14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 OCAK 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Bir yarenlik öyküsü Selen Uçer, Sundance Film Festivali’nden jüri özel ödülüyle dönen ‘Can’da zor bir rolün altından kalkıyor ? Selen Uçer için Sundance yeni yönetmenlerin, yeni projelerin ve uluslararası filmlerin kalbi. İstemediği bir çocukla hayatta tek başına kalan bir kadının hikâyesine odaklanan film, Uçer’e göre iki insanın yarenlik ederek birbirlerine tutunmasını anlatıyor. AYŞEGÜL ÖZBEK TOROS, VASİYETİ ÜZERİNE SADE BİR TÖRENLE SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI Yazar Taha Toros yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Türk kültür tarihi araştırmacısı, yazar Taha Toros (100), 26 Ocak Perşembe günü, Etiler’deki evinde hayatını kaybetti. Toros, vasiyeti doğrultusunda 27 Ocak’ta sade bir törenle Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Taha Toros’un oğlu Hilmi Toros, törenin babasının vasiyeti doğrultusunda yapıldığını belirterek “Babam ‘Özel, hususi kimse gelmesin, büyük bir tören yapmayın’ demişti. Yalnız ailesi ve yakınları, eş dost tarafından defnedildi” dedi. 1912 yılında Adana’da doğan Toros, lise döneminde Hayat mecmuasında şiirlerinin yayımlanmasıyla şiire merak sardı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1933’te mezun oldu. 1937’de Adana Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreterliği’ne atandı. Bu dönemde Çukurova ve Toroslar’da geniş kapsamlı folklor araştırmaları yaptı. Ticaret Bakanlığı bünyesinde başmüfettiş olduğu dönemde ise Paris’te, Türk kültür tarihiyle ilgili araştırmalar yaptı. Vatikan arşivlerinde Osmanlı Devleti ile Papalık arasındaki ilişkileri inceledi. Polonya’da konferanslar verdi. 1975 yılında emekli olana kadar Türk kültür tarihiyle ilgili zengin bir arşive sahip oldu. Gazetemizde de zaman zaman araştırmaları, yazıları yayımlanan ve Adana Gazeteciler Cemiyeti onursal üyesi olan Toros’un eserleri arasında “Toros Demetleri” (1929), “İki Ses Geliyor” (şiirler, 1934), “Türk Kadın Şairleri” (antoloji, 1934), “Toroslar’da Tahtacı Oymakları” (1938), “Köy İktisadiyatı” (1938), “Dadaloğlu” (1940), “Fikret Mualla” (1986), “İlk Kadın Ressamlarımız” (1988), “Mazi Cenneti1” (1992), “Kahvenin Öyküsü” (1998), “Nâzım Hikmet” (2005) de bulunuyor. “Sundance yeni yönetmenlerin, yeni projelerin ve uluslararası filmlerin kalbi. Sundance’te başrol oyuncusu olarak bulunmak hayatta insanın bir kez başına gelir. ABD’de oyunculuk okumuş biri olarak benim için orada bulunmak çok anlamlı” diyor Raşit Çelikezer’in “Can” filmiyle Sundance Film Festivali’ne konuk olan Selen Uçer. Festivalden “Jüri Özel Ödülü”yle dönen filmin en büyük taşıyıcılarından olan Selen Uçer’in oyunculuğu son Antalya Film Festivali’nde de çok konuşulmuş, adı en güçlü kadın oyuncu adayları arasında geçmişti. Koca rolünde Serdar Orçin ve çocuk oyuncu olarak Yusuf Berkan Demirbağ’ın eşlik ettiği film, 16 Mart’ta gösterime girecek. Evlat edinme, kadınlık erkeklik meseleleri, hayatta bir başına mücadele etme üzerine kurulu bir film olan “Can”, kısır kocasının ısrarıyla evlat edindikleri çocukla bir ba Serdar Orçin, Selen Uçer ve çocuk oyuncu Yusuf Berkan Demirbağ. şına bırakılan ve bu yalnızlıkla hayata karşı sertleşen bir kadının etrafında dönüyor. Filmdeki altı yıllık süreçte vücudunda, konuşmasında yarattığı dönüşümü izlerken oyunculuk adına fazlaca yol kat ettiğine tanıklık etttiğimiz Uçer’le “Can”ı ve Ayşe’yi konuştuk. Türk sinemasında çok da değinilmeyen bir konusu var “Can”ın: Evlat edinme. Sadece bu noktadan mı bakmak lazım filme? Ben daha çok, çocuk sahibi olamamış bir çift, kısırlık gibi meselelerin dışında toplumun kadın ve erkeğe verdiği roller üzerinden bakıyorum filme. Bu filmin esas hikâyesi eğitimsiz, taşralı bir kadın ve erkeğin büyük şehirde aile kurmaya çalışırken arada kalmaları üzerine kurulu. Kendi eğitimleri ve hayat anlayışları onlara birtakım zorunluluklar getiriyor. Altı yıllık bir sürece yayılıyor film. Siz bu süreçte nasıl bir değişim yaşadınız? Ayşe hikâyenin başında yumuşak, eşini seven, naif bir kadın. Ailesine ters düşerek birisiyle evlenmiş ve kendine şehirde yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Ayşe de mutlu olacaklarını zannediyor ama kocasının evi terk etmesinden sonra hayatı yavaş yavaş sertleşmeye başlıyor. Ve tek başına istemediği bir çocukla büyük bir değişim geçiriyor. Büyük şehirde evlat edindiği bir çocukla tek başına kalmış, şefkatli anne tipinden çok uzak bir karakter Ayşe. Bu, bizdeki anne imgesini de pek karşılamıyor. Anne olmakla ilgili hep yumuşak bir taraftan bahsedilir. Oysa bu hikâye, bu durumu tersten anlatıyor. Anneçocuk ilişkisi kutsal değil. Bu filmde de Ayşe başka kayıpların suçunu çocuğa yüklüyor. Ancak 6 sene sonrasında bağ kurabiliyor Can’la. Ayşe herkes tarafından terk edildiğinde, bakıyor ki yanında sadece 6 yaşında bir çocuk var. Birbirlerine yarenlik ederek bağlanıyor bu iki insan birbirine. Film için melodram diyebilir miyiz? Hayatta da böyle ağır ve trajik olaylar yaşanıyor. Biz de kahramanlar aracılığıyla değil gerçek insanlarla bu hikâyeyi anlatmaya çalıştık. Sinemanın o doğal ve minumum olma zorunluluğunu seviyorum. BUGAY’IN ANISINA ‘HAYVAN’ BAŞLIKLI BİR KUKLA SERGİSİ DÜZENLENİYOR Saim Bugay 78 yaşında Kültür Servisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophanei Amire binası heykeltıraş Saim Bugay’ın 78. doğum günü anısına “Hayvan” başlıklı karma kukla sergisine ev sahipliği yapıyor. Bugay’ın aramızdan ayrılışının 4. yılında, aynı zamanda 20 Şubat’taki doğum gününde anmak amacıyla düzenlenen sergi yarın açılıyor. Her biri Bugay’ın anısına dair bir anlam içeren, farklı tekniklerde kuklaların yer alacağı sergi, sanatçının son dönem heykellerinde insan figüründen tamamen vazgeçerek hayvan figürüne dönüşü ve hayvan temalı işler üretmesi göz önünde bulundurularak oluşturuldu. Aralarında Çağla Tulukçu Arkman, Serra Behar, Başak Bugay, Bengi Bugay, Barış Dinçel’in de bulunduğu eski öğrencileri ve asistanlarının bir araya gelerek oluşturduğu sergi kapsamında kukla sanatçısı Çağlayan Sevinçer de 26 Şubat’ta bir performans sunacak. 1934 yılında doğan ve Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Dekorları ve Kostümü Bölümü’nde hayatının son günlerine dek hocalık yapan Bugay, Türkiye’de ilk olarak Kukla ve Gölge Oyunları Sanat Dalı’nı kurdu. Heykeltıraş olmasına karşın, kukla sanatının öğretilmesi ve çağdaş bir sanat yapıtı olarak yaygınlaşması için mücadele veren Bugay için ilk olarak 2011 yılında “Öyle mi?” adlı karma kukla sergisi düzenlenmişti. (Sergi 27 Şubat’a kadar Tophanei Amire’de.) Selen Uçer ynadığım karakterler benimle benzeşmemeli. Bana benzeyen karakterlerden korkuyorum. Bu, ruhla alakalı bir şey. Zaten fizik de ruhu tamamlıyor. Mesela beni yolda görenler tanımıyorlar. Çünkü benim gündelik halim beni ilgilendirir. Bu filmde de Ayşe’nin birkaç halini görüyoruz. Erkek oyuncular komediden drama, köylüden kentliye daha rahat geçiş yaparken kadınlarda bunu yapmak daha zor. Çünkü kadın rolleri daha az, yüzeysel ve kadında fizikle sınıflandırma daha çabuk yapılıyor. O Sokakta tanınmayan oyuncu! Saim Bugay, öğrencisi İsmail Hazır’ın yapıtı yanında. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle