25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 KASIM 2012 PERŞEMBE 4 HABERLER Darbe Komisyonu raporunu, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e sundu CHP şerh koydu: M.C. Anday ile Anılar Melih Cevdet Anday’ın, dün ölümünün onuncu yıldönümü vesilesiyle, TYS ve Adalar Belediyesi tarafından anıldığı törende şair, romancı, tiyatro ve deneme yazarlığı yönleri üzerinde duruldu. Ben de Melih Cevdet Anday ile kimi anılarımı anlattım. Burada paylaşmak isterim. Yaşamımın bir bölümünde, cuma günlerinin bir özelliği de, Melih Cevdet Anday’ın Cumhuriyet’in 2. sayfasında yayımlanan denemeleriydi. Kimi zaman sabah işe yetişme telaşı içinde bile, sonra gazeteye gittiğimde tekrar okumak üzere, o yazılara göz gezdirirdim. Bunlardan “iyilik” ve “kötülük” ile ilgili olanını veya dolmuşta geçen bir diğerini ya da bir tatil köyünün plajındaki duşu anlatanını 25 yıl geçmesine karşın unutmamışım. O cuma yazılarından birinde Melih Cevdet Bey, Türkiye’nin en büyük sorunlarından birinin de Rönesans’ı ve Aydınlanmayı yaşamamış olması olduğunu söylüyordu. Doğrusu onun gibi ‘Türk Rönesansı’nın simgelerinden birinden böyle bir görüşün gelmesi beni çok şaşırtmıştı. Haddimi aşarak bir yazı kaleme aldım ve şu mealde bir şeyler çiziktirdim: “M.C. Anday’ın Türkiye’nin Rönesans’ı yaşamadığını ileri süren yazısı beni şaşırttı. Çünkü Türkiye geç ve güdük kalmış bile olsa, Rönesansını ve aydınlanmasını yaşamıştır ve Melih Cevdet Anday’ın bizzat kendisi bunun en parlak örneklerinden biridir.” Bir süre geçti, Melih Bey, cuma yazısında bana verdiği yanıtında Türkiye’nin kendi “Rönesansı”nı ve aydınlanmasını yaşadığını kabul ediyor, sonra da ekliyordu: Yalnız bu nasıl bir Rönesans ise hem beni hem de Türk İslam sentezini yaratıyor. ??? O dönemlerde cumartesileri, bir dostlar grubu, Melih Cevdet Bey ve eşi ile birlikte “Büyükada günleri” idi. Bindiğimiz vapurla 1212.30 sıralarında adaya varır, önce yürüyerek bir “küçük tur” yapar, sonra gelir “Orman” meyhanesine oturur, Melih Bey’in deyimiyle “terakki eder”, yani rakı içerdik. Gezinin en ilginç yönü oydu. Onu dinler, o hazineden yararlanır, ardından da 16.30 vapuruyla kente dönerdik. Bir süre sonra durum daha da gelişti. Artık 16.30 vapuruyla dönmeyip, geceyi iskeleye yakın “İdeal Pansiyon” da geçirmeye başladık, dönüşlerimiz pazar öğleni buluyordu. Cumartesilerden birinin arifesinde, Melih Cevdet Bey’in 2. sayfa yazısı “Taocu Sevişme Tekniği” idi. Tabii o gün, “Kolay gelsin” diye biten o yazı da konuşuldu. Gece İdeal Pansiyon’da herkes odasına çekildikten sonra, ben bir peçetenin üzerine, “Kolay gelsin” yazdım ve Melih Beylerin oda kapısının altından içeri itiverdim. Aradan bir süre geçti, kapının önünde bir ayak sesi ve kapı altından sürülen peçete kâğıdının hışırtısı... Kâğıt geri gelmişti. Ertesi sabah, iskelenin yanındaki kahvede otururken Melih Bey gülümseyerek Ali Sirmen Bey, dün gece umut ettim ki o kâğıt, kapıların altından birçok kez gidip gelecek, ama olmadı, dedi. ??? Yine o yıllarda, bir grup, 1936’da Sovyetler Birliği’nde idam edilen devrimcilerin itibarlarının iade edilmesi için imza topluyordu. Melih Bey, cumartesi gezilerinden birinde bana döndü: Bildiriyi imzalamışsınız dedi, sonra biraz durdu ve ekledi: Ben imzalamadım, imzalamam da. Ben ne yanıt vereceğimi düşünürken üsteledi: Neden biliyor musunuz? Çünkü ben, o zaman, o davaları ve mahkumiyetleri onaylamıştım. Ama o zaman gerçeği bilemezdiniz ki diyecek oldum. Hemen kesti. Bilemezdim olmaz... Bilmeliydim... Bilmek zorundaydım! Ondan öğrendiğim birçok şeyden biri de namuslu, titiz aydın sorumluluğu oldu. Sol suçlandı sağ korundu CHP’li üyeler, darbelerin yalnızca askerlerce değil seçilmiş hükümetlerce de yapılabileceğini belirtirken rapora, “AKP’nin kendi tarihini yazdığı, 28 Şubat’a odaklandığı, sol hareketler terörist ilan edilirken sağ grupların komando ERDEM GÜL kamplarıyla bağlarının üstünün örtüldüğü, Dolmabahçe görüşmesinin de aydınlatılamadığı” eleştirisinde bulundu. AKP yönetiminin tepkisine neden olan Özal’a yönelik “darbe işbirlikçisi” nitelemesi rapordan çıkarıldı. nin sonuçlarına değinirken, darbenin ideolojisi olarak Türkİslam sentezinin benimsendiğine, Aydınlar Ocağı’nın bunun temellerini attığına değinmemekte, bu sonucu görmezden gelmektedir. Sol gruplara terörist nitelemesi: DİSK, 12 Eylül Darbesine neden olup sonra da devlete teslim olan işbirlikçi bir örgüt olarak lanse edilmektedir. Sol hareketler terörist ve illegal olarak tanımlanırken sağ gruplar ve komando kampları arasındaki bağlantıya dair iddialar ve bu grupların maddi, manevi bağlantıları, iktidarla ilişkileri, dış destekleri yeterince araştırılmadığı gibi üstleri örtülmeye çalışılmıştır. Örneğin raporda Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı gibi kişilerin gerçekleştirdiği katliamlardan ve ilişkilerinden bahsedilmemiştir. AKP kendi tarihini yazdı: Raporlar askeri müdahalelere ilişkin AKP hükümetinin kendi resmi tarih yazımını oluşturma çabası olarak görülebilir. Bu tarih yazılırken AKP ve geçmişinde yer alan siyasal İslami hareketi zor duruma düşürebilecek birçok noktanın kasten unutulduğu veya atlandığı, raporlara genel olarak hâkim olan havanın sağ siyasi hareketleri kollama yönünde olduğu görülmektedir. “Özal işbirlikçi” ifadesi çıkarıldı: Raporda yer alan “Özal’ın darbecilerle işbirliği yaptığına” ilişkin ifadelere Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi danışmanı AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan tepki göstermişti. Özal’a ilişkin bu ifadeler son anda metinden çıkarıldı. İdam çelişkisi Başbakan Erdoğan, Darbe Komisyonu’na gönderdiği yazılı yanıtlarda idam cezasıyla ilgili bir çelişkiye imza attı. Erdoğan, Türkiye’de bir daha darbeler olmayacağını belirtirken “İnşallah, Türkiye, seçilmiş başbakan ve bakanlarını asan, yaşını büyüterek, yanlı, taraflı bir yargılama neticesinde gençlerini idam eden işkenceyle anılan bir ülke konumuna artık bir daha asla düşmeyecektir” ifadesini kullandı. Erdoğan, daha 2 hafta önce cezaevinde açlık grevleri devam ederken idam cezasının geri gelmesini isteyen açıklamalar yapmış, bu isteğine, “Bu ülke başbakanını asmış bir ülke. Bir başbakan idamı savunamaz” diye eleştirenlere de idam cezasının geri gelebileceği ve gelmesi gerektiği yanıtını vermişti. ANKARA Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu raporunu tamamlayarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e sundu. Komisyonun CHP’li üyeleri rapora muhalefet şerhi koydu. Komisyon Başkanı Nimet Baş ve üyeler, komisyonun raporunu Çiçek’e iletti. Komisyonun CHP ve MHP’li üyeleri ise rapora şerh koydu. CHP’nin “bir daha asla” başlıklı muhalefet şerhinde öne çıkan eleştiriler şöyle: Sivil darbe: Parlamento ya da hükümetin, yetkilerini ve devlet güçlerini kullanarak anayasaya ve demokrasiye aykırı fiili bir yönetim oluşturması da demokrasiye karşı bir girişim olup bir anlamda darbedir. İkinci tür darbeler ise topluma hissettirilmeden, demokrasi ve devlet olanakları kullanılarak ve halk yanıltılarak yapılır. Halkın dikkati kısa vadeli beklentilere yönlendirilerek demokratik sistem yozlaştırılarak ve öncelikle parti içi demokrasi yok edilerek ardından da gerçek demokrasiden uzaklaşılarak ve ülkede adım adım “tek adam yönetimi” oluşturularak iktidarı ele geçirmiş olanlar tarafından, demokrasi karşıtı bir rejimin adım adım inşası olarak gerçekleştirilir. Dolmabahçe aydınlatılamadı: Genelkurmay Başkanı ile Başbakan arasında, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleştirilen toplantıda, bu konuya ilişkin olarak neler konuşulmuştur, nasıl bir değerlendirme yapılmıştır, bugüne kadar Komisyon Başkanı Nimet Baş ve üyeler, komisyonun raporunu Çiçek’e iletti. Fotoğraf: AAAHMET İZGİ bu görüşme neden kamuoyundan gizli tutulmuştur. Katliamlar ve işkence: Çorum, Maraş, Bahçelievler, 1 Mayıs 1977 gibi katliamlara, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu gibi aydınlara yönelik suikastlara, Diyarbakır, Mamak, Metris gibi cezaevlerinde yaşanan sistematik işkence uygulamalarının faillerine ilişkin hakikatin kapsamlı bilgisine artık daha yakın olduğumuzu söylemek mümkün değildir. İslamcı hareket yok: Rapor, genel olarak Türkiye’de İslamcı hareket, bunun sol harekete karşı bir etken olarak görülmesi ve kullanılması gibi gelişmelere değinmemektedir. Örneğin, 12 Eylül’e giden yolda MTTB, Komünizmle Mücadele Dernekleri gibi örgütlerden bahsedilmemekte, ABD’nin bu dönemde “Yeşil Kuşak” olarak da tanımlanan, stratejik olarak sol hareketlere karşı İslamcı yükselişi desteklediği yolundaki yaygın tartışmalar ve iddialar yeterince ve kapsamlı olarak ele alınmamıştır. Rapor 12 Eylül darbesinin ideolojik hedeflerini de göz ardı etmektedir. Darbe İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ‘Askerde intihar sayısı şehitten fazla’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda asker hakları ihlalleri masaya yatırıldı. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, son 10 yılda 818 askerin şehit olduğunu, askerde intihar eden asker sayısının ise 934 olduğuna dikkat çekerek “Son 10 yılda intihar olayları şehit sayısını geçmiş durumda. Bu rakamlar kabul edilemez” diye konuştu. Komisyonda dün CHP’li Sezgin Tanrıkulu, Tunceli Hozat’ta fişleme olayının kurulacak bir alt komisyonla araştırılması gerektiğini söyledi. Üstün, bu konuyu gelecek hafta gündeme alabileceklerini kaydetti. Asker Hakları Platformu adına sunum yapan Doç. Dr. Tolga İslam, bir yılda 432 başvuru aldıklarını belirterek, kötü muamelenin intihar, kalıcı fiziksel hasarlar ve akıl sağlığını yitirme gibi sonuçlara yol açtığını söyledi. İslam, “Sadece 2012 yılında 43 intihar vakası var. Bu açıklanan rakam; daha fazla olduğunu düşünüyoruz” dedi. Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Akif Vurucu ise Türkiye genelinde 2024 yaş aralığı en fazla intiharın meydana geldiği yaş aralığı olduğunu belirterek, “Askerlik hizmeti de bu yaş grubuna denk geliyor. Bugüne kadar ölüm meydana gelen olaylarda araştırılmamış hiçbir vaka yok” dedi. Yıllara göre kötü muameleden dolayı ceza alan rütbeli sayısını aktaran Vurucu, askere gidenlerin sigortalarının devlet tarafından karşılanması için Başbakanlık’ta bir düzenlemenin bulunduğunu ifade ederek askerlikte “devrecilik” konusunu önlemeye çalıştıklarını söyledi. BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ise TSK’deki intiharların Türkiye geneline göre on kat fazla olduğunu savunarak, “Bu geçiştirilemez” diye konuştu. İstanbul ve Mersin’de sesini duyurmak isteyen yurttaşlara müdahale Polisler gaza boğdu İstanbul Haber Servisi Harbiye’deki İstanbul Kongre Merkezi’nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından düzenlenen “3. Toplu Ulaşım Haftası” kapsamında dün başlayan “5. Ulaşım Sempozyumu ve Fuarı”nı protesto eden Halkevleri üyeleri, kongre merkezi önünde basın açıklaması yapmak istedi. Harbiye Orduevi önünde polis barikatıyla engellenen Halkevleri üyeleri, yapılan etkinlikte halkın ulaşım hakkı üzerinde pazarlıklar yapıldığını belirtti. İstanbul trafiğini, yaşanan aksaklıkları fotoğraflarla belgelediklerini anlatan Halkevleri üyeleri, belgeleri toplantıda yetkililere göstermek istedi. Polisin gruba yürüme izni vermemesi üzerine grup ile çevik kuvvet polisi arasında arbede yaşandı. Polisin biber gazı kullanması nedeniyle Halkevleri üyeleri gözlerinden etkilendi. Gazdan etkilenen grup, konferansa katılmadı ve açıklamayı sonlandırdı. Biber gazından etkilenen 6 kişi hastaneye kaldırıldı. İSTANBUL ABİDİN YAĞMUR Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU Celasun’un gelini: MERSİN MERSİN Kazanlı beldesinde çiftçiler hem Ziraat Bankası borçları nedeniyle icralık olmalarına hem de yaptırılacak Sülfürik Asit Tesisi’ne dikkat çekmek için eylem yaptı. Akdeniz Örtüaltı Sebze Üreticileri Birliği’nin çağrısı üzerine Kazanlı Kavşağı’ndaki boş arazide toplanan çiftçiler “Yalan reklamı bırak gerçek halimize bak”, “Tarla da namusumuz borcumuz da”, “Efendiydik şimdi köle olduk”, “Asit tesisine hayır” yazılı pankartlar taşıdı. Akdeniz Örtüaltı Sebze Üreticileri Birliği Başkanı Tansel İzgi, “Haziran ayında bir doğal afet yaşadık, buna rağmen borçlarımız ertelenmedi” dedi. Mersin Ziraat Odası Başkanı Cengiz Gökçel de 200 çiftçi hakkında icra takibi başlatıldığını, bu rakamın bini geçebileceğini söyledi. Çiftçiler, daha sonra AdanaMersin Karayolu’na çıkmak istedi. Polis, çiftçilere izin vermedi. Çiftçilerin polis barikatına yüklenmesi üzerine panzerlerden gaz ve tazyikli su sıkıldı. Aralarında CHP Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın da olduğu çok sayıda kişi gazdan etkilendi. ASKERİ CEZA KANUNU SİL BAŞTAN 224 dairem yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) 12 Eylül davasında darbecilerin mal varlıklarına ilişkin mahkemeye gönderdiği raporda üzerinde 224 daire olduğu belirtilen Sedat Celasun’un gelini Füsun Celasun, “Onlar kayınbabamın 1980 yılında TSK adına yaptırdığı lojmanlardır” dedi. Celasun, kendisi üzerinde babasından kalma ve annesiyle yaşadığı Anıttepe semtinde oturduğu evin olduğunu söyledi. Emlak müşaviri Selim Taşçı da Nurettin Ersin’in kızı Yıldız Ülgenalp’in 169 dairesi olduğu iddiasının da doğru olmadığını 16/9 olan kapı numarasının karıştırılması sonucu böyle bir yanlışın ortaya çıktığını savundu. Taşçı, “Çankaya Çayyolu’nda 14 bloktan oluşan evleri olduğu iddia edilen Ersin’in eski gelini Gülten Jülide Ersin’in ise üzerinde bir tapu kaydı yok” dedi. MASAK Başkanı Mürsel Ali Kaplan, raporla ilgili sorular üzerine, açıklama yapmaktan kaçındı. Aygün ve Kılıç’tan ABD büyükelçiliğine: Alevi katliamlarında dahliniz var mı Vicdani ret gündemde BARKIN ŞIK ABD’ye Küçüktiryaki sorusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, 12 Eylül darbesi döneminde dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’e yazdığı mektupta, kendisini “AleviKızılbaş düşmanı” olarak niteleyen dönenim Emniyet Genel Müdürü Refet Küçüktiryaki’nin “Beni keşfeden Amerikan hükümetinin Amerika temsilciliğince tavsiye üzerine bu göreve atandım” sözlerinin doğru olup olmadığını ve “Alevi katliamlarında” dahli olup olmadığını ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne sordu. Aygün, Alman Yeşiler Partisi Federal Milletvekili Mehmet Kılıç ile ortak imzayla kaleme aldığı mektupta, o dönemde Türkiye’de görev yapan ABD büyükelçisinin Türk kamu makamlarına atanacak görevliler hakkında bir yetkisi veya söz hakkının olup olmadığını sordu. Aygün ve Kılıç, ABD elçiliğine şu soruları yöneltti: “Mektupta belirtildiği gibi Refet Küçüktiryaki’nin Emniyet Genel Müdürlüğü’ne atanmasında ABD Ankara Büyükelçiliği’nin tavsiyesi olmuş mudur. Özelde Malatya olmak üzere Türkiye genelinde 1976 ve sonrasında Alevi toplumuna yapılan baskı, işkence, zorla göç ettirme ve hatta öldürme eylemleri ile ilgili ABD makamlarının bir planlaması, koordinesi, yönlendirmesi olmuş mudur? Refet Küçüktiryaki ile ilgili arşivinizinde herhangi bir bilgi veya belge var mıdır? Refet Küçüktiryaki’nin mektubunda adlarından söz ettiği Abdülkadir Aksu ve Reşat Akkaya’nın atamalarına ilişkin bilginiz var mı? Bu kişilerin günümüzde Emniyet müdürü ve milletvekili olduğu düşünüldüğünde 12 Eylül askeri darbesinden bu yana idari ve politik rolleriyle ilgili bilginiz var mıdır? Türkiye’de özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden önce ve sonra Alevi toplumuna yönelik yapılan baskı, asimilasyon ve yok etme politikası ile ilgili büyükelçilik arşivinizde belge veya bilgi var mıdır?” ‘16/9 kapı nosu 169 daire olmuş’ ANKARA Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Askeri Ceza Yasası’nın değiştirilmesi için kapsamlı bir çalışma başlattı. Çalışma kapsamında, vicdani reddini açıklayan asker yükümlülerinin, silah almayı ve üniforma giymeyi “her” reddettiklerinde Askeri Ceza Kanunu’ndaki “emre itaatsizlik” suçundan ceza verilmesinin öngören düzenlemenin de ele alınacağı belirtiliyor. 1631 sayılı Askeri Ceza Yasası’nın tüm maddelerinin “günün şartlarına” uygun hale getirilmesi için çalışma başlatıldığı öğrenildi. Türkiye’nin idam cezasını kaldırmış olmasına karşın yasada “ölüm” cezası bulunuyor. MSB’nin “ölüm” cezası ile ilgili de değişikliğe gitmesi bekleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle