanı ekonomik, sosyal, siyasal politikalarının eleştirilmesi ağırlıklı, sol muhalefet damgalıydı. Erdoğan iktidarlarının vitrinde kullanmak adına yaratmaya çalıştıkları dindaryandaş sendikal hareket, zaten niyet sendikacılık, sendikal haklar olmadığından, işin doğası gereği varlık gösteremiyordu. Tabela olarak yaşatmak için neler yapılırsa yapılsın 1 Mayıs alanında gölgeleri bile görülemiyordu. Sınıf kimliğinden kopuk büyük sendikalar için de kocaman tabelaların arkasında bir avuç işçi gerçeği, geçmiş yılların 1 Mayıs’larında olduğu üzere parmakla sayılacak kadar az kalıyordu. 1980 öncesinin sendikal kimlik ağırlıklı, örgütlü işçi katılımlarının yerini, 1980’ler sonrası sendikal ağırlık, kayıtlı ekonomide çalışabilen işçi temsili dibe vurmuştu. Etkinlikler nerede yapılırsa yapılsın, örgütsüz, kayıt dışı çalışan, sömürülen işçi sınıfının simgelendiği varoşlara girebilen dergiler, dernekler, marjinal sol örgütlenmeler pankartları arkasında yürüyenler, sendikalardan çok daha büyük kalabalıkları oluşturuyorlardı. En büyük sendikaların kocaman pankartlarını görevlilerinin taşıdığı acıklı görüntüler söz konusuydu. Erdoğan iktidarları yandaşı, işyerlerinde yıllardır var olan toplusözleşme düzenini de kırma amaçlı, sarının sarısı sendikal hareketlerin, iktidarlarının izin vermesinden hemen bir yıl sonra, övünemeden Taksim Meydanı’ndan kaçmaları işte bundan. Türkİş’e ne olduğuna gelince. 12 Eylül’e girerken 3 milyon sigortalı içinde 1.5 milyon sendikalı, örgütlü işçisi olan Türkiye’de koskoca Türkİş’in bile gerçek, örgütlü üyesi birkaç yüz bini geçemiyor. Onların da varlığı, tabelanın ayakta kalması, iktidarlarının iki dudağının arasında. Taksim’de muhalefetin odağında olmak ödlerini koparıyordur. 50 milyon daha işsiz L Küresel işsizlik oranı 2013’te yüzde 6.2’ye yükselecek, 20082009 küresel finansal krizden bu yana 50 milyon kadar kişi işinden oldu. Birkaç yılda mevcut istihdam açığını kapatmak ve bu sürede istihdam piyasasına girmesi beklenen 80 milyondan fazla kişiye istihdam sağlamak mümkün görünmüyor. L Bu durum, 2010’dan bu yana ülkelerin üçte ikisinde işsizliğin arttığı Avrupa’da özellikle kaygı verici. Japonya ve ABD gibi ülkelerde istihdamda düzelme gecikti. L Arap bölgesi ve Afrika’nın büyük bölümünde istihdam açığı kronik hale geldi. Bu normal istihdam yavaşlaması değil. Küresel krizin ardından istihdam piyasası dengesizlikleri daha yapısal hale geldi ve bu yüzden sorunu çözmek daha zor. L Belirli gruplar istihdamın dışında kalma riskiyle karşı karşıya. Toparlanma olsa bile yeni iş bulma olanağı olmayabilir. Gündem ve takvimin, Gündoğdu ile Bakan Çelik arasında belirlenmesi tepki çekti Zam pazarlığında ilk günden kriz ? 2 milyon 600 bin kamu çalışanı ile 1 milyon 900 bin emekliyi ilgilendiren görüşmeler tartışmalara sahne oldu. Gündemin kapalı kapılar ardında belirlendiğini söyleyen KamuSen ve KESK, MemurSen ile Faruk Çelik’i eleştirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Memur konfederasyonları ile hükümetin zam pazarlığı, toplusözleşme gündemi ve takviminin MemurSen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından belirlenmesi nedeniyle çıkan tartışmaların gölgesinde başladı. 2 milyon 600 bin kamu çalışanı ile 1 milyon 900 bin emekliyi ilgilendiren toplusözleşme görüşmelerinin ilk oturumu dün yapıldı. Bakan Çelik, açılıştaki konuşmasında, karara varırken Türkiye ve dünya ekonomisinin seyrini dikkate alacaklarını ifade etti. Çelik, toplantıdan çıkarken yaptığı açıklamada, ara verildiği sırada kamu görevlileri sendikaları heyeti başkanı Gündoğdu ile toplusözleşme görüşmelerinin çalışma takvimini belirlediklerini söyledi. MemurSen Genel Başkanı Gündoğdu, 9 Mayıs’ta kamu işveren heyetinin zam teklifiyle masaya gelmesini istediklerini söyledi. Türkiye KamuSen Genel Başkanı İsmail Koncuk, gündem ve takvimin Bakan Çelik ile Gündoğdu arasında belirlenmesini eleştirdi. “İlk düğme yanlış iliklendi ve kapalı kapılar ardında toplusözleşmenin gündemi ve takvimi belirlendi” diyen Koncuk, her iki konunun da Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti önünde belirlenmesi gerektiğini ifade etti. İkili görüşmeye gerekçe olarak yasa ve yönetmeliğin gösterildiğini belirten Koncuk, “Yönetmelik, ‘heyet başkanı ile bakan arasında belirlenir’ diyor ama ‘bir odaya çekilip belirlenir’ demiyor” dedi. KESK Genel Başkanı Lami Özgen de “İki kişiyle yürüyecek toplusözleşmenin çerçevesi zaten ortadadır. Toplusözleşme sürecini ilk gününde toplu görüşmeye dönüştürdü” diye tepki gösterdi. Sosyal ayaklanma L Gelişmiş ekonomilerde, gönülsüz yarı zamanlı istihdam ve geçici istihdam arttı, kayıt dışı istihdamın payı yüksek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin üçte ikisinde yüzde 40’ın üzerinde. Kadınlar ve gençler işsizlik ve iş riskinden orantısız etkilendi, özellikle genç işsizlerin oranı gelişmiş ülkelerde yüzde 80 ve gelişmekte olan ülkelerde üçte iki yükseldi. L Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika’da sosyal ayaklanma riski arttı, istihdamın bir nebze toparlandığı Latin Amerika’da ise sosyal ayaklanma riski azaldı. Hükümet binlerce personel ile taşeron işçisine seçimden önce verdiği kadro sözünü tutmadı Sözleşmeliye bu bayramda da kadro yok Doğuş Grubu Üst Yöneticisi (solda) Hüsnü Akhan bölgenin önemli işadamlarından Zdenko Zrilic ile anlaşmayı imzaladı. Politika değişmeli L Tasarruf önlemleri, özellikle Avrupa’da hükümet bütçelerini ters etkiledi, bu sebeple daha fazla tasarruf önlemi talebi artıyor. Gerçekte aktif olarak tasarruf politikaları izleyen ülkelerde mali açıklarda düşük seviyede iyileşme oldu. L İzlenen politikada değişiklik olmadığı sürece Avrupa’da istihdam piyasası 2016 yılı sonuna kadar bastırılmış kalmaya devam edecek. Ekonomik büyüme daha fazla yavaşlayabilecek. Akbank’tan 530 milyon lira kâr Ekonomi Servisi Akbank, 2012’nin ilk çeyreğinde 531 milyon lira net kâr elde etti. Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, bankanın toplam aktiflerinin 143 milyar lirayı geçtiğini belirterek toplam nakdi kredilerinin geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 24 artışla 78 milyar liraya yaklaştığını söyledi. Binbaşgil’in verdiği bilgiye göre 2011 sonuna göre toplam nakdi kredilerdeki büyüme, sektörün iki katının üzerinde gerçekleştiğini ifade etti. Takipteki kredi oranı yüzde 1.6’ya geriledi. İşçi sermayedara (kapitaliste) karşı hakkını alabilme mücadelesinde neden başarılı olamıyor? Bu sorunun cevabı için kapitalist sistemdeki kârın (artıdeğer) bölüşümündeki güç dengesine bakmak gerekir. Bilindiği gibi, üretime sahip işadamı ana sermayenin buna sabit sermaye de diyebiliriz kullanılmasından elde ettiği hasılattan bu sabit sermayeyi çıkardıktan sonra kalan kısmı işçi ile paylaşıyor. Çünkü ana sermayeyi alamazsa yeni üretim yapamaz. Bu nedenle ana sermayenin üzerindeki tutar, işçi ile paylaşacağı ücret ve kâr oluyor. İşgücü (emek gücü) piyasada alınıp satılan mal olduğundan, bu mal kapitalist tarafından bir süreliğine kullanılıyor. Bu kullanma karşısında kendisine ücret ödeniyor. Bu ücretin düzeyini piyasada arz ve talep belirliyor. Piyasada işsizlik oranı yüksekse ücret düzeyini belirlemede işçi zayıf durumdadır. Ancak usta ve kalifiye işçinin, ücret düzeyinin belirlenmesinde vasıfsız işçiye göre daha güçlü olduğunu belirtebiliriz. Türkiye gibi tasarruf noksanı olan, borçla büyümeyi finanse eden ülke Hırvatistan’ın en büyük marinası DMarin bayrağını dalgalandıracak Marinacılıkta bölgesel bir oyuncu olma hedefi doğrultusunda ilk adımını 2009’da Hırvatistan’da Sibenik Mandalina Marina ile atan Doğuş Grubu, bu ülkedeki marinalarının sayısını üçe çıkardı. Doğuş Grubu, Marina Dalmacija ile Marina Borik’in yüzde yüzüne sahip oldu. Grubun 17 milyon Avro yatırım yapmayı planladığı Hırvatistan’ın en büyük marinası Marina Dalmacija, 1200 denizde 500 karada, Marina Borik ise 200 denizde 50 karada tekne bağlama potansiyeline sahip. Marina Dalmacija, Zadar Uluslararası Havalimanı’na 5 km. mesafede. Bu iki yeni yatırımla beraber Doğuş Marinalar Grubu’nun Hırvatistan’daki bağlama kapasitesi, Türkiye’deki kapasitesini aşmış oldu. lıştırma ile sözleşmeli personel istihdam etme uyANKARA 1 Mayıs İş gulamasından vazgeçmeçi Bayramı’nın kutlandığı diği gibi arttırarak sürdübugün binlerce sözleşme rüyor. Sözleşmeli personel li personel ile taşeron iş ile taşeron işçi çalıştırma çisi devletten kadro bek bugün çalışma yaşamının liyor. Kamuda yaklaşık temel sorunlarından biri450 bin taşeron işçi çalış sini oluşturuyor. TEKEL tırılıyor. Saeylemleri ile dece sağlık kamuoyualanında 116 ? Belediyeler ve il özel nun gündebin taşeron idarelerinde çalışan 17 mine gelen işçi bulunu4C’li geçici bin 800 sözleşmeli yor. Beledistatüde çalıpersonel hâlâ kadro yeler ve il şanların sabekliyor. 12 Haziran özel idareleyısı 45 bine rinde görev ulaştı. Taşeseçimlerinden beri yapan 17 bin ron şirketbekleyen çalışanlar 800 sözleşlerde emekseslerini duyurmaya meli personel çiler, düşük ise 11 aydır, ücretlerle, çalışıyor. 12 Haziran güvencesiz, seçimlerinsendikasız den önce kadro sözü veren koşullarda çalıştırılıyor. hükümetin bunu tutmasıSendikalara göre, kanı bekliyor. Çalışanlar, muda bugün yaklaşık 450 seslerini internet siteleri bin taşeron işçi görev yaüzerinden duyurmaya ça pıyor. İşçiler arasında bülışıyor. yük ücret farklılıkları buHükümet, taşeron ça lunuyor. MUSTAFA ÇAKIR lerde işadamı işçi ile kârı bölüşürken daha cimridir. Çünkü kârından pay vereceği diğer önemli unsurlar vardır. Bunlardan biri işletme sermayesi olmadığından kredi ile cirosunu finanse eden işadamı bankaya da kârından pay vermek zorundadır; bu da kârın önemli bir kısmını oluşturuyor. Devlet vergi alarak kârın 1/5’ine ortak. Gerçi sermayedar kârından önce işçiye ücret ödedikten sonra kalandan devlete yüzde 20 veriyor. Öte yandan işletme sermayesiz işe girildiğinden satış ve pazarlama daha önem arz ediyor ve buna daha fazla harcama yapılmak zorunda kalınıyor. Örneğin cebinde yeterli parası olmayan bir müteahhit büyük bir inşaat projesine giriyor. Beklemeye tahammülü olmadığından ve hemen daire satması gerektiğinden, reklam ve ilana baştan önemli harcamalar yapıyor. Üstüne üstlük bunu kredi ile veya avanslarla finanse ediyor. Bu durumda işçi ile bölüşülecek artı değer daha da küçülüyor. Türkiye’de ise artı değerin paylaşımında şu anlayışlar öne çıkıyor: İşçi Kapitalist Sistemde Payını Neden Alamıyor? 1Dini inançları gereği işçinin hakkını vermek gerektiği görüşü ile işçisine zekât ve hayır amaçlı kayıt dışı ödemeler yapan sermayedarlar. Burada resmi olarak göstermediği ödemelerden devlete payını vermemiş oluyor. Gerekçe: “Devlete verirsem işçiye veremem”. Bu tür sermayedar sendika lafını duymak bile istemiyor. 2Dini inançları ile değil vicdanı ile hareket eden sermayedar piyasa ücret düzeyine yakın bir ücret işçisine ödüyor. Ancak bu anlayışta olan sermayedar bile işletmesinde sendika görmek istemiyor. 3Pazarlık gücü olana yüksek, zayıf olana düşük ücret verme anlayışında olan işadamı, mümkün mertebe kârını çalışanla az paylaşmak istiyor. Çalışanından vefalı olmasını istiyor. “Sana yıllardır şu kadar ekmek verdim” diyerek işçinin makul olmasını istiyor. 4İşbilmez sermayedarlar ve iyi yönetilmeyen işletmelerde verimli istihdam sağlanamadığında bölüşülecek kâr, verimsiz sayıdaki işçi ile paylaşılıyor. Örneğin cirosu yıllık 10 milyon TL olan bir işletme 300 kişi ile çalışıyor. Artıdeğer 3 milyon TL ve ücretlilerle paylaşılacak kısım yüzde 30. Bu durumda çalışan başına yılda 3000 TL ödenmiş oluyor. Oysa burası 100 kişi ile çalışabilir. Bu durumda her işçi yılda 9000 TL alabilir duruma geliyor. 5Borçluluk oranı yüksek işletmelerde kârın önemli bir kısmını kredi veren alıyor ve bu nedenle ücret olarak verilecek pay azalıyor. Örneğin yukarıda verdiğimiz örnekte işletmenin cironun yarısı kadar kredi kullandığını ve kreditöre verdiği payın yüzde 10 olduğunu varsayarsak, bölüşülecek kârdan işçiye verilecek ücret 900 bin liradan 750 bin liraya düşüyor. Banka ücretlinin payını alıyor. Eğer ücretli 900 bin almaya devam ederse işletme sahibine düşecek kâr azalır ve borçluluk artar. Buna da işletme sahibi engel olmaya çalışır. 6Dini inançları gereği kanaatkâr olmaya kendini alıştırmış kişi verilen ücrete razı olmakta ve şükretmektedir. Samimi işçi şükrederken sermayedar kârdan daha fazla payını almaktadır. Kapitalist sistemde işçinin örgütlü gücü yoksa, donanımı eksikse sermayedar ile mücadele edemez. Hele üyesi olduğu toplumda dini inançları kullanılarak azla yetinme bilinçaltına yerleştirilmiş, TV ve futbolla serseme çevrilmişse, kârdan yeterli payını alması olanaksızlaşıyor. 1 Mayıs emekçilere kutlu olsun... Vodafone’a ödül Vodafone Türkiye’nin, sosyal sorumluluk çerçevesinde geliştirdiği Düşler Akademisi Projesi, PR News CSR Ödülleri’nde “Topluluk İlişkileri” kategorisinde büyük ödülü kazandı. Proje, dünya genelinde en başarılı kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin ödüllendirildiği programda, “Paydaş Bağlılığı” kategorisinde de övgüye layık görüldü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle