16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 27 ARALIK 2012 PERŞEMBE Oğlunun mezarını ziyaret eden İbrahim Kaypakkaya’nın annesi ‘şüpheli’ sıfatıyla ifade verdi: Ciğer acısını bilir misin? Oğlu için şiir yazdı Anne Kaypakkaya, yıllardır özlemini çektiği oğlu için yazdığı şiiri de Cumhuriyet ile paylaştı: “Mezarına vardım / Güller kurumuş. / Hısım akraba etrafın bürümüş / 40 yılın hasreti bu imiş / Uçun kuşlar uçun Diyarbakır’a / Selam söyleyin benim kuzuma / Sarılın boynuna benim yerime / Siz de benim gibi yanın tutuşun kuşlar...” ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 68 kuşağının devrimci önderlerinden İbrahim Kaypakkaya’nın annesi Şükran Kaypakkaya, oğlunun Çorum’da mezarı başında düzenlenen anmaya katıldığı gerekçiyle “şüpheli” sıfatıyla ifade verdi. “Terör örgütü propagandası yapmak, suçu ve suçluyu övmekle” suçlanan anne Kaypakkaya, ifadesinin alınmasına tepki gösterirken savcıya “Sizin hiç yakınınız ölmedi mi? Sizin hiç oğlunuz öldü mü? Ciğer acısı nedir bilir misiniz” diye sordu. Tunceli’de bir çatışmada yaralı olarak yakalanan ve götürüldüğü Diyarbakır’da gördüğü işkence sonucu 18 Mayıs 1973’te yaşamını yitiren İbrahim Kaypakkaya için ölüm yıldönümünde Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Ka Savcı Mustafa Başer, ifadesini aldığı anne Kaypakkaya’ya, “Anmaya neden katıldınız? Pankart taşıdınız Anmaya neden katıldınız? rakaya köyündeki mezarı başında anma düzenlenmişti. Terör suçlarına bakmakla görevli Samsun Başsavcı Vekilliği, bunun üzerine başta CHP’liler olmak üzere anmaya katılanlar hakkında, “Terör örgütü propagandası yapmak, suçu ve suçluyu övmek” suçlarından soruşturma başlatmıştı. Savcılık bu kapsamda başkentte oturan anne Şükran Kaypakkaya’nın şüpheli olarak ifadesinin alınması için Ankara Başsavcılığı’na talimat yazdı. Şükran Kaypakkaya da dün Ankara Adliyesi’ne gelerek terör savcılığına ifade verdi. mı? Yasadışı slogan attınız mı? Anmaya tek başına mı gittiniz, yoksa CHP’lilerle toplu olarak mı gittiniz” sorularını yöneltti. Suçlamaları reddeden Kaypakkaya, “Anmaya gitmek için karakoldan izin aldım. Oğlumun mezarına gitmek için karakoldan izin almak sizce doğru mudur? Mezarına gittim, karanfil bıraktım. Oturup ağladım. ‘Hem kendini yaktın, hem de bizi’ diye ağıt yaktım. Çünkü o benim oğlum. Ben bir anneyim” dedi. Tansiyon hastası olduğunu belirten Kaypakkaya, polis baskıları yüzünden panik hastası olduğunu kaydetti. Savcıya, “Sen de babasın. Ciğer acısının ne olduğunu bilirsin” diyen Kaypakkaya, “Sizin hiç yakınınız ölmedi mi? Hiç mezarına gidip çiçek koymadınız mı? O benim oğlum.” diye konuştu. ‘Sizin Gibi Düşünmeyeceğiz’ Abdullah Öcalan, PKK ve destekçilerine “bölücü” derler ya! Şimdi soracağım: Bölücülüğün tek çeşidi mi var? Kimisi sorabilir bile hangi bölücülük en tehlikelisi diye ve tartışılabilir bulurum!.. Milleti bölmek, üniversiteleri bölmek, öğrencileri bölmek, halkı bölerek Alevileri dışlamak, laiklerin canına okumak, Atatürkçüleri içeri tıkmak, bu ülkenin tarihini silip, kesip atmak!.. Bunun da çok ötesinde bir durum var: Bölücülüğün en dik âlâsı nedir biliyor musunuz: Benim gibi düşünecek, benim gibi davranacak, benim dediğimi yapacaksınız... Yoksa hepinizi silerim. İşe bakın üniversiteler birbirine düştü. Rektörler birbirine düştü, rektörler ile öğretim üyeleri birbirine düştü. Öğrencilerle rektörler birbirine düştü. Erdoğancılar da, saldırmak için ellerine yeni bir taş aldı. ??? Bir ülke liderinin ODTÜ’ye ve akademisyenlere bindirmeyi sürdürmesi, yeni bir şey mi? Ne üniversite üzerine kopartılan gürültü bir ilk, ne ülke ile kurumlarını germe ve çatışma yaratma bir ilk, öyle görülüyor ki ne de sonuncu olacak. Saptama yapalım: Lider, düşünce ve siyasi rant konusunda, bu çatışmacı ve gerilimci kültürden besleniyor... Milleti ayırdıkça ve çatıştırdıkça, oyları mı artıyor? Ama şunu söyleyebilirim: Ülke içinde ve üzerinde yüksek bir gerilim birikiyor yıllardır. Gerilim ise enerji demektir: Yüksek enerji ülke üzerine karabulutları, gök gürültülerini, şimşekleri, yıldırımları çağırır. Bu millet birbirini keser bile kardeşim! Zaten kesip durmalar büyük boyutlara ulaşmadı değil, bu “erkeksi siyasi enerji” özellikle kadınlar üzerinde patlıyor! Toplu kesimlere mi gideceğiz! ??? Dedik ki en kötü bölücülük, “benim gibi düşüneceksin” dayatmasıdır! Hayır, bin kez hayır ki sizin gibi düşünmeyeceğim, milyonlarca insan hep farklı düşünecek, düşünmeyi sürdürecek. Bu düşünce farklılığı, giderek hemen her konuyu kapsamaya başladı artık! İnsanlar diyor ki sen oraya, ben buraya! Ne yapacaksınız? Sizden farklı düşünenlere bu ülkede, özellikle devlet ve birimlerinde bütün kapıları kapatıyorsunuz! Bu bölücülüğün babasıdır. Ekmeğiyle oynuyorsunuz bu milletin! TÜBİTAK’ın yeni yönetimi, 500 kişiyi kapının önüne koyuyor! Göktürk2’yi gerçekleştirenlerin çoğu artık orada değil! Ama millet yine de farklı düşünecek. ODTÜ ve öğrenciler konusunda asla sizler gibi düşünmeyeceğiz. Bir üniversiteye gideceksiniz diye, 3 bin polisin bütün üniversiteyi işgal etmesi nerede görülmüştür? Önce bunu açıklamalılar! Yanıtım şu: ODTÜ düşman bir yer, beni sevmezler. Zaten rektörü de benim adamım değil. Öğrencisi de cevval. Şu binlerce polisimi göndereyim de, devletin ve iktidarımın gücünü görsünler, sözle uslanmayanın hakkı kötek! Oraya Göktürk2’nin fırlatılış törenine mi gidiyorsunuz, yoksa üniversiteyi polis gücüyle dize getirmeye mi?! Böyle bir silahlı ordu ile üniversiteye girmeyi, hangi siyasi ve düşünce etiği ilkesi ile açıklıyorsunuz!? Bütün yerleşkeyi, çocuk yuvası dahil, biber gazına boğan bir polis gücü ve başkomutanı adeta. İkinci nokta: Gençleri kışkırtıp duruyor iktidar. Pankart mı açtı, parasız eğitim mi istedi, doğru içeriye! Vur copu, sık biber ve kimyasal gazı... Sanıyorlar ki, bu yöntemle ortalığı sütliman ederiz. Gerici ve şiddet yanlısı iktidarların hepsi böyle davranmıştır ve hiçbiri de geçmişten ders alamamıştır. İktidar gençlere hoşgörülü davransaydı bugüne kadar, ODTÜ olayları gerçekleşir miydi?(*) ODTÜ’yü işgal, böyle bir çatışmaya adeta çağrıydı! Planlı programlı sanki! Bu çatışmacı ortamın yaratılmasıyla, YÖK’ün üniversiteleri içine sokmaya çalıştığı, anayasaya bile aykırı yasa taslağı bozuntusu arasında, gel de bire bir eşleşme yapma! “Yök’taşı” ODTÜ’ye düştü! İktidarbaşı, parmağıyla ODTÜ’yü gösteriyor! Sorayım: ODTÜ’yü özel yasayla kendine bağlamaya kalkışır mı?! Acaba ODTÜ ihaleye çıkartılsa, kaç para eder?!? ??? Başbakan gibi düşünmek zorunda değil hiç kimse. Laik ve özgür ülkenin yetişkin çocukları, biat kültürüne yabancıdır. Üniversitelerin tepelerine atadığınız rektörler de, üniversitelerinde biat kültürü yaratamaz. Üniversite kavramı buna yabancıdır. Üniversiteler geleceğin kurucularıdır ve onlar üniversitelerin asli unsurlarıdır yani akademisyenler ve öğrenciler! Rektörlerin ise burada esamisi okunmaz. Hele hele iktidarın uzantılarıysalar. Haydi onlara koca bir güle güle! ODTÜ’ye bindirenler daha bugünden tarihin sillesini yemiş durumdalar. (*) Gençler polisajan provokasyonlarına dikkat etmeli. MİTpolis KCK tepelerine bile adamlarını soktu; Kadıköy Bahariye’de Noel gündüzü bir grup Hıristiyan Türk yürüyüş için toplanmıştı. Aralarında eşofmanlı bir genç kadın/kız, telefonu ile konuşurken “ben izlemek zorundayım, polisim” diyordu! MİTpolisin hemen her hareketin içine girdiğini peşinen kabul etmeli. Odatv tutuklu sanığı Soner Yalçın, oğlunun yanında olamamaktan öfkeli olduğunu söyledi Yenilgiyi öğretemeyecekler GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAKTAN 4 YIL HAPSİ İSTENDİ MELTEM YILMAZ Hayata dönüş savcısına dava HİLAL KÖSE Bayrampaşa Cezaevi’nde 19 Aralık 2000’de 12 kişinin öldürüldüğü operasyonla ilgili soruşturmayı 12 yıldır sonuçlandırmayan, eski Eyüp Cumhuriyet Savcısı olan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ali İhsan Demirel hakkında, “görevi kötüye kullanma” suçundan 4 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame düzenlendi. Demirel hakkındaki soruşturma, operasyondan yaralı kurtulan mağdurların şikâyetiyle başladı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen iddianamede, Demirel’in operasyona katılan askeri personelin kimlik bilgilerinin tespiti hususunda, yanıt vermeyen ya da olumsuz yanıt bildiren, istenilen bilgi ve belgeleri göndermeyen sorumlular hakkında herhangi bir yasal takibat başlatmadığı belirtildi. Soruşturmanın uzamasına sebep olduğu belirtilerek “Soruşturmayı ‘faili meçhul’ evrak olarak sürdürmüş, ölüm ve yaralanma olaylarının meydana geldiği C Blok’ta konuşlandırılan özellikle Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’na personelin kimlik bilgileri ile operasyon sırasındaki icrai eylemlerin tespiti konusunda yeterli hassasiyeti gös termemiştir” denildi. HSYK 3. Dairesi de Demirel hakkında soruşturma yapılmasına izin verdi. HSYK’nin raporunda, “Sanıkların tespiti konusunda ciddi bir gayretin gösterilmediği açıktır. Savcı, operasyona ilişkin kitap yazan yüzbaşının (Zeki Bingöl) en azından tanık olarak beyanına başvurmamış, bilgi sahibi olduğu anlaşılan birçok kişiye rağmen soruşturma faili meçhul olarak kabul edilmiş, daimi arama evrakı muamelesine tabi tutulmuştur. Bu şekilde suç işleyen kişiyi cezasız bırakma gibi bir takdir hakkı, delilleri yok sayma gibi bir lüksü olmayan savcının operasyonda görevli, özellikle rütbeli olan bazı kişileri soruşturmadan vareste tutmaya çalıştığı, 10 yıldır soruşturmayı sonuçlandırmamasının kovuşturmayı gerektirir nitelikte olduğu kanısına varılmıştır.” Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi de Demirel hakkında, TCK’nin 2571. ve 2. maddeleri uyarınca kamu davası açılması için yeterli delilin bulunduğuna hükmetti. Demirel’in yargılaması yapılarak cezalandırılmasına karar verilmesi için hakkında son soruşturmanın açılmasına karar verdi. Dosyayı, Yargıtay 4. Ceza’ya gönderdi. Odatv davasanın tutuklu sanığı gazeteci Soner Yalçın, bugün gerçekleştirilecek 15. duruşmada hâkim karşısına çıkıyor. Kendisine yönelttiğimiz soruları Silivri’den yanıtlayan Yalçın, oğlunun ona en çok ihtiyaç duyduğu dönemde yanında olamamaktan öfkeli. “Cezaevine yalnız bir başınıza siz atılmıyorsunuz. Çocuklarınızı da hapsediyorlar. Fiziksel olarak dışarıda olsalar bile ruhen hapisler” diyen Yalçın, “İktidar ve güç uğruna hiçbir şeyden çekinmeyen bu zorbalar, çocuklarımıza neler yaşattıklarının farkında bile değiller. Nice hayatları, aileleri paramparça ettiler. Ne yalan söyleyeyim, iki yıl sonra geldiğim duygu, tiksinti!” ifadelerini kullanıyor. Cezaevinde nasıl moral buluyorsunuz? En büyük moral kaynağım oğlum, sevdiklerim. Oğlum derslerinde çok başarılı, her aldığı sınav notuyla bana moral veriyor. Ve harika hikâyeler yazıyor, okuyup, minik düzeltmeler yapıp gönderiyorum. Silivri’den çıkınca neler yapacağımı planlıyoruz. Önce, ben görmedim, Galatasaray’ın stadyumunda maç seyredeceğiz. Her daim olduğu gibi uyurken ona gerçek hikâyeler, biyografiler anlatacağım. Ve bir yıldır merakla beklediği, Osmanlı tarihini okumaya başladılar; Osmanlı üzerine konuşacağız. Bunları yazarken yüreğim sızlıyor. Hapiste zaman evlatsız hiç geçmiyor. Ama ufuktan ışık yükseliyor, karanlık bitiyor, ‘on binler’ 13 Aralık’ta bunu bize ne güzel ispatladılar. Evet yılın sonuna geldik, zaten öyle değil midir, bağnazlık eninde sonunda kendi başını yer. Tahliye beklentisi İstanbul Haber Servisi Odatv davasında 19 ay tutukluluğun ardından tahliye edilen Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, “Soner Yalçın’ın artık bugün özgürlüğüne kavuşmasını bekliyoruz. Ancak dava siyasi bir dava olduğu için net bir şey söylemek mümkün değil” dedi. Yalçın’ın avukatı Hüseyin Ersöz ise Avrupa’dan ve ABD’den Yalçın’ın tutukluluğunun hükümete sorulduğuna dikkat çekti. 13 sanıklı Odatv davasının 15. oturumu bugün Çağlayan’daki adliyede, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak. Gazeteci meslek örgütleri ve Yalçın’ın meslektaşları, davayı izlemeye çağırıyor. Gazetecilere Özgürlük Platformu bugün 09.00’da Çağlayan Adliyesi önünde açıklama yapacak. Pehlivan, Odatv davasının hukuken ve fiilen çöktüğünü ifade etti. Dava konusu dijitallerin bulunduğu bilgisayarların sahiplerinin serbest, bilgisayarında hiçbir şey bulunmayan Yalçın’ın tutuklu olmasının anlaşılır olmadığını yineleyerek devam etti: “İncelenen üç bilgisayarda, uzaktan yönetmeye, dosya atmaya programlanmış virüsler tespit edilmiş durumda. TÜBİTAK bunu söylüyor, ancak gerçeği net bir şekilde ifade edemiyor. Biz de biliyoruz ki TÜBİTAK direkt hükümete bağlı bir kurum. Gerçeği net olarak söyleseydi, ‘Sen bu insanları nasıl hapiste tuttun? Bu komployu kim yaptı’ diye sorulacaktı. TÜBİTAK, bu sorular sorulmasın diye kafa karıştırmaya çalışıyor.” Yalçın’ın avukatı Ersöz, Silivri Cezaevi’nde önceki gün Yalçın’ı ziyaret etti. Ersöz, “Yalçın için mahkemenin verdiği karardan çok, kamuoyunun algısı daha önemli. Bu desteği arkasında hissediyor ve bundan güç alıyor” dedi. ‘Tertiple beni oğlumun kokusundan ayırdılar’ ERGENEKON DAVASINA BUGÜN DEVAM EDİLECEK Hukukçulardan savunmaya destek da aralarında yer aldığı yükİstanbul Haber Servisi sek mahkemelerin eski başCHP İzmir Milletvekili ve gakanları, eski adalet bakanları, zetemiz yazarı Mustafa BalYargıtay onursal başsavcılabay’ın da aralarında bulunrı, akademisyenler, hukukçu duğu 67’si tutuklu 275 sanıkvekiller mahkemede olacak. lı Ergenekon davasına bugün devam edilecek. Davanın bugünkü duruşmasına Türkiye Barolar Birliği, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere çok sayıda baro İstanbul Haber Servisi Balyoz başkanı, hukuk örgütdavasında, 18 yıl hapse çarptırılan lerinin başkanları, araemekli Org. Ergin Saygun’un kızı larında eski TBMM Ece Saygun “Babam Ergin SayBaşkanı Hüsamettin gun, bayılma ve düşme nöbetleri Cindoruk, Turgut Kanedeniyle sürekli refakatçiye ihtizan’ın da bulunduğu yaç duymaktadır. Bu nedenle cezaevine geri gönderilmesi imkânsızçok sayıda hukukçu dır” dedi. Saygun’un avukatı da katılacak. Eski AnayaMehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve sa Mahkemesi BaşkaDamar Cerrahisi Eğitim ve Araştırnı Yekta Güngör Özma Hastanesi’nin 14 Aralık’ta haden, eski Danıştay zırladığı rapora dayanarak mahkeBaşkanı Nuri Alan’ın meye tahliye talebinde bulundu. Saygun’un sağlık durumu kötüleşiyor Türkiye’de birçok çocuk bu siyasi davalara tanık olarak büyüyor. Yalnızca oğlunuz Aren’i mi sizinle birlikte hapsettiklerini düşünüyorsunuz? Evet, çocuklarımızın düşlerindeki güzellikleri çaldılar. O masum çocukluklarını kirlettiler. Ruhlarında sefillik taşıyan zalim tertipçileri hayatım boyunca affetmeyeceğim. Çocuklarımızın neşelerini, gözlerindeki ışıkları söndürdüler. Fiziksel tutsaklığa, esirliğe dayanılır, dayanılmaz değil, ama çocuklarımızdaki bu yaralar nasıl iyileştirilecek? Kendim için affedebilirim ama çocuklarımız için asla. İçimde nefret duygusu, kin yok ama büyük bir öfke var. Tertipleri düzenleyen bu kötülük merkezi ortaya çıkana kadar, bu günahkârlar hesap verene kadar peşlerini bırakmayacağım. Acımasız bir tertiple beni oğlumdan, oğlumun kokusundan ayırdılar. 2 yıldır haftada sadece 10 dakika telefonda konuşabiliyoruz. Bu minik sürede ne konuşup ne paylaşabilirsiniz? En acısı, insan gözüyle sever sözüyle değil. Ayda 15 dakika görüyorum Aren’i, o da kalabalık bir grupla birlikte. Hep el eleyiz ve zaman ne çabuk geçiyor anlatamam. Bana tek kalan, nefes almadan kokladığım Öte yandan Ergenekon davası eski savcısı ve Başsavcı Vekili Zekeriya Öz, Odatv davası için Çağlayan Polis Merkezi Amirliği’ne, Adalet Sarayı Polis Merkezi Amirliği’ne, Akdeniz Özel Güvenlik AŞ’ye ve Kâğıthane Asayiş Şube Müdürlüğü’ne yazı yazarak güvenlik önlemlerinin alınmasını istedi. oğlumun kokusu oluyor. Sizden intikam alındığı gibi bir hisse kapılıyor musunuz? Tüm bu zalimliğin nedeni bilgisayarlara gönderilen virüslü ucube word dosyası olabilir mi? İntikam alıyorlar elbette zalimler. Bir düşüncenin bedene zarar verdiği nerede görülmüş, ben nasıl terörist olurum! Sefalet içinde büyük kalmak için alçalmaya devam edeceğiz, insanlık bayrağını yere düşürmeyeceğiz. Her şeye rağmen bize yenilgiye öğretemeyecekler. Yaşadıklarınızdan gazeteciliğiniz nasıl etkilendi? Türkiye’de gerçek tehlikelidir. Gerçeği yazan, gerçeği söyleyene mutlak eziyet edilir. Ya işsiz bırakılır ya hapsedilir. Ya da kör karanlıklarda katledilir. Bu bizim 50 yıllık mücadelemizdir; en başında Namık Kemal gelir. İktidarlar, cemaatlere bir gazetecinin kendini beğendirme sorumluluğu ve zorunluluğu yoktur. Biz kimseden izin almadan düşünürüz ve yazarız. “İçeri tıkarak” bizim kalemimizi eğeceğimizi, kıracağımızı düşünüyorlar ve yanılıyorlar. Eğer gerçeği yazmak, acı çekenin yanında olmak teröristlikse biz bu “ruhu” işlemeye devam edeceğiz. Bizi Uğur Mumcu’lar aşıladı, hapislik, işsizlik korkusuyla geri çekilecek değiliz. ? İstanbul Haber Servisi Hocalı katliamının 20. yılı nedeniyle Taksim’deki mitingde Ermenilere hakaret içeren pankartlar taşıyan ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten yargılanan 10 sanığın davası sonuçlandı. Mahkeme 6 sanığı 5’er ay hapse mahkum etti. Hapis cezaları, 3’er bin TL’ye çevrildi. 4 sanık ise delil yetersizliğinden beraat etti. Irkçı pankarta ceza Terör savcılarına müzik yayını ? İstanbul Haber Servisi Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nda terörle mücadele soruşturmalarında görevli 17 savcının bulunduğu 7. kattaki koridorda müzik yayını başladı. Uygulamanın gerekçesi ise savcıların odasında yaptığı görüşmelerin koridorda bulunan kişilerce rahatlıkla duyulması olarak açıklandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle