27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Nezih Barut, önümüzdeki günlerde döviz kurlarının artması halinde bazı ilaçların piyasada bulunamayacağını açıkladı Yüksek kur ilacı vuracak Ekonomi Servisi Abdi İbrahim Başkanı Nezih Barut, ilaçları dövizle ithal edip TL ile sattıkları için önümüzdeki günlerde döviz kurlarının artması halinde bazı ilaçların piyasada bulunamayabileceğini vurguladı. Barut, AA’ya yaptığı açıklamada, Türkiye’de ilaç fiyatlarının düşmesine karşın piyasada ilaçların bulunmaya devam ettiğini, ilaç fiyatlarındaki son indirimin ilaç sanayinde büyük yaralar açılmasına neden olduğunu, fiyatı düşürmenin yeterli bir tedbir olmadığını, kalıcı ve sürdürülebilir tedbirler al Ya Çin ABD’yi Sollarsa? Türkiye, yeni yıla girerken iç siyasal sorunlarının iç içe geçmiş demir kafesinin içinde kıvranıyor. Dünyada olup bitenler ülke kamuoyu tarafından yeterince izlenemiyor. Oysa küresel düzlemde olanlar; özellikle de önde gelen oyuncular arasındaki yarış Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Yeni yıla girilirken küresel düzlemde sorulan en önemli soru şudur: Çin ABD’yi geçer mi? Burada söz konusu olan, iki ülke arasındaki teknolojik yenilik yarışıdır. Araştırmalar, on yıl sonra, yani 2022’de, Çin’in ArGe harcamalarının ABD’den daha fazla olacağını kanıtlıyor. ABD’nin dünya bilim ve teknoloji yarışında birinciliği yitirmesi anlamına gelen bulgu, yeni yıla girerken ABD’nin ulusal çıkar çevrelerinin uykularını kaçırıyor (New York Times, 28 Aralık). ??? Kapitalizmin savunucularının, Karl Marx’ın öğretisinden çıkardığı en doğru derslerden biri, teknolojik yeniliğin ekonomik gelişmedeki önemli yeridir. Marx, kapitalizmin iç dinamiklerinin açıklamasında, kendi geliştirdiği, azalan kâr oranları yasasının teknolojik yenilik ile tersine çevrilebileceğini ya da teknolojik yeniliğin kapitalizmin can damarı olan kâr etmeyi sürekli kılacağını öne sürer. Özellikle II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler Marx’ı fazlasıyla doğruladı. Marx’ı, sermaye birikimi ve ekonomik yapı açılarından en doğru yorumlayanlardan Avusturya’dan Joseph Schumpeter’in ve Rusya’dan Vassily Leontief’in Harvard Üniversitesi’ne gelmeleri ve savaş sonrasında Alman bilim ve teknoloji birikiminin büyük ölçüde ABD’ye aktarılması sonucu ABD, kapitalist dünyanın bilim ve teknoloji lideri oldu; daha doğrusu liderliği İngiltere’den kesin olarak devraldı. ABD, küresel lider konumunun, askeri ve sivil öğeleri birbirini tamamlayan teknolojik yeniliğe borçlu olduğunun bilincindedir. Sovyetler Birliği’nin 1957’de ilk uzay aracı Sputnik’i fırlatması, ABD’de ciddi bir korku yaratmış ve bu ülkenin, bir taraftan eğitim sisteminin çocukların ve gençlerin yaratıcı yeteneklerinin geliştirilmesi bağlamında sorgulanmasına, bir taraftan da çok kapsamlı bir uzay programı yapmasına yol açmıştı. ABD uzay yarışını kazandı; Sovyetler Birliği dağıldı. Japonya’nın teknolojik yenilikte öne geçme çabaları da yenilgiye uğratıldı. Bilim ve teknoloji yarışının en önlerinde yer alacağını yıllar önce Lizbon’da somut bir biçimde programlayan Avrupa Birliği, şu sırada var olma uğraşı verdiğinden en azından şimdilik yarıştan kopmuş sayılır. ??? Yeni yıla girilirken Çin’in, yeni ürün geliştirme ve bunları pazarlama becerisi yönünden ABD’nin önüne geçebileceği öne sürülüyor. Çin’in özellikle yeşil enerji, biyo ve nano teknoloji, benzinden başka yakıtla çalışan ulaşım aracı üretimi alanlarında yeni ürünler elde etmesi ve bunları tüm dünyaya pazarlaması karşısında, ABD’nin, teknoloji yarışında geriye düşeceği korkusu artıyor. Hiç kuşkusuz teknolojik yenilikte geriye düşme, yalnızca ABD kapitalizminin büyümesi için tehlike çanlarının çalması anlamına gelmiyor; silah yapımı teknolojisi alanında da geri düşme anlamına geliyor. Bu durum, ABD’de korku ve kaygıları daha da arttırıyor. Ek olarak teknolojik yenilik, günümüzde, ürün fazlasının ya da artık değerin en büyük kaynağıdır. Bu da üretime katkısı olan emek ve sermayenin daha yüksek gelir elde etmesi anlamına gelir. Kaldı ki teknolojik yenilik ve onun dayanağı olan bilimsel gelişmede liderlik, yaratıcı ve özgürlükçü eğitim anlayışını körüklüyor; bir bütün olarak toplumsal beceriyi arttırıyor; sanattan spora kadar yaşamın her alanında öncülüğü de birlikte getiriyor. ABD’nin, buluşta, yenilikte, ustalıkta, beceride ve bunların temeli olan bilimsel gelişmede Çin’in gerisine düşme korkusu, öyle görülüyor ki, önümüzdeki dönemde küresel ekonomik gelişmelerin en önemli belirleyicisi olacaktır. Türkiye, AKP iktidarının elinde, eğitim, bilim ve teknolojik yenilik alanındaki bu gelişmelerden her gün biraz daha uzaklaşıyor! ? Abdi İbrahim Başkanı Nezih Barut, bazı ithalatçı firmaların çok zor durumda bulunduğunu, ithalat yapamadığını, fiyat indirimleri ve döviz kurlarındaki artışın devam etmesi halinde hem ithalatçı hem de üretici firmalar açısından zor günler yaşanacağını söyledi. mak gerektiğini söyledi. Barut, “En büyük korkum, önümüzdeki günlerde döviz kurları artarsa, kurlardaki farklılıklar çok oluşursa bazı ilaçları piyasada bulamayabiliriz. Devlet, eğer hâlâ ilaç sanayinde bir şeyler verilebileceğini, hâlâ kârların olduğunu düşünüyorsa bir daha fiyat düşürmesine gidebilir. O da bütçeyle alakalı. (İlaçta yeni fiyat indirimi) düşünmek bile istemiyorum. Beklemiyorum, beklememem gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir şey olursa, hâlâ indirimler olursa Türkiye’de ilaç yoklukları, sıkıntıları başlar. İnşallah döviz fiyatlarında artış olmaz” dedi. Barut, bazı ithalatçı firmaların çok zor durumda bulunduğunu, ithalat yapamadığını, fiyat indirimleri ve döviz kurlarındaki artışın devam etmesi halinde hem ithalatçı hem de üretici firmalar açısından sektörde konsolidasyonlar olabileceğini ifade etti. Barut, Abdi İbrahim olarak yurtiçi ve dışında stratejik ortaklıklara baktıklarını, Vizyon 2021 Stratejileri kapsamında bazı ülkeleri öncelikli ülkeler olarak belirlediklerini anlattı. Bunların içerisinde Kazakistan, Irak, Suudi Arabistan ve Cezayir gibi 56 ülkede 2021’ye kadar büyüyebileceklerini düşündüklerini kaydeden Barut, “Görüştüğümüz firmalar var, orada ilaç firmasını satın alma anlamında söylüyorum. Onların teknolojilerini geliştirebiliriz, yeni fabrikalar kurabiliriz. Bazı ülkelere de tek başımıza girebiliriz. Üretim olarak da girebileceğimiz ülkeler var” dedi. Özelleştirmeler başlıyor ziyle boğuşan YunaEkonomi Servisi Borç kri karşılığında 2015’e mı nistan’da, AB ve IMF yardı an 50 milyar Avro’luk ırıl aşt arl kar ası ılm kadar yap kamu mallarının satışına özelleştirme çerçevesinde dı. Yunanistan, özellan yönelik müzakerelere baş 46 milyar Avro gelir e nd içi yıl leştirmelerden bu r. iyo efl elde etmeyi hed re ilk aşamada satış Atina kaynaklı haberlere gö ştirilmesi planlaözelle ve geri kiralama usulüyle , kamuya ait bazı şirşüm nü nan marinalar, geri dö la ilgili tanıtım turları ketler, araziler ve otobanlar cıların en çok Atina ırım düzenleniyor. Yabancı yat lanik marinalarına ilgi Se ve os im Al aki nd yakınları ışmaların birkaç ay içinduyduğu, bu konudaki çal . ldi de sonuçlanacağı ifade edi lığı’nın Atina’daki kan Ba i ler şiş Aralarında Dı Çambika sahil şeridi ile merkez binaları, Rodos’ta ası ve Halkidiki bölAd Afantos golf sahası, Girit ınlarında tatil köyü gibi yak ina At er, zil ara e gesind cılara sunum yapıldığı, yerler için Fransız yatırım tar ve Kuveytli yatıKa Birleşik Arap Emirlikleri, düğü bildirildi. sür n arı asl tem rımcılarla da Kendilerini dünyanın efendileri olarak görenler yine toplanıp durum değerlendirmesi yapacaklar. Dünya Ekonomik Forumu, yedi yıldır bu tür değerlendirmelere temel oluşturması için, her toplantı öncesinde “Global Risks Report” başlıklı bir rapor yayımlıyor. Bu yılın 65 sayfalık raporu, üç tema üzerine kurulmuş: “Distopya tohumları”, “Koruyucu sistemlerinin güvenliği”, “Bağlantısallığın (connectivity) karanlık yüzü”. Rapor “kapitalist öznenin”, özgüven kaybından kaynaklanan varoluş “bulantılarının”, son aylarda giderek daha sık gözlenebilen en önemli dışavurumlarından biri. Bu rapora daha yakından bakmadan önce, “yeni havayı”, yansıtacak kimi örnekleri kısaca aktarmak istiyorum. lanmak, tarihsel (başı dolayısıyla da bir sonu olması kaçınılmaz) bir üretim tarzının sınıfı olduğunu gizlemek olan bir sınıf (kapitalist sınıf) açısından, aniden böyle bir görünürlük kazanmak, varoluş kaygılarını depreştirecek bir durum doğrusu. Bu varoluş kaygıları ister istemez dikkatlerin, toplumsal muhalefet, gelir dağılımı gibi konular üzerinde yoğunlaşmasına neden oluyor. Olunca da The Economist’te “zenginlere vergi koymak”, “plütokrasinin siyaseti” “devlet kapitalizminin” erdemleri üzerine yorumlara rastlamaya başlıyoruz. BBC, News Night programına Marksist tarihçi Hobsbawm’ı konuk ediyor, ardından bir fon yöneticisi, bir The Times yazarı, İşçi Partisi’nden bir meclis üyesi “Kapitalizmin alternatifi ne olabilir” sorusunu tartışıyorlar. Sosyalizmin iflas ettiğini iddia eden The Times yazarına, İşçi Partili meclis üyesi, “Okul çocuğu gibi konuşuyorsun” diyor. Francis Fukuyama da bu kez, “Tarihin Geleceği” başlığını koyduğu denemesinde ( Foreign Affaires Ocak/Şubat, 2012) “Orta sınıf çökerken, liberal demokrasi yaşayabilir mi” diye soruyor. Macarlar, IMF’ye karşı hükümete destek çıktı Ekonomi Servisi Yeni anayasası ve bütçe uygulamaları dolayısıyla AB’nin yaptırım tehdidiyle karşı karşıya olan Macaristan’da, yaklaşık 400 bin kişi tek başına iktidarda bulunan Genç Demokratlar Partisi’ne destek vermek amacıyla gösteri düzenledi. Macar bayrakları ve hükümet yanlısı pankartlar taşıyan göstericiler, Macaristan’ı kredi musluğunu kapatmakla tehdit eden IMF ile AB karşıtı sloganlar attı. Macaristan, IMF’den 2008’de olduğu gibi 20 milyar Avro civarında kredi almak istiyor. Maliye bakanlığından yapılan açıklamaya göre elde edilecek kaynak harcanmayacak, ekonominin güvenliği için devlet kasasında tutulacak. IMF, kredi için Macaristan’dan, merkez bankasının da yapısını etkileyen yeni anayasasını değiştirmesini istiyor. Davos’ta ‘Distopya Filizleri’ dıkları için, hükümetler hızla bozulmaya devam eden gelir dağılımına, artan yoksulluğa karşı önlemler almadığı için öfkeleniyorlar. Hızlı büyüyen, (Brezilya, Çin, Hindistan gibi, ülkelerde de derinleşen ekonomik, toplumsal eşitsizlikleri hafifletecek bir “toplumsal kontrat” aynı hızla gelişemiyor. Rapor, teknolojik bağlantısallığın (internet, cep telefonu) vatandaşlara, ekonomik siyasi yapılardan hoşnutsuzluklarını hızla küresel halk hareketlerine dönüştürme olanağı getirdiğine işaret ediyor. Rapor “Arap Baharı”, “İşgal eylemleri”, Tayland, Şili, Hindistan’da görülen halk hareketleri gibi olayları, bu bağlamda ve risk kategorisi içinde değerlendiriyor. Teknolojik bağlantısallığın etkilerine karşın dünyada, parçalanmışlık, uyumsuzluk, güvensizlik, şüphecilik, dolayısıyla bir “distopya” yaratacak eğilimler gelişiyor. Raporda bu koşullarda alınacak önlemlere ilişkin somut bir şeyler bulmak olanaklı değil. Buna karşılık Fukuyama’nın yukarıda değindiğim denemesinde kimi “somut”, çarpıcı öneriler var. Fukuyama, Barringon Moore’un “Burjuvazi yoksa de ’ ile başlayan sözcük Bu alt başlığı The Guardian’ın, perşembe günkü “başyazısı”nından aldım. Yazı, Muhafazakâr Parti Başkanı, koalisyon hükümetinin başbakanı Cameron’un “Bugün birçok insan... ekonomimizin bütün işleyiş tarzını sorguluyor” sözleriyle başlıyor, “bugün, St. Paul’ün merdivenlerinde, bankacılara dağıtılan paralara ilişkin gazete başlıklarında da görülebileceği gibi kapitalizmden tedirginlik ve daha fazlası çok yaygındır. Bu bağlamda, politikacılar halkın ruh halini daha yeni kavramaya başlıyorlar” saptamasıyla devam ediyordu. Postmodern zamanlarda, kapitalizm sözcüğü, hemen ikizini (komünizmi) akla getirdiğinden pek ağza alınmazdı. Ama galiba artık “başka” bir zamanda yaşamaya başladık. “K” ile başlayan sözcüğü (kapitalizm) bu konuya artan ilgiyi ölçebilmek için, cuma günü “Google News” (İngiltere) sayfasına sordum. 19901998 aralığında “capitalism”le ilgili 16 bin haber varmış. 19972007 arasında (Asya krizinden mali krize) haber sayısı 27 bine yükselmiş, 2007 2012 (20 Ocak) arasındaysa 51 bine. Genel olarak “Google”a sorunca da aynı dönemler için karşıma, sırasıyla şu sonuçlar çıktı: “ 1.950.000, 29.400.000 ve 1.650.000.000.” Kısacası kapitalizm kavramına ilgi, mali krizle birlikte çok artmış. En önemli korunma yöntemi sak ‘K mokrasi de yok” tanımından hareketle, liberal demokrasinin varlığını sürdürebilmesinin giderek zorlaştığını, kapitalizmi koruyabilmek için yeni bir ideolojik modelin bulunması gerektiğini savunuyor. Fukuyama “orta sınıfı” gelir düzeyine göre, toplumun ne en alt kesiminde ne de en üst kesiminde olan, mülk sahibi (evi ya da evinde beyaz eşya, otomobil de dahil sanırım) ya da kendi işi olanlar olarak tanımlıyor. Kısacası, işçi sınıfının vasıflı, yüksek ücret alan kesimiyle kendi işletmesine sahip “küçük burjuva” tabakasını “orta sınıf” tanımının içine sokuyor. Fukuyama, bu “orta sınıfın” “çöktüğünü” gösterirken tüm aksi yönde çabalarına karşın işçi sınıfının yüksek ücretli kesiminin, “küçük burjuvazinin” hızla proletarya saflarına düşmekte olduğunu, dolayısıyla Marx’ın tarih önünde fena halde haklı çıktığını da kabul etmiş oluyor. Bundan sonra da Fukuyama, “toplumsal çıkar” kavramını vurgulayarak “orta sınıfı” güç lendirmeye olanak verecek yeni ideolojiyi düşünmeye başlıyor. Genel olarak kapitalizmi değil, şimdi krizde olan kapitalizmi hedef alması gereken bu yeni ideoloji, ister istemez küreselleşmenin eleştirisini içerecekmiş; bu eleştirisini de ulusalcılığa dayandırmalıymış. Bu “Amerikan malı kullan” gibi kaba bir ulusalcılığı değil, ulusal çıkarı çok daha gelişmiş bir düzeyde temsil edecek toplumsal bir hareketi yaratmaya yönelik bir stratejinin parçası olmalıymış. Fukuyama’ya göre bu kaçınılmaz olarak popülist bir ideoloji olacak, azınlığın çıkarını çoğunluğa dayatan seçkinleri, zenginlerin yararına çalışan parasiyaset ilişkisini de eleştirecekmiş... Ama, “orta sınıflar” geçmiş kuşağın, serbest piyasa, küçük devlet iyidir söylemine takılıp kaldığı sürece, bu yeni ideolojiye dayalı toplumsal hareketler gerçekleşemeyecekmiş. Sizi bilmem ama, Fukuyama’nın aradığı bu “yeni ideoloji” bana pek hayırlı bir haber gibi gelmiyor. ‘Distopya’ya çoktan girdik galiba... üm umutlarını geride bırak’ Dante’nin ünlü başyapıtında, ‘Cehennem’in kapısının üstünde, “İçeri girerken tüm umutlarını geride bırak” yazıyor. Davos risk raporunun “Distopya Tohumları” başlıklı birinci bölümü, insanlığın, adeta böyle bir kapıdan girmekte olduğuna işaret ediyor. Çünkü, rapor, “Distopya”yı, “zorluklarla dolu, ama her türlü umuttan yoksun yer” olarak tanımlıyor. Dünya Ekonomik Forumu’na göre bir distopyanın tohumları filizleniyor: Gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları, toplumsal hakların (refah devleti...) kaybolmakta, “toplumsal mutabakatın” yıkılmakta olduğunu gördüğü, gelişmekte olan ülkeler de genç kuşaklarına olanaklar sunama ‘T Murdoch’tan Sabah ve ATV’ye 1 milyar dolar Ekonomi Servisi Medya devi Rupert Murdoch’ın sahibi olduğu News Corp. satışa çıkarılan Sabah gazetesi ve ATV televizyonu için 1 milyar doları gözden çıkardı. Murdoch’un Sabah ve ATV’ye talip olduğunu grubun kendi gazetesi Wall Street Journal (WSJ) yazdı. ABD’li medya devinin Çalık Holding bünyesindeki ATV televizyonu ve Sabah gazetesini almak için harekete geçtiği, şirketin geçen hafta satış için yetkilendirilen Goldman Sachs’tan ön teklif süresini uzatmasını istediği belirtildi. Goldman Sachs’ın bu istek üzerine geçen hafta çarşamba günü dolması gereken ön teklif süresini önümüzdeki haftaya kadar uzattığı iddia edildi. WSJ’nin News Corp.’a yakın kaynaklara dayandırarak yayımladığı haberde, Türkiye’nin en hızlı büyüyen ekonomilerden biri olduğu belirtilerek, SabahATV’nin satışıyla News Corp.’un yanı sıra ABD’li medya devi Time Warner ve özel yatırım şirketi TPG Capital’in de yakından ilgilendiği kaydedildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle