16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 ARALIK 2012 PERŞEMBE KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA [email protected] 17 ? Kültür Servisi İki yılda bir farklı bir türe ayrılan “Behzat Ay Yazın Ödülü”, bu yıl “Şiir Eleştirisi İncelemesi” alanında sahiplerini bulacak. Seçici Kurul’un Mustafa Öneş, Eray Canberk, Veysel Çolak, Öner Yağcı ve Elgiz Pamir’den oluştuğu ödüle katılacak ürünlerde, Behzat Ay’ın yazınsal kimliği göz önüne alınarak, çağdaş Türkçenin yetkin kullanımı, toplumcu dünya görüşü, ilgili yazınsal türün temel özelliklerini taşıma, özgünlük gibi özellikler aranıyor. www.behzatay.com ‘Behzat Ay Yazın Ödülü’ 2012’de siyasallaşan mimarlık Tarih boyunca insanoğlunun her türlü “mekânsal gereksinim”iyle gelişen mimarlık sanatı, aynı zamanda egemenlerin “gösteriş yapıları”na da hizmet etti. Sivil mimari mirasın yanı sıra çeşitli tapınaklardan kilise, sinagog ve camilere dek “kutsal inanç yapıları”, şatolardan saraylara iktidardakilerin konutları, hatta kent surlarından kışlalara… Askeri yapılar da düşünüldüğünde, denebilir ki mimarlar ilkçağlardan beri hem halkın hem de yöneticilerin ortak sanatçıları oldular. Ne var ki yine tarihte her alanda olduğu gibi mimarlıkta da asıl karar vericiler hep egemenlerdi. Günümüzün demokratik toplumlarında ise temelinde “doğaya, tarihi ve kültürel çevreye, halkın kuşaktan kuşağa sağlıklı yaşam ortamlarına saygılı bir mimarlık” yer alırken, egemenlerin gösteriş özlemleri ile yönetici ya da zenginlerin ayrıcalıklı yapı hevesleri artık tarihe terk edilmiş durumda. Örneğin artık hiçbir “gelişmiş ülke”de yöneticiler, mimar ve kent plancılarının “uygun görmedikleri bir yapı”yı istemek bir yana düşleyemeyecekleri gibi, yine hiçbir zengin ya da güçlü kişi, mimar ve kent plancılarının “uygun görmedikleri yapılaşma” özlemi için izin almak bir yana teklifte bile bulunamaz!.. Çünkü çağdaş mimarlık, aynı zamanda çağdaş toplumun sanatı olarak, diğer tüm alanlarda olduğu gibi “herkes”in esenliğini gözeten ve gelecek kuşaklara yaşanabilir çevreler bırakılmasına özen gösteren bir “kamusal sorumluluk” içindedir. Ataşehir’de pek beğenildiğinden adına Mimar Sinan denen cami ve ‘durum’u... Sonuna geldiğimiz yıl, siyasilerin doruğa çıkan ‘gösteriş mimarlığı’yla anılacak lerini hâlâ o, tarihteki egemenler yerine koyduklarını kanıtlıyor. Bu çağdışı tutumun en son ve çarpıcı ürünü, İstanbul’un özgün siluetinde korunması gereken Çamlıca Tepesi’ne her yönüyle “gösteriş” amaçlı dev bir caminin yapılması kararı… Üstelik aynı caminin, çağdaş mimarlık bile dışlanarak Sultanahmet Camii’nin taklidi olarak tasarlanması... Ataşehir’de gökdelenleşmiş bir konut sitesinin yanında, kendisini adeta “ezen komşu”suyla zavallı görünen ve yine eskinin “aynen taklit” edildiği kimliksiz bir camiye “Mimar Sinan” adının verilmesi… Böylece, her yönüyle tam bir mimari uygunsuzluğun ve duyarsızlığın adeta kutsanması... Sadece İstanbul’da değil, diğer kentlerimizde de yöneticilere yakın zenginler ya da iş çevrelerince, o kentin çevre ve kültürel kimlik değerlerini göz ardı eden ayrıcalıklı rant yapıları; bulundukları dokuları parçalayan AVM’ler ve siluetleri parçalayan rezidans, lüks konut işlevli “şımarık kuleler…” Bu örneklere, tarihi sakinlerinden zorla boşaltılmış Sulukule’de eski doku yıkılarak elde edilmiş alanda Başbakanlığa bağlı TOKİ tarafından inşa edilen “karaktersiz” pazarlama konutlarını; yine TOKİ’nin mimarlarca “kente tokat” olarak tanımlanan Bursa’daki peyzaj katili Doğanbey blokları ile hemen her kentimizdeki uygunsuz uygulamalarını; Tarlabaşı’ndaki sağlam tarihi binaların bile yıkılarak kat ilavesiyle büyütüldüğü sözde yenileme projelerini de eklediğimizde, denebilir ki 2012, tarihte gözlenen “siyasî mimarlık”ın Türkiye’de adeta yeniden hortladığı yıl olarak geride kalıyor. 2013’ün, bu kültür yoksunu egemenliğin dizginlenebildiği; ülkeyi sarmaya başlayan “gösteriş ve rant mimarisine dur” denebildiği bir yıl olması dileğiyle… Hapishane Ziyareti... Bugün Odatv duruşması… Bugün gazetecilik yargılanıyor! Davanın son tutuklu sanığı, gazeteciyazar Soner Yalçın… Sahte deliller, bilgisayara yerleştirilen virüsler… Tüm bilirkişi raporları, bunu saptamış… Ama sonuç, 682 gündür o içeride… PEN Türkiye Merkezi Yönetim Kurulu olarak izin alabildikçe, düşüncelerinden ve yazdıklarından dolayı hapisteki yazar ve gazetecileri ziyaret ediyoruz. Genel sekreterimiz Sabri Kuşkonmaz yazar, şair ve de avukat olduğundan, onun izne gereksinimi yok. Duruşma öncesi izin bir türlü gelmeyince, o yalnız gitti ziyarete. Yerim dar, kısaltarak izlenimleri aktarıyorum: ??? Silivri’ye Mustafa Balbay, Soner Yalçın ve Tuncay Özkan ile görüşmeye gittim. PEN’in temel ilkesini hayata geçirmek; tüm düşünce özgürlüğü ihlallerine karşı ayrımsız karşı durmak, ihlale uğrayanın yanında olmak için… İlk görüşmeci olarak Tuncay Özkan geldi. Beş yıldır içeride. Tutuklandığında 387 el defteri, 78 ajanda, 5 bin CD ve kanalın 1200 diskine el konuldu. Üzerine gizlilik kaydı konduğu için bunlara halen ulaşamıyor. Benim özel kayıtlarım devlet sırrı oldu ve bana yasak, diyor. 12 Eylül’de sorular soruluyor ve yanıt isteniyordu, şimdi yanıt istemiyorlar, soru da sormuyorlar. Sadece “Her şeyi biliyoruz” diyorlar (…) “Susurluk sürecinde hakkında yazarak mahkum ettirdiğim kişi ile aynı örgütten yargılanıyorum; 3 bin kişi ‘örgütte’ ama biri bile bu örgütün varlığını kabul etmiyor; kanıt yok” diyor... Suç yok, kanıt yok, bu siyasi bir dava ve siyasi davalarda suçlama asla çürütülemiyor... Ayrlırken, PEN’in çalışmalarının içeridekilere, kendilerine olan desteği son derece içten anlatıyor. Balbay, PEN heyetinin Cumhurbaşkanı ile görüşmesi ve Kitap Fuarı etkinlikleri nedeniyle PEN’e bir kez daha teşekkür ediyor. Içeride yalnız olmama duygusunun anlamlı olduğunu anlatıyor. Bir yazar olarak içeride yazamama sıkıntısı var. İçeride elle yazmaktan başka yol olmadığını; internetin yasak olduğunu, haftada iki saat bilgisayar odasında bilgisayar kullanma izni bulunduğunu anlatıyor. Yazara iki saat bilgisayar vermek aslında gerçek bir cezalandırma, diyor. Burası yüksek güvenlikli cezaevi, tek unsur güvenlik unsuru, diyor; insan unsuru yok, yazar unsuru zaten suç! Kendi konumu için yani tutuklu milletvekilliği için birincil sorun hukuksuzluk, tutuklu miletvekilliği ikincil, bu açıdan biz çıkalım, diğerleri kalsın diyemeyiz, diyerek aslında içeride olmayı hak ettiğini (!) de kanıtlıyor. Mustafa Balbay’ın tüm dostlara, herkese gönülden selamları var. Son görüşme, Soner Yalçın. Soner Yalçın da özellikle PEN’in son dönem çalışmaları konusunda çok olumlu değerlendirmelerde bulunuyor. Bu konularda son derece ketum olan ve genellikle eleştirel tavrı bilinen Soner Yalçın’ın gözünden kendimizi bir kez daha doğru bir düzlemde görüyoruz. Dışarıda olanların yaptığı çalışmaların önemi ve yararı konusunda beklentileri konuşuyoruz. Yine bu beklentileri PEN’in karşılayabilmesini dillendiriyoruz. Soner Yalçın’dan da herkese baki selam. ? Kültür Servisi “Her Cuma Yeni Sinema” sloganıyla yola çıkan Yeni Sinema Hareketi, son dönem Türkiye sinemasının bağımsız örneklerini izleyiciyle buluşturmaya devam ediyor. Etkinlik, bu hafta da Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” filmiyle devam ediyor. Filmin ilk gösterimi 28 Aralık Cuma günü saat 19.00’da Levent Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. Yönetmen Derviş Zaim, filmiyle ilgili bilgi verip izleyicilerin sorularını yanıtlayacak. Sıradaki film ‘Gölgeler ve Suretler’ de yükselen tin merkezin Bursa’da ken ğanbey ‘bloklar’ı... şımarık Do ? Kültür Servisi Birzamanlar Yayıncılık, Ermeni alfabesinin bulunuşunun 1600, ilk Ermeni matbaasının ise 500. yılında; 100 yıl önce yayımlanmış, Teotig’in “Dib u Dar” adlı eserini Türkçeye kazandırdı. Konuyu 180 fotoğraf eşliğinde sunan kitapta, 17 ülkenin 95 şehrinde kurulmuş 462 matbaa hakkında bilgi ve önemli Ermeni matbaacıların biyografileri yer alıyor. Konuyla ilgili yarın saat 19.00’da Cezayir Toplantı Salonu’nda bir de panel düzenlenecek. Ermeni alfabesi ve matbaacılığı Tarlabaşı’nda eski yapılara ticari amaçlı yeni katların eklendiği proje. Bu nedenle örneğin Fransız Mimarlık Yasası’nda mimarlık, “bulunulan çevreye uyumlu katılım sanatı” olarak tanımlanırken bu uyumun aynı zamanda “kamu yararı”na olduğu da vurgulanır. Bizde ise özellikle 2012 yılında doruğa çıkan kimi “siyasi mimarlık” örnekleri, Türkiye’yi yönetenlerin ne yazık ki kendi Çamlıca’dan Doğanbey’e CECILIA BARTOLI’NİN YENİ ALBÜMÜ ‘MISSION’ RAFLARDA NARPHOTOS’TAN ATÖLYE ÇALIŞMASI ? Albüme eşlik eden Donna Leon imzalı romanda albümdeki eserlerin bestecisi Agostino Steffani’nin hayatının gizemi işleniyor. Fotoğraflarla ‘Hikâyeni Anlat’ Kültür Servisi NarPhotos Fotoğraf Ajansı, atölye çalışmalarına İstanbul’da gerçekleştirilecek Eren Aytu “Hikâyeni Anlat” atölyesiyle devam ediyor. 12 Ocak 3 Şubat tarihlerinde düzenlenecek atölye çalışması, katılımcıların, fotoğrafik ifade olanakları, bir portfolyo hazırlamak, dergilerle çalışmak, günümüz fotoğrafında yeni eğilimler ve multimedia uygulamaları konusunda deneyimlerini artırmayı hedefliyor. Ayrıca katılımcılar atölye bitiş tarihine kadar NarPhotos fotoğrafçıları danışmanlığında kendi seçtikleri bir konunun fotoğrafik hikâyesini oluşturabilecek. 10 kişinin katılımı ile sınırlı atölye çalışması için son kayıt tarihi 5 Ocak. (www.narphotos.net / 0 212 245 82 95) Romanıyla birlikte bir albüm Kültür Servisi 20 yılı aşkın süredir klasik müzik alanında üretimde bulunan Cecilia Bartoli’nin yeni albümü “Mission”, yazar Donna Leon’un “The Jewels of Paradise” adlı romanıyla birlikte yayımlandı. Bugüne kadar çıkardığı albümleri 10 milyondan fazla satan ve 5 Grammy ödülünün de sahibi olan Bartoli, “Mission” adlı yeni albümünde 1700’lü yıllarda yaşamış İtalyan besteci Agostino Steffani’nin bestelerini kullanarak uluslararası politika, din çatışmaları, casusluk ve müziğin sansasyonelliğine işaret ediyor. Albümün tamamını İtalyanca okuyan sanatçıya, dört şarkıda ünlü kontrtenor Philippe Jaroussky eşlik ediyor. Ancak Cecilia Bartoli’nin albümüyle ilgili en sıra dışı “olay”, yazar Donna Leon’un, sanatçının ricası üzerine, albüme eşlik etmesi amacıyla “The Jewels of Paradise” adlı bir roman yazmış olması. Romanda albümdeki eserlerin bestecisi Steffani’nin hayatının gizemi işleniyor. ? Kültür Servisi Doğan Kitap tarafından 2011 yılında yayımlanan Hakan Günday’ın “Az” adlı romanı, 4 Ocak’ta Fransız okurlarla buluşacak. Jean Descat tarafından yapılan çeviri Galaade Yayınevi tarafından yayımlanıyor. Hakan Günday Fransızcada ³%XJQGHQ JHOHFH¼H ELU oHÀLW DUPD¼DQ´ 2NWD\ $NEDO ³%DÀXFX V|]O¼´ 0HKPHW $OL %LUDQG ³ %XQFD J|QO JF YH J|] HPH¼L LoLQ $OW¾QND\QDN DON¾ÀODQPDO¾´ 7DODW +DOPDQ ³(GHEL\DWOD LOJLOHQHQ KHUNHV EXQGDQ \DUDUODQDFDNW¾U´ 'R¼DQ +¾]ODQ ³+LNPHW $OW¾QND\QDN GDKD JQFHO ELU \D]DUODU V|]O¼ LOH o¾NW¾ NDUÀ¾P¾]D´ <NVHO 3D]DUND\D Kç7$3 En güzel \HQL \èO DUPDäDQè $/',1,= 0," ³g]OHGL¼LPL] ELU V|]ON´ 7DKVLQ <FHO ? Kültür Servisi Nazan Öncel, Hakkâri Üniversitesi’nin “Çocuklar üşümesin” diye başlattığı kampanya için bir şarkı yazdı. Yazdığı mektupta, Hakkâri Üniversitesi’nin yaptığı kampanyanın sesini daha fazla duyurabilmesi için şarkısını onlara ulaştıracağını söyleyen Öncel, şarkıyı onlarla birlikte seslendirebileceğini de belirtti. Nazan Öncel’den Hakkâri’ye destek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle