25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBAT 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Tahrik indirimi gündemde 7 Kadın katiline Planlı cinayete tutuksuz yargılama Sınıf öğretmeni Esin Güneş (25), Ağustos 2010’da Siirt’te eşi Güven Güneş’in götürdüğü piknik alanının yakınındaki parmaklıkla çevrili uçurumdan düşerek yaşamını yitirdi. Esin, ölümünden 12 gün önce tartıştığı eşini terk edip ailesinin yanına gitmişti. Öldüğü gün, saat 15.30’da ablasına mesaj gönderip dışarı çıkamadığını söyledi ve annesinin eşiyle konuşmasını istedi. Telefonla Güven Güneş’i ikna edemeyen anne, hemen kızına koştu ancak evde kimseyi bulamadı. Daha sonra ölüm haberini aldı. Esin’in eşi, “Ayağı takıldı ve düştü” dedi. Güven Güneş ve çifti uçurum alanına götüren taksici Beşir Üzüm hakkında “kasten adam öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle dava açıldı. Sanıklar, Siirt Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuksuz yargılanıyor. Davayı takip eden avukat Gökçesu Özgül, “Düştüğü yer iki etaplı. İlk basamaktan ikincisine tek başına düşmesi imkânsız. Tırnaklarında 3. erkeğe ait DNA örnekleri var. Adli Tıp raporu, sanığın güvenlik görevlisi olduğu hastaneden alınmış. Esin’in evi terk ettiği gün yani ölümünden 12 gün önce, Güven Güneş ve arkadaşı Beşir Üzüm’ün telefonları bir saatten fazla uçurumun olduğu yerden sinyal vermiş. Esin’in cep telefonu taksinin torpido gözünde bulundu. Ortada tasarlanmış bir cinayet var” diyor. yargı koruması Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi Ayşe Yılbaş, 22 Şubat 2008’de, çalıştığı hastanede boşanmak istediği eşi Astsubay Hüseyin Güneş Özmen tarafından kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü. Vücuduna 12 kurşun isabet eden Ayşe’nin bebeği henüz bir buçuk yaşındaydı. Ayşe ve annesi, ölüm tehditleri nedeniyle birçok kez şikâyetçi olmuşlardı. Özmen, Ayşe’ye “Seni bir cuma günü öldüreceğim” demişti. Özmen’in tutuklu bulunduğu Kasımpaşa Askeri Cezaevi’nden gelen disiplin kurulu raporunda, sanığın akıl hastası raporu almak için çabaladığını söylediği belirtildi. Mahkemeye aylar sonra ulaşan Adli Tıp Raporu’na göre Özmen’in cezai ehliyeti tamdı. Özmen, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı ve 28 Temmuz 2009’da “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldu. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Şubat 2011’de bu kararı bozdu. Cinayetin planlı olduğunun şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmadığı, sanığın öldürme kararını ne zaman verdiğinin kesin olarak belirlenemediği belirtildi. Sanığın, TCK’nin 821d maddesine göre cezalandırılması gerektiği belirtildi. Yeniden görülecek davada, sanığa tahrik indirimi uygulanması gündeme gelecek. Trenlerim Artık Yok!.. Trenler insanlara en çok çocukluklarını anımsatır. En azından benim için böyledir. Çocukluğumun kenti Antep’te yaz tatili geldi mi, evde bir heyecan olurdu, tamam İstanbul’daki akrabalara gidilecek. Denize girilecek, müzeler, saraylar gezilecek ama en çok trene binilecek. Antep’ten İstanbul’a en az bir buçuk gün sürecek tren yolculuğu, sadece benim değil, ailenin tümünün en keyif aldığı zamanlardı. Kara tren, tek kişinin inip binmediği küçücük istasyonlarda bile dururdu. Kimi istasyonlarda giyimleri bize hiç benzemeyen, ayaklarındaki ayakkabılar her an ayaklarından fırlayan çocuklar, “Hey gazete, hey gazete!” diye usulca yoluna devam eden trenin peşinden koşarlardı. Trenin durduğu bazı istasyonlar o kadar ıssız olurdu ki, trene yol veren makasçıdan başkası görünmezdi. Çocukken bile bu ıssızlık beni korkuturdu. Yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ istasyonların ıssızlığı beni korkutur. Zaman durmuş gibidir. Yaşama dair hiçbir ipucuna rastlanmaz. Nâzım Hikmet çok sevdiğim oyunu “Yolcu”da, böyle bir ıssız istasyonda, zorunlu olarak birbirlerine bağlı bir kadın ve iki erkeğin macerasını anlatır. Issızlık ve uzaklık oyunun dördüncü kişisi gibidir. Ama tren şen şakrak istasyonlarda da durur. Tren tekerlekleri raylara sürünüp kıvılcımlar çakarak durmaya çalışırken, telaşla sevdiklerini karşılamaya koşanların yüzlerindeki sevinç, tren durduğunda mutlu seslenmeler, sıcacık kucaklamalar insanın aklını başından alır. Tren yolculuğu, her an değişen bir coğrafyada maceraya, heyecana yol almaktan başka bir şey değildir. Ama benim çocukluk trenlerimde, en sevdiğim zamanlar, annemin özenle hazırladığı o nefis ‘anne köfteleri’ni yediğimiz zamanlardır. Bugün bile zaman zaman o ‘anne köfteleri’nin lezzetini damağımda hissederim, kara trenin isli kokusuyla birlikte gelir beni kuşatır. Benim tek başıma, kahramanca yaptığım ilk yolculuk da kara trenleydi. Hiç unutmam, dokuz yaşlarında vardım, eh çalışkanım ya, bütün karne pekiyi, babam verdiği sözü tutuyor, beni tek başıma, üzüm bağlarının beni beklediği halamlara, Salihli’ye göndermeye karar veriyor. Böylece babamın sıkı tembihiyle, trenciler beni himayelerine alıyorlar. Ama gene de yalnızım, hayalimde binbir macera Salihli’ye geliyorum. Bu oluyor, bundan böyle trenler benim için yeni insanlar, yeni hikâyelerle buluştuğum bir mekâna dönüşüyor. Yazarlığımın tıfıl zamanlarında, o zamanlar bizim için hayal kentleri olan Doğu kentlerine gitmek, bende dayanılmaz bir hal alıyor. Bunun için, gene yanımda ‘anne köfteleri’ Haydarpaşa’dan Doğu Ekspresi’ne biniyorum. Önümde kaç günlük bir zaman var bilmiyorum. Kompartımanımda, yemenisi nedeniyle yüzünü tam seçemediğim gebe bir kadın, onunla birlikte seyahat eden üç erkek, öğretmen olduğunu düşündüğüm genç bir adam ve ben varız. Yol uzun, ilk kez bu yolculukta bilmediğim bir dille karşılaşıyorum; benim ülkemde çok geniş bir coğrafyada konuşulan benim yabancı olduğum bir dille, Kürtçeyle. O yolculukta ilk kez, kadınların suskunluğunun ne olduğunu anlıyorum. Bütün yol boyunca, yüzü yemeniyle örtülü kadınla konuşmaya çalışmış ama kadının yanındaki erkeklerin “O konuşamaz” sözleriyle öylece kalakalmıştım. Bütün bu yolculuğun sonunda sadece onun adını öğrenebilmiştim, o da öğretmen olduğunu en başta tahmin ettiğim genç adamın yardımıyla, adı Keje’ydi, 12 yaşındaydı ve gebeydi. Sıra şimdi neden çocukluğumun trenlerinden, o meşhur Doğu Ekspresi’nden söz ettiğimi anlatmaya geldi. Artık benim trenlerim yok. Haydarpaşa Garı’nı iki yıl süreyle kapattılar. Artık trenler yok. Bunda “geliyorum” diyen tehlikeye karşı tavır almayan, yatağını yorganını alıp Haydarpaşa’da nöbet tutmayan bizler suçluyuz. Kendimize, çocukluğumuza karşı göz göre göre bir cinayet işlendi. En çok buna yanıyorum, bu işteki sorumluluğumu yerine getiremedim. Gerisi boş. Haksız tahrik indiriminin başka kadın cinayetlerine yol açacağına dikkat çekiliyor Katil indirim peşinde Hukuk skandalı işlendi Ankara 16. İcra Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü Nejla Yıldız (40), sabah işe gitmek için Akdere’de otobüs durağında beklerken, kızının eski erkek arkadaşı olan Gazi Baltacı (22) tarafından 20 Ekim 2010’da bıçaklanarak öldürüldü. Yıldız, Büro Emekçileri Sendikası işyeri temsilcisiydi. Baltacı, Yıldız’ı, kızını ve ailesini, evlerinde ve işyerleri olan adliyede bile ölümle tehdit etmişti. Olaydan bir ay önce ifadesi alınıp serbest bırakılan Baltacı hakkında, cinayetten 4 ay sonra “basit yaralama” ve “tehdit” suçlarından dava açıldı. Yıldız’ın, ölümünden 14 ay sonra görülecek davaya çağrılması hukuk skandalı olarak tarihe geçti. Cinayet soruşturması ise aylar sonra tamamlandı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden gelen raporda, Baltacı’nın akıl sağlığının yerinde olduğu bildirildi. Dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürüyor. Yıldız ailesinin avukatı İlke Işık Sağdıç, sanığın ‘deli’ numarası yaptığını, hiçbir soruya yanıt vermediğini ifade ediyor. ? Şubat ayı boyunca, eşlerini öldüren erkeklerin yargılanmalarına tanık olacağız. Bu davaların takipçisi olan kadın hakları savunucuları cinayetlerin planlı olduğuna, haksız tahrik indiriminin başka cinayetlere yol açacağına vurgu yapıyor. HİLAL KÖSE Ayşe Yılbaş, Zeynep Yılmaz, Esin Güneş, Gülay Yaşar, Necla Yıldız, Ezgi Köseoğlu adlı bu kadınlar, ayrılmaya çalıştıkları eşleri tarafından şiddet gördüler ve öldürüldüler. 6 annenin katili, şubat ayı boyunca mahkemede, haksız tahrik indirimi için ter dökecek. Mart ayında ise öldürülen Rengiye Mersinli, Şefika Etik, Eylem Aktaş Ünal’ın davası var. Bu davaların takipçisi olan feministler ve kadın hakkı savunucuları, cinayetlerin planlı olduğuna, haksız tahrik indiriminin başka cinayetlere yol verdiğine dikkat çekiyor. KADINI HEDEF ALAN ŞİDDET OLAYLARI HER GEÇEN GÜN ARTARAK DEVAM EDİYOR Hamileyken şiddet gördü Zeynep Yılmaz (31), birlikte yaşadığı Necmettin Alkan tarafından 27 Nisan 2011’de 17 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Çocuğunu göstermediği için Zeynep’i öldürdüğünü söyleyen Alkan, 24 Şubat’ta “kasten öldürme” suçundan yargıç karşısına çıkacak. Alkan, Zeynep’i kandırıp götürdüğü evinde, 15 gün zorla alıkoydu. Zeynep, evden kaçtı ancak bir süre sonra hamile olduğunu öğrenince birlikte yaşamaya başladılar. Hamileliği sırasında şiddet görmeye başladı. Çocuğunu da alıp, Alkan’ı terk etti. İki ayrı savcılığa suç duyurusunda bulundu ancak şikâyetini geri almak zorunda kaldı. Alkan, 2010 yılı Nisan ayında, dövüp evden kovduğu Zeynep’in karşısına bir yıl sonra, dükkân açma teklifiyle çıktı. Zeynep, Alkan’la buluştu. Ailesinin bütün gece aradığı Zeynep’in cesedi, ertesi gün 17 yerinden bıçaklanmış olarak Arnavutköy Boğazköy’de bir ağacın dibinde bulundu. Şiddet mağdurları yok yere hayatlarından olurken, zanlılar ceza almamak için adalet sistemindeki zaaflardan yararlanmaya çalışıyor. Cinayet önceden planlanarak işlendi Rengiye Mersinli (46), Bartın’da Haziran 2011’de boşanma davası açtığı kocası tarafından, ilköğretim öğrencisi iki kızının yanında 3 kurşunla öldürüldü. 4 çocuk annesi Rengiye, eşinin tehditleri nedeniyle koruma talep etmişti. Yaz tatilinin başlaması nedeniyle boşanmak üzere olduğu eşini arayan Rengiye, çocuklarını görmek üzere alabileceğini söylemişti. Hasan Mersin’li eve girer girmez Rengiye’yi kurşun yağmuruna tuttu. Çocuklarını göremediğini ve eşinin başkasıyla ilişki yaşadığını iddia eden sanık, Bartın Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. 13 Ocak’taki son oturumda ifadesi alınan ailenin büyük oğlu, babasından şikâyetçi oldu. Acılı kız kardeş Nuray Demirel, Hasan Mersinli’nin bir hafta önce köye gelip yolda keşif yaptığını ifade ederek, “Virajda hız denemesi yaptı. Bu cinayet planlandı. Cinayetten sonra virajı hızla dönerek kaçtı” demişti. 11 kez koruma talep etti Gülay Yaşar, 17 Temmuz 2011’de bir buçuk ay önce boşandığı eşi Muhittin Özücoşkun tarafından tehdit edildiği için Etiler Şehit Naci Soydan Merkez Amirliği’ne korunma talebiyle başvurdu. Eski eş, Gülay’ı zorla evliyken oturdukları eve götürdü. Aynı gece evin penceresinden düşerek ağır yaralanan Gülay, 3 Eylül 2011 günü hayatını kaybetti. Gülay öldükten 11 gün sonra, koruma talep ettiği bilgisiyle birlikte dosyası savcılığa gönderildi. Eski eş hakkında “tehdit” ve “hakaret” suçundan açılan dava İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Aile, Gülay’ın 11 kez koruma talep ettiğine dikkat çekerek, sanığın “kasten öldürme” suçundan yargılanmasını istiyor. 20 darbeye ‘bir anlık öfke’ savunması Şefika Etik, (38) 6 Ekim 2011’de sığınma evinden alındıktan kısa bir süre sonra Manisa’da kocası İbrahim Etik’in 20 bıçak darbesiyle katlettiği iki çocuk annesi... Sırtına saplanan bıçakla yerde yatan cansız bedeninin manşet olan fotoğrafı günlerce konuşuldu. İbrahim Etik, Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk oturumunda “İki kere affettim ama kıymetini bilemedi” dedi. 16 ve 18 yaşındaki oğulları ve sanığın yakınları, Şefika’nın kocasını aldattığını ileri sürdüler. Davayı izleyen Filiz Karakuş, Şefika’nın sığınma evinden öldürülmek üzere alındığını dile getiriyor. Cinayetten bir gün önce bir bidon benzin alındığına, ailenin ağabeyin evinde toplandığına dikkat çekiyor. Şefika’nın haksız tahrik indirimi için ortaya atılan iddialarla yeniden öldürüldüğünü söylüyor. Avukat Meriç Eyüboğlu da “Sanık cinayeti tasarlamadığı ve anlık öfkeyle yaptığı kurmacasıyla savunma yapıyor” diyor. Denizli’de baro öncülüğünde çalışma başlatıldı Boşanmak istedi, kocası vurdu Ezgi Köseoğlu (22), çocuklarını görmek umuduyla buluştuğu, boşanma davası açtığı eşi Mehmet Köseoğlu tarafından tabancayla vurularak ağır yaralandı. İki çocuk annesi olan Ezgi, bir yıl önce şiddet nedeniyle eşini terk edip Adıyaman’daki ailesinin yanına yerleşmişti. Mehmet Köseoğlu, 21 Ağustos 2011’de Ezgi’yi arayıp, “çocuklarını göstereceğim” diye çağırdı ve bir yakınının evine götürdü. Burada, Ezgi’nin kafasına 4 el ateş edip öldürdü. “Kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Mahkemede ruh sağlığı bozuk biri gibi davranan sanık, cinayeti planladığını söyledi. Adana Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden gelen raporda sanığın akıl hastası olmadığı ifade edildi. Mahkeme, duruşmadaki tavırları nedeniyle sanığı İstanbul Adli Tıp Kurumu’na sevk etti. Ezgi’nin babası ise “Sürekli kızımı tehdit ediyordu. Hasta olduğuna inanmıyorum” diyor. Kadına şiddete karşı birleştiler SEDAT KURT 2 kadın daha öldürüldü UŞAK /AYDIN (Cumhuriyet) Aydın ve Uşak’ta 2 kişi tartıştıkları eşlerini bıçaklayarak öldürdü. Uşak Aybey Mahallesi Turgay Sokak’ta, M.K. (30) ile eşi Hatice K. (27) arasında aile ziyaretine gitme konusunda tartışma yaşandı.Tartışmanın büyümesi üzerine M.K. mutfaktan aldığı bıçakla eşini öldürdü. Komşuların ihbarı üzerine eve gelen polis ekipleri, M.K’yi gözaltına aldı. Eşini öldüren M. K’nin alkollü olduğu öne sürüldü. Aydın’ın İncirliova ilçesi Zafer Mahallesi’nde oturan İ.T. (26) ile eşi Özge T. (19) arasında tartışma çıktı. İ.T, tartışma sırasında karısını boğazından bıçaklayarak, olay yerinden kaçtı. Komşuların ihbarı ile eve gelen 112 Acil Servis ekibi, genç kadının olay yerinde hayatını kaybettiğini tespit etti. Kaçan İ.T’nin yakalanması için çalışma başlatıldı. İ.T’nin karşılıksız çek vermek suçundan 3 ay hapis yattığı ve bir hafta önce tahliye edildiği bildirildi. C MY B C MY B DENİZLİ Denizli’de, son yıllarda kadına yönelik şiddet olaylarının artması üzerine Denizli Barosu öncülüğünde valilik ve belediye ortak proje üretmek için harekete geçti. Proje kapsamında şiddet gören kadınlara yardım için çağrı merkezi kurulması da planlanıyor. Denizli Barosu tarafından geçen yıl başlatılan, maddi durumu yetersiz yurttaşlara yönelik ücretsiz adli yardım uygulamasına yaklaşık 350 kişi başvurdu. Bunlardan 300’e yakınının, şiddet gören kadınlar olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine baro yönetimi harekete geçti. Denizli’de yılda 3 bine yakın çiftin bo şandığını, bunlardan yaklaşık 2 bin boşanma davasının ekonomik nedenlere bağlı olarak şiddetli geçimsizlik ve aile içi şiddet yüzünden açıldığını belirten Baro Başkanı Müjdat İlhan, “Maddi durumu iyi olmayan kişiler için oluşturduğumuz Adli Yardım Bürosu’na 2011 yılında 350 kişi başvurdu. Bunların yüzde 80’i kadın. Başvuruların büyük kısmı aile mahkemelerini ilgilendiriyor. Aile içi şiddet, nafaka ve boşanma davaları başı çekiyor” dedi. Kötü tablo karşısında baro olarak harekete geçtiklerini kaydeden İlhan, proje kapsamında valilik ve Denizli Belediyesi ile ortak çalışma yürüttüklerini söyledi. Katil koca tahrik indirimi istiyor Eylem Aktaş Ünal’ın (30) cesedi Adana’da Gürselpaşa Mahallesi’nde portakal bahçeleri arasında bırakılan otomobilde bulundu. Vücuduna 6 kurşun sıkılan Eylem’in 14 yıllık eşi Muhammet Ünal, cinayeti itiraf etti. Polisteki sorgusunda “Oğlum senden değil deyince, kendimi kaybettim” dedi. Eylem’in ailesi ise kızlarının eşinden şiddet gördüğü için boşanmak istediğini söylüyor. Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Muhammet Ünal ve arkadaşları Murat Kurç, Sinan Gül tutuklu yargılanıyor. Arabayı kullandığı iddia edilen sanığın arkadaşı Kenan Gül ise firari sanık. Ailenin avukatı Türkan Eşli, “Tahrik indirimi için uğraşıyorlar. Biz de ortada tasarlanmış bir cinayetin olduğunu anlatıyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle