19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EKİM 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Kimin elinde silah varsa muhatap o ? Mehmet 7 AKP’nin açılımlarından bir çözüm çıkmaz. Türkiye Kürtleri AKPABDBarzani üçlüsünden uzak durmalı Bekaroğlu (Eski HAS Parti İstanbul İl Başkanı): Kürt meselesi var, onun doğurduğu ve onu da aşan bir PKK terör meselesi var. Kürt meselesini konuşmadan akan kanla ilgili bir şey söylenemez. Eğer Kürtler ve Türkler birlikte yaşamaya devam edecekse, Kürtler artık grup hakları talep ettiklerine göre, yani gecikmiş de olsa 21. yüzyılda Kürt ulusu tarih sahnesine çıktığına göre, iki ulusun, iki halkın bir arada yaşayacağı bir formül geliştirilmesi gerekiyor. Bunun için 3 yol var. 1. Türkiye Cumhuriyeti anayasasında etnik vurgu yapmayacak. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları farklı kimliklerini koruyarak eşit olacak. 2. Türkler kendi dilleriyle ne yapabiliyorsa, Kürtler de aynı şeyi yapabilmeli. Bu da Kürtçe eğitim, Kürtçe kamu hizmetleridir. Ortak dil Türkçe olur, buna kimse itiraz etmiyor ama eğitim ve kamu hizmetleri Kürtçe alınabilecek. 3. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. İller seçilmiş il meclisleri ve seçilmiş belediye başkanları tarafından yönetilecek. Bu meseleyi çözmek için bunlar yapılır, bunun muhatabı olmaz. Millet kimi seçip göndermişse muhatap onlardır. PKK, terör meselesinde ise, kimin elinde silah varsa muhatap odur. Öcalan mıdır, Kandil mi, Karayılan mı, her kimse onlarla oturup silahlar nasıl bırakılacak konuşulur. Kürt sorunu çözülünce eşzamanlı olarak eli silahlı olanlarla müzakere edilir. Elinde silah olanlar, ya da arabulucular, akil adamlar vardır, bunlar hepsi bir masada olur, konuşur. Silahların nasıl bırakılacağı konuşulur, af isterler, konuşulur. İktidarın bu konudaki çelişkileri ortada. Kürt meselesini Meclis’te çözeceksiniz; seçilmiş, ellerinde silah olmayan insanlarla. Onlara Kandil’i göstererek, İmralı’yla bu işi çözmeye kalkışmak çok inandırıcı değil. ‘ Sorun bu ülkenin. ’ Akan kan İki Bayrama Açılan Yazı Dün başlayan Kurban Bayramı takvime göre 28 Ekim akşamı sona erecek. Ulusumuzun en büyük bayramı olan Cumhuriyet Bayramı da yine 28 Ekim günü öğleden sonra başlayacak. Kurbanı 61 gazeteci yurttaşının cezaevlerinde, ucu açık tutuklu olarak bulundurmanın ayıbını hissederek geçiren bir ülkede yaşadığımızı bilmeyen olsa olsa bir tek kişi var: O da Başbakan Erdoğan! Böylesine bir Araf döneminde bile bu tutsaklardan hiç söz etmiyor! AKP’li bir politikacı olarak ancak üç dönem parlamenterlik yapması partisinin tüzüğü ile sınırlandırılan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bir tür veda turlarına başlamış olmalı ki; İmralı’daki ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsünün tecritten kurtulması için yapılan açlık grevlerini toleransla karşılamaya yöneliyor. Grevcilerin bir bölümü ile Sincan’da görüşerek ikna etmeye çalışıyor. Ama şimdilik 600 Kürt vatandaşımızın katıldığı bilinen açlık grevinin, Ankara’daki etkisi; Ergenekon, Balyoz gibi dört yılı aşan davalar nedeniyle tutsak tutulan çok sayıdaki sivil, asker kişinin yol arkadaşlarının yeterli duyarlılık göstermeyişi karşısında tüm ağırlığı ile öne çıkıyor! Kaç meslektaşımız, Mustafa Balbay,Tuncay Özkan, Mehmet Haberal gibi Silivri’deki tutsakların halini hatırını sorma zahmetine giriyor? Ya da kaçı Edirnekapı kadınlar tutukevinde bulunan Zeynep Kuray ve arkadaşlarıyla ilgilenme gereği duyuyor? Hele kaç muvazzaf subay komutanlarının ne halde olduğunu sormak gibi bir insani görevi yerine getirecek kadar cesaret sahibi olduğunu kanıtlıyor? Sayın Devlet Bahçeli , MHP’den milletvekili seçilmiş olan Engin Alan’ın ikinci kez tutuklanmasından duyduğu şaşkınlıkla, Silivri tutsaklarını hatırlama zahmetine ancak bir yıl sonra giriyor! Sayın Kılıçdaroğlu, 11 Haziran 2011’deki genel seçimle oluşan 24. dönem TBMM’nin ant içme töreninden önce tutuklu milletvekillerinin özgür bırakılmaları şartını masaya koymamış olmanın bedelini dün Haberal ve Balbay’a Silivri’de yaptığı bayram ziyareti ile ödemek istiyor! CHP genel başkan yardımcılarından Gürsel Tekin, partili iki arkadaşının dört yılı aşan ve ne zaman sona ereceği bilinmeyen tutsaklıklarını Erdoğan’a hatırlatmak için, onun Pınarhisar’da daha çok bir evi andıran kasaba hapishanesinde geçirdiği dört buçuk aylık konukluğunu gündeme getiriyor. Başbakan, Gürsel Tekin’in o kıyaslaması karşısında kendisinin her Allah’ın günü ülkenin dört bir yanından düzenlenen ziyaret turları ile gelenlerle açık görüşmeler yaptığını, havalandırmaya dilediği zaman çıktığını, taşınan yemekleri afiyetle yediğini bilerek gülümsemez mi? Ve iktidarı zorlayacak bir muhalefetin yokluğunu gündeme getirmeye devam etmez mi? Çözümün aktörleri nasıl durur buradan olmalı TÜREY KÖSE 5 AKP, ABD’nin biçtiği rolde ? ? Yrd. Doç. Dr. Fatih Yaşlı, “Türkiye ve Suriye Kürtlerinin, ABD, AKP ve Barzani üçlüsünden uzak durması/ uzak tutulması gereği” üzerinde dururken bunun gerekçelerini şöyle açıklıyor: “AKP dış politikasının mimarları Ortadoğu’daki değişim sürecine müdahale etmelerinin ve kendilerine verilen görevi yerine getirmelerinin karşılığında PKK’nin tasfiyesi ödülünün verileceğini düşündü. Ortadoğu’da işler istedikleri gibi gitmeyince planlar suya düştü. Üstelik Suriye’nin kuzeyinde de bir Kürt özerk bölgesi ortaya çıktı. Suriye’deki özerk yönetim, Türkiye’deki Kürt hareketine çok yakın ve lider olarak Barzani’yi görmüyor. AKP’nin Barzani üzerinden Türkiye ve Suriye, Kürt siyasi hareketini etkisizleştirme ve denklemin dışına çıkarma çabaları bu nedenle anlamlı görünmüyor. AKP ile Barzani arasındaki ortak nokta, ikisinin de ABD’nin kendilerine biçtiği rolü yerine getiriyor olması. Aynı durum Türkiye ve Suriye’deki Kürt siyasi hareketleri için geçerli değil. Her iki hareket de ABD’nin taşeronluğunu üstlenmiş yapılanmalar değil. Ayrıca her iki hareketin içinde de çok güçlü bir sol damar var.” ? Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Fatih Yaşlı, akan kanın durması ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki gelişmelerle ilgili sorularımızı yanıtladı. Yaşlı, “AKP’nin açılımlarından bir çözüm çıkabileceğine” inanmıyor: “2013’te yerel seçimler, 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimleri ve anayasa değişikliği referandumu, 2015’te ise genel seçimler yapılacak. Önüne 2023’e kadar iktidar olmak gibi bir hedef koymuş olan AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın iktidar stratejisinin temelinde seçmen kitlesinin yaklaşık yüzde 65’ini oluşturan kesimi olabildiğince geniş bir şekilde kapsayabilmek ve sağ seçmenin biricik partisi haline gelebilmek var. Bunun için ise elbette ki bu milliyetçimuhafazakâr kitlenin hassasiyetlerini dikkate almak gerekiyor. Seçimlerin damgasını vuracağı bir konjonktürde AKP’nin BDP’yle bir diyalog geliştirmesi zor; çünkü bu, siyasetçilerin karşılıklı olarak oturup konuşması anlamına gelir. Bu ise sağ seçmen kitlesi açısından tasvip edilmeyecek bir görüntü ortaya çıkarır. Oysa Öcalan’la kapalı kapılar ardında istihbarat birimlerinin yapacağı görüşmeleri meşrulaştırmak, ‘devletin istihbarat birimi herkesle görüşür’ diye açıklamalar yapmak çok daha kolay olacaktır. ” Etnik temelli bir çözüm gerçek değil Fatih Yaşlı, “Devlet, hak ve özgürlük temelli bir siyasal çözüm sürecini devreye sokmadıkça akan kanın durması çok zor görünüyor” diyor. “Kanın durmaması Türk milliyetçiliğini artırmıyor mu? Kürtlerin şiddeti reddeden bir alternatif oluşturamadığı eleştirilerine katılır mısınız” sorusuna “Kanın durmaması elbette ki milliyetçiliği artırıyor, üstelik bunu iki tarafta da yapıyor. Şiddeti uygulayan taraf sadece PKK değil, devlet de şiddet politikalarından vazgeçmiyor. Kürtlerin şiddeti reddeden bir demokratik alternatif oluşturmadıkları tarzındaki eleştirilere ise hiçbir şekilde katılmıyorum. 19992005 yılları arasında PKK süresiz bir ateşkesi devam ettirmiş ve şiddete başvurmamıştı. Oysa silahların sustuğu bu dönemde somut tek bir adım atılmadı” karşılığını veriyor. Yaşlı, “Federasyona dayalı ya da etnik temelli bir çözümün gerçek bir çözüm olmadığını düşünüyorum. Yerelleşme, yani devletin yetkilerinin bir bölümünün yerel yönetimlere devri, çözümün bir parçası olabilir; ancak burada da unutulmaması gereken bir nokta var. Yerelleşme aynı zamanda günümüz kapitalizminin temel taleplerinden biri ve neoliberal politikalar eşliğinde sürdürüldüğünde emekçi sınıflar açısından hiç de olumlu bir sürece işaret etmiyor. Kürt sorununun çözümünü sadece kimlik politikalarına ya da yerelleşmeye indirgemek bu bakımdan doğru değil” görüşünü dile getiriyor. “Kürt sorununun gizli kapılar ardında ya da başka ülkeler gözetiminde yapılacak müzakerelerle çözülebileceğine hiçbir şekilde inanmayan” Yaşlı, şu değerlendirmeleri yapıyor: “Sorun bu ülkenin sorunudur ve çözümün aktörleri de bu ülkeden olmalıdır. Kürt sorunu emperyalist güçlerin bölgeye ilişkin planlarının bir parçası olarak gündemde kaldıkça sorunun çözümü gecikecek, çözümü engellemek için başka güçler devreye girecektir. AKP’nin bunu yapabileceğine ihtimal vermiyorum. Yine de çözüm sürecinin bir parçası olarak devletin operasyonlara girişmemesi ve bunun karşılığında PKK’nin süresiz ateşkes ilan etmesi, hatta militanlarını ülke sınırları dışına çıkarması bir ilk adım olarak görülebilir.” öyle başa böyle tıraş deriz ya? İstanbul’daki İşçi Partili bir küçük grubun Dr. Serhan Bolluk’un öncülüğüyle başkentte her yılın 29 Ekimi’nde düzenlenen Anıtkabir yürüyüşlerini kendi kabotajları altında göstererek yoldaşlarına iktidara geliyoruz türünden moral vermek için giriştikleri eylemi yasaklamaya kalkan Ankara Valiliği’nin, bu olayı olduğundan daha çok önemli kılmış olmasına ne demeliyiz? Alaattin Yüksel gibi deneyimli bir mülki amir, yasalarımızın silahsız ve saldırısız olma koşulu ile toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde özgür olduklarını da, hele hele Cumhuriyet bayramlarında bu tür halk kutlamalarına ne kadar alışılmış olduğunu da elbette bilir. Bilmesine bilir ama o da ne yapsın? İpin ucu başkasının elindeyse... Bütün okurlarımın bayramlarını kutlarım. B silah bırakmalı ? Alper Taş: (ÖDP Genel Başkanı): Kanın durması için ön adımların atılması, çatışmasızlık ikliminin yaratılması gerekiyor. Çünkü ölümler olduğu müddetçe, ölümlerin gölgesinde sorunu tartışamıyoruz. Devletin artık operasyonlara son vermesi gerekir. PKK de silahlı eylemlere son vermeli. Silahlı eylemler Türkiye toplumunu iç savaşa götürecek dinamikleri besliyor. Uluslararası deneyimleri gören bir program olması gerekir. PKK’nin elinde alıkoyduğu insanlar var, bunların bütünüyle bırakılması gerekiyor. Devlet içeride tuttuğu, seçilmiş, silaha bulaşmamış, siyaset yaptığı için tutuklu olan KCK tutuklularını bırakmalı. Öcalan faktörü var, onun üstündeki tecridin kaldırılması gerekiyor. PKK’nin bu süreçte, silahlı güçlerini 99’larda olduğu gibi ülke dışına çıkarması gerekiyor. Devletin operasyon yapmaması önemli bunun için, yoksa 1999’da büyük operasyonlar yedik, çok insan kaybettik, iddiaları var. Devlet PKK’yi bitiremez. PKK de silahlı mücadeleyle bir yere varamaz. Demokratik özerklik bir ayrılma projesi değil, bir arada yaşama projesidir. Çözümü geciktirmemek lazım. Biz çözmediğimiz sürece sorun bölgesel mevzu haline geliyor, değişik güçler müdahil oluyor. Kürt hareketinin işaret ettiği kimse, muhatap odur. Öcalan’sa Öcalan, Kandil’se Kandil, BDP’yse BDP muhatap. Öcalan’la görüşeceğiz, BDP’yi Meclis’ten atacağız, yaklaşımı kabul edilemez. Devlet de PKK de Birleştiren din değil temel haklar ? Aydemir Güler (TKP Merkez Komite üyesi): Silahlar susacak. Koşulsuz olarak, derhal. AKP iktidarı altında Kürt sorununun çözülmesine elverişli bir iklimin şekilleneceği beklentisinin yanlış olduğunu söyledik hep. AKP gericilikte, ayrımcılıkta ve militarizmde eski dönemleri aratacak bir parti değil. Dinin birleştiriciliği modern zamanların ulusal sorunlarını çözmez. Türkiye toplumu din değil haklar temelinde gönüllü ortaklığını yeniden kurmalıdır. Öte yandan sorun çözülsün deyip de devletin Kürt siyasetiyle görüşmesine itiraz etmek kadar saçma bir şey olamaz. Oslo görüşmeleri su yüzüne çıktığında biz protokollerin açıklanması istedik. Görüşmeler toplumun gözü önünde cereyan etmelidir. Meclis’in BDP milletvekilleri tehdit edilerek açılmasının tek anlamı var. AKP kolu kanadı kırılmış, kendi içinde bölünmüş bir Kürt muhatabı istiyor karşısında. Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde yangın İstanbul Haber Servisi Tutuklu yakınları ve BDP Milletvekili Sebahat Tuncel’in de aralarında bulunduğu grubun önünde oturma eylemi yaptığı Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde dün akşam yangın çıktı. 2 kadının hastaneye kaldırıldığı olayın ardından 4 itfaiye aracı ile ambulanslar tutukevine yönlendirildi. Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada da adli tutuklu iki kadın arasındaki kavga sonucu çıkan küçük çaplı yangının cezaevi çalışanlarınca söndürüldüğü bildirildi. Açıklamada “Kavgaya taraf olan 2 kadın, tedbir amaçlı hastaneye götürülmüştür. İtfaiye aracı da ihbar nedeniyle gelmiş ve yangın söndürüldüğü için geri dönmüştür” denildi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle