22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 KASIM 2012 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI ki bin civarında Kanadalı genç İspanya’daki içsavaşa gönüllü katılmıştı. Faşizme karşı savaşta, yenilen taraftaydılar; ölen öldü, kalan sağlar bizimdir diye İspanya’yı diktatöre teslim edip geri çekildiler. Uzun bir sessizliğin ardından, 75 yıl sonra hatıraları yeniden canlandı. Bugünlerde Kanada, yakın tarihinde yaşanmış bu gönüllü seferberliği konuşuyor. Leon Troçki tarafından kurulmuş Uluslararası Tugay, faşist General Franco’nun milliyetçi güçleriyle bilek güreşine kalkışan solcuCumhuriyetçiler arasındaki savaşa, dünyanın dört bir yanından devrimcileri topluyor, İspanya’ya habire asker sevk ediyordu. Sovyet liderlerinden Troçki bu işi örgütlüyor, Stalin gönülsüz biçimde, kerhen destekliyordu. İspanya’ya gelenler arasında yazar George Orwell ile Ernest Hemingway, hatta savaşın vahşi görüntülerini objektifinden tarihe aktaran Macar gazeteci Robert Capa da bulunuyordu... Dünyanın her tarafından solcular, İspanyol Komünist Partisi’nin lideri Senyora Doleres İbárruri’nin ünlü söylevinde sarf ettiği ve slogan olmuş o meşhur sözün peşinde İspanya’ya can vermek üzere koştu: No Pasarán! Faşizme geçit yok! 1936 yılında, İspanya’nın Behice Boran’ı sayılabilecek İbárruri’nin meşhur sloganı peşine takılanlar arasında 2 bin Kanadalı solcu genç de vardı. Merkezi Toronto kentindeki Genç ‘Uzaydan bakınca’ da ‘diktatörlük gerekiyor’muş! ezegenin birçok sosyalleşme mekânlarından özellikle kahvehanelerinden olaylar yorumlandığında hep bir “diktatörlük” arzusu dile getirilir ya, uzaydan bakıldığında da meğerse durum aynıymış, oradan dünya denilen uzay cismine bakılınca da diktatörlük gerekiyormuş! Bizim uzaya çıkacak halimiz yok, tabii ki bu önermeyi test etmek için uzaya çıkan birinin, Felix Baumgartner’in şahitliğiyle yetinmek zorundayız böylelikle ve onun yalancısıyız bir yerde. Felix Baumgartner, anımsanacağı gibi, uzaydan dünyaya skydiving (serbest atlama, serbest düşme) rekoru kıran bir Avusturyalı. Rekor, 14 Ekim 2012 günü yüzlerce milyon izleyicinin önünde kırıldı, özetlersek: Baumgartner, bir helyum balonuyla 39 bin metreye kadar yükseldi ve oradan skydiving yaptı. Hızı, saatte 1342 km’ye, yani 1.24 Mach’a ulaştı ve son anda paraşütünü açarak yeryüzüne indi, bir milyara ulaştığı öne sürülen canlı izleyicinin soluğunu keserek. Baumgartner, insanların soluğunu kesmekten hoşlanmış olmalı ki, bu kez de siyasi bir ifadesiyle, “Bize (Avusturya’yı kastediyor) ılımlı bir diktatörlük lazım, ki özel sektörde bu işi gerçekten bilen birkaç kişi var,” demesiyle en azından bazı okurların nefes almalarını etkiledi. Kleine Zeitung’a verdiği röportajında daha başka ilginç açıklamalarda da bulunan Baumgartner, Avusturya ordusunda paraşütçülük yaptı, yeteneğiyle üstlerinin dikkatini çekti. Askerlik hizmetinden sonra bu alana yoğunlaştı ve zor olarak tanımlanan atlayışlarda bulunarak dünya medyasında yer almaya başladı. Son atlayışıyla, şu üç rekoru kırdı: İnsanlı balonla en yükseğe çıkabilmek, en VİYANA yüksekten paraşütle atlayabilmek ve en yüksek serbest düşüş hızına ulaşabilmek. SELİM YALÇINER Avusturya’yı terk edip neden İsviçre’ye yerleştiği sorusuna Baumgartner’in verdiği yanıt, iki ülke maliyecilerinin (vergi tahsil etmeye çalışan kamu görevlilerini kastediyor) yaklaşım farklılığına ilişkin, “İsviçreli maliyecilerle konuşulabiliyor, Avusturyalı maliyeciler ise skydiving’in spor olduğunu kabullenmekte zorlanıyorlar,” şeklinde. Ayrıca Baumgartner, geçen hafta, bir Yunanlı TIR şoförünü, sıkışık trafikte çıkan bir tartışma nedeniyle yumrukladığı gerekçesiyle 50 gün hapis cezasına çarptırıldı. Cezası, günlüğü 30 Avro’dan 1500 Avro’ya çevrildi, karar henüz kesinleşmedi. Rekortmen skydiver’ın Avusturya’ya ılımlı bir diktatör gerektiğini belirterek yanıtladığı soru, politikaya girmeyi düşünüp düşünmediği üzerineydi. Baumgartner bu soruya, “Hayır, Schwarzenegger (Avusturya asıllı vücutcu, aktör, eski Kaliforniya valisi) örneğinde gördük ki, bu demokraside hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Bize ılımlı bir diktatörlük lazım, ki özel sektörde bu işi gerçekten bilen birkaç kişi var,” karşılığını verdi. Schwarzenegger’i biraz olsun izleyenlerin, aktörün ABD’de neyi değiştirmek isteyip de oradaki “demokrasi” nedeniyle bunu gerçekleştiremediğini bilememeleri o kadar da önemli değil Baumgartner’e göre ki, rahatlıkla bu konularda görüş bildirebiliyor. “En cesur insan, nelerden korkar?” sorusuna ise Baumgartner şöyle yanıt veriyor: “Normal insanların korktuğu her şeyden korkarım. Sadece yükseklik korkum yok. Tabii, her atlayıştan önce tedirgin oluyorum. Ancak çok iyi hazırlanarak tedirginliğimi aşmaya çalışıyorum.” Salzburg 1969 doğumlu Felix Baumgartner’in Avusturyalı vergi memurlarından uzaklaşarak ikametgâhını İsviçre’ye aktarmasına neden olan mali durumu, yaptığı “etkinlik”lerin bütçesine bakılarak bir ölçüde değerlendirilebiliyor. Sahibi ve CEO’su Avusturyalı Dietrich Mateschitz (eski bir pazarlamacı) olan Red Bull’un yıllardır Baumgartner’e verdiği desteğin karşılığında sadece son serbest düşüşten sağladığı küresel gelirin 160 milyon dolar olduğu, diğer sponsorların verdikleri ve sağladıkları da dikkate alındığında bu spektaküler olaydan yarım milyar dolara yaklaşan bir “değer” yaratılmış olduğu belirtiliyor. Böylesi tutarlar, çok daha küçük parasal hareketlilikleri bile büyük bir dikkatle izlemeye çalışan Avusturyalı vergi memurlarının ilgisini çektiğinden, Felix Baumgartner, ikametgâhını İsviçre’ye taşımayı kendine göre “haklı” nedenlerletercih etmiş. selim.yalciner@gmail.com İ İki bin Kanadalı No Pasarán deyince... matadorlara oleee diye seslenmek Komünistler Birliği’nde adeta bir hevesiyle savaşa katıldı. Onlardan geriye askerlik şubesi kurulmuştu. Peter şimdi, sadece “No Pasarán” diyen 50 Hunter adlı komünist genç, kadar Kanadalı gönüllü solcu asker Kanadalıların izinsiz olarak bir savaşa kalmıştı. Kanada’da, o günlerde, katılması yasak iki bin kişinin ortadan böyle olduğundan, iki bin KANADA çekilip bir başka ülkeye gitmesi yoldaşını toparlayıp onları sanki mevhum gibi karşılanıyor ABD’ye turistik geziye olmalıydı ki ne o zaman gönderiyor gibi bir üzerinde konuşuldu, yazıldı, ne görüntü altında sınırdan de aradan geçen 75 yılda akla çıkarıyor, Avrupa’ya getirildi. Fakat ne olduysa, geçen gemilerle yolcu ediyordu. Bu gemilerden bir tanesi, MAHMUT ŞENOL ay içinde Kanada’nın TRT’si sayılabilecek CBC RadyoTV’si S.S. Barselona Şehri adlı iki günlük bir yayın yapıp üstü yük gemisiydi ve açık örtülü kalmış tarihi gerçeği açığa çıkardı. denizde bir İtalyan denizaltısının torpido O gün bugündür Kanada basını, “Vay saldırısıyla batacak, yüzlerce Kanadalı be!” anlamında bir “Wow!” çekerek genç Okyanus’ta can verecekti; İtalya, ülkenin İspanya güncesini karıştırıyor. Nazi Almanyası’yla beraber faşist Kanadalı bu sergüzeşt delikanlıların, Franco’yu destekliyordu. Fakat Kanadalı şimdiye kadar yazılmamış tarihleri ele komünistler, solcular ve macera düşkünü alınıyor, tek tek hatıraları yayımlanıyor. olanlar faşist denizaltılardan yılmayıp 1937 Mayısı’nda, Kanadalı 600 askerin akın akın İspanya’ya geçtiler. Kanadalı Jarama kasabası yakınlarında faşistlerle solcuların yarısı İspanya’nın şal, gül ve ilk kez karşılaşıp savaşa tutuştukları, o zil, hatta kastanyel ve gitar, bazılarıysa çatışmadan kurtulmuş Marvin Penn’in Don Kişot ve Katalan şarabı, birçoğu da G sesinden radyoda yayımlanıyor, şimdi Kanada bunu dinliyor. Jarama’da ağır kayıplar veriyorlar; çoğu tecrübesiz, eğitimsiz askerdir. Kasaba kilisesinin çan kulesine yerleştirilmiş bir keskin nişancı, avlanır gibi tek tek yere düşürüyor Kanadalı komünistleri... İspanyol faşistlerinin Francotirador dedikleri keskin avcıyı o kuleden alaşağı etmezlerse durumları zor görünüyor. Herkes tam siper yere uzanmış, hareketsiz bekliyor. Saskatchewan düzlüklerinde bir öküz çobanıyken Jarama’ya kadar gelmiş Myk Hyduk adlı bir komünist, öküz sürüsüne atılıyor gibi birden ayağa kalkıp “Ben kovboyum, ne sığırlar gördüm, dinler miyim Francotirador’u!” diye zikzaklı bir koşu tutturmakla, kuleye ulaşıyor, avcıyı silahıyla susturuyor. 1938’de biten savaşın ardından Halifax limanına gemiyle dönmüş İspanya gazisi gençleri polis sıkı takip altına alıyor, haklarında soruşturma açılıyor, mahkemeler ise yetkisizlik kararı verip davaları bir bir kapatıyor. Ama şimdi, 1950’lerin yazarı Feridun Fazıl Tülbentçi’nin “Kahramanlar Geçiyor” adlı, sonradan kitaplaşmış, TRT’nin eski radyo programlarındaki hamasi ses tonuna benzer bu anlatımlarla Kanada halkı, İspanya’yı gecikmeyle hatırlıyor. Kendi kahramanlarına “Oleeee” diyor... msenol34@yahoo.com Halk beklesin, vatandaş gelsin oktorumun havale ettiği devredilmesinin böyle sonuç hastaneden gelen mektup vereceğini öngöremedik” diye uyarınca bildirilen gün ve günah çıkarmaya çalıştı. 2014’te bildirilen saatten 15 dakika önce kendilerini bekleyen hezimetten röntgen bölümüne gittim. Kayıt günah çıkararak kurtulabilirler memuru sigortalı olup mi göreceğiz. Sol kanat diye olmadığımı sordu. Şaşırdım. adlandırılan partiler dişe Şaşırdığımı gören memur ana dokunur alternatif öneriler girişteki kayıt bölümüne gitmemi gelse, dörtlü sağ koalisyonun söyledi. Aklım iyice karıştı. gitmesi işten değil ama hepsi Vakit kaybetmemek için dönüp orta sınıfa göz kırpma iki adım attım ve durumu çaktım. sevdasında. En omurgasızları da Dönüp “Özel sigortam olup çevreciler. Son numaraları, bu olmadığını mı soruyorsun?” hükümetin ekonomi politikasını dedim. “Hayır” demedi, “Evet” destekledikleri yolundaki de demedi. Ama bakışlarından açıklamalarıydı. Dertleri “Evet’’ demek istediği belliydi. çevreden çok, gelecek dönem Ana girişte kaydımı yaptırıp bol koltuklu hükümet ortağı döndüm. Aynı memur oturup olabilmek. O yüzden bir o yana beklememi söyledi. Randevu göz kırpıyorlar, bir bu yana. saatine daha 5 dakika vardı. Ama Oysa BM’nin son iklim raporu randevu saati gelmesine rağmen bu ekonomi politikalarının çağrılmadım. Benden sonra sürdürülemez olduğunu adeta gelenleri almaya başladılar. bağırarak ilan ediyor. BM Genel Çağrılanları dikkatlice inceledim. Sekreteri Ban KiMoon, Kadın olsun, erkek olsun, ortak uluslararası konferanslarla yanları iyi giyimli olmalarıydı. kaybedilecek vakit kalmadığını Ya varlıklı kesimden geliyorlardı en geç 2015’te bütün devletlerin ya da bir işyerinde şef düzeyinde uymaya zorunlu olacağı kararlar konumları vardı. Tam 50 dakika alınmasını istiyor. Bundan sonra sonra içeriye alındım. Özel alınacak kararların hiçbir etkisi sigortalıların randevu almadan yok. 2060’ta ortalama ısı 4 hastaneye gidebildikleri ve derece artmış olacak. Bu, yarı bekletilmeden muayene ya da kıyamet anlamına geliyor. BM röntgene alındıklarını uzmanları da biliyor trenin gazetelerde okumuştum. gittiğini ama seyirci kalmak Merakımı gidermek ve gerçeği yerine bu başı bozuk, ekonomik öğrenmek için büyümeye odaklanmış doktora niçin sistemin insani bir STOCKHOLM bekletildiğimi kulvara sokulmasını sordum. Sorumdan istiyorlar. Devletleri hoşlanmadı ama yönetenler bu gerçeği yarım ağızla görmüyorlar mı? yanıtladı. Anlaşılmaz bir şey. Gazetelerde Aynı doğayı OSMAN İKİZ okuduğum başıma paylaşmamıza, aynı gelmişti. Gerçeği manzarayı bilmenin başka, yaşamanın başka seyretmemize, büyük felaketin olduğunu yaşayarak öğrendim. işareti olan küçük felaketlere Kendimi ikinci sınıf, ezilmiş, tanık olmamıza rağmen aynı aşağılanmış hissettim. Yazılarımı sonuca varamıyoruz. John okuyanlar hatırlayacaktır. Cleese’in bir anısı aklıma geldi. Yıllardır sosyal refah devletinin Ünlü İngiliz oyuncu, 1960’lı sosyal ayağının kesildiğini, yıllarda o zaman sayıları birkaçı sınıflar arasındaki gelir farkının geçmeyen televizyon kanalları uçuruma dönüştüğünü, sağlık arasında dolaşıp ilginç bir şeyler sektöründeki özelleştirmeler bulmaya çalşıyormuş. Birden yüzünden hizmetlerin aksadığını ilgisini çeken bir film görmüş. defalarca yazdım. Yazmak başka Uzun saçlı, eski zaman kıyafetli yaşamak bambaşka bir şeymiş. bir adam çayırda ağır adımlarla Sosyal adaleti gerçekleştirmede dolaşıyor ve kendi kendine çok zirveye çıkmış bir ülkenin yavaş konuşuyormuş. John geldiği durum içler acısı. “Halk Cleese ne dediğini tam beklesin, vatandaş gelsin” diye anlayamadığı adamın bir özetlenebilecek bu politika komedi oynadığını düşünmüş. galiba iflas etmek üzere. Sağcı Ekrandaki oyuncuyu çok partilere oy verenler arasında da beğenmiş ve ustaca oynanan hastane kuyruğunda ikinci sınıf komediye katıla katıla gülmeye adam muamelesi görenler olmalı başlamış. Film çok kısaymış. ki, özellikle özelleştirmeleri Bitince yazıları bekleyip ne gerçekleştirmiş olan bakanın olduğunu anlamak istemiş. partisi önümüzdeki seçimlerde Meğer kısa film BBC tarafından barajın altında kalacağa çekilmiş son derece ciddi bir benziyor. Metafizikle ilgimiz soruna değiniyormuş. Bugün yok ama bazı dilek sözcükleri insanlığın durumu da farklı insanı rahatlatıyor. “İnşallah.” değil. Dünya felakete Baraj tehlikesini görmüş olmalı sürükleniyor ama durumuna ki liberallerin sözcüsü aldıran yok. Ekranlar şıngır geçenlerde “Sağlık mıngır... hizmetlerinin kâr amacıyla çalışan şirketlere osman.ikiz@tele2.se D eğişmeye “Fransız” kalacak bir ulus, bir toplum veya bir birey düşünebilir miyiz? Kesinlikle hayır! Ama bazı kökü çoktan çürümüş, atasallaşmış deyişler vardır, “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur” veya “Böyle gelmiş, böyle gider” gibi. Kanımızca bunlar santim daha kısaymış. Her iki iyimser ihtimalle gülüp geçile Fransızdan biri kilolu ve/veya cek safsatalardır. Her insan ve obezken, en toplular çiftçi ve toplumun zaman içerisinde en emeklilermiş. Fransız hanımların kalçası 30 yılda ortalama geniş anlamıyla hem fiziksel, hem sosyopsikolojik anlamda 85.52 cm’den, 89.9’a genişlene denli değiştiğini sürekli in miş. Halbuki aynı dönemde celeyen yüzlerce, hatta binler önyargıların aksine ekmek tüce araştırma, çalışmanın yapıl ketimi adam başına 80.6 kilodığını biliyoruz. Bunlardan bir dan 51.7’ye; et tüketimi 15.6’dan 13.3’e, şeker tüketitanesine, mühendislikten sosyolojiye geçmiş ünlü bir Fran mi 20.4’ten 6.2 kg’a, taze süt tüketimi 95.2 litreden 51.5’e sız sosyal bilimci Gérard Mermet’nin 1985’ten beri iki ve de şarap tüketimi 95.6 litreden 22.7’ye (!) düşmüş. Bu yılda bir yayımlanan “Franarada taze sebze tüketimi 70.4 coscopie” raporlarının yeni kg’dan 86’ya baskısına bir göz çıkmış. atacağız. “Scopie” PARİS Tüketime ilişkin eski Yunancada şöyle hoş verilegözlemlemek, inceri de paylaşmalemek, sınava tabi dan edemedik. tutmak anlamına Fransızlar son gelen “Skopein” 40 yılda (öncelesözcüğünden türeUĞUR HÜKÜM ri Türkiye, daha tilmiş bir son ektir. sonra Tunus, Daha ziyade endoskopi, retroskopi, spektroskopi Hindistan, Çin, Pakistan ve digibi tıbbi ve bilimsel termino ğerlerinin ucuz emekleri sayesinde) giyimkuşam masraflalojilerde kullanılır. Merrının hane başına payını yüzde met’nin gelenekselleştirdiği bu “Frankoskopi” ise Fransız 10’dan 2.6’ya yani yılda 1075 toplumundaki her türlü davra Avro’ya düşürmüşler. En nış, düşünüş, yaşayış biçimle müsrifler 35 yaş altı bekârlarmış. Yılda ortalama 7.5 çift rini evrimini gözlemler, yeni eğilim ve farklılaşmaların sen pabuç satın alan Fransızların özellikle de hanımların en bütezlerini yansıtır. Bu baskıda yalnızca son 2 senedeki geliş yük zaafı yıllık 133 Avro’yla meler değil, karşılaştırmalı ba külot ve sutyenmiş. (Satılan zı veriler daha geniş zaman di külotların yarısı string’miş!) Fransızlar yalnızca yüzde 2.01 limleri içerisinde ele alınmış. Böylece son derece ilginç hat doğurganlık oranıyla AB’nin kendi nüfusunu en dengeli geta çarpıcı birtakım gözlem ve liştiren toplumu değil aynı zasaptamalar ortaya çıkmış. manda dünyanın en uzun yaŞu fiziki verilerle girelim: Fransız erkekleri son 40 yılda şayan halklarından biri. Dünya kötümserlik şampiyonu diortalama 5 santim uzayıp ye bilinen Fransızların ortala1.75’e, 7 kilo ağırlaşıp 79.2 ma yaşama süresi kadınlarda kiloya ulaşırken, kadınlar 2 santim ve 6 kilo artışla 1.62m 84.8, erkeklerde 78.5 (10 sene boy ve 66 kiloya yükselmişler. önce 82.8 ve 75.5). Kötümser (!) Fransızlar haftada ortalama Kuzeyliler daha iriyken, Güneyliler daha uzun yaşıyorlar 35 saat çalışırken, ömür boyu 16 yıl boş zamanları var, kuşmış. Ortalama bir işçinin boyu, ortalama bir yöneticiden 2 kusuz emeklilik süresinin dı D Fransız da değişir! şında. Fransızca çok popüler bir şarkının sözlerinde olduğu gibi, “Çalışmak sağlık, ama sağlığı korumanın en iyi yolu da çalışmamaktır”. 15.2 milyon emeklinin ortalama maaşı 1216 Avro’yken erkekler ortalama 1.552, kadınlar 899 Avro emeklilik maaşı alabiliyorlarmış. Tabii ki böyle bir cinsiyet dengesizliği yüzde 0.01’lik en üst gelir dilimindekileri hiç rahatsız etmiyor. Onların aylık ortalama gelirleri 82 bin Avro. Ortalama bir Fransızın net aylığıysa yaklaşık 2.000 Avro. 20 yıl önce Fransızların yüzde 48’i müstakil ev sahibiyken bugün bu oran yüzde 57’ye yükselmiş. İlginç bir başka ayrıntı da Fransızların yarısından çoğu doğduğu bölgede yaşıyor. 70’li yıllarda her 10 Fransızdan 9’u “Katolik”im dermiş. Bugün yalnızca 6’sı bu aidiyeti bir köken diye kabullenirken, halkın yüzde 45’i Tanrıtanımaz. 62 yıl önce 1950’de bu oran yüzde 20’ymiş. Francoscopie’nin 14. baskısı deyim yerindeyse Fransızların bir cins röntgeni, canlı canlı toplumsal otopsisidir. Mermet’ye göre son dönemde Fransızlar arasında belirginleşen vahim temel değişim veya eğilim, özgürlük dozu “yükselen birey”sellik olduğu ve Fransızlara özgü “kolektif vizyon” güdüsünü giderek yitirdikleri olgusudur. Kişilik, bir söyleşisini şu sözlerle bitirir: “Bugün çoğunluk sanal (sosyal paylaşım) ağlarla iletişim içindedir. Ama bu hiçbir biçimde geçmişten daha ileri düzeyde bir birliktelik yaşadıkları anlamına gelmez...” ugurhukum@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle