19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 KASIM 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] DIŞ HABERLER 13 Yüksek Yargı Konseyi, Cumhurbaşkanı’nın kararlarını ‘eşi görülmemiş bir saldırı’ olarak niteledi Yargıdan Mursi’ye isyan Dış Haberler Servisi Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin yetkilerini genişletme kararına protestolar sürerken yüksek hâkimler Mursi’yi “daha önce benzeri görülmemiş bir saldırı” düzenlemekle suçladılar. Mursi, perşembe günü kabul ettiği ve kendisine sonsuz yetkiler tanıyan kararları savunurken bütün Mısırlıların iyiliğini gözeterek karar aldığını söyledi. Cumhurbaşkanının kararlarının temyiz edilemeyeceğini içeren kararlar, anayasayı hazırlayan kurucu meclisin hiçbir mahkeme tarafından feshedilemeyeceğini de içeriyor. Yüksek Yargı Konseyi yaptığı açıklamada, bu adımı “yargının bağımsızlığına ve onun kararlarına yönelik eşi benzeri görülmemiş bir saldırı” olarak değerlendirdi ve kararların geri alınmasını istedi. Ülkenin ikinci büyük şehri İskenderiye’de yargıçlar ve savcılar, kararlar geri alınana kadar greve gideceklerini bildirdiler. Mısır Adalet Bakanı Ahmed Mekki ise “Yargının çekincelerine ka Mursi’nin kararını protesto eden bir grup Tahrir Meydanı’nda çadır kurarak oturma eylemi başlattı. Tahrir, Mısır’da yetkilerin tek adamda toplanma dönemine son veren gösterilerin sembol meydanı olmuştu. (Fotoğraf: REUTERS) karan kararlarına tepki gösteren gruplar, Tahrir Meydanı çevresindeki yollarda toplanarak gösteri yaptı. Meydana girmeye çalışan göstericiler polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. Göstericiler, taşlarla güvenlik güçlerine saldırırken Mısır polisi göz yaşartıcı gaz kullanarak eylemcileri dağıtmaya çalıştı. Bir grup da Tahrir Meydanı’nda oturma eylemini başlatarak bu amaçla 20’den fazla çadır kurdu. Bu arada Mısırlı bir avukat, Mursi’nin son kararnamesinin iptali için İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Muhalefet, salı günü de büyük bir yürüyüş yapmayı planlıyor. Ülkenin birçok kentinde Müslüman Kardeşler teşkilatına saldırılar düzenlendi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, Mursi’nin yeni yasal düzenlemelerine ilişkin kararların, “Birçok Mısırlı ve uluslararası toplum için endişeleri artırdığını” belirtti. Medyaya Zulümde Cehennemin Taşları… Friedrich Ebert Vakfı’ndan “İfade Özgürlükleri” konulu panelin davetiyesini aldığımda, aklıma ilk gelen düşünce, “Acaba hangi dağda kurt öldü?” oldu. 90’larda Batılı vakıfdüşünce kuruluşları temsilcileri ve Avrupa parlamenterleriyle gazeteciler, basın özgürlükleri ihlalleri için sık sık Türkiye’ye gelir; burada demeçler verir, eleştirilerde bulunur, dönemin hükümetlerini yaylım ateşine tutmaktan kaçınmazlardı. Ebert Vakfı’ndan “basınifade özgürlükleri” davet iletisini aldığımda, bu tür etkinliklerin çok uzun zamandır düzenlenmediğini düşündüm. Paneli izleyen başka izleyicilerin de benimle aynı duyguları paylaşıp paylaşmadıklarını merak edince, yanımdaki konuk “Doğrusu ben de” diyerek ekledi: “Başlarına bir taş mı düştü dedim!” Türkiye 2002’de AKP marifeti ile “ileri demokrasiye”(!) terfi ettiğinden beri; Avrupalı odaklar Türkiye’yi “basın özgürlükleri” takibinden çıkarmışlardı... Gazeteciler için bugün Türkiye’yi dünyanın en büyük hapishanesine dönüştüren yeni TCK’nin hazırlanması ve kanunun yürürlüğe sokulması dahil; basın özgürlüğünü katleden büyük dönemeçlerin hiçbiri, Avrupa’da yaratması gereken yankı ve etkiyi yaratmadı… Süreçte çok sayıda gazeteci işinden oldu, iktidara endeksli yeni bir yandaş medya yaratıldı, eski dönem patronlarına rekor vergi cezaları kesildi. Avrupalı dostlardan gene de dikkat çeken çıkışlar olmadı. Ta ki... geçen kış başı, Amerikalı yazar Paul Auster’ın açıklamaları gülle gibi gündeme düşene kadar. Filmi geri sarıp baktığımda; AKP iktidarına açılan kredinin o noktada tükendiğini görüyorum. Auster’ın 2012 başındaki; “Hapisteki gazeteciler yüzünden Türkiye’ye gelmeyi reddediyorum. Çin’den davetleri de bu yüzden reddediyorum. Bu ülkeleri protesto ediyorum” sözleri üzerine, kimse artık hiçbir şey olmamış gibi yapamadı. Ve “mış gibi” döneminin, eli mahkum sonuna gelindi. Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunları ancak bundan sonra AB ilerleme raporlarına böylesine sert bir dille konu oldu. Gazetecileri Koruma Örgütü CPJ’nin raporunda ilk kez “krizdeki Türk basını” ifadeleri kullanıldı, Türkiye’deki gazetecilerin “yakın tarihin dünya çapındaki en büyük saldırısına” maruz kaldığı belirtildi ve baskıcılıkta Türkiye’nin dünya rekoru kırdığından bahsedildi. Bunların akabinde uluslararası PEN örgütü heyetinin geçen haftaki ziyareti yaşandı. ’80 darbesi sonrasındaki gibi, PEN Türkiye’ye, düşünce ve ifade özgürlüğü ihlallerini incelemek için 20 kişilik bir heyet gönderdi… İvme sonuçta kırıldı ve “AKP’nin her yaptığını alkışlayan” ve sessizlikle karşılayan bir dönemin sonuna gelindi. Şimdi “Buradan nereye” sorusunun sorulduğu noktadayız. “Friedrich Ebert Stiftung”un basın özgürlüğü paneli, böyle bir konjonktür değişikliğini marke ediyor. Bu açıdan önemli... Bunun ötesinde panelin yanıt aradığı; “Basın özgürlüklerindeki geri dönüşü düzeltmek için ne yapılabilir?”, “Olumsuz trendi geri çevirmek için hangi adımlar atılabilir” sorularının ise ne yazık ki bu saatten sonra fazla anlamı yok. Olanlar oldu çünkü. Hem yasal yapıda, hem yandaş medya yapısında; günümüz cehenemmine uzanan uzun yolun taşları bir bir özenle döşendi. Şimdi oturup karşılıklı sadece ağlaşabiliriz. Dünkü panelde de bu yapıldı. Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun İsveçli Başkanı Arne König; “Bir gazeteciler hapishanesine dönüşen Türkiye’nin şartlarında değişim yaratmanın tek yolu özgür medyadan geçer. O da elimizde yok!” diyerek söze başladı. Ardından kendi ekonomik ve siyasi krizin sonuçlarıyla cebelleşen Avrupa medyasının içinde bulunduğu içler acısı tabloyu anlattı. Özetle; “Kelin merhemi olsa, kendi başına sürer!” demeye getirdi. Dehşet içinde izlediği RTE’nin “ölüm cezasına geri dönelim!” önerisinin Avrupa basınında kayıtsızlıkla karşılandığını; Avrupalı meslektaşların Türkiye’de olup bitenden haberdar olmadıklarını ve güle oynaya ülkemiz hakkında hâlâ sadece “turizm yazıları” yazmaya devam ettiklerini belirtti König! Arne König bu nedenle yapılması gereken ilk şeyin, sorunları öncelikle daha büyük ve daha geniş kesimlere duyurmak/iletmekten geçtiğini söyledi. İç sorunlarıyla uğraşan Avrupa’dan her halükârda medya özgürlükleri mücadelesinde mucizeler yaratacak destek beklemenin fazla gerçekçi olmadığını çeşitli biçimlerde ima etti… Uzun lafın kısası, bu iktidarın içyüzünü dünya artık görse de; bu mücadelede yalnızız. Konu üzerinde söyleyecek daha pek çok şey var. Ama yerim bitti. Başka bir yazıda devam ederiz. Düzeltme: Behiç Ak sergi adresinde dün “TÜRSAK” üstü diyeceğime yanlışlıkla “TÜRSAB” demişim. Sergi “Karşı Sanat”ta, Erol Dernek Sok. Hanif Han. Kat 3 Beyoğlu. ABD de endişeli tılıyorum ancak cumhurbaşkanına güveniyorum” dedi. Krizin aşılması için yürütme ve yasama organları arasında arabuluculuk yapacağını vurgulayan Mekki, Mursi’nin söz konusu kararları demokrasi ve özgürlüklerin temelini oluşturacak devlet kurumlarının oluşturulması amacıyla aldığını, kararların arkasında başka niyet arayan ba zı kişilerin halkı bölmeyi amaçladığını öne sürdü. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin danışma ekibi de protestoların ardından dün bir toplantı yaptı. Önceki gün geniş çaplı gösterilere sahne olan başkent Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda dün de çatışmalar çıktı. Mursi’nin, cumhurbaşkanlığı kararlarını bütünüyle yargı denetiminin dışına çı Laricani ile kritik görüşme İspanya’dan ayrılığı savunan partilerin mecliste çoğunluğu sağlaması bekleniyor Katalonya’da ayrılık çanları Paul Auster dönüm noktası Türkiye’nin Suriye sınırına yerleştirilmesini talep ettiği Patriotlarla ilgili süreç işlerken, İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Suriye’de Beşşar Esad’la yaptığı görüşmenin ardından dün İstanbul’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile bir araya geldi. Basına kapalı olarak yapılan Erdoğan Laricani görüşmesi sürerken MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne giriş yapması dikkat çekti. Yaklaşık iki saat süren görüşmenin ardından Laricani, Dolmabahçe Sarayı’na geçerek TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le görüştü. (Fotoğraf:AA) ‘Meclis’ten yetki şart’ BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Eski NATO Daimi Temsilcisi emekli büyükelçi Onur Öymen, Türkiye’de konuşlandırılması öngörülen Patriotlar için hükümetin Meclis’ten yetki alması gerektiğini söylerken, “Alman hükümetinin Alman Meclisi’nden yetki alması gerekiyor bunları göndermek için ama sen kabul etmek için Meclis’ten yetki almayacaksın...” dedi. Türkiye’ye yabancı askerlerin gelişini düzenleyen anayasanın 92. maddesinin yanlış yorumlandığını dile getiren Öymen, “Bizim anayasamızın 92. maddesine göre Türkiye’nin taraf olduğu bir anlaşmanın icabı gelen askerler, Meclis kararından muaf... Burada kastedilen şu, bir NATO harekâtı olursa veya NATO tatbikatı olursa gelmiş olanlar... Bu bir NATO harekâtı da değil, bir NATO tatbikatı da değil. Türkiye’nin bir milli harekâtı için gelen askerler kategorisine sokulmalı. O zaman 1 Mart tezkeresine niye hayır dedin, Amerikan askeri de NATO askeriydi” diye konuştu. Öymen, Patriotlara ilişkin süreci Cumhuriyet’e değerlendirirken şu soruları gündeme getirdi: ? NATO sana şöyle bir şey mi verecek yani, al kardeşim tepe tepe kullan, angajman kurallarını da kendin tayin et. Sonra istersen kendi ilan ettiğin angajman kurallarını uygula, Türkiye sınırına yakın uçak uçakları, füzeleri vur. Böyle bir yetki var mı NATO’da? Yoksa NATO kendi angajman kurallarını mı uygulayacak? Angajman kuralları dedikleri, silahı ne zaman kullanacaksınız, ne zaman ateşleyeceksiniz, hangi koşullarda ateşleyeceksiniz sorusu... ? Bu Patriotlar ne zaman ve niçin kullanılacak? Ülke sınırlarına yaklaşan Suriye uçaklarına karşı mı, muhtemel bir füze saldırısına karşı mı? Yoksa, Kürecik’i korumak için mi? Yoksa, bu İsrail’in İran savaşında İran füzelerinin İsrail’i vurmasını önlemek için mi? ? Uzmanlar çıkıyor, Türkiye tam yetkili olacak diyorlar, peki o 160 asker, Türkiye’nin emrine mi girmeye geliyor? Talimatını, emrini, komutasını Türkiye’den mi alacak? Yoksa NATO komutasına mı bağlı olacak? Dış Haberler Servisi İspanya’nın doğusundaki Katalonya özerk yönetiminde halk, bağımsızlık yanlısı siyasi partilerin mecliste çoğunluğu sağlaması beklenen erken seçimler için sandık başına gidiyor. Katalanlar seçimden iki yıl sonra bu kez bağımsızlık için referanduma gitmeyi planlıyor. Katalonya’daki en büyük siyasi parti olan ve ekonomik krizin etkisiyle ilk kez bağımsızlık yanlısı politika izleyen Yönelim ve Birlik Partisi’nin (CIU) lideri Artur Mas, önceki gün seçmenlerine hitaben yaptığı konuşmada bağımsızlık sözcüğünü telaffuzdan kaçınsa da Katalan parlamentosunda mutlak çoğunluğu elde edecek bir seçim sonucu çıkmaması halinde bile, “Katalonya’nın egemenliğine yönelik Katalanların kendi geleceklerine karar verme hakkının sağlanacağı bir kamuoyu yoklaması yapılmasını garanti edeceklerini” söylüyordu. Durgunlukla boğuşan ve 4 kişiden birinin işsiz olduğu İspanya’da, Katalanların büyük bölümü ekonomideki kötü gidişattan Madrid’i sorumlu tutuyor. Katalanlar, Madrid’den, ödedikleri vergiden çok daha azını aldıklarını düşünüyor. İşin tuhafı, Katalan bağımsızlığının destekçilerinin büyük bölümünün kökenlerinin Katalan olmaması. Bağımsızlıkçılar, çoğunlukla İspanya’nın başka bölgelerinden gelen ve Katalonya’nın ekonomik olarak tek başına daha güçlü olacağına inanan seçmenler. Bağımsızlık yanlısı politikaya geçmişten bu yana en fazla deste ‘Avrupa idam polemiğine kayıtsız!’ İki yıl içinde referanduma gitmeyi planlayan Mas’ın taraftarları, dev Katalan bayrağıyla CIU liderine destek verdiler. (Fotoğraflar: AFP) ği veren, CIU’yu “bağımsızlık fikrini çalmakla” suçlayan Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC) partisinin de erken seçimlerde oylarını artırması bekleniyor. Katalonya’da ikinci büyük siyasi parti olan ancak parti içi sorunlardan dolayı son yıllarda oy kaybeden Katalonya Sosyalist Partisi (PSC), bağımsızlık yerine özerklik hakları daha gelişmiş, federal bir Katalonya talep ediyor. PSC’ye göre Katalanların 3’te 2’si kendisini hem Katalan hem de İspanyol hissediyor. Katalonya’da, İspanyol milliyet çiliğinin tek savunucusu olarak gözüken Katalonya Halk Partisi (PPC) ise, İspanyol devleti ile hiçbir şekilde bağları koparmadan, Katalonya’nın özerklik statüsünün “güncelleştirilmesini” istiyor. Katalonya’nın İspanya’ya bağlı olarak yoluna devam etmesini savunan Ciutadans partisi de, bağımsızlık yanlısı siyasi partilerin ekonomik krizi kullandığı görüşünde. Yaklaşık 5 milyon 250 bin seçmenin kayıtlı olduğu seçimler öncesinde yapılan son yoklamalar Mas’ın partisinin 135 koltuklu parlamentoda 6064 sandalye almasının beklendiği yönündeydi. CIU ile diğer bağımsızlık yanlısı partilerin mecliste çoğunluğu alması bekleniyor. NATO’nun kararı önümüzdeki hafta SİVAS (AA) Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’nin NATO’dan talep ettiği patriot füzelerinin nerede konuşlandırılacağı, kaç tane geleceği ve komutasının kimde olacağına ilişkin, “Önümüzdeki hafta NATO Konseyi karar verecektir diye düşünüyoruz” dedi. Sivas’ta basına konuşan Yılmaz, şunları kaydetti: “Komuta kimdedir? Biliyorsunuz Türkiye NATO’nun bir üyesi, dolayısıyla Türkiye’nin sınırlarını korumak aynı zamanda NATO’nun da yükümlülüğü. Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı emrinde bu verilecektir. Bu Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nda bizim Türk Silahlı Kuvvetleri personelimiz de var. Dolayısıyla da NATO, Türkiye’nin güney sınırlarını ve Türkiye’nin mümkün olabilen en geniş sahasını korumak için ortak bir çalışma yapacaktır. Bu çalışmadan sonra en geniş şekilde koruma, hangi noktalarda, hangi alanlarda oluşursa, o noktalara bu patriot füzeleri yerleştirilecektir.” AVUKAT TURAN TAMAR 19252003 SENSİZ DOKUZ SENE... HER GÜN SENİNLE GEÇTİ, UNUTMADIK, ASLA DA UNUTMAYACAĞIZ... AYLA MÜGE DEFNE YASEMİN ECE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle