18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2012 PAZAR [email protected] 16 SANATÇILAR GİRİŞİMİ’NDEN KAMUOYUNA ÇAĞRI: KÜLTÜR ‘Gidişattan kaygılıyız’ Kültür Servisi Aralarında Tarık Akan, Vedat Sakman, Menderes Samancılar, Ferhan Şensoy, Yıldız Kenter, Meral Çetinkaya, Mehmet Güleryüz, Leylâ Erbil, Genco Erkal, Altan Erkekli, küçük İskender, İlhan İrem, Cüneyt Türel, Mert Fırat, Müjdat Gezen, Edip Akbayram, Zeynep Oral, Onur Akın, Mehmet Aksoy, Aytaç Arman, Semir Aslanyürek, Rutkay Aziz, Kürşat Başar, Cezmi Baskın, Bedri Baykam, Nihat Behram, Ataol Behramoğlu, Cahit Berktay, İsmail Hakkı Demircioğlu, Atilla Dorsay, Emin İgüs, Erol Keskin, Mustafa Köz, Nedim Saban, Yavuz Top, Nejat Yavaşoğulları’nın da “ Bizler Türkiye’nin tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız. Evrensel aydınlanma değerleri, cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor. Bağımsız düşünce, demir parmaklıklar arkasında. Meral Sanatsal yaratma Çetinkaya, özgürlüğü tehdit alMenderes tında. Türkiye, saSamancılar, dece cumhuriyet taSuna rihinin değil, birkaç Keskin, yüzyıllık demokraAltan si, bağımsızlık ve uyErkekli, Leylâ Erbil, garlık savaşımları Mert Fırat, tarihimizin yörünİlhan İrem gesinden koparılarak, emperyalist çıkarların Ortado29 Şubat Çarşamba günü saat 12.00’de Beyoğ ğu’daki işbirlikçisi ollu Halep Pasajı’nda bu maya sürükleniyor. Doluşarak kamuoyuyla kay ğal ve kültürel doku gılarını paylaşacak olan katlediliyor. Ülke zen“Sanatçılar Girişimi” ginlikleri yağmalanıyayımladıkları açıklama yor” diye sesleniyor. Emre Arolat’ın Ağa Han ödüllü İpekyol Tekstil Fabrikası’nın hikâyesi Milli Reasürans’ta da bulunduğu kültür ve sanat dünyamızın önde gelen isimleri Türkiye adına son dönemde yaşanan gelişmelere dair kaygılarını paylaşmak için bir araya geliyor. Bir ‘fabrika’ öyküsü EVRİM ALTUĞ Emre Arolat Mimarlık’ın (EAA), 2010 Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanan ve Edirne’deki İpekyol Tekstil Fabrikası’nı konu edinen “Fabrika” isimli kavramsal proje sergisi Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde. 17 Mart’a dek açık kalacak sergi, Nil Aynalı küratörlüğünde, fabrikanın doğum öyküsü, ilk ortaya çıkışından bu yana fabrika olgusu, kapitalist ekonomik sistem ilişkisi içinde ele alınıyor, ayrıca yapının mimarı EAAEmre Arolat Architects’in mimarlığı kavrayış biçimi de görselleştirilmeye çalışılıyor. “Fabrika”, kapitalizm ve sanat tarihinin hemhal olduğu bir üretim alanına tekabül ediyor. Serginin içeriği de Arolat’ın ifadesi ile “yeterince iletişim kurmak, bunu yaparken yüzeyselleşmemek ama boğulacak kadar da derine inmemek” adına hayata geçirilmiş. Arolat, “Fabrika”nın kavramsal sunumunu yaparken Guy Debord’un kültürel eleştiri ma nifestosu “Gösteri Toplumu”na referans vermelerini “Bu metin, geçerliğini yitirmek şöyle dursun, içinde yaşadığımız dünyayı 80’lerde olduğundan daha da iyi tasvir ediyor” sözleriyle açıklıyor ve devam ediyor: “Mimarlık ürünleri de gösterinin başrol oyuncularından biri. Bugün üretilen yapıların çoğu, fiziksel varoluşlarını farklı mecralarda kolayca beğeni toplayarak sirküle edebilecek ‘afili imajlar’ üzerine kuruyorlar. Kendine özgü bir ta işçipatron arasındaki sınıfsal “ayrım”ı uzlaştırmak gibi deneysel bir misyon üstlenmediğini söylüyor. Fabrika, daha ziyade “yönetim ve üretim bölümlerinin birbirleriyle olabildiğince kesintisiz bir biçimde kuracakları görsel ve fiziksel ilişki üzerinden, konvansiyonel fabrika yapılarında görmeye alıştığımız hiyerarşik mekânsal düzene bir ‘alternatif’ sunuyor.” Arolat, böylesi bir projeyi yaşama geçirirken Ajda Pekkan, ? Arolat için proje konvansiyonel fabrika yapılarında görmeye alıştığımız hiyerarşik mekânsal düzene bir ‘alternatif’ sunuyor. rihsel birikime ve kimliğe sahip kentler bile markalaştırılarak turizm nesnesi haline dönüştürülmeye, bu yolla satılmaya çalışılıyor. Giderek, önümüze çıkanın hangi amaçla yapıldığından çok, nasıl olduğuna, kısacası yüzeyine bakıyoruz.” Arolat, Fabrika’yı tasarlarken Adorno ve Nazilli Sümerbank Fabrikası Marşı gibi referansları da hemzeminde buluşturmuş. Bu üç unsurun sergideki varlığını ise şöyle dillendiriyor: “Sergi, yapının hikâyesini yapıya yön veren olguların, aktörlerin özgül dünyalarının içine dalarak anlatmayı deni yor. Bu aktörlerden biri de işveren. Onların gözünden moda dünyasını, kendi tasarım süreçlerini ve sektördeki pazarlama stratejilerini dinleme fırsatı buluyoruz. Aynı grubun markası olan Twist’in Ajda Pekkan ile hazırladığı koleksiyonun tasarım sürecinde üretilen çıktıları da bu bağlamda sergide yer buluyor. Adorno’nun ‘kültür endüstrisi’ eleştirisi ile Debord’un ‘gösteri toplumu’ kavramının birbirini desteklediğini söylemek pekâlâ mümkün. Türkiye’deki fabrika olgusunun geçmişindeki en önemli mihenk taşlarından biri ise Nazilli Sümerbank Fabrikası. 1937’de kurulan fabrikada, erken cumhuriyet döneminin ideallerinin izleri net biçimde takip edilebiliyor. 1987’de Arif Sami Toker tarafından bestelenen Nazilli Sümerbank Fabrikası Marşı, diğer adıyla GıdıGıdı Treni Marşı’nda, işçilerin fabrikayla kurdukları içten ilişki, biraz da nükteli bir tonda ifade ediliyor.” (0 212 230 19 76) İBBŞT, ‘Rosenbergler Ölmemeli’nin, yazarının izin vermediği gerekçesiyle kaldırıldığını duyurdu. ‘Rosenbergler’ sahneden çekildi Kültür Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT), Orhan Alkaya’nın yönettiği “Rosenbergler Ölmemeli”nin, oyunun yazarı Fransız tarihçi Alain Decaux tarafından sahnelenmesine izin verilmediği gerekçesiyle programdan kaldırıldığını açıkladı. Bilindiği gibi, Zaman gazetesinden Fikret Ertan, Sabah gazetesinden Engin Ardıç ve Hürriyet gazetesinden Hadi Uluengin köşe yazılarında oyunun tarihi bir gerçeği çarpıttığını, oyunun yazarı tarafından yasaklanan bir oyunun da Türkiye’de sahnelenmesini eleştirmişti. Bunun üzerine İBBŞT Genel Sanat Yönetmenliği tarafından, oyunun telif haklarını elinde bulunduran ONK Ajans’a başvurularak Alain Decaux’nun kendi oyunu hakkında böyle bir kararı olup olmadığı konusunda bilgi istendi. ONK Ajansı da Decaux’nun temsilcisi Fransa’daki SACD Ajansı’ndan edindiği bilgiye dayanarak oyunun eser sahibi tarafından hiçbir yerde sahnelenmesine izin verilmediğini bildirdi. Oyunun yönetmeni Alkaya ise ortaya çıkan durumun “sıradışı” olduğunu belirterek, bu sorunun nedenini anladıktan sonra bir kamuoyu açıklaması yapacağını söyledi. Alkaya, “Benim ve ekibimin büyük bir emeği var. Muazzam bir emeğin heder edilmesi söz konusu. Bu süreç bana imkânsız gibi geliyor” dedi. Oyun, soğuk savaş yıllarında ABD’de komünist ve Yahudi karşıtı hareketleri Rosenbergler davası üzerinden ele alıyor. Yahudi kökenli, komünist Julius ve Ethel Rosenberg, 1953’te, ABD’nin atom bombasıyla ilgili sırlarını Sovyetler Birliği’ne sızdırmakla suçlanarak idam edilmişti. Kimileri Rosenbergleri casus olmakla suçluyor, kimileri de Rosenbergleri Amerikan faşizminin ilk kurbanları olarak görüyor. Demirhan Baylan ‘Sinyal’ (Lin Records) Yıl 8203. Dünyada kendinden başka kimsenin kalmadığını anlatan Italo Calvino’vari bilimkurgu bir hikâyeyle başlar, Demirhan Baylan’ın dokuzuncu solo albümüne adını veren şarkı “Sinyal.” “Baştan sona kadar tek bir sinyal. Diğer tüm unsurlar bunun üzerine ritmik bir ilişki içinde oturacak. Koca şarkı tek bir sinyal, gerisi ise muhtelif hezeyanlar, yalvarmalar, uğraşmalar. İşte sinyal” diye tarif ediyor müziğini Demirhan. Sanat sepetten, kılları bembeyaz olan Nejat’a, onluk sayı sisteminden, rahatsız ruhlar arasında cereyan eden huzursuz aşklara uzanan konuları var Demirhan’ın. Sade ama sıra dışı şarkı formatı; kısa çarpıcı cümlelerle anlatılan ilginç hikâyeleri; basit bir gitar kullanımı ve sade rifflerine karşılık, bazen üst üste kayıtlarla karmaşık bir ses yumağına dönüştürülmüş soundu var. Yalnızlık teması albüme hâkim. Zaten Demirhan’da 68 dakikalık, 16 şarkılık albüm boyunca yalnız. Sadece “Bağıramayan Adamın Şarkısı”nda saksofoncu Korhan Futacı konuk. “Sinyal” ayrıca ülkemizin ilk aplikasyon müzik albümü. iPad ve iPhone aplikasyonu olarak Apple App Store’da da satışa sunulmuş. [email protected] AIR ‘Le Voyage Dans La Lune’ (EMI) “Sinema tarihine ilk bilimkurgu filmi olarak geçen ‘Le Voyage Dans la Lune’ için kimler müzik yapabilir?” diye sorup, liste yapmamı isteseler, o listede mutlaka Air olurdu. Müziklerindeki sinemasal etki bir yana, elektronikaya retrofütüristik yaklaşımları nedeniyle bunu tercih ederdim. Georges Méliès’nin yönettiği 1902 tarihli film, bir grup astronotun Ay’a planladığı seyahati konu alıyor. 14 dakikalık kısa bir film ama döneminin teknik sınırlarına karşın, sinema tarihindeki ilk animasyonları kullanıyor. Méliès’nin filminin elden geçirilip yenileneceğini ve Air’in filme müzik yapacağını duyduğumda tek endişem, her zaman olduğu gibi, müziğin görüntünün gerisinde kalmasıydı. Ama endişem yersiz çıktı. Air’in 14 yıl önce “Moon Safari” ile başlayan Ay yolculuğu yine başarılı sonuçlanmış. Ay hakkındaki bir filme teknolojik sesler dolu çok daha soğuk bir müzik yapılabilirdi ama filmin 110 yıl önce çekildiğini düşünürseniz, bu yöndeki bir seçim, absürd olabilirdi. Air ise, film için tam gerekeni yapmış; hem fütüristik hem de sıcak bir müzikle donatmış albümü. Karanlık elektronik sesler, şaşırtıcı bir sinemasal sound ilginizi çekiyorsa, 38 dakikalık bu Ay yolculuğuna eşlik etmenizi öneririm. www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle