18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ŞUBAT 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Ragıp Zarakolu: Zaman tünelindeyim Düşünce ve ifade özgürlüğünde direnenleri cezalandırmada değişen bir şey yok! ANTALYA KİTAP FUARI BAŞLADI yaş’ın öteki kitaplarını da istedi. Saat 11’de gazeteler geliyor. Her gün dört gazete. Dışardaki gibi orada da gazeteleri okuduktan sonra kesip biçiyor, biriktiriyor, arşivliyor. Şu ‘B’ Sınıfı… Kırk yıla varan üniversite hocalığım boyunca hep üstünde bir sayı bulunan sınıflarım oldu. 1., 2., 3., 4. sınıflar gibi. Ya da bazen, örneğin ‘hazırlık’ diye adlandırılan bir sınıf. Buna karşılık “B Sınıfı” diye, harfle belirtilen bir sınıfla ilk kez bu yıl ders vermekte olduğum ‘Ümit Çırak Modern Oyunculuk Teknikleri Atölyesi’nde karşılaştım. Gerçi atölyede ‘A1’ ve ‘A2’ diye iki sınıfım daha var; ama onların adında da rakamların gelenekselliği egemen. Oysa “B Sınıfı”… Evet, kısacası böyle bir sınıfım hiç olmadı. Zaten onun için yazıyorum. Fakat bu yazının o sınıfı anlatmaya yeteceğinden de hiç emin değilim. Çünkü çok başkalar! Yine de anlatmayı deneyeceğim. Her şeyden önce, yetmiş yıllık hayatımda insanlık eğitimimin eksik kalmış alanlarında beni eğittikleri için! A1 ve A2 sınıflarının öğrencileri, atölyenin adında yazılı olduğu gibi, oyunculuk eğitimi almak için kaydolmuşlar. Buna karşılık “B Sınıfı”nın oluşumu çok farklı. İlke, Gökhan, Can, Serhat, Suat, Veysel ve bir de yeni eklenen Ayşegül’den (Ayşegül, aslında atölyenin hocalarından, ama derslerimizin ‘cazibesine’ dayanamayıp o da aramıza öğrenci olarak katıldı!) oluşan sınıftaki hemen herkesin zaten bir mesleği var. Yaşları 2830 arası değişen bu ‘öğrencilerin’ kimi mühendis, kimi öğretmen, kimi müzik sanatçısı vb. Ve hemen hepsi de kendi alanlarında çalışmaktalar. Bu atölyeye öğrenci olarak kayıt yaptırma nedenlerinin ortak paydasını ise, ‘hayatın yalnızca 95 arasında belli bir işe gidip gelmekten ibaret olamayacağı’ yolundaki ortak inançları oluşturuyor. Yani bu iki yıllık eğitimi tamamladıktan sonra, belki de hiçbiri oyuncu olarak çalışmayacak. Ama onlar için önemli olan, bu eğitim programının çalışmalarına katılmak ve bu çalışmaların getirileri ile hayatın görünüşteki monoton akışının dışına çıkıp, ‘sürünün dışında, farklı bakabilen ve farklı düşünebilen bireyler’ kimliğiyle de varlık kazanabilmek. Bu atölyede böyle bir donanım elde edebileceklerine inanmakta da haklılar, çünkü bu noktada atölyenin kurucusu, yöneticisi ve hocası Ümit Çırak’ın kişiliği, bir de genel olarak eğitim olgusuna bakışı çok önemli. Ümit Çırak, oyunculuğu yalnızca bir ‘teknik’ saymanın çok ötesine geçen, ancak hayatın olabildiğince tüm alanlarından bilgi yoluyla beslenmiş bir insanın sahnede gerçek anlamda ‘rol kişisi’ ya da ‘karakter’ oluşturabileceğine inanan, ve bu nedenle de eğitime, adayları ‘başkalarını’ oynatarak değil, önce ‘Sen, kimsin?’ sorusuna yanıt aratarak, başka deyişle onlara önce ‘kendi’ olabilmelerinin yollarını göstererek başlatan, türü günümüzde ne yazık ki çok tenhalaşmış bir ‘oyunculuk’ hocası. Şu andaki “B Sınıfı” ise, kanımca böyle bir eğitim için biçilmiş kaftan. Bugüne kadar hazırlıksız geldikleri, geldiklerinde de soru bombardımanı başlatmadıkları bir dersimiz olmadı. Ve sonunda beni de öğrenciliğe geri döndürmeyi başardılar. Çünkü örneğin önümüzdeki hafta konumuz “Köy Enstitüleri” olacak ve ben, kendi hazırlıklarımdan çok, bir dahaki çarşambaya onlardan konumuzla ilgili neler öğrenebileceğimin heyecanı içindeyim! Artık gündemin hemen her gün türlü hukuka aykırılıklarla, yolsuzluk haberleriyle, düşmanlık tohumlarıyla belirlendiği ve beslendiği bir iklimde Ümit Çırak Atölyesi, yalnızca insanı insan kılan değerler ve ilkelerle yönetilen bir ada gibi. Ve “B Sınıfı”nı oluşturanların bu bağlamda sergiledikleri ‘ciddiyet’ ise bu adanın en büyük güvencelerinden biri! adaylığı nadına güneşli, inadına aydınlık bir gün… Sabahın erken saatleri… Kocaeli’ne gidiyoruz. Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ne. PEN Türkiye Merkezi Yönetim Kurulu’ndan dört kişiyiz. Başkan Tarık Günersel, Halil İbrahim Özcan, Sabri Kuşkonmaz ve ben. Hem üyemiz, hem arkadaşımız Ragıp Zarakolu ile derneğimiz adına görüşeceğiz. Elimizde kapı gibi bir belge: Adalet Bakanlığı’ndan alınmış gerekli izin… Kandıra’ya vardığımızda karla birlikte beyazlık ve aydınlık artıyor. Benim ilk gidişim, önceden bilenler bir cezaevinin yetmeyip ikinci cezaevinin yapılışını, sonra lojmanlar eklenişini; giderek burada bir cezaevi kasabasının kurulduğunu vurguluyor. “Demir ağlarla” örecektik ülkeyi. Cezaevleri değil, raylarla! Gözlerimin önünde beliriyor: Ülkem, gelişmiş cezaeviTOKİ sanayi bölgeleriyle bir uçtan ötekine kaplanıvermiş! Önce Sabri Kuşkonmaz avukat kimliğiyle bizden ayrılıp, Ragıp’la görüşmeye giriyor. Avukatlar aranmıyor, baş başa görüşebiliyor, kamerayla izlenmiyor. Üçümüz gerekli tüm denetimler, aramalardan geçiyoruz. Kayıtlar tamamlanıyor… Kapılar açılıp, kapılar kapanıyor… Sıranın bize gelmesini beklerken, çok nazik davranan görevli memurlarla konuşuyoruz. (Artık gardiyan denmiyor). “Hücrelerin boyutları nedir” sorusuna örneğin, gülümseyerek, “Hücre değil, oda diyoruz” diye düzeltiyorlar… Tutuklular da misafir herhalde... (Bunu söylemedim elbet.) Sonunda, “Başefendi” gelip bizi alıyor. Üstelik “açık görüş” mekânında değil, cezaevinin kütüphanesinde görüşebileceğimiz belirtiliyor. Kapılar açılıp kapılar kapanıyor. Bu kez karşımda sarılacivert dev bir kapı. Yönetim “Fenerbahçeli mi” diye soruyorum. “Hayır her takımın renklerinden kapılar var” diye geliyor yanıt. Kütüphaneye varana dek Fener ve Başiktaşlı kapılardan geçip, merdiven inip, merdiven çıkıp geniş bir kütüphaneye varıyoruz. Ragıp Zarakolu orada bizi bekliyor. Sarılıp kucaklaşabiliyoruz. Gülümsüyor, iyi olduğunu belirtmeye ve vurgulamaya çalışıyor. Her zamanki alçakgönüllülüğü, sakin ve bilge tavrı daha da öne Nobel Barış Ödülü İ çıkmış. Her birimize ve dışarıya ilgisi çarpıcı. (Bana Leyla Gencer yarışması bu yıl yapılacak mı diye sordu örneğin…) İçeride kâğıt kalem not tutma olanağım yok. Yaklaşık bir saatlik görüşmeden derlediklerim şöyle: Ragıp Zarakolu, oğlu Deniz Zarakolu ve yine akademisyen olan Mülazim Ozcan, üçü aynı “odada” kalıyorlar. (Anımsatayım: Üçü de KCK’den alındı. İkisi siyaset akademisinde felsefe dersi veriyordu. Ragıp ise siyaset akademisinde on dakikalık açılış konuşması yaptıydı.) İki katlı “oda”da yukarıda 16 metre karede 3 yatak, aşağıda yaşama alanı ve tuvalet. Odanın açıldığı avlu havalandırma alanının boyu 32 adım, eni 16 adım. Başka tutuklularla pek görüşme olmuyor. Ayda bir başka bir “oda” sakinleriyle buluşma olabiliyor. “Burada 30 yıl yatanlarla karşılaştım” diyor. (Tanrım bu ne biçim ülke!) “Avluya kar yağınca çok güzel oldu. Karda yürüyüş yaptım” diyor, gözlerinde çocuk sevinci… “Oğlum Deniz, benim en kötü huylarımı almış. Çok dağınık” diyor yine gülümseyerek. Yemekler güzel. İçerde çay yapabiliyorlar. Sabah erken kalkıyor. Romanını bitirmeye çalışıyor . Nantes Fermanı – Mübale üzerine ilk raporlar üzerine çalışıyor. Ayrıca oğluyla birlikte Kürtçe öğreniyor. Bol bol okuyor. Son okuduğu kitap Nilüfer Kuyaş’ın “Ada” adlı kitabı, çok sevmiş, bizden hemen Ku İçeride hastalanmamaya çalışıyor. (Her cezaevinde başlıca sorun. Burada tek doktor olduğunu öğrendim. Hastalanana bakım için sıranın gelmesi çok zor.) Bilgisayarının olmaması çok ciddi bir sorun. Dilekçeyle Adalet Bakanlığı’na başvuracak ve haftada birkaç saatlik olsa bile bilgisayar izni almaya çalışacak… Biliyorsunuz İsveçli yedi parlamenter, Ragıp Zarakolu’nu bugüne dek sürdürdüğü, demokrat, barışçıl, insan haklarına, insan sevgisine dayalı mücadelesi, düşünce özgürlüğüne yaptığı katkı için Nobel Barış Ödülü’ne resmen aday gösterdi. “Ne diyorsun bu Nobel adaylığına” diye sorduğumdan, mahcup mahcup gülüp önüne bakıyor ve “Sorma yaa, çok utanıyorum” diyor… Ve hemen lafı değiştiriyor. Ragıp Zarakolu Akdeniz’de kitap rüzgârı... MELTEM YILMAZ ardım ve yataklık’tan suçlanacak İddianame hazırlanmış. Suçlamayı “yardım ve yataklıktan” yapacaklarmış… Yine gülümsüyor. Yardım ve yataklıktan suçlanacak olan Ragıp Zarakolu’nun bugüne dek “Ant” ve “Yeni Ufuklar” dergisinde çıkan yazılarını (70’li yıllar) Alan ve Belge Yayınları’ndan çıkan kitapları düşünüyorum; yıllar önce ona verdiğimiz TürkYunan Barış ve Dostluk ödülünü dünyanın dört bir yanından ve Türkiye’de kazandığı ödülleri düşünüyorum… Ah keşke herkes onun gibi yardım ve yataklık etse diyeceğim geliyor… Bir ara şöyle diyor: “Hayır, üzgün değilim… Kimi zaman, kimi dönemlerde dışarıda olmak daha zordur… Kendimi zaman tünelinde gibi hissediyorum. Türkiye’de her şey yeniden, yeniden, yeniden yaşanıyor.” 71’de ilk tutukluluk… 72’de yeniden tutukluluk (2 yıl)… 81’de yeniden tutuklu. Hepsi de yazılar, kitaplar, yayınlar yüzünden… Adına kimileri “ileri demokrasi” dese de bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğünde direnenleri cezalandırmada değişen bir şey yok! Ragıp Zarakolu’na kitap, dergi, mektup, kart, fotoğraf yollayabilirsiniz: Posta adresi: Kandıra 2 No’lu F tipi Cezaevi. Kocaeli. [email protected] ‘Y 32 adım boyu 16 adım eni ANTALYA Bu yıl ilki düzenlenen Antalya Kitap Fuarı kapılarını dün kitapseverlere açtı. Cam Piramit Sabancı Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen açılış töreninde konuşan TÜYAP Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu Antalya Kitap Fuarı’nın düşünsel temellerinin bundan altı yıl önce atıldığına dikkat çekerek “Bu fuar deneme fuarı; ancak kent kültürüne bir katkımız olmasını umut ediyoruz. Açılıştan önce fuara katılımın 90 ile 110 bin ziyaretçi seviyesinde olacağını tahmin ediyorduk ancak galiba bu sayıyı aşacağız” dedi. Kavukçuoğlu’nun ardından konuşan Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal “Yıllardır burada birden çok kitap fuarı olması gerektiğini söylüyorduk ve nihayet büyük bir fuar gerçekleşiyor. Antalya kitap okuma oranlarında Türkiye’de ilk 10’a giriyor bu çok sevindirici bir durum” dedi. Edebiyat eleştirmeni, yazar Doğan Hızlan ise Antalya’nın kültür alanı açısından çok zengin bir kent olduğunu söylerek söze şöyle devam etti: “Ancak bu altın dairenin tamamlanması için kitaba ihtiyaç var. Kitap fuarları okuyucu için bir yazarın tüm kitaplarını bulması açısından olduğu kadar, okuduğu yazarı daha iyi tanıması açısından da çok önemli.” Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayınlar Dairesi Genel Müdürü Onur Bilge Kula 2011’de Türkiye’de 43 bin 200 kitap yayımlandığına, bu oranın Güney ve Doğu Avrupa ülkelerinin çok üzerinde olduğuna, Türkiye’nin artık merkezi Avrupa ülkeleri ile yarışır halde olduğuna işaret etti. Kula ayrıca, kadın ve erkeklerin eşit oranda okuduğunu, yılda kişi başı 7.2 kitap okunduğunu belirtti. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin işbirliğinde, Antalya Valiliği, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası, Büyükşehir Belediyesi ve Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği’nin desteğinde TÜYAP Tüm Fuarcılık AŞ tarafından düzenlenen fuar 19 Şubat’a kadar ücretsiz ziyaret edilebilecek. Houston’ın cenaze töreni internette ? Kültür Servisi Ölümüyle müzik dünyasında büyük bir sarsıntıya neden olan ünlü şarkıcı Whitney Houston’ın cenaze töreninin internet üzerinden izlenebileceği bildirildi. Grammy ödüllü şarkıcının basın sözcüsü Kristen Foster, Associated Press haber ajansına, New Jersey eyaletinde yarın düzenlenecek cenaze törenini izlemesi konusunda izin verildiğini açıkladı. Houston’ın cenaze töreni çocukken şarkı söylediği New Hope Baptist Kilisesi’nde düzenlenecek. (livestream.com/aplive) Francis Bacon imzalı tabloya 21 milyon sterlin ? Kültür Servisi İngiliz ressam Francis Bacon’ın, Henrietta Moraes adlı bir modeli nü olarak resmettiği tablosu, Londra Christie’s Müzayade Evi’nde yapılan açık arttırmada 21.3 milyon sterline (yaklaşık 60 milyon TL) satıldı. Christie’s’den yapılan açıklamada, 1963 tarihli tablonun, müzayedeye açık arttırmaya telefonla katılan ancak kimliği açıklanmayan bir alıcı tarafından satın alındığı belirtildi. Bacon, figüratif ekspresyonizmin en önemli temsilcileri arasında sayılıyor. Dali Sergisi’nde son günler ? Kültür Servisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı Tophanei Amire’de geçen ay açılan Salvador Dali sergisi yoğun isteğe rağmen önceden gerçekleşen planlamalardan ötürü uzatılamayacak ve 26 Şubat’ta sona erecek. Sergi, haftanın her günü sabah saat 10.00 ile akşam 19.00 saatleri arasında gezilebilir. Sinema Onur Ödülleri açıklandı ? Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 31. İstanbul Film Festivali’nin Sinema Onur Ödülleri’nin sahipleri belirlendi. Bu yıl festivalin Sinema Onur Ödülleri, yönetmen Ali Özgentürk, oyuncu Ayşen Gruda ile Halit Akçatepe ve Türkiye’nin ilk kadın film eleştirmeni Sevin Okyay’a verilecek. Ödüller, 30 Mart Cuma akşamı Lütfi Kırdar Sergi ve Kongre Sarayı’nda yapılacak olan 31. İstanbul Film Festivali Açılış Töreni’nde verilecek. Festival, 31 Mart15 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle