23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EKİM 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR Bu yıl tiyatro dalında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne Ümit Denizer değer görüldü 15 ‘Muhalif ve güçlü’ İstanbul Tasarım Bienali, kentin farklı noktalarına yayılan yoğun bir programla 12 Aralık’a kadar sürecek ? Küratörlüğünü Emre Arolat ve Joseph Grima’nın üstlendiği İstanbul Tasarım Bienali’nin ilki, muhalif ve güçlü. Cesur ve şeffaf bir tavırla, kusurluluğun sözlük tanımını da aşan bir içerikle kenti, üretimi ve tüketimi tartışıyor. NAZLI PEKTAŞ Ödül ‘Adalet Sizsiniz’e Kültür Servisi Bu yıl tiyatro dalında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne “Adalet Sizsiniz (Sokrates, Gamimeo, Sacco, Vanzetti)” adlı oyunuyla Ümit Denizer değer görüldü. Metin Balay, Yeşim Özsoy Gülan, Dikmen Gürün, Yılmaz Öğüt ve Seçkin Selvi’den oluşan seçici kurul “Adalet Sizsiniz”i yarışmaya katılan 54 yapıt arasından seçti. Seçici kurul, ödül gerekçesinde ise “Yargının siyasallaştığı günümüzde, tarih boyunca yaşanan önemli üç örneği işlemekteki duyarlılığı; konu geçişlerindeki akıcı üslubu ve özellikle hafızası zayıf toplumlarda bir bellek tazelemesine yol açacağı için ödüle değer bulunmuştur” ifadelerine yer verdi. Denizer, ödülünü 18 Kasım’da TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda düzenlenecek törende alacak. Saat 15.45’te başlayacak törende Rutkay Aziz ve Taner Barlas “Adalet Sizsiniz” oyunundan bir bölüm okuyacak. Orhan Duru, Sezer Duru, Tezer Özlü Ve... Evet, epey kalabalıktık… 22 Ekim Pazartesi, öğlenden sonra Duru’ların Cihangir’deki evlerinde toplandığımızda, başlangıçta dört kişiydik: Sezer, asistanı Burak Fidan, İthaki Yayınları’nın ve “Vergilius’un Ölümü” kitabının editörü Ahmet Öz, bir de ben. Almanya bağlantılı bazı kitap projeleri üzerinde konuşacaktık ve Sezer, bu toplantının onun evinde yapılmasını önermişti. Ama tek gündem maddesinin kitaplar olmadığı hemen anlaşıldı. Sezer, aynı uğraştan olanlar arasında pek sık rastlanmayan bir dostluk ve edebiyat sevgisiyle, o öğlenden sonrasını ve akşamı “Vergilius’un Ölümü” adlı çevirimin çıkışını kutlamaya ayırmıştı. Nitekim kitaplar konusu hemen karara bağlandı. Sonrasında ise, ansızın kalabalıklaştık… Orhan Duru, zaten evin her yanındaydı. Raflardaki, konsol ve sehpaların üstündeki veya camlı dolapların içindeki fotoğraflardan yüzündeki o aynı zamanda hem soylu hem de muzip ifadeyle gece boyu bize baktı durdu. Bu arada Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan ve seçme yazılarını toplayan “Roman Medyadan Önce Gelir” kitabıyla da ilk defa o akşam karşılaştım. Daha önce kitaplaşmamış yazılarla kitabı baskıya hazırlayan Burak Fidan, bizlere Duru’larla karşılaşmasından sonra özellikle Orhan Duru’nun yönlendirmesiyle nasıl edebiyata yelken açtığını anlattı (bu karşılaşmanın öncesi için büyük bir açık yüreklilikle “O zamana kadar serserinin biriydim!” diyor; ama şimdi yaptıklarına bakıldığında sözünü ettiği, hani o ‘doğurgan’ serseriliklerden olmalı!) Bu arada bir de müjde aldık: Orhan Duru’nun “Az Roman” başlıklı romanı, bayramdan sonra ‘160. Kilometre Yayınları’ arasında çıkıyor. Burak Fidan ve birkaç arkadaşı tarafından kurulan bu yayınevi, şimdiye kadar sadece şiir yayımlamış; “Az Roman”, yanılmıyorsam roman dizilerinin ilk kitabı olacak. Evet, o akşam çabuk kalabalıklaştık. Orhan Duru’dan sonra ilk gelen Tezer Özlü oldu; bize ölmüşlüğü ile değil, fakat ‘yaşamın ucuna’ yaptığı bütün yolculukları ile katıldı. Yıllar önce, bir hikâye kitabının arka kapak yazısında: “Biz bu kentte uzun yıllar yaşadık, aramızdan ölenler oldu…” dedikten kısa süre sonra ölmüştü. Ama pazartesi akşamı ölü değildi, ve sonuna kadar bizimle kaldı. Onu Tomris Uyar izledi. Beni kırmayıp hemen geldi. Hem de bütün güzelliği ve hınzırlığıyla. Bizden çok memnun kaldığı belliydi. Yaşayan hastalara konan yasakların dışında kaldığı için, canı çektiğince içebildi. Artık her şeyi bir hikâye üslubuyla anlatıyordu. Yaşayanlardan da andıklarımız oldu. Gerçi sonunda öte taraftan gelenlerin ağır bastığını hepimiz fark ettiysek de, birbirimize çaktırmadık. Gece evde, “Roman Medyadan Önce Gelir” kitabından ilk okuduğum, “Eyuboğlu’nun Anlattıkları” oldu. Ve hemen farkına vardım ki, o gece başta Sezer, hepimiz Orhan’ın o yazısında istediği şeyi yapmışız. Ölenlerden ölmüş gibi söz edecek yerde, ‘onlar yaşıyormuş’ sanısını sürdürmüşüz… ‘BEN BERTOLT BRECHT’ 4 KASIM’DA KOZYATAĞI’NDA ‘Brecht’ yeniden İstanbul’da Kültür Servisi Usta tiyatro oyuncusu Genco Erkal’ın Tülay Günal’la birlikte rol aldığı “Ben Bertolt Brecht” oyunu Erkal’ın yoğun turne programının ardından İstanbul’da. 4 Kasım Pazar günü saat 18.00’de Kozyatağı Kültür Merkezi’nde sahnelenecek olan “Ben Bertolt Brecht” kasım ayı boyunca İstanbul’un farklı sahnelerinde seyirciyle buluşacak. Yönetmenliği Genco Erkal’a ait oyunun müzik yönetmeni ise Emin Fındıkoğlu. Bertolt Brecht’in şiir, şarkı ve öykülerinden uyarlanan oyun 6 Kasım Salı günü saat 20.30’da Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, 7 ve 14 Kasım Çarşamba günleri saat 21.00’de Profilo Büyük Salon’da, 17 Kasım Cumartesi günü saat 20.30’da ise Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde tiyatroseverlerle buluşacak Yazarımızın yazısını elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 40. yılında İstanbul’un ilk tasarım bienalini gerçekleştirirken, cesur ve şeffaf bir tavırla, kusurluluğun sözlük tanımını da aşan bir içerikle tasarım eylemi üzerinden kenti, üretimi ve tüketimi tartışıyor. Küratörlüğünü Emre Arolat ve Joseph Grima’nın üstlendiği birinci İstanbul Tasarım Bienali, muhalif ve güçlü. “Kusurluluk” teması, küratörlerin kendi bakış açılarıyla yorumladıkları iki farklı sergi mekânı; Galata Özel Rum İlköğretim Okulu ve İstanbul Modern’de tartışılırken, kentin farklı noktalarına yayılan, yoğun bir programla 12 Aralık’a kadar devam ediyor. “Kusurluluk” ana teması altında, İstanbul Modern’de Emre Arolat’ın küratörlüğünde sergilenen “Musibet”, uzun ve karanlık bir koridora açılan hapishane kapısı replikası ile alıyor izleyeni içine. Tüm işleri sıkışmışlık hissiyatı ile okumak ve sürekli neredeydim, nereye gidecektim sorularını sormak, kente, özellikle de İstanbul’a dair keskin sözleri olan bir sergide, bütünlüğü hatırlatarak tüm işleri birbirine bağlıyor ve kötü deneyimin tecrübesini nasihattan üstün tutarak içinde dolaşana rastgele diyaloglar öneriyor. Aydan Çelik’in “İnşaat Ya Resulullah / Neo muhafazaKÂR’lığın Şaküli Düşleri” adlı, Birikim dergisinin Ekim 2011 tarihli sayısının kapak illüstrasyonunun üç boyutlu nesne hali önünde konuştuklarımız gayet bilindik... Sergide, “40 Nasihat Made in İstanbul” adlı grup projesi ise, sokaktaki beklenmedik ama çoğunluğun kanıksadığı gerçekleri belgelerken, estetik kodlarımızı test ediyor, önyargılarımızın sınırlarını zorluyor. Burak Arıkan’ın, “İslam Cumhuriyet Neoliberalizm” adlı işi ise cami, anıt, müze ve alışveriş merkezlerinin İstanbul’daki yayılımı üzerinden derin düşünceler üretiyor. Sayıları, yakınlıkları ve yoğunlukları üzerinden sosyolojik, psikolojik ve ekonomik sonuçlar üreten bu haritalama Arıkan’ın güçlü sözlerini “Her Güzelin Bir Kusuru Var” Aydan Çelik’in “İnşaat Ya Resulullah / Neo muhafazaKÂR’lığın Şaküli Düşleri” adlı çalışması. ağlar aracılığı ile sunuyor. Tasarımcı Sertaç Kakı ve proje ekibi Yaratıcı Fikirler Enstitüsü’nün “Soundspace” isimli ses yerleştirmesinde bakıp da görmezden geldiklerimiz sesleriyle yanı başımızdan geçerken musibet gözümüze sokuluyor. Joseph Grima’nın uluslararası bir küratör ekibiyle birlikte küratörlüğünü üstlendiği “Adhokrasi” sergisi ise tasarımı etkileyen ve değiştiren sosyal, ekono mik, teknolojik değişimlerin günümüz tasarımını etkileyen yönlerini görselleştiriyor. 19. yüzyıldan kalma ve şu anda kullanılmayan Rum ilkokuluna konuşlanan “Adhokrasi”, yaşayan bir sergi. Tasarım eyleminin seri üretimin içinde eriyen varlığını elde üretimde arayarak adhokrasi kelimesinin anlamıyla da birleştirip bürokrasi karşıtı, organizasyon şemasını bozan; dağ gibi kabarıp yükselen denizde büyük gemiler yerine küçük kayıklar ve kayığına güvenen kayıkçılar öneriyor. Bu önerisini genç üretimin eleştirel işleriyle de destekleyen bienalin “Akademi” programı dahilinde Tophane’de Mixer’de açılan sergi, bu samimiyeti vurgular cinsten. Marmara Üniversitesi GSF’nin, Endüstri Ürünleri Tasarımı, Grafik, İç Mimarlık ve Tekstil bölümü öğrencilerinin çalışmalarından oluşan “Her Güzelin Bir Kusuru Var” başlıklı sergide, kusurluluğu, hemen her yerde karşımıza çıkan plastik sandalyeler üzerinde tartışan iç mimarlık bölümü öğrencileri, ahşabın yerine geçen plastiğin yaygınlaşan soğuk etkisini örtbas ederek kimliğini tartışıyor. Grafik bölümü öğrencileri ise doğru bildiklerimizi sorgularken, baskıdaki teknik hataları kullanarak hatalı kitap tasarımı ve geri dönüşümlü malzemelerden üretilen el yapımı oyuncaklarla kusurluluğu tartışıyor. ‘Korku Treni’ Pera Müzesi’nde ? Kültür Servisi Pera Müzesi Genç Çarşamba etkinlikleri devam ediyor. Her çarşamba öğrencileri ücretsiz ağırlayan Pera Müzesi’nde 31 Ekim Çarşamba günü saat 22.00’de Pera Film’in, İstanbul Cervantes Enstitüsü işbirliğiyle hazırladığı İspanyol Kült Korku Filmleri: Terror Pop programından Eugenio Martín’in yönettiği “Korku Treni” filmi gösterilecek. ‘Model’in solisti Fatma Turgut. ‘Model’ Jolly Joker İstanbul’da ? Kültür Servisi Müzik grubu ‘Model’ bu akşam Jolly Joker İstanbul’da konser verecek. Şarkılarında, hüznü ve eğlenceyi iç içe yansıttığını söyleyen Model’in yükselişi Demir Demirkan prodüktörlüğünde kaydettiği ikinci stüdyo albümleri “Diğer Masallar” ile gerçekleşti. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle