15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2012 PERŞEMBE [email protected] 16 ? Oğuz Atay erken ayrılmıştır aramızdan ama eserini eksik bırakıp gittiğini söylemek haksızlık olacaktır. 7 yıl içinde yazdığı 4 romanı, 1 hikâye kitabını, 1 oyunu ve yazarın kişisel dünyasına biraz da olsa sokulma izni veren günlüğünü önümüze koyduğumuzda, bu kısa ama verimli edebi ömrün yarım kaldığını ileri sürmek kolay değil. KÜLTÜR Türkiye’nin ruhuna yolculuk ‘Tutunamayanlar’ın, ‘Tehlikeli Oyunlar’ın, ‘Korkuyu Beklerken’in yazarı Oğuz Atay’ı 35 yıl önce bugün yitirmiştik dikkatini sıradan bireylere, topluma yabancılaşmış aydınlara yönelten Atay’ın girişimi elbette karşılığını bulamayacaktı. Bunun için aradan yılların geçmesi, edebiyat ile ideoloji arasındaki yönlendirici bağın zoraki de olsa koparılması, aydın çevrelerin dikkatlerini toplumdan kendilerine çevirmesi, daha doğrusu, kurtarmaya çalıştıkları toplumun içinde kendilerinin de olduğunu görmeleri gerekmişti. Kısacası Oğuz Atay’ın gereği gibi alımlanması 1980 sonrasına kalmıştı. Çağını aşan her yazar gibi Oğuz Atay’ın da değeri ölümünden yıllar sonra fark edildi. Kitapları yıldan yıla artan bir ilgiyle okundu, nitelikli incelemelerle yorumlandı. ? ‘Çocuk bırakılmış’ toplumun değerleriyle uyuşamayan, kendi tamlığına da ulaşamayan aydınların giderek yabancılaşmalarını, yalnızlaşmalarını yazdı. Bu yüzden eylemi az, fakat bilinç akışının esip getirdiği sözü bol bir romandır onunki. sız konuşmalar hep içeriye doğru akar. Akay’dan ‘F Tipi Film’ afişine sansür iddiası İstanbul Haber Servisi Grup Yorum’un tasarlayıp geliştirdiği F tipi hapishanelerdeki tecrit uygulamasını konu olan “F Tipi Film”in yönetmenlerinden Ezel Akay, filmin afişine sansür uygulandığını iddia etti. İstanbul Ulaşım’dan konuyla ilgili yapılan açıklamada ise afişe herhangi bir müdahale olmadığı belirtildi. 9 yönetmenin çektiği 10’ar dakikalık kısa filmlerden oluşan filmin yönetmenlerinden biri olan Akay, sansür ve baskı uygulandığını belirterek Twitter’dan tepki gösterdi. Akay, “Ulaşım AŞ parası ödendiği halde F TİPİ FİLM posterlerini ‘uygun bulmadık’ diye yayınlamıyor. Bu bir sansürdür ve nedeni politiktir. Bazı çevrelerden inanılmaz bir baskı uygulanıyor. Buna bazı sinema salonları da dahil oldu. Böyle baskı olacağını hiç düşünmemiştim” dedi. İstanbul Ulaşım’dan yapılan açıklamada ise reklam alanlarının kiralanması ile ilgili yetkili firmanın Medya Pano olduğu belirtilerek, “Söz konusu afiş görseline tarafımızca herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır” denildi. İletişimsiz insanlar Romanlarında büyük şehirlerin burjuvalarını, aydınlarını ele alan Atay, hikâyelerinde kenar köşede kalmış kişilere de yer verir. Hikâyelerinin hemen hepsinde varoluş krizi yaşayan iletişimsiz insanlar vardır. Hayatın gündelik sıkıntılarıyla boğuşurken, bilinçaltlarına sızan toplumsal travmalar suya bastırılmış nesneler gibi bir bir yüzeye fırlar. Bireyin iç dünyasını anlatırken altan alta kuvvetli bir toplumsal eleştiri yürüten Atay’ın hikâyedeki başarısı, tıpkı Çehov gibi, kendi toplumuna ait sorunları, evrensel edebiyat düzeyinden yazabilmesidir. Çekirdek metin Kitaba adını veren “Korkuyu Beklerken”, Oğuz Atay edebiyatı için adeta bir çekirdek metindir. Eserlerindeki önemli temaları bir arada işleyen hikâye, Atay okumaya yeni başlayacaklar için verimli bir giriş kapısı olarak önerilebilir. Sekiz hikâyelik toplamın son ürünü olan “Demiryolu Hikâyecileri/Bir Rüya” ise yazarın edebi biyografisini sezdiren içeriğiyle ayrıca ilgi çekicidir. Edebiyatın metalaşması, piyasanın tüketim koşullarına yenik düşmesi ve reklampazarlama kıskacında değer kaybetmesi gibi, çok daha sonraki yıllarda gündeme gelecek bir konuyu, öncü yazarlara has bir sezgi gücüyle işler Oğuz Atay. Aynı zamanda avangard eserleri yüzünden edebiyat çevrelerinde yadırganmasına da ince bir eleştiri yöneltir. Barış için müzik ? Kültür Servisi Yedi yıldır Edirnekapı’da, 20 kadar devlet okulundan gelen yüzlerce öğrencinin katılımıyla çalışmalarını sürdüren Barış İçin Müzik Vakfı, yarın saat 20.00’de Kadir Has Üniversitesi’nde konser veriyor. Barış Güvenenler yönetiminde gerçekleşecek konserde, Guatemalalı ünlü şef Bruno Campo finalde konuk şef olarak sahnede olacak. 80 kişiden oluşan Barış İçin Müzik Çocuk Orkestrası ilk defa seslendireceği Arjantinli besteci Alberto Ginastera’nın Estancia Bale Süiti’nin birinci ve dördüncü bölümleriyle final yapacak. HANDAN İNCİ ğuz Atay (19341977), bundan 35 yıl önce aramızdan ayrıldığında arkasında okurunu yavaş yavaş ele geçiren ama etkisini hiç azaltmadan sürdüren bir eser toplamı bıraktı. Sayıca belki az, değeriyse o nispette büyük bir külliyat: Dört roman (“Tutunamayanlar”, “Tehlikeli Oyunlar”, “Bir Bilim Adamının Romanı”, “Eylembilim”), bir hikâye kitabı (“Korkuyu Beklerken”) ve bir tiyatro eseri (“Oyunlarla Yaşayanlar”). 1971’de şaşırtıcı kurgusu, doludizgin giden anlatımı, ama her şeyden önce konusu ve kişileriyle yepyeni bir roman biçimini müjdeleyen “Tutunamayanlar”la edebiyat dünyasının kapısını zorlarken pek de hoş karşılanmamıştı Oğuz Atay. Hakkında birkaç yazı çıkmışsa da bunlar daha çok eleştiri amacı taşıyordu. “Her nasılsa” TRT Roman Ödülü’nü alabilmiş kitabı “gerekli gereksiz ayrıntılarla” dolu “insansız” bir roman olmakla suçlamışlardı. Bugünse Oğuz Atay yaşadığı toplumun “zihniyet tarihinin olağanüstü araştırmacısı”, “hissiyat coğrafyası”nın topoğrafisti olarak selamlanıyor. O artık Türk edebiyatının en sevilen yazarlardan biri. İyi edebiyatın zamana karşı zaferine bir kanıt daha. O arsıcı bir ironi Atay’ın roman ve hikâyelerinde ele aldığı kişiler, Türk toplumunun iki yüzyıla yaklaşan Batılılaşma sürecinde ortaya çıkan kültürel/sosyal krizleri bir mikrokozmos gibi içlerinde taşırlar. “Korkuyu Beklerken” öyküsünde geçen şu cümle Atay’ın anlattığı insanların trajedisini çok çarpıcı bir şekilde özetler: “Ben bir şeyin taklidiydim, ama aslımı bile öğrenememiştim.” “Ülkemiz denilen oyun yeri”nde yaşamanın nasıl bir deneyim olduğunu sarsıcı bir ironiyle kaleme alan Atay, Türk modernleşmesinin yazarıdır. S Kişisel dünyası Oğuz Atay erken ayrılmıştır aramızdan ama eserini eksik bırakıp gittiğini söylemek haksızlık olacaktır. Yedi yıl içinde (19701977) yazdığı dört romanı, bir hikâye kitabını, bir oyunu ve yazarın kişisel dünyasına biraz da olsa sokulma izni veren günlüğünü önümüze koyduğumuzda, bu kısa ama verimli edebi ömrün yarım kaldığını ileri sürmek kolay değil. Atay’ın kitapları sözünü söylemiş bir yazarın bütünlüğünü taşır. nereye giderse gitsin, deneyim tekrarlandıkça dönüp bakması için hep orada, başının üzerinde bir yerde durup bekler: Çocukluğu, okul yılları, gençliği, devlet dairesinde iş takibi, evliliği, ayrılığı, üst kattaki albayı, içindeki Olric’iyle yaşadığı sürece peşini bırakmaz bir daha. Oğuz Atay kitapları belki de bu deneyim ortaklığını yaşatabildiği için böylesine sarsıcıdır. İktidar karşısındaki çaresizlik, eşyanın sıkıntısı, kendini ifade edememenin tedirginliği… aynı “hüzünlü ülke”de yaşamanın yarattığı ‘hissiyat kardeşliği’nde buluşturur okurlarını. DYO Resim Yarışması sonuçlandı ? Kültür Servisi Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen 35. DYO Resim Yarışması ödülleri Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katıldığı törenle sahiplerini buldu. Pentür dalında M. Yoldan Aktürk’ün “Tanık”, Bülent Ufuk Çamlıbel’in “Arakhne’nin Günlüğü”, H. Gül Diri’nin “Aynadaki İz”, Ayşegül Doğan’ın “İsimsiz”; özgün baskı dalında ise Cansu Kuzu’nun “Format”, Hasan Kıran’ın “Çatalhöyük’te Yaşam I” ve Ali Açıkalın’ın “İsimsiz” adlı eserleri ödül kazandı. Eserler, 16 Aralık’a kadar Haliç Kongre Merkezi’nde sergilenecek. Zihinsel harita Son yıllarında yazmayı planladığı “Türkiye’nin Ruhu”na gelince… Alt başlığı, devlet, toplum, insan olan bu tasarıyı da gerçekleşmiş kabul edebiliriz pekâlâ. Oğuz Atay, ülkesini ve insanını anlatırken “Türkiye’nin ruhu” dediği bir öze ulaşmayı amaçlamıştı. Dostoyevski gibi, Balzac gibi o da ülkesinin zihinsel ve ruhsal haritasını çıkarmak, bu topluma has bir yaşama tarzı varsa eğer, onu kelimelere dökmek istemişti. Edebiyatta yenilik Atay’ın yaşarken değeri bilinmeyen bir yazar olduğu doğrudur doğru olmasına da, 197177 arasına sığdırdığı avangard kitaplarla beklediği okur/eleştirmen ilgisine hemen kavuşamaması çok da tuhaf bir durum değil aslında. Okuruyla o günlerde buluşamayan Atay’ın şikâyetinde günlüğüne de yansıyan bir sabırsızlık hali var ki, bizi de uzun süre ortak etmiştir bu tepkiye. Oysa Atay, edebiyata getirdiği yeniliğin farkında olduğu kadar, günlük siyasete güdümlü o yılların edebiyat ortamında hakkını hemen alamayacağını da bilmeliydi sanki. Opera divası Della Casa hayatını kaybetti ? CENEVRE (AA) Dünyanın en iyi sopranolarından kabul edilen Lisa Della Casa, 93 yaşında hayatını kaybetti. 1919’da İsviçre’nin başkenti Bern yakınlarındaki Burgdorf’ta dünyaya gelen Della Casa, 15 yaşında Zürih Konservatuvarı’nda opera eğitimine başlamıştı. İlk başrolünü 1940’ta Puccuni’nin Madama Butterfly’ında oynayan Della Casa, 1949’da Viyana Devlet Operası’na katılmıştı. Hissiyat kardeşliği Büyüme sürecini Türkiye’de geçirmiş her okurun gökyüzüdür onun kitapları, Cansever’in dizesinde söylendiği gibi, ‘Mühendis yazar’ Bu nedenle, sadece bir plan olarak sözünü ettiği “Türkiye’nin Ruhu”nu, mahrum kaldığımız kitabın adı yerine, külliyatının üst başlığı olarak da okuyabiliriz. Elimizdekilerin her biri, toplumun ruhsal ve zihinsel topografyasına yapılmış bir yolculuk, daha doğrusu “mühendis yazar”ın Türkiye’nin ruhuna açtığı dehlizler değil midir? 35 yıldır her kuşaktan okuru bunca sarsan, etkileyen romanlarda ve hikâyelerde dolaşan Türkiye’nin ruhu değilse, ne? Eylemi az, sözü bol Bazen kızarak, öfkelenerek ama çoğunlukla şefkatle ve acıyarak, kendisinin de onlardan biri olduğunu gördükçe acı kahkahalar atarak Türkiye’nin aydınlarını anlattı Oğuz Atay. “Çocuk bırakılmış” toplumun değerleriyle uyuşamayan, kendi tamlığına da ulaşamayan aydınların giderek yabancılaşmalarını, yalnızlaşmalarını yazdı. Bu yüzden eylemi az, fakat bilinç akışının esip getirdiği sözü bol bir romandır onunki. Yankı Çağını aşmak Romanın neredeyse ideolojik bir propaganda aracı haline geldiği, bu amacın dışında yazanların küçümsendiği günlerde, Tarih Vakfı’nda Mehmet Özdoğan söyleşisi ? Kültür Servisi Tarih Vakfı tarafından düzenlenen “Perşembe Konuşmaları” bu akşam 18.30’da Prof. Mehmet Özdoğan’ı ağırlıyor. Özdoğan, “Arkeolojinin Çağdaş Düşünce Sistemi İçindeki Yeri ve Siyasi Bir Araç Olarak Arkeoloji” başlıklı konuşmasıyla katılımcılara Türk arkeolojisinin tarih içindeki gelişimini ve dünyadaki diğer arkeolojilere göre yapılanmasını anlatacak. Söyleşi, Aynalı Geçit’teki Avrupa Pasajı Galatasaray’da gerçekleşecek. Oğuz Atay metni sahnelemek... CELAL MORDENİZ ‘Tehlikeli Oyunlar’ın oyun hali Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar” romanını tek kişilik bir performansa dönüştürerek sahneleyen Seyyar Sahne, dört sezondur tiyatroseverlerin uğrak kapısı. Kitabın karakteri Hikmet Benol’u canlandıran Erdem Şenocak’ın sesinin ve bedeninin sınırlarını zorladığı oyun, metaforlar, ironilerle dolu 500 sayfalık “Tehlikeli Oyunlar”ın 130 dakikada vücut bulan cesur ve başarılı bir yorumu. Celal Mordeniz’in yönettiği oyunun metnini düzenleyen ise Oğuz Arıcı. “Tehlikeli Oyunlar”ı Seyyar Sahne’den izlemek isteyenler 13 Aralık saat 20.30, 15 Aralık saat 20.00, 5 ve 12 Ocak saat 19.00’da İTÜ Maçka Kampusu İşletme Fakültesi Tiyatro Salonu’nda yer ayırtabilir. ([email protected] / 0531 696 41 09) üyük yazarları anlamak, biraz da onların metinleriyle diyalog kurmaktır. Size söylediklerine cevap vermek zorunda hissedersiniz kendinizi. Ya hayatınızı değiştirmeye kalkarsınız ya da eğer bir sanatla iştigal ediyorsanız aynı zamanda metnin sizin elinizde alacağı şekli merak edersiniz. O büyük sanatçının karşısında rüştünüzü ispat etmek istersiniz adeta. Sanırım bu sebeple tanıdığım birçok tiyatrocunun hayalidir Oğuz Atay metni sahnelemek. Bir Oğuz Atay metni sahnelemiş yönetmenler, bir Oğuz Atay oyununda oynamış oyuncular Atay’ın kelimelerinden “pay almış” oldukları için kendilerini özel B hissetmekte haksız sayılmazlar. “Tehlikeli Oyunlar”ı sahnelemeye karar verdiğimde Erdem Şenocak ve Oğuz Arıcı’yla birlikte güvendiğimiz şey kendimizden çok, metnin gücüydü elbette. Bu gücün bizi bilmediğimiz yerlere götüreceğinden emindik. Hikmet Benol’u ve diğer tüm karakterleri etrafı seyircilerle çevrili hiçbir illüzyonun olmadığı bir sahnede tek başına bir oyuncuda görmek ve duymak... Sahnede şahit olduğumuz bilinç ve bilinçaltı enstantanelerinin kendi bilinçaltımızla ve etrafımızdaki tüm bu insanların, yani kolektifin bilinçaltıyla kesişmesini deneyimlemek... İşte bizim “Tehlikeli Oyunlar”, sahnelememizin yaptığı hem alalade hem de inanılmaz olan şey budur kanımca. Aksanat sahnesinde Christoph Denoth ? Kültür Servisi İsviçreli gitarist Christoph Denoth, bugün saat 20.00’de Akbank Sanat’ta müzikseverlerle buluşacak. Kariyerine 15 yaşında başlayan gitarist, Lozan, Basel ve Zürih Konservatuarları’nda eğitim gördükten sonra, Pepe Romero gibi ustaların masterclass çalışmalarına katıldı ve Oscar Ghiglia’dan solistlik eğitimi aldı. 1993 yılında 35. Uluslararası Paris Gitar Yarışması’nı kazanan sanatçı, 2008 yılında müzik dalında UBS Kültür Ödülü’ne değer görüldü. Okulunda özel anma İTÜ sıralarından geçen Oğuz Atay’ın, mühendisliği, yaşamı ve romancılığı İTÜ Rektörlük Kurumsal İletişim Ofisi tarafından düzenlenen bir etkinlikte konuşulacak. Konuşmada Prof. Esin İnan (Mustafa İnan’ın kızı), Yrd. Doç. Hilmi Tezgör, Arzu Aygün ve İTÜ Türk Dili Bölümü öğretim görevlileri yer alacak. Bugün 17.00’de Süleyman Demirel Kültür Merkezi İTÜ Ayazağa Kampusu’ndaki etkinlikte İTÜ TMDK tarafından Türk müziği dinletisi de sunulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle