23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2012 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER heyetteki isimleri öğrendik. Listede dikkat çekici iki noktayı vurgulamak isterim: 1 Bakan Binali Yıldırım’ın danışmanı konferansa “Delege” sıfatıyla katılırken “Danışman” sıfatıyla heyette yer alan üç kişinin üçü de Türk Telekom’un sahibi olduğu Avea çalışanları! 2 Konferansa “Delege” sıfatıyla katılan 12 kişinin beşi TRT’den! Oysa, demokratik yönetime sahip ülkelerin heyetlerinde internet kullanıcıları, bilişim STK’leri, mühendis odaları ve iş dünyası gibi internetin paydaşları da yer almakta. Hatta, ITU Genel Sekreteri Toure, konferansın açış konuşmasında “Üye devletlerin delegasyonları tüm paydaşların temsilcilerini içeriyor” demiştir. Bizim delegasyon için geçerli değil... olmalı” şeklindeki açıklaması, kısmen haklı bir koordinasyon ihtiyacını belirtiyor olsa da ITU’ya sıcak baktığını gösteriyor. Gerçi, şu anda internet yönetişiminin fazlasıyla ABD merkezli olması genel bir rahatsızlık konusu. Fakat, ITU’ya yetki vermek, adeta “hırsızların soymasını önlemek için evi yakalım” demeye benzer. Ekonomik konuya gelince, Google, Yahoo, Facebook gibi internet firmalarının altyapısını kullandıkları telekom firmalarına bir ücret ödemesi de ilk bakışta haklı bir talep gibi gelebilir. Fakat, uygulama zorluğu bir yana, internet firmaları bu ücreti kaçınılmaz olarak kullanıcıya aktaracağı için böyle bir uygulama sayısal uçurumu olumsuz etkiler. Konferansa giden heyetimizdeki telekom firmalarının temsil gücüne bakarsak, hükümetimizin internete karşı telekom firmalarının yanında yer aldığı görülüyor. Şu anda başlamış ve iki hafta sürecek olan, gündemi internetimizi tehdit eden bu konferansa ve hükümetin yaklaşımına toplumumuz tepki gösterebilir ve göstermelidir. Demokrasi ve Teknoloji Merkezi’nin (Center for Democracy and Technology) eşgüdümündeki STK’ler grubunun uluslarararası kampanyasına katkı koyulabilir. Onların yazdığı bir bildiriyi Türkçeye çevirerek bloguma koydum (http://www.coskunoglu.org/ wcitgorus). Bu bildiriyi çevrenizle paylaşarak Bakan Binali Yıldırım’a (okm@ubak.gov.tr) ve BTK Başkanı Dr. Tayfun Acarer’e (tacarer@btk.gov.tr) göndererek hepimizin internetimize sahip çıkmasını dilerim. İnternetiniz de Tehdit Altında AKP hükümeti, yıllardır interneti kontrol altına alma çabasında. Önceleri YouTube’a erişim engellendi ve Google’a erişimde sorunlar yaratıldı. Tepkiler üzerine bunlardan vazgeçen AKP hükümeti, dikkat çekmeyen ve perde arkasından yönetebilecekleri yöntemlere başvurmaya başladı. Prof. Dr. Osman COŞKUNOĞLU 22. ve 23. Dönem Milletvekili Silivri’nin Önü... Bugün on binler Silivri’nin önünde olacak... Hukuku arayacaklar... Ama hukuk orada olmayacak... H Hiç de olmadı... Silivri, hukukun olduğu yer değildir... Hukukun bittiği yerdir... H Bir ulusun tarihe çıkış efsanesinin adını koyarak başlatılan “Ergenekon” davasının, aslında o ulusun kurduğu cumhuriyeti tarihe gömme operasyonu olduğunu bilmeyen var mı daha?.. Operasyondur... Yargı değil... H Çoktan verilmiş bir kararın tiyatro kısmıdır Silivri... Herkes rolünü oynar... İddianameler, savunmalar, dosyalar, raporlar, kanıtlar, tanıklar, bilirkişiler... Her şeyi tamam da... Hukuk arama... H Karar çoktan verildi mesela... Daha ilk sanığın kapısı sabah karanlığında çalınmadan... İlk kelepçe takılmadan... İlk kurban tutuklanmadan... İlk tutuklu hücreye konulmadan... İlk celse başlamadan... Hatırlayın; ilk kararı siyaset kürsüsünden veren savcıyı(!).. H Verilecek kararları aşağı yukarı hepimiz biliyoruz... Bir kâğıda yazıp cebinize koyun... Yılbaşı bileti değil... Tutturursunuz... H Bugün on binler Silivri’nin önünde olacak... Körleşmiş, sağır, tutsak medya bunu görmezden gelse de, çağdaş bir Türkiye için umudunu yitirmemiş yürekli insanlar orada hukuku geri isteyecekler... Çığlıklar atıp tüm dünyaya “hukuksuzluğu” duyurmaya çalışacaklar aslında... Hukuku olmayan mahkemeyi, adaleti olmayan yargıyı... Bir zulmü... Bir yok edişi... Yargı kılığına sokulmuş bir tuzağı haykıracaklar... H Açıklanacak Silivri kararları sanıklarla ilgili değildir... Türkiye ile ilgilidir... Cumhuriyetin var oluşu ya da yok oluşudur... H Mahkeme son sözünü söyleyecek... Ama cumhuriyetini, kimliğini, özgürlüğünü, çağdaşlık umutlarını, yarınlarını, çocuklarını vermek istemeyenler susmamalı... Hukuk Silivri’nin önüne gelene kadar... Ü lkemiz medyasının AKP hükümetinin baskısı altında özgürce haber ve yorum sunamadığı tescillenmiş bir gerçek. Fransa’daki Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters sans Frontiers) kuruluşunun 2012 Basın Özgürlüğü raporunda, 179 ülke içinde, Afrika ülkeleri Swaziland ve Kongo’nun gerisinde, Afganistan ve Pakistan’ın hemen üstünde 148. sıradayız. Amerika’daki Özgürlük Evi (Freedom House) kuruluşunun 2012 raporuna göre de 197 ülke içerisinde Kongo, Nepal ve Senegal’in gerisinde, Uganda’nın hemen üstünde 121. sıradayız. Toplumda, ülkemiz gerçeklerine ilişkin farkındalık ve bilinç yaratmada en önemli güç olan medyanın içinde bulunduğu bu perişan durum, internetin önemini daha da öne çıkarıyor. Bunun farkında olan AKP hükümeti, yıllardır interneti kontrol altına alma çabasında. Önceleri YouTube’a erişim engellendi ve Google’a erişimde sorunlar yaratıldı. Tepkiler üzerine bunlardan vazgeçen AKP hükümeti, dikkat çekmeyen ve perde arkasından yönetebilecekleri yöntemlere başvurmaya başladı. Şu anda 20 bin üstünde internet sitesine erişim sessizce engellenmiş durumda. Ayrıca, uygar ülkelerdeki yaygın bilinçlendirme ve eğitim çabasından yoksun bırakılan halkımıza “gö nüllü” adı altında sunulan bir internet filtresi var. Hükümetin perde arkasında olduğundan habersiz kitlelere tüm telekom operatörlerinin sık sık gönderdiği mesajlarla adeta önerilen ve içeriği gizli tutulan bir filtre... Bunu “gönüllü” olarak kabul eden masum ve bilinçsiz kitlelerin interneti, bilemedikleri şekilde sınırlanmakta. Bugünlerde, interneti kontrol altına almak için AKP hükümetinin eline yeni bir fırsat daha geçmek üzere. 3 Aralık Pazartesi günü Dubai’de, BM’ye bağlı, 193 ülkenin üye olduğu Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin (ITU) düzenlediği Uluslararası Telekomünikasyon Dünya Konferansı (WCIT 2012) başladı. Bu konferansı olağanüstü önemli kılan, internetin teknik, politik ve ekonomik düzenlenmesine ilişkin konuların tartışılacak olmasıdır. Şu anda hükümetlerden bağımsız, çok paydaşlı ve saydam bir yönetişimi olan internetin düzenlenmesinde ITU’ya yetki verilmesi gündemde. Rusya, İran, Çin, Arap Emirlikleri gibi ülkelerin hükümetlerinin istediği bu yeni yönetişim biçimi eğer konferansta kabul edilirse, internet üzerinde hükümetlerin kontrol yetkisi artacaktır veya meşrulaşmış olacaktır. ABD ve AB ise ITU’ya internete ilişkin herhangi bir yetki verilmesine kesin karşı olduklarını açıkladı. Her hükümetin, kendi kamuoyuyla tartışarak belirlediği pozisyonunu ve önerilerini konferansta sunması bekleniyor. İnterneti kontrol yetkisi elde etme hevesindeki ülkeler ve ITU, tüm bu süreci gizli tutmaya uğraştı. Fakat, internetin şimdiki özgür hali devam ettikçe, bu gizliliği sağlamak pek kolay olmuyor. Nitekim, gizli belgelerin çoğunu ABD’de iki akademisyenin kurduğu WCITLeaks (gizli bilgileri yayan sızıntı kuruluşu WikiLeaks’ten benzetme) internet sitesinde açıkladı! Sonunda, gizliliği sürdüremeyeceğini anlayan ITU, 22 Kasım günü teslim oldu ve tüm belgeleri açıkladı. Konferansa önceden bir öneri sunmayan AKP hükümetinin, Dubai’de hepimizin interneti için nasıl bir pozisyon alacağı, önerilerinin ne olacağı gizli kaldı. Aylardır çeşitli platformlarda sormama karşın, UDH Bakanı Binali Yıldırım, bırakın konferansta alacağı pozisyonu kamuoyuyla tartışmayı, bunu kamuoyuna açıklamayı bile reddetti. Hatta, BTK Başkanı Dr. Tayfun Acarer’in başkanlığında olacağı dışında, konferansa katılacak delegasyonun kimlerden oluştuğu da açıklanmadı. Özgür internet ortamında baskıcı güç odaklarının baş belası olabilen Anonymous’un Türkiye kolu AnonsTurkey sayesinde Türkiye’den konferansa katılan Ne Yapmalı? Bu konferans gündeminde yer alan konuları iki grupta toplayabiliriz. Birincisi, yukarıda özetlediğim gibi internetin yönetişimine ilişkin: İnternete ilişkin teknik ve politik konularda ITU dolayısıyla da hükümetler de yetki sahibi kılınacak mı? İkincisi ise ekonomik: Telekom firmalarının internet firmalarından şimdi talep etmeye başladıkları ücret, yani “İnternete içerik sağlayan öder” ekonomi politikası onaylanmalı mı? Hükümetimiz her ne kadar pozisyonunu gizli tutmaya çalışsa da bu iki konunun ikisine de olumlu bakarak ITU ile dolayısıyla, Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ve büyük telekom firmalarıyla aynı safta olduğu görülüyor. Bakan Binali Yıldırım’ın şubat ayında “İnternetin de bir Birleşmiş Milletler’i İ nsanlığın en önemli buluşunun ne olduğu tartışmasının içinden çıkmak elbette mümkün değildir. Bu çok büyük değişkenlikler gösterir. Fakat bunlar içinde yazının yeri de bir başkadır. Bu giriş nereden aklıma geldi derseniz, zaman zaProf.Dr. Erdener YURTCAN İstanbul Üniversitesi man sizlerle bazı şeyleri bu sayfada yazı aracılığıyla ne demeli? paylaşmam mümkün oluyor. Ülkede neler olup bitiGelelim biz son günlerde olup bitenlere. yor, gözden geçiriyoruz. Önce hiç dikkat çekmeyen bir konu. Kış geldi çattı. UlaşGündem gene yüklü. Gündem demişken, Başbakan Erdoğan’ın bir gündem değiştirme ustası olduğu gözlerden tırma Bakanlığı bir yönetmelik çıkardı. Buna göre araçlakaçmıyor. Zamanlama olarak da pazar günleri. Başbakan’ın ra kış lastiği takmak mecburi kılındı, 1 Aralık31 Mart tamuradını anlıyoruz da onun her konuda peşine düşenlere rihleri arasında. Bu tavır güvenlik açısından vazgeçilmez. Gönül Sohbet İster Yönetmelik yürürlüğe girdi, ertesi gün Bakan açıklama yaptı: “Bu mecburiyet yalnız ticari araçlar için.” Niçin? Ticari olmayan araçları sürenlerin güvenliği önemli değil mi? Bu yaklaşım kabul edilemez. Unutmamak gerekir ki, kış lastiğinin niteliği kışın yaşanan hava ve iklim koşullarına uygun üretilmiş olmalarında. Ayrıca sözünü ettiğim yönetmeliği okudum; iki araç sınıfı için bir ayırım yok. Bu yalnızca hukuki temeli olmayan, özel araç sürenleri görünüşte koruyan, fakat aslında tehlikeyle baş başa bırakan bir çözüm. Doğru değil. Her fırsatta Türk insanı AB’den söz ediyor ya artık dönüp bir AB ülkelerine bakın lütfen. YÖK Yasası’nı yeniden yapma hazırlığı sürüyor. Bu, bir başka yazının konusu olacak. Ama hemen söyleyeyim, taslak buram buram merkeziyetçilik kokuyor, oysa tam tersi olmalı. Benim yuvam İstanbul Üniversitesi. Biz bu ocakta özerklik günleri yaşadık, şimdi yerinde yeller esen özerklik. Üniversitemize yeni rektör seçilecekmiş; atanacak desek daha doğru olur. Adaylara baktım hepsi tıp fakültelerinden. Aday tespiti yapılırken sayısal çoğunluğa bakınca, başka bir çözüm olabilir mi? Olamaz elbet. Nerede eskinin her dönem bir başka fakültenin hocalarından aday seçme yöntemi? İlk ve ortaöğretimde öğrencinin üniforma giyme mecburiyeti kaldırıldı. Üniforma sözcüğünün içinde iki sözcük var, biri üni(tek), diğeri forma (biçim). Bu tür giyim tarzının konulmasının bir temel amacı var. Üniforma okulda çocuklar arasındaki farklılığı kaldırmak için düşünülmüş ve uygulanmıştır. Bugüne kadar da kimsenin şikâyeti olmamıştır. Bu konudaki gelişmeleri yaşayarak göreceğiz. Hukuk cephesinde belirli bir hareketlilik elbette var. İşte birkaç satırbaşı. “Anadilinde savunma” sloganıyla bir yasama çalışması yürütülüyor, yakında sonuçlanacak. Yola çıkış amacı sanıkların kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri. Salt sanık hakları açısından bakarsak, adil yargılanma hakkının bir uygulaması diyebiliriz. Bu yöntem uygulanırken tercümandan yararlanılacaktır. Başka türlü olmaz. Tercüman inşallah sanığın meramını tam anlamıyla ortaya koyar. Ayrıca tercümana ödenecek olan parayı sanıktan almak ne oluyor ki? Hukukçu olanlar bilir, ceza adalet sisteminde devlet önce masrafı öder, sanık mahkum olur ve hüküm kesinleşirse, hükümlü bu masrafı devlete öder. Bu, 1929’dan beri (CMUK’nin yürürlük tarihi) böyledir. Bundan niçin vazgeçiliyor ki? Hatadan dönmek erdemdir. Ülkenin ihtiyacı olmayan yeni anayasa çalışması da sürüyor. Muhalefet partileri de değirmene su taşıyorlar. Oysa çözüm bellidir. Anayasada çağın gereklerine uygun özgürlük düzenlemelerini yaparsınız, konu kapanır. Dokunulmazlıkların kaldırılması gündem de, zaten ne zaman düştü ki. Bir ülkede dokunulmazlıkların kaldırılması mekanizması işletilmezse, bu konuda temel ilkelere uygun tavır konulmaz ve dosyaların tümü için işlem yapılmazsa, sayısı bine yaklaşan dosya içinden, “aradan çekerek” dosya alma yöntemi düşünülürse, milletvekilinin kendisinin “dokunulmazlığımı kaldırın” dediği olaylarda dahi bu yöne gidilmezse bu sorun biter mi? Bitmez elbette. Bu yazıyı kaleme aldığımda böyle bitiyordu. Sonra önemli bir gelişme oldu. Ajanslar şu haberi geçtiler: “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın parti grubuna verdiği talimat doğrultusunda sadece terör değil, yolsuzluk ve yüz kızartıcı suçlarla ilgili dosyalar da ‘dokunulmazlıkların kaldırılması’ çalışması kapsamına alındı.” Bu ülkemiz açısından önemli bir adımdır. Gelişmeleri bekliyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle