27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 NİSAN 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Afyon’da alkol yasağı getiren valilik Danıştay’ın ‘demokratik topluma aykırı’ kararını hiçe saydı 3 Özgürlükler kısıtlanır 2 YAŞINDAKİ KIZ HAKAN DİRİK Semanur dayak kurbanı! ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Serik’te babası Mehmet Çiçek’in (26) “Ranzadan düştü” diyerek hastaneye getirdiği 2 yaşındaki Semanur’un kafatasında çatlak, vücudunda ısırık izleri, kırıklar ve morluklar bulundu. Beyin kanaması geçiren minik Semanur tüm çabalara karşın kurtarılamadı. Baba Çiçek ve birlikte yaşadığı Sara S. (24) gözaltına alındı. Korkunç şekilde dövüldüğü anlaşılan Semanur, beyin ve akciğer kanaması teşhisiyle ameliyat edildikten sonra, hastanenin yoğun bakım servisinde yer olmadığından, Atatürk Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Minik Semanur burada yaşamını yitirdi. Baba Çiçek’in jandarmada, “Semanur aşırı yaramazlık yaptığında, dövdüğümüz oldu ama bu kez ranzadan düştü” dediği öğrenildi. Köprü engeline bisikletli çözüm BURCU AKKAYA TECAVÜZ DAVASI (BAYRAM AKCAN)AA) Projeleri dünyayı yürüyerek dolaşmak olan iki Fransız, Türkiye’ye giriş yaptı, ardından da İstanbul’a ulaştı. Ancak Caroline Mouireauxs ve Cedrick Grall, hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaştı. Anadolu yakasına ulaşmak için köprüyü yürüyerek geçmek isteyen ikili valilik ve Karayolları Müdürlüğü’nden gerekli izinleri bekliyor. Başvurularına henüz bir yanıt alamayan Fransız aktivistler 10 yılda 45 ülkeyi geçmeyi planladıklarını söylüyor. Seyahat etmek için bir nedene gerek olmadığını söyleyen Mouireauxs, yarın yapılacak Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun bir parçası olarak düzenlenen Avrasya Bisiklet Gezisi’ne katılarak köprüyü bisikletle geçecekler. İZMİR Afyonkarahisar Valiliği’nin “alkol tüketilen alan ve mekânlarda olaylar çıktığı” gerekçesiyle genelge yayımlayarak alkol yasağı getirmesini hukukçular, “kararlar yasalara ve evrensel özgürlüklere uygun değil” diye yorumladı. Vali İrfan Balkanlıoğlu ise “Zaten yasak olan şeyi derleyip toplayıp ete ve kemiğe büründürdük. Ekstra yeni bir şey yapmadık” diyerek kendini savundu. Afyon’da alınan karar tek örnek değil. Emniyet Genel Müdürlüğü Araştırma ve Değerlendirme Şube Müdürlüğü’nün Kasım 2011’de yayımladığı “Asayiş Hizmetlerine İlişkin Valilik Kararları” adlı çalışmasından elde edilen verilere göre, yasak yayılıyor. Bilecik, Kayseri, Eskişehir ve Ordu valilikleri de aynı metinle içki yasağı kararları almış. Öte yandan Çankırı Valiliği’nin içkiye yasak girişiminin yargı tarafından “demokratik topluma ve laik cumhuriyete aykırı olduğu” gerekçesiyle durdurulduğu da ortaya çıktı. Karar Danıştay tarafından da onanmış. Valiliğin 2009/2 sayılı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemli davayı görüşen Kastamonu İdare Mahkemesi, valilik kararlarının “Kanuna dayanmadan, kanunların öngörmediği yeni sınırlamalar getiremeyeceği, çağdaş toplum düzenine ve kişilerin günlük yaşantısına yönelik düzenlemenin anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olamayacağı kuşkusuzdur” vurgusu yaptı. Özkan: Karar huzuru bozar ukukçular da son alınan içki yasağı kararını tepkiyle karşıladı. Eski İzmir Barosu başkanlarından Noyan Özkan, valiliklerin yetkilerine dayanarak böyle kararlar almaya gittiğini, ancak bunların yasalara ve evrensel özgürlüklere uygun olması gerektiğini vurguladı. Ortada çok detaylı ve ucu açık bir yasak metni olduğunu kaydederek buna karşı hukuksal mücadelenin yanı sıra siyasi açıdan da mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Özkan, “Türkiye’nin birçok yerinde zaten üstü kapalı biçimde içki yasağı uygulanıyor. Bu karar huzuru sağlamaz, aksine huzuru bozar. Emniyet yetkilileriyle yurttaşları karşı karşıya getirir. Her şeyi yargıdan beklemeden İçişleri Bakanlığı’nın bu kararı geri aldırması gerekir” dedi. Milli İradenin Sınırları: Demokrasi ve İnsan Hakları Sevgili Ali Sirmen, perşembe günkü “Milli Egemenlik, İlkelliğin Egemenliği” başlıklı yazısında, benim salı günü yazdığım, “İlkelliğin Saldırısı, İlkelliğin Egemenliği” yazımdan hareketle “Milli İrade” ve “Milli Egemenlik” kavramlarını sorguluyordu. Yazısına “Değerli okurlarım, Bu sütunda pek reklam yapıldığına tanık olduğunuzu sanmıyorum, ama bugün Cumhuriyet’e övgü ile başlayacağım. Çünkü gazeteden hâlâ keyif alıyorum” diye başlamıştı. Bu konuda Ali Sirmen ile aynı duyguları paylaşıyorum… Ben de Cumhuriyet’i büyük bir keyifle okuyorum: Büyük medyanın yer vermediği pek çok önemli haberi oradan öğreniyorum… Yazar arkadaşlarımın görüşlerinden yararlanıyorum… Hele hele dış dünya ile ilgili olarak gerek ana gazetedeki, gerekse eklerdeki yazılar, Cumhuriyet okurlarına başka hiçbir gazetede olmayan pek çok bilgi, görüş ve yorum sunuyor. Son kitabım “ABD’nin Siyasal İslamla Dansı”nı yazarken bu gerçeği bir kez daha yaşadım... Cumhuriyet’te çıkan haberler, yazılar, yorumlar, ABD’de basılan önemli raporlar kadar bana ışık tuttu. ??? “Milli İrade” kavramı ile ilgili olarak üç saptırma söz konusudur: Birinci saptırma, sadece iktidarın aldığı oyların “Milli İrade” olarak nitelenmesidir: Oysa her rejimde iktidar olur, ama sadece demokratik rejimlerde muhalefet vardır ve hiç kuşkusuz bu muhalefet de “Milli İradenin” bir parçasıdır. Muhalefetin haklarını veya görüşlerini kapsamayan, yok sayan bir “Milli İrade” kavramından söz edilemez! İkinci saptırma, yapılan seçimlerin veya referandumların niteliğiyle ilgilidir: “Milli İrade” ancak, belli zaman aralıklarıyla tekrarlanan, her görüşün açıklanmasına ve temsiline eşit olanak tanıyan, şeffaf, adil seçimler sonunda bir anlam taşır. Bu koşullara uymadan, ortaya bir sandık konularak yapılan seçim veya referandum sonuçları asla “Milli İrade” olarak nitelenemez! Örneğin, yasa çıkarılarak karşı propagandanın yasaklandığı 12 Eylül 1982 Anayasası referandumu bu nedenle meşru değildir. Üçüncü ve belki de en önemli saptırma, “Milli İradenin” sınırları konusunda görülür: Kurallarına uygun olarak yapılan seçimler veya referandumlar bile, demokrasiyi ve insan haklarını ihlal eden kararlar alınmasını meşru kılamaz. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasinin olmazsa olmaz kurumları arasına giren anayasa mahkemeleri, iktidarları bu sınırlar içinde tutmak için kurulmuştur. ??? Ali Sirmen, yazısında Hitler örneğini vererek “Milli İrade” kavramının sınırlarını (aslında “Milli İrade” kavramından biraz farklı olan “Milli Egemenlik” ile birlikte) sorguluyordu. Ben ülkemizdeki örnekler açısından yine 1982 Anayasası örneğini anımsatmak istiyorum: Demokrasiyi ve insan haklarını ihlal eden kararlar, halk tarafından ezici bir çoğunlukla kabul edilmiş olsa bile, “Milli İrade” kavramıyla meşrulaştırılamaz… Her yaptıklarını “Milli İrade” kavramının arkasına sığınarak savunmaya çalışan bugünkü iktidar mensupları, yerden yere vurdukları 1982 Anayasası’nın yüzde 92 oyla kabul edildiğini unutmamalıdır! ??? Not: Türkiye’de büyük haksızlıklara uğrayan doktorların yarınki oda seçimlerine katılarak kendi mesleklerine ve sorunlarına sahip çıkacaklarına inanıyorum. H Bebekken tanıştığı dört duvarın ardındaki kocaman bir kız çocuğunun sürgün öyküsü İsyan ettiren beraat Haber Merkezi Muğla Fethiye’de 2007’de 8 kişinin tecavüzüne uğradığı iddiasıyla şikâyetçi olan B.S’nin (29) açtığı davada dün 7. duruşmada karar verildi. Duruşmada, 6’sı yetişkin, 2’si suça sürüklenen çocuklardan oluşan 8 sanığın hepsi beraat etti. Adliye önünde toplanan 400’e yakın kadın, “Bu dava biz bitti demeden bitmez” sloganıyla kararı protesto etti. Ekin 1.5 aydır arkadaşsız HİLAL KÖSE Çabuk büyüyor Köprüde kaza: 2 yaralı ? İstanbul Haber Servisi Boğaziçi Köprüsü’nden Üsküdar istikametine giden Ercan Yıldırım (27) idaresindeki otomobil, sürücüsünün direksiyon hâkimiyetini yitirmesi sonucu dün gişelerdeki beton bariyerlere çarptı. Hurdaya dönen otomobilde sıkışan sürücü ve Ersin Dağlayan, itfaiye ekiplerinin yaklaşık 1.5 saat süren çalışması sonucu bulundukları yerden çıkarıldı. 7 kişiyi 17 kişi dinledi ? BALIKESİR (AA) İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Oğuz Gündoğdu, Bandırma’da deprem konulu panele katıldı. Toplam 7 konuşmacının katıldığı paneli, 130 bin nüfusa sahip ilçede sadece 17 kişi izledi. Liseli kıza tecavüz Öte yandan Aydın’ın Umurlu beldesinde, bir liseye servisle öğrenci taşıyan S.B, iki hafta önce kız öğrencilerden A.G’ye (16), elle tacizde bulundu. Evli, iki çocuk babası S.B, karşı koyan A.G’yi tabancayla tehdit etti. Başka bir öğrenci durumu okul müdürüne anlattı. Rehber öğretmenin görüştüğü H.K. (16) de 3 yıldır S.B’nin silah zoruyla tecavüzüne uğradığını anlattı. S.B. tutuklandı. Yardım istedi ama... ? İZMİR (AA) Karabağlar’da yalnız yaşadığı evinde yediği balık ve peynirin ardından rahatsızlanan Serkan Yılmaz (26), akrabası Sercan Kıdır’ı arayarak yardım istedi. Kıdır durumu sağlık ekiplerine bildirirken Yılmaz, ihbar üzerine gelen ambulans ve polis tarafından ölü bulundu. Bebekken tanıştığı cezaevinde “yalnız” bir kız çocuğu Ekin Şinar Dülek. Annesine verilen hapis cezası nedeniyle demir parmaklıların ardında büyümek zorunda kaldı. 3 yaşına geldiğinde, cezaevindeki kreşe gitmeye başlamıştı ki, kreşi olmayan başka bir cezaevine sürgün edildiler. Anne Gazal Dülek, PKK üyesi olduğu gerekçesiyle mahkum edildiği 6 yıl 3 ay hapis cezasının onaylanmasının ardından 2 Ocak 2010’da Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na götürüldü. 1 buçuk yıl sonra infazını tamamlayacak olan anne, hapse girdiğinde 10 aylık olan kızını da yanında götürmek zorundaydı. Ekin Şinar, yaklaşık 2 yıl boyunca babasıyla dışarda buluşup özgürlüğün tadını çıkardı. Baba Şemseddin Dülek de Ekim 2011’de yapılan KCK operasyonu kapsamında “örgüt üyesi” olduğu gerekçesiyle tutuklanarak Kocaeli 1 No’lu F Tipi Ekin Şinar’ın yaşamı “dışarı” ve “içeri” ikileminde sürüyor. Cezaevi’ne gönderildi. Ekin Şinar ise bu arada büyüdü, 3 yaşına geldi. Bakırköy’deki cezaevindeki kreşe gitmeye, günde 1 saat de olsa yaşıtlarıyla arkadaşlık etmeye başlamıştı. Ekin Şinar’ın annesi 10 Mart 2012’de kreşi olmayan Gebze M Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Babasının tutuklanmasıyla dışarıdaki özgür saatleri iyice azalan Ekin Şinar, böylece arkadaşsız da kalmış oldu. Ekin Şinar’ın amcası İsmail Dülek, Ekin Şinar’ı zaman zaman dışarı çıkardıklarını, cezaevinin değişmesinin çocuğu olumsuz etkilediğini anlatıyor: “Gebze’de kreş yok. Ekin Şinar kreşe gidebildiğinde, biraz olsun çocukluğunu hissedebiliyordu... Bakırköy’de annesiyle birlikte ayrı bir odada kalıyordu. Burada ise koğuş sistemi var. Üstelik babası da tutuklandı.” Amca Dülek, Ekin Şinar’ın yaşamının “dışarı” ve “içeri” ikileminde sürdüğünü vurguluyor. Çocuğun dışarı çıkarıldığında, bir süre sonra annesini özlemeye başladığını dile getirerek “Cezaevine geri götürdüğümüzde ise arkadaşlık kurduğu çocuklara derin özlem duyuyor. Bu ikilem, onu derin üzüntüye, zaman zaman hıçkırıklara boğuyor. Yaşadıklarını anlamaya çalıştıkça, sanki Şinar bebek tez büyüyor...” diyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle