27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2012 CUMARTESİ 6 HABERLER Kanlı 1 Mayıs olaylarından sonra hazırlanan istihbarat raporunu 12 Eylül mahkemesine vermedi MİT asıl raporu sakladı ALİCAN ULUDAĞ Umut Etmeli mi? İzmir Kitap Fuarı’nda okurlarımın en çok yönelttiği soru buydu: Umut etmeli mi? Umut etmeli miyiz? Umutlu musunuz? Onlara verdiğim yanıt ise özet olarak şöyleydi. Evet umutluyum, umut etmeliyiz... Çünkü yeryüzünde namuslu, vicdanlı, erdemli tek bir kişi bile kalmışsa, umut etmek için neden var demektir... ??? İnsanlarımız umut arayışında... Çaresiz, bıkkın, öfkeli... Patlamak için sanki bir kıvılcım bekliyor gibiler... Fakat bu kıvılcım görülmedikçe de umutsuzluğa kapılıyor, içlerine kapanıyor, gitgide daha çok mutsuz oluyorlar... Bu gün yaşadığımız bu ülkede, ülkemizde, vicdanlı, namuslu, erdemli, yurtsever, insancıl, özgürlükçü insanın ruh durumu tam olarak böyledir... ??? Okurlarıma söylediğim gibi, umutlu muyum gerçekten? Bu soruyu yanıtlamadan önce, 2012’nin ocak ayından bu yana, katıldığım toplantılardan, dinletilerden söz edeyim... Yılın ilk ayında bir ilkokuldaydım... İlkokul çocukları, okulun avlusuna beni getiren otomobili ellerinde kitaplarımla kuşattılar... Sonra dinleti öncesinde ve sonrasında, saatlerce süren bir imza kuyruğu... Yine ocak ayında, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’nin düzenlediği Uğur Mumcu’yu anma toplantısında salon dolup taşıyordu... O günün ertesinde, 29 Ocak’ta, Ankara’da TKP’nin düzenlediği Mustafa Suphi gecesinde, sayısı on bini aşkın ve çoğunluğu çok genç bir izleyici topluluğu önündeydik. 1618 Şubat tarihlerinde Antalya’daki Kitap Fuarı yine dolup taşıyordu. 29 Şubat’ta İstanbul’da Sanatçılar Girişimi’ni başlattık... (Bu hafta başında, İstanbul’da ve başka kentlerdeki büyük, tarihsel sanatçı protestolarında, bu girişiminin kazandırdığı bir ivme de herhalde olmalıdır.) Mart başlarında Manisa Kültür Merkezi’ndeki dinletimizde yüzlerce izleyici vardı... 1516 Mart tarihlerinde İzmir Tabip Odası’nın düzenlediği toplantılarda yine yüzlerce hekim ve sağlık personeli önünde konuştum, şiir okudum... Dünya Şiir Günü için gittiğim Denizli’de, Türkiye Gençlik Birliği’nin Denizli Üniversitesi’nde düzenlediği toplantıdaki büyük katılımın ve coşkunun, beni bile şaşırttığını söyleyebilirim... Bunları Ordu Kitap Fuarı ve İstanbul’daki birkaç lise ve ilköğretim okullarındaki söyleşi ve dinletiler izledi... Yaşları on beşin altındaki çocuklarımızın sordukları sorularda yansıyan şiir sevgileri, ülke sorunlarına ilgileri beni zaman zaman şaşırttı... Öğretmen arkadaşlarla da yine bu umut, umutsuzluk sorunlarını konuştuk... Yukarıda sıraladığım, (bu süreler içinde başka ülkelerde yine bizim insanlarımız için düzenlenen birkaç toplantıyı dışarıda bırakarak) sıraladığım söyleşi ve dinletileri yaşayan ve benzerlerini yılladır yaşamakta olan birinin umutsuz olması herhalde beklenemez... ??? Bunları kendimden söz etmek, övünmek için yazmadığımı tahmin edersiniz... İstanbul’da başka kentlerimizde sayısız başka toplantılar, protesto gösterileri yapıldı. Grup Yorumumn İstanbul dinletisinde yüz binler vardı. Ankara’da KESK gerici eğitim yasasının çıkmaması için kitlesel direniş örgütledi... Umutlu olmak için sayısız neden var... Fakat umutsuz olmak için de... Bunlardan başlıcası, umudu örgütlemesi gereken siyasal odakların yeterince güçlü, kararlı, örgütleyici, enerjik olamayışı... Öyle ise bile bunu topluma yansıtamayışı... Sorun her zamanki gibi gelip burada düğümleniyor... Ülkemizdeki büyük aydınlanma potansiyeli, ortak, birleşik bir güce dönüşemiyor... Etkisi, inandırıcılığı sürekli olamıyor... Parlıyor ve sönüyor... ??? Bu yazıyı, İzmir Kitap Fuarı’nda, umut etmeli mi, umutlu musunuz diye soran okurlarımla konuşurken de dile getirdiğim bir öneriyle sonuçlandırayım: Eğitimi bilim (insan) merkezli olmaktan çıkararak din (inanç) merkezli bir ortaçağ eğitimine dönüştürecek gerici girişimi püskürtmek için, anne babalarının öncülüğünde bir “Gerici Eğitime Hayır” platformu ve “Cumhuriyet Eğitimini Savunma” girişim ya da derneği oluşturalım. Bu girişim ya da derneğin öncülüğünde, büyük, kitlesel bir boykot örgütleyelim... Çocuklarımızı kurbanlık kuzular gibi Cumhuriyet düşmanlığına, gericiliğe, aydınlanma karşıtlığına teslim etmeyelim... İlk adımlar atılsın, gerisi gelecek, boykot çığ gibi büyüyecektir... İşte, umudu örgütlemek, gerici saldırganlığı bozguna uğratıp püskürtmek için somut bir eylem önerisi... ANKARA 12 Eylül davasına çok sayıda belge gönderen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), “1 Mayıs” katliamından sonra hazırladığı “5 Mayıs 1977” tarihli istihbarat raporunu ise mahkeme ile paylaşmadı. Teşkilatın belge sakladığı gerçeği ise, Genelkurmay Başkanlığı’nın, kendi arşivinde bulunan MİT’e ait 5 Mayıs 1977 tarihli bu raporu mahkemeye göndermesiyle ortaya çıktı. Ancak Genelkurmay, raporu mahkemeye sunarken bunun “devlet sırrı” niteliği taşıyabileceğini belirtti. Mahkeme ise raporun devlet sırrı kapsamında olup olmadığına kendisi karar vermek yerine, soruyu belgenin asıl sahibi MİT’e yöneltti. MİT’ten yanıt gelene kadar da 1 Mayıs raporu, adliyenin “kozmik odası” olarak bilinen teknik takip odasındaki özel kasaya konuldu. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül iddianamesini kabul ettikten sonra MİT, Emniyet ve Genelkurmay’a yazı göndererek, arşivlerindeki 1 Mayıs, Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarına ilişkin bilgi, belge ve raporları istedi. Bu üç kurum da ellerindeki bazı raporları mahkemeye ulaştırdı. Genelkurmay’ın mahkemeye gönderdiği belgeler içinde MİT’e ait 1 Mayıs raporu çıktı. Genelkurmay Adli Müşavir Vekili Hakim Yarbay Muharrem Köse’nin mahkemeye gönderdiği yazıda, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nda bulunan MİT’in 5 Mayıs 1977 tarihli “1 Mayıs 1977 Olayları ile İlgili İstihbarat Raporu” konulu, “çok gizli” dereceli raporunun “devlet sırrı” niteliği taşıyabileceği bildirildi. Yazıda, bu nedenle söz konusu raporun, incelendikten sonra görevli personele iade edilmek üzere iki subay aracılığıyla gönderildiği belirtildi. Raporun kuryelere teslimi sırasında Genelkurmay Ceza Hukuk İşleri Şube Müdür Yardımcısı, Güvenlik Şube Proje Subayı ve Adli Müşavir Vekili’nin imzalarının bulunduğu bir tutanak düzenlendi. Yine raporun devlet sırrı niteliği taşıyabileceği belirtilen tutanağa göre, Hâkim Yarbay Hakan Ata tarafından Mahkeme Başkanı Başkanı Süleyman İnce ile 5 Mart’ta 10.55’te bir telefon görüşmesi yapıldı. Belgelerin devlet sırrı olabileceği konusunda bilgi veren Yarbay Ata, söz konusu belgenin 4 Nisan’daki duruşma günü incelenebilmesi için mahkemede hazır edilebileceğini ifade etti. 28 ŞUBAT SORUŞTURMASINDA TUTUKLANAN FEVZİ TÜRKERİ BÇG İLE İLGİSİNİN OLMADIĞINI SÖYLEDİ ‘Belgeleri ilk kez savcılıkta gördüm’ ÇEVİK BİR’İN İTİRAZINA RET 28 Şubat soruşturması kapsamında cezaevinde bulunan emekli Orgeneral Çevik Bir’in tutukluluğuna yapılan itiraz, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildi. Bir’in tutuklanmasına karar veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Üye Hâkimi Mustafa Karatay’ın kararını değiştirmemesi üzerine, itiraz bu kez Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince değerlendirildi. Karatay’ın yer almadığı heyetin ret kararında, delillerin henüz toplanamamış olmasının gerekçe gösterildiği bildirildi. Belge ‘Kozmik Odada’ İlk duruşma başlamadan önce Genelkurmay’da görevli iki kurye, söz konusu MİT raporunu mahkeme başkanına getirdi. Raporun aslının mı yoksa kopyasının mı alındığına ilişkin belgelerde herhangi bir bilgi yer almadı. Mahkeme heyeti, raporu inceleyerek bir tutanak düzenledi. Devlet sırrını düzenleyen CMK’nin 125. maddesinin anımsatıldığı tutanakta, şöyle denildi: “Genelkurmay Başkanlığı’nca gönderilen belgelerin Başbakanlık MİT Müsteşarlığı’nca düzenlenen belgeler olması, aynı müsteşarlığın 22 Mart 2012 tarihi 206 yazıları ile mahkememize gönderilen belgeler arasında bu yazı ile ilgili üst yazının bulunması, eklerinin ise konulmamış olması sebebiyle mahkememizce istenilecek belgelerden olması da dikkate alındığında söz konusu belgelerin devlet sırrı niteliğinde olan belgelerden olup olmadığının öncelikle Başbakanlık MİT Müsteşarlığı’nca değerlendirilmesi, bu süreç tamamlanıncaya kadar söz konusu belgelerin teknik takip odasındaki özel kasada saklanması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.” MİT, 1 Mayıs’a ilişkin mahkemeye 68 adet belge göndermişti. 4 sayfalık üst yazıda, “1 Mayıs kutlamaları sırasında meydana gelen olayların gelişimi, çatışmalar, tepkiler ve gelişmeler ile yurtdışında Türk vatandaşlarının katıldığı vb. benzer tahlillerin yer aldığı ‘1 Mayıs 1977 Olayları ile İlgili İstihbarat Raporu’ başlıklı yazı, 5 Mayıs 1977 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve MGK Genel Sekreterliği’ne intikal ettirilmiştir” denildi. MİT’in, üst yazısında 5 Mayıs 1977 tarihli raporun arşivinde bulunduğu belirtmesine karşın, bu raporu mahkemeye göndermemesi dikkat çekti. MAHKEMEDEN MECLİS’E MİT SORUSU Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi; Meclis’e, 12 Eylül 1980 öncesinde, darbeyle ilgili MİT tarafından bilgi verilip verilmediğini sordu. Mahkemenin talep yazısında, 6 Nisan’da verilen ara kararı uyarınca, 12 Eylül 1980 darbesinin hazırlık çalışmalarına ilişkin darbe öncesinde MİT Müsteşarlığı’nca darbe olacağı konusunda TBMM Başkanlığı’na bilgi verilip verilmediğinin araştırılması ve bu konuda varsa, belgelerin, 11 Mayıs 2012 tarihinde yapılacak duruşma öncesine kadar mahkemeye gönderilmesi istendi. Mahkeme, gönderdiği bir başka yazıda da davanın duruşmasında söz alan avukat Ali Cangı’nın, “11 Eylül 2000 tarihinde, İzmir’den 32 avukat ve bir stajyer avukatın, Mili Güvenlik Konseyi Üyeleri ve dönemin sıkıyönetim komutanları hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundukları, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş tarafından, anayasanın geçici 15. maddesi gerekçesiyle gereğinin yapılması için söz konusu başvurunun 27 Eylül 2000 tarihinde TBMM’ye gönderildiği” yönünde beyanda bulunduğu kaydedildi. Mahkeme, söz konusu başvuru dosyasının da mahkemeye gönderilmesini talep etti. Yıldırım Türker Fevzi Türkeri ÜÇ GENERALİN TERFİ ETTİRİLMEMESİ AYİM yürütmeyi mahkum etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM), Balyoz soruşturmasında tutuklanan ve açığa alınan iki general ve bir amiralin terfi ettirilmemelerine karşı açtığı davada Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı’na 40 biner lira manevi, 2 bin 100’er lira maddi tazminat cezası verdi. Kararda, terfi işleminin “makul sürede uygulanmaması” gerekçe gösterildi. Star gazetesinde yer alan habere göre kararda, “idarenin eylem ve işlemlerine karşı dava açan üç davacının mahkeme tarafından terfisine karar verilmesine rağmen bunun uygulanmaması” gerekçe gösterildi. Balyoz davasında tutuklama kararı verilen tümgeneraller Gürbüz Kaya, Halil Helvacıoğlu ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu, 2010 YAŞ toplantısında terfi ettirilmişti. Ancak tutuklu yargılanan sanık üç ismin terfi kararnamesini Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı imzalamadı. Böylece terfiler gerçekleşmedi. Bunun üzerine bu üç isim AYİM’de dava açmıştı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 28 Şubat soruşturmasında tutuklanan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, Batı Çalışma Grubu’nun kurulmasına ilişkin belgeleri ilk kez savcılıkta gördüğünü belirtti. Türkeri, BÇG’ye Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen emir gereğince temsilci gönderildiğini vurguladı. 28 Şubat soruşturmasının 3. dalgasında önceki gün Türkeri, OYAK Yönetim Kurulu Başkanı emekli Korgeneral Yıldırım Türker ve Seferberlik Tetkik Kurulu Daire Başkanı Tuğgeneral Lokman Ekinci’nin arasında bulunduğu 8 kişi tutuklandı. Tutuklananların sayısı 34’e çıktı. Türkeri, mahkemedeki sorgusunda suç tarihi olarak gösterilen tarihlerde Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Daire Başkanlığı’nda tümgeneral rütbesi ile görev yaptığını söyledi. BÇG’nin Genelkurmay Harekât Başkanlığı’nda kurulduğunu belirten Türkeri, şunları kaydetti: “Benim çalıştığım birim ile hiçbir ilgisi yoktur. Yine savcılıkta bana gösterilen BÇG’nin kurulması ile ilgili emir ve konseptle benim hiçbir ilgim yoktur. Bu belgeleri ilk defa burada gördüm. Ayrıca savcılıkta bana sorulan ‘kriz masası kuruldu mu’ sorusunu ilk defa burada karşılaştım. Böyle bir kriz masasıyla ilgili bilgim yoktur. Sadece böyle bir çalışma grubunun kurulduğunu duydum.” Türkeri, BÇG’ye Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen emir gereğince görev yaptığı daire başkanlığından da temsilci gönderildiğini hatırladığını belirtti. Çalıştığı daire başkanlığında bir istihbarat toplama merkezi olmadığını belirten Türkeri, şöyle konuştu: “Askeri personelin fişlenmesi gibi bir durum hiçbir şekilde söz konusu değildir. Ben meslek hayatım boyunca hiçbir şekilde hükümeti devirme ve darbe gibi bir girişimin içinde olmadım. BÇG denen grup da zaten aleni olarak görev yapıyordu. Böyle bir faaliyetin gizlenmesi de zaten mümkün değildir.” Türker ise hâkimlik sorgusunda, suç tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Personel Başkanı olarak görev yaptığını belirterek suçlamaları reddetti. BÇG ile herhangi bir ilgilerinin bulunmadığını ifade eden Türker, BÇG’nin Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan bir kurum olduğunu bildiğini aktardı. Ekinci de 1996’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda Plan ve Tatbikat Subayı olarak görev yaptığı için sık sık Genelkurmay Başkanlığı’na gittiğini söyledi. Ekinci, şunları kaydetti: “Savcılık soruşturmasında anladığım kadarıyla BÇG’nin bulunduğu yere giriş için ayrı bir kart hazırlanmış gibi bir izlenim oluşmaktadır. Böyle bir kart ne tarafıma verildi, ne de böyle bir liste ya da kart gördüm. Çünkü benim hiçbir şekilde BÇG ile ilgim bulunmuyordu. Savcılıkta gösterilen belgelerin hiçbirini de görmedim. İlk kez savcılıkta gördüm.” YP Genel Başkanı Tantan, 28 Şubat’ın sadece bir siyasi müdahale değil soygun dönemi olduğunu söyledi ‘28 Şubat süreci AKP’yle sürüyor’ urt Partisi Genel Başkanı Tantan, 28 Şubat sürecinin AKP iktidarında hâlâ devam ettiğini, 28 Şubat’ın aktörlerinin, figüranlarının, kazananlarının belli olduğunu, kaybedenin de Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti olduğunu söyledi. Tantan, 1990’larda bakkal dükkânı gibi açılan, açtırılan, tabelası olan, ama içi boş bankalarla halkın soyulduğunu, 28 Şubat sürecine giden yolun, suni gündemlerle oluşturulduğunu, soygunun da meşrulaştırıldığını kaydetti. Tantan, 28 Şubat soygunlarını yalnızca kendisinin soruşturduğunu kaydetti. Tantan, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın 1990’lı yıllarda uluslararası etkin güç odaklarıyla yaptığı görüşmeler incelendiğinde, Türkiye’nin olanak ve kabiliyetlerinin nasıl ABD’nin kullanımına sokulduğu, 28 Şubat’ta askeri bir darbenin olduğunu iddia edenlerin bir sivil darbeyle Türkiye’yi nasıl teslim ettiklerinin anlaşılacağını kaydetti. Y İstanbul Haber Servisi YP Genel Başkanı, eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, 28 Şubat sürecine yönelik yazılı açıklama yaptı. Tantan, 1990’lı yıllarda yeni bir kavram olan “irtica”nın ortaya çıkarıldığını, Türkiye’yi istikrarsızlığa götüren güçlerin, siyasette, medyada, iş dünyasında kirli ve kimliksiz yapılar yarattığını, gerçek gündemin hep halkın gözünden kaçırıldığını, bunu her yerde söylediğini ifade ederek şöyle devam etti: “Bugün 28 Şubat’la hesap laşıldığı iddia ediliyor! Kimse Erbakan hükümetinin kamu mali sisteminden (havuz sistemi) rahatsız olan etkin güç odaklarını konuşmuyor, içten ve dıştan 28 Şubat ve sonrasında yaşanan soygunu kimse gündeme getirmek istemiyor. 28 Şubat dönemi sadece bir siyasi müdahale değil, soygun dönemidir. 28 Şubat dönemindeki soygunları soruşturan ben ve mücadele arkadaşlarımdır! 28 Şubat soruşturması başlayınca dönemin soyguncuları telaşa kapıldılar! Bir reklamcıyı (Nail Keçili) kullanarak dikkatleri başka yöne çekmeye çalıştılar.” ‘O savcı milletvekili yapıldı’ “28 Şubat sürecinde neler yaşandığını ve bugün de sürecin nasıl devam ettiğini belgeleriyle açıklıyorum” diyen Tantan’ın açıklaması özetle şöyle: “Türkiye’yi soyanlar ve soydurtanlar bu Etibank dosyasıyla simgeleşti. Bu soruştur mada kimler yargılanmadı, mahkemeye kimler baskı yaptı, bu dosya ve benzeri dosyalara kimler af getirdi? Etibank dosyasıyla yapılan soygun kim tarafından sümenaltı edildi? AKP, Etibank dosyasını nasıl kapattı? Bu arada o dönemin savcısının bugün milletvekili olması da bir başka çarpıcı konu! Refah Partisi iktidara gelmeden önce Erdoğan ve Gül’ün ABD’liler ve Yahudi lobileriyle yaptığı görüşmeler sonrasında süren ilişkiler yine bu iktidara yakın gazeteci Star yazarı Nasuhi Güngör tarafından 2000’de yayımlanan kitabında detaylarıyla anlatılmaktadır. O güç odaklarıyla yapılan görüşmeler incelendiğinde Türkiye’nin imkân ve kabiliyetlerinin nasıl Amerika’nın kullanımına sokulduğu, 28 Şubat’ta askeri bir darbenin olduğunu iddia edenlerin bir sivil darbeyle Türkiye’yi nasıl teslim ettikleri anlaşılacaktır.” Hukukçular cüppeleriyle yürüyecek ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Barosu’nun, Türkiye Barolar Birliği desteğiyle düzenlediği “Olağanüstü Yargılama Usullerine Hayır, Özel Görevli Mahkemeler Kaldırılsın!” mitingi, 5 Mayıs 2012 tarihinde İzmir Gündoğdu Meydanı’nda gerçekleştirilecek. Hukukçular mitingde cüppeleriyle yürüyecek. İzmir Barosu’ndan yapılan açıklamada, şu görüşlere yer verildi: “Askeri darbe, sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerini aratmayan ve hatta bazı yanlarıyla bu dönemlerde dahi rastlanmayan uygulamalar, yazılı eleştiri ile tepki açıklaması ile karşılanır olmaktan çıkmıştır.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle