19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 NİSAN 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı, Başbakan Erdoğan’ın imzasını bekliyor Denetim şirketlere MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Hükümetin yıllar sonra hazırlayabildiği, ancak bir türlü TBMM gündemine getiremediği İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı, işyeri denetimlerini büyük oranda şirketlere bırakıyor. Kamu sadece 10’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetini üstleniyor. Tasarıya göre, işyeri kapatma yerine de işin tamamen veya kısmen durdurulması hükmü getiriliyor. Türkiye’de 2004 yılından bu yana çıkarılmaya çalışılan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, bütün gelişmiş ülkeler ile 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesinde ayrı bir düzenleme olarak yürürlükte bulunuyor. Oysa Türkiye’de her gün 172 iş kazası meydana geliyor. Bu kazalarda her gün 4 emekçi yaşamını yitiriyor, 6 emekçi de sürekli iş göremez hale geliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı tasarı ise dene Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Hüseyin Çelik, yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nı Cumhuriyet’e değerlendirdi. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) timleri büyük oranda hizmet alımına, yani şirketlere bırakıyor. Son şekli verilen tasarıda yer alan düzenlemeler şöyle: İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı görevlendirme veya hizmet alımı yükümlülüğünde aranan 50 işçi çalıştırma şartı kaldırılıyor. Hayati tehlike durumunda tehlike giderilinceye kadar, tehlikeli bölgenin veya işin kısmen veya tehlikenin büyüklüğüne göre tamamen durdurulması esası getirilerek kapatma işlemi kaldırılıyor. Mevcut durumda ise hayati teh like durumunda tehlike giderilinceye kadar, işin tamamen durdurulması veya işyerinin kapatılması hükümleri vardı. İşyerleri az tehlikeli, tehlikeli, çok tehlikeli olmak üzere 3 sınıfa ayrılıyor. Büro hizmetleri, kunduracılık, lokantalar, bankalar, eczaneler, berberler az tehlikeli; tekstil, çeltik fabrikaları, soba üretimi, oto tamiri, tornacılık, ilaç üretimi tehlikeli; maden işletmeleri, inşaat, metal, tersaneler, mobilya üretimi, kimya sektörü çok tehlikeli olarak sınıflandırılıyor. 10 kişiden az çalışanın bulunduğu işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hizmetlerin ilgili meslek kuruluşlarının da desteği ile kamu eliyle verilmesi öngörülüyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, bakanların imzalarının tamamlandığını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da imzalamasının ardından tasarının TBMM’ye gönderileceğini söyledi. Tasarının bu hafta içerisinde Meclis’e geleceğini belirten Çelik, Türkiye’nin iş sağlığı ve güvenliği alanında Avrupa ile karşılaştırıldığında iyi bir noktada olmadığına dikkat çekti. Çelik, mevcut uygulamada 50’nin üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu olduğuna işaret ederek şunları söyledi: “50’nin üzerinde işçi çalıştıran işyeri sayısı 28 bin. Oysa Türkiye’de 1 milyon 426 bin işyeri var. 28 bini çıktığınız zaman 1 milyon 398 bini 50’nin altında işçi çalıştıran işyeri olmuş oluyor. Tabii ki 28 bin işyerinde yoğun bir istihdam var. Yaklaşık 3 milyon civarında ama 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde de büyük bir rakam var. İş kazalarının yüzde 57’sinin 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde olduğunu görüyoruz. Böyle olunca bu yasayı bütün çalışanları kapsayacak şekle dönüştürdük. 1 kişi de çalışsa, 10 kişi de çalışsa, 1000 kişi de çalışsa fark etmiyor, bütün işyerlerini kapsıyor.” Başbakan’ın ‘One Minutes’ İngilizcesi... Meclis albümüne bakarsanız, hemen her milletvekilinin mutlaka en az bir “yabancı dil” bildiğini görürsünüz. Eski albümlerde yabancı dil bilgisinin derecesi “azortaiyiçok iyi” olarak ifade edilirdi. Sonra, “aman vekillerimiz ‘az’ biliyor” denmesin diye bu ayrım kaldırıldı. Geçen yapılan TBMM Başkanlık Divanı’nda, milletvekillerinin “yabancı dil kursu”na gitmeleri durumunda, ücretin Meclis bütçesinden, yani “devlet kasası”ndan ödenmesine ilişkin yönetmelik değişikliği görüşüldü. Ancak muhalefet partili divan üyeleri buna karşı çıktı. Karşı çıkanlardan MHP’li İdare Amiri Ali Uzunırmak, “Milletvekillerinin hepsinin özgeçmişinde dil biliyor diye yazıyor, başta da Başbakan” anımsatması yapıp devam etti: “Ama sonra uluslararası toplantıda ‘one minutes’ diyor. ‘Bir dakikalar’ anlamına gelir bu. Böyle bir şey yok İngilizcede. Olsa olsa ‘Just a moment’ denmesi lazım. Kimse anlamadı.” Tabii AKP’li divan üyeleri, Başbakan’a “toz kondurmama” konusunda usta olduklarından, “Dünya anladı!” diyerek karşı çıktı. Ancak Uzunırmak geri adım atmadı: “Böyle deyip partizanlık yapmayın. Ne olduğunu siz de biliyorsunuz. Madem milletvekilinin özgeçmişinde ‘yabancı dil biliyorum’ diyor, vatandaş da bu özgeçmişe bakarak oy veriyor. Milletvekili seçildikten sonra dil kursu için yapacağı harcamaları kendisi karşılasın.” Bu konuşmanın ardından, vekillerin “bedava” yabancı dil kursu işi “yattı”... Bu hafta Meclis’e geliyor Emniyet müdürleriyle ilgili şikâyet HSYK tarafından işleme konulmadı ‘Soyut iddia’ gerekçesi HİLAL KÖSE Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Aralık 2010’da Dolmabahçe’de, Başbakanlık Çalışma Ofisi’ndeki rektörler buluşması öncesi basın açıklaması yapmak isteyen öğrencilerin yaralandığı, bir öğrencinin bebeğini düşürdüğü polis müdahalesiyle ilgili İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Osman Yıldırım hakkında yapılan şikâyet işleme konulmadı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 3. Dairesi, Emniyet müdürleri hakkındaki iddiaların soyut olduğunu bildirdi. Dolmabahçe’deki olaylar sırasında polis şiddeti nedeniyle beş haftalık bebeğini düşüren E.Ö’nün avukatı Gülizar Tuncer, olay sonrasında, Hüseyin Çapkın ile Osman Yıldırım, yardımcısı Gökhan Özsavaş ve müdahale emrini veren, müdahaleyi gerçekleştiren polis memurları hakkında suç duyurusunda bulundu. Polislerin, “kasten öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama, neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence” suçlarından yargılanmasını talep etti. E.Ö’nün, hamile olduğunu söylemesine karşın polisin copla vurduğunu belirten Tuncer, “Kısa süre sonra birkaç polis daha gelip biri karnından, diğerleri de sırtından coplamaya devam ettiler. Darbelerle yere yığıldığı halde tekmelediler. Arkadaşlarının yardımıyla hastaneye kaldırıldı. Bebeğinin kalbinin durduğu anlaşıldı ” dedi. E.Ö’nün kendisini darp eden polisleri teşhis edebileceğini belirterek, olay yeri fotoğraflarının ve kamera görüntüleri AKP’li Mehmet Sağlam 28 Şubat’ta neredeydi? 4+4+4 yasa önerisi görüşmeleri sırasında sık sık 28 Şubat atışmaları yaşandı. DYP kökenli isimlerden Mehmet Sağlam AKP, Celal Adan MHP sıralarında oturuyordu. 28 Şubat’ın Milli Savunma Bakanı Turan Tayan da CHP sıralarındaydı. İlk kavga Celal Adan’ın “Sizin ayaklarınızın titrediği günlerde 28 Şubat baskısına karşı biz saf tutuyorduk” sözleri üzerine çıktı. İkinci tartışmayı da CHP’li Nur Serter başlattı. Serter “28 Şubat’ın Milli Eğitim Bakanı’na hiç söz verilmemiş olması, bu kararların altına, MGK kararlarının altına imza atan bir Milli Eğitim Bakanı’nın, üstelik de AKP sıralarında hem bir milletvekili hem de TBMM Başkanvekili olarak yer alması biraz garip bir tablo oluşturmuyor mu?” diye sordu. Sağlam’dan ses çıkmayınca, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce “Sayın Sağlam’a sataştı. Cevap vermeyecek mi?” diye laf attı. Sağlam, biraz dolambaçlı konuştu; “Biz zaten REFAHYOL hükümeti olarak kesintisiz eğitime karşı çıktığımız için daha kanunlaşmadan çekildik ve kesintisiz eğitim kanunu Ağustos 1997’de çıktı. Bizim REFAHYOL hükümetinin sona ermesi ise Haziran 1997’ydi.” Muharrem İnce, “Siz, Tebliğler Dergisi’nde şura kararları yayımlandığında bakandınız, 28 Şubat’ta da bakandınız. Şura, 1317 Mayıs 1996 tarihleri arasında toplanmış. Yani 28 Şubat’ta da bakansınız, şura kararlarının Tebliğler Dergisi’nde yayımlandığında da bakansınız” anımsatması yaptı. Sağlam bu kez “Şura kararlarının benim bakan olduğum dönemde yayımlanması benim o kararlara katıldığım anlamına gelmez” derken, CHP’li Mahmut Tanal “Sayın Sağlam, son otuz yıldan beri makam arabasız kaldı mı, kalmadı mı?” diye sordu. AKP’li Mehmet Metiner “Turhan Tayan’a sorun” diye laf atınca, Muharrem İnce yanıt verdi: “Turhan Tayan o zaman da sekiz yıllık eğitimi savundu, şimdi de sekiz yıllık eğitimi savunuyor. Turhan Tayan kıvırmadı ki!” Seçkin Aydoğan’a destek çağrısı Grup Yorum, 6 üniversite öğrencisinin ve grup üyesi Seçkin Aydoğan’ın konser biletlerini satmaları gerekçe gösterilerek mahkum edilmelerini Taksim tramvay durağından Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüyerek protesto etti. Eylemin 9. haftasında dün akşam sağanak altında bir araya gelen grup üyeleri “Çavbella”, “Bize Ölüm Yok” gibi marşları söyleyerek çeşitli sloganlarla Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüdü. Burada grup adına açıklama yapan Selma Altın, bugün Çağlayan Adliyesi’nde görülücek davaya herkesi beklediğini belirterek, “Bizi ıslah edemeyenler, tutuklayarak susturmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Seçkin 4 aydır Tekirdağ F tipi hapishanesinin tecrit hücrelerinde tutuluyor. Suçu halkını sevmek ve sahiplenmek. Bu suçundan dolayı tutulduğu hücrede defalarca saldırıya uğradı Seçkin” diye konuştu. Gruba şair Ruhan Mavruk da destek verdi. (Fotoğraf: KAYHAN AYHAN) ‘Bir milyon iş yeri denetlenemez’ Bakan Çelik, 1 ile 9 işçi çalıştıran işyerlerinde bizzat kamunun maliyet yükünü üstleneceğini, iş sağlığı ve güvenliği denetimini yapacağını, yaptıracağını söyledi. Bakan Çelik, 10 ile 49 işçi çalıştıran işyerlerinde ise iş sağlığı ve güvenliğinin “hizmet alımı” yöntemiyle sağlanacağını, denetimleri yapacak iş sağlığı ve güvenliği hizmet birimlerinin de işyerleri ile sorumluluğu paylaşacaklarını belirtti. Meslek örgütlerinin denetimin kamu yerine şirketlere bırakılmasının yaratacağı sıkıntılara yönelik eleştirileri hakkında da Çelik, “1 milyon 426 bin işyeri var. Yılda denetleyebileceğiniz yer, alacağınız personel sayısı belli. Yani 400 binini denetlersiniz ama 1 milyonu kalır. Bu şekilde kadroları şişirip, çok sayıda müfettiş alıp, buralara hizmet veriyor şeklinde değil tam tersine burada sorumluluk üstlenecek bir yapı kurmak gerekiyor” dedi. nin bir an önce incelenmesini talep etti. Savcılık Hüseyin Çapkın ve Osman Yıldırım hakkındaki şikâyeti, CMK’nin 1615. maddesi gereğince HSYK’ye gönderdi. Şikâyet HSYK 3. Dairesi’nce 19 Ocak 2012’de karara bağlandı. HSYK Genel Sekreterliği’nin 17 Şubat 2012 tarihli yanıtında, İstanbul en üst dereceli kolluk amiri olan Çapkın ile Beyoğ lu en üst dereceli kolluk amiri Yıldırım hakkındaki itirazın incelendiği belirtilerek, “İddianızın soyut olduğu ve somut bir delile dayanmadığı anlaşıldığından, HSYK 3. Dairesi’nin 201267 sayılı kararı ile Hüseyin Çapkın ve Osman Yıldırım hakkında şikâyetin işleme konulmaması kararı verilmiştir” değerlendirmesinde bulunuldu. HSYK Genel Sekreterliği’nin yazısında imzası olan tetkik hâkim Mustafa Arslan, “Ölçüsüz şiddete dair Emniyet müdürlerinin bir emir verdiği yönünde somut delil olmadığından bu yönde karar alındı” dedi. Dolmabahçe’de öğrencilere yönelik polis şiddetiyle ilgili soruşturma da Pendik Başsavcılığı’nca takipsizlik kararıyla sonuçlanmıştı. Altan Tan’dan ‘yalancı çoban’ hikâyesi TBMM’de geçen hafta Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında verilen gensoru önergesi görüşülürken BDP’li Altan Tan bir hikâye anlattı: “Ağanın birisi, yüz tane koyununu, keçisini, çağırmış bir çobana vermiş. Bir sene geçmiş, iki sene geçmiş haber yok. Ağa demiş ki ‘Hele bu çobanı bir çağırın bakalım? Ne kadar yağ, ne kadar yapağı, ne kadar yün, ne kadar yoğurt, peynir alındı satıldı, kuzu yavruladı?’ Bu arada da bir sürü kötü kokular geliyor burnuna ağanın. Geliyor, ağa da bir ağacın dibine uzanmış böyle gölgelikte, çobanın yanında bir topal keçi, elinde de bir yoğurt. Ne oldu, ne yaptın, ne ettin bu bir iki senedir, diye soruyor. ‘Ağam, ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bu bana verdiğin 100 tane koyunun, keçinin 20’sini kurt kaptı, 7’si birbirine boynuz attı, 12’si şaşırıp kaçtı, 60’ı kendini bayırdan, uçurumdan aşağı attı, aha işte bu gördüğün topal keçi kaldı. Sabahleyin de bunun sütünü sağdım, akşama kadar zayi olmasın diye bir kase yoğurt yaptım, aha işte bu yoğurdu da sana getirdim’ diyor. Tuttuğu gibi yoğurdu vuruyor çobanın suratına. Çoban da şöyle bir yüzünü temizliyor, diyor ki: ‘Allah’a çok şükür, bu hesaptan da yüzümün akıyla çıktım.’ ” Sağlık Bakanlığı’nda istihdam edilen taşeron işçilerin 15 bin 574’ü üniversite mezunu Taşeron işçi sayısı 2’ye katlandı MAHMUT LICALI 4+4+4’ün adı 28 sözcüklük Türkiye, geçen hafta Meclis’te, sokakta “4+4+4” önerisini konuştu. Düzenlemenin içeriği kadar “yasa önerisinin tam adı” da TBMM’deki görüşmelerde karmaşaya neden oldu. Yasa önerisinin tam adı benzer içerikli yasa önerilerinin birleştirilmesi nedeniyle toplam “218” sözcükten oluştu. Önerinin tam adının eksiksiz okunması yaklaşık 2 dakika sürerken, düzenlemenin her maddesine verilen önergeler sırasında bu adın tamamının okunmak zorunda olması kâtip üyelere zor anlar yaşattı. AKP’li TBMM kâtip üyesi Bayram Özçelik’in zaman zaman “Yapma ya!” diye yakınarak yasanın tam adını okumaya başlaması TBMM TV yayınına da yansıdı. AKP’li Özçelik’in hızlı okuma girişimleri de CHP’li vekiller “Anlayamıyoruz çok hızlı okuyor” diye müdahale etmesiyle sonuçsuz kaldı. Her maddeye verilen önergeler ve farklı 2 madde ihdası önergeleriyle 218 kelimeden oluşan yasanın tam adının 29 kez okunması toplamda bir saat sürdü... ANKARA Kamu kuruluşları arasında en çok taşeron işçi istihdamının yapıldığı Sağlık Bakanlığı’nda 6 yıl içerisinde bakanlıkta çalışan taşeron işçi sayısı 62 bin 127’den 119 bin 800’e çıktı. Sağlık Bakanlığı’nda çalışan taşeron işçilerin 15 bin 574’ünü üniversite mezunları oluştururken taşeronlaşmanın en fazla yaşandığı hizmet alanları “temizlik” ve “bilgi sistemleri” oldu. AKP döneminde kamu kuruluşlarındaki taşeron istihdam oranları çığ gibi büyürken Türkiye’de en çok firmalar aracılığıyla hizmet alımı yapılan Sağlık Bakanlığı’na ilişkin istihdam verileri taşeronlaşmanın geldiği boyutu gösteriyor. MHP Ankara Milletvekili Özcan Ye ? MHP Milletvekili Yeniçeri’nin önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı Akdağ‘ın verdiği bilgiye göre, 2005 yılında Sağlık Bakanlığı’nda hizmet alımı yoluyla çalıştırılan taşeron işçilerin sayısı 62 bin 127 oldu. niçeri’nin kamu hizmetlerinde taşeronluk uygulaması hakkındaki soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 20052011 yılları arasında bakanlığın hizmet alımı yaptığı alan ve personel sayısını açıkladı. çalıştığı alanlar 52 bin 849 kişiyle temizlik hizmetleri ve 38 bin 760 kişiyle bilgi sistemleri oldu. Taşeron işçi istihdamında 20052011 yılları arasında yaşanan en büyük artış ise yaklaşık 16 kat artan bakım ve onarım hizmet alanında yaşandı. Bakanlığın bakım ve onarım hizmet alanında çalışan taşeron işçi sayısı 2005 yılında 198 kişi olurken, 2011 yılında bu sayı 3 bin 64’e çıktı. Verilere göre Sağlık Bakanlığı’nda görev yapan taşeron işçilerin yüzde 13’ünün üniversite mezunu olması dikkat çekti. Düşük ücret ve yetersiz özlük haklarıyla Sağlık Bakanlığı’nda görev yapan taşeron işçilerin 4 bin 792’si (yüzde 4) lisans mezunu, 10 bin 782’si (yüzde 9) önlisans mezunu olmak üzere toplam 15 bin 574’ünü üniversite mezunları oluşturdu. Bakanlıkta taşeron işçilerin yüzde 42’si ilköğretim, yüzde 45’i de ortaöğretim mezunu kişiler oldu. Taşeron işçi istihdamının artmasıyla birlikte bakanlığın hizmet alımı yaptığı firmalara ödediği yıllık ücretler de arttı. 2005 yılında bakanlık taşeron istihdamına 608 milyon 429 bin 592 TL ödeme yaparken 2011 yılında 1 milyar 989 milyon 638 bin 400 TL tutarında ödeme gerçekleştirdi. Buna göre 6 yıl içinde taşeron hizmet alımının yapıldığı şirketlere yapılan ödeme 3.2 kat arttı. Yıllık ücretler arttı 52 bin temizlik personeli Verilere göre, 2005 yılında Sağlık Bakanlığı’nda hizmet alımı yoluyla çalıştırılan taşeron işçilerin sayısı 62 bin 127 olarak belirlenirken 2011 yılında bu rakam yaklaşık 2 kat artarak 119 bin 800’e yükseldi. 2011 yılında hizmet alımı yoluyla en çok taşeron personelin Türey Köse, Ayşe Sayın, Erdem Gül, Mahmut Lıcalı [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle