22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 2012 CUMARTESİ 4 HABERLER AP Sosyalist Grup yöneticilerinden Swoboda, Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezlekeye tepki gösterdi Viktatörle Diktatörün Oyları Son günlerde biri muvazzaf, öbürü emekli veya miadı dolmuş iki diktatör gündemde. Biri halen Macaristan’ı yöneten Viktor Orban. Despotizmi kurumlaştıran anayasayı 1 Ocak 2012’de yürürlüğe soktuğu, demokrasiyi de, yargıyı da, yasama ve yürütme gibi kendi denetimine alan bir rejime dönüştürdüğü için ülkesinin üyesi olduğu AB tarafından yakın takibe alınmış olan Orban artık Viktatör diye anılıyor. Gündemdeki ikinci kişi de 12 Eylül 1980’de Türkiye’de darbe yaparak, iktidara el koyan Evren, namı diğer “Netekim Kenan”. Viktatör namıyla anılan Victor Orban AB’nin yakın takibinde, kendisinden uygulamasından vazgeçmesi, demokratik kurumları eski hale iade etmesi isteniyor. Bu konuda, ülkemizde de iyi tanınan Jose Manuel Barosso şu açıklamayı yaptı: Birlik ilke ve değerlerine uyulmasını sağlamak için tüm gücümüzü kullanacağız. Macaristan’a uygulanacak yaptırımlar arasında, bu ülkenin AB organlarındaki oy hakkının askıya alınması ve de ekonomik yaptırımlar uygulanması bulunuyor. Özellikle acilen 15 milyar Avro krediye ihtiyacı olan Macaristan’ın bu alandaki istemlerinin geri çevrilmesi gündemde. Birlik ilke ve değerlerine bir üye tarafından uyulmaması AB tarihinde ilk değil. Daha önce de Avusturya’da ırkçı Haider iktidarı demokratik ilkeleri çiğnemişti. ??? Nazi eğilimlerini açıkça sergileyen ırkçı Jörg Haider’in iktidara gelmesi AB’de büyük tepki yaratmış ve Viyana’ya yaptırımlar uygulanmıştı. Ne var ki, AB’nin yaptırımları fazla etkin olmamış, hatta ters tepmiş, Brüksel de geri adım atmak zorunda kalmıştı. Bu kez de aynı şey olur mu? Yoksa bu kez geri adımı Viktatör Orban mı atar? Bunu yaşayarak göreceğiz. Yalnız tabii burada ince bir nokta var. O da, Viktatör’ün ve partisi Fidesz’in son seçimde oyların yüzde 53’ünü alması. Yani Macaristan’da halkın yarıdan fazlası Viktatör’ün yargıtayı, anayasa mahkemesini, tüm bağımsız ve özerk kuruluşları sultasına almasını destekliyor. Bu durumda Brüksel’deki “beyler”in veya Avrupa Parlamenterler Assamblesi’nin Macar halkının iradesini hiçe sayma yetkileri var mı? “Viktatör Orban’ın durumunu anladık, ama bunun Netekim Kenan ile ne ilgisi var?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Gerçekten, Orban halkın oylarının çoğunluğunu alarak iktidara gelmiş bulunuyor. Ama Kenan Bey’in durumu öyle mi? ??? Netekim Kenan Bey, iktidara silah tehdidiyle el koydu. Halka hiçbir şey sormadı. Ama bugün unutulmuş olan bir gerçeği anımsamamızda yarar var. 12 Eylül 1980’de Türkiye o halde idi ki, bir oylama yapılsa, darbe destek bulurdu. O günleri yaşayanlar belleklerini yoklasalar hoş olmayan bu gerçeği hatırlayacaklar. “Ama böyle bir oylama yapılmadı. Yapılsaydı belki de sessiz çoğunluk, büyük bir ekseriyetle darbeyi mahkum edecekti” denecek şimdi. Ne var ki, 7 Kasım 1982 günü yapılan halkoylamasında, Türk halkı yüzde 91’in üstünde bir çoğunlukla hem 12 Eylül rejiminin anayasasına “evet” dedi hem de darbenin başı faşist diktatörü bağrına basarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttu. Netekim Kenan Bey de yedi yıl o koltukta, millet tarafından seçilmiş bir kişi olarak kaldı. Bir anlamda,12 Eylül darbesi 7 Kasım 1982 oylamasıyla onaylanmış, aklanmıştı. Bu durumda halkın onayıp akladığı bir diktatörden ne adına hesap sorulacak ki? İşte meselenin can alıcı noktası da burada zaten. Kritik soru şu: Viktatörün önceden, diktatörün sonradan aldıkları oylar, hukuk ve demokrasi dışı eylemlerine meşruiyet kazandırabilir mi? Meseleyi böyle yalın ortaya koyunca her şey daha netleşiyor galiba. ‘Böyle demokrasi olmaz’ BRÜKSEL (ANKA) AP Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Hannes Swoboda, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenlenmesine ilişkin, “Demokrasi için mücadele böyle olmaz. Kılıçdaroğlu’na yapılanların demokraside karşılığı yoktur. Kabul etme şansımız ise hiç yoktur” dedi. Swoboda ayrıca, “Türk hükümetine AB sürecinde yardımcı olduk. Ancak son zamanlarda Türkiye’de tuhaf, anlaşılması zor, kaygı verici ve kabul edilemeyecek gelişmeler yaşanıyor. Bunları kabul edemeyiz. Bizim Türk hükümetine güvenimiz kayboluyor” diye konuştu. ABHaber’e TürkiyeAB sürecinde AP’nin eski Türkiye raportörü Swoboda, “Son zamanlarda Türkiye’de tuhaf, anlaşılması zor, kaygı verici ve kabul edilemeyecek gelişmeler yaşanıyor” dedi. Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenlenmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Swoboda, “Hükümetin bu stratejisini AB’nin de desteklemesini beklemek hayaldir” dedi. yaşanan gelişmeler konusunda açıklamalar yapan AP’nin Türkiye dosyasına en hâkim birkaç parlamenterinden biri olan eski Türkiye raportörü Swoboda, Türk hükümetine yönelik büyük bir hayal kırıklığına uğradıklarının altını çizdi. Swoboda, “Hükümet doğru bir stratejiyi kaybetti. Eskiden Türk hükümetinin stratejisi açık ve netti. Demokrasi içerisinde sorunlar çözülmeliydi. Askerlere karşı mücadeleyi abartıp, gazetecilere yönelik yapılanlar ve yeni sivil bir anayasanın durumunun net olmaması pek de kabul edilecek bir şey değil” dedi. Askeri rejime karşı verilen mücadele ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için Türk hükümetine her türlü desteği verdiklerinin altını çizen Swoboda, “Ama şu anda birçok insan hapishanelerde uzun süredir tutuluyor. Bunlar tuhaf ve kaygı verici şeyler. Gazetecilerin ve birçok sivilin hapishanelerde uzun süredir hüküm giymeden tutuklu bulunmasını demokrasi adına kabul edemeyiz” dedi. Swoboda şöyle devam etti: “Kılıçdaroğlu’nun başına gelenleri de mokraside kabul etme şansımız yoktur. Hükümetin bu stratejisini AB’nin de desteklemesini beklemek hayaldir. Gazetecilerin içeride tutulması, bu çerçevede uzun tutukluluk süresini AB kriteri ile bağdaştırmayı kimse aklından geçirmesin. Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili çok büyük sorunlar var. Bunlar antidemokratik uygulamalardır.” Türkiye’nin hâlâ bir sivil anayasa yapmaya uzak olduğuna da işaret eden Swoboda, “Anayasa ile ilgili ortada somut bir şey yok. Bolca söylem var. Ne olacağı belli değil. Türk demokrasisinin geleceği için iyi şeyler değil bunlar” dedi. DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ: AKP CUMHURBAŞKANI GÜL İLİŞKİLERİ Türkiye’de yönetim totaliter MUSTAFA ÇAKIR Aralarına ‘Köşk’ girdi ERDEM GÜL ANKARA Sağlık meslek örgütlerinin sert tepki gösterdikleri Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yasası’nı değiştiren kanun hükmünde kararnameye (KHK) bir eleştiri de Dünya Tabipler Birliği’nden (DTB) geldi. DTB, “Yasama organının yetkilerini yok sayarak anayasaya aykırı kanun gücünde kararname çıkarılması, ülkedeki yönetimin demokratik değil totaliter bir yönelimi olduğunu ortaya koymaktadır” dedi. DTB, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yasası’nın 1. maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresini yürürlükten kaldıran 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’yi gündemine aldı. TTB’nin Türkiye’de sağlık alanındaki gelişmeler ve 663 sayılı KHK ile ilgili olarak bilgilendirdiği DTB, 150’yi aşkın üyesine mektup göndererek, Türkiye’deki meslektaşlarına destek vermeye çağırdı. DTB Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber’in gönderdiği mektupta şu değerlendirmelere yer verildi: “Ne yazık ki yasama organının yetkilerini yok sayarak anayasaya aykırı kanun gücünde kararname çıkarılması, ülkedeki yönetimin demokratik değil totaliter bir yönelimi olduğunu ortaya koymaktadır. TTB ile diğer meslek örgütlerinin kanunlarında ve sağlık alanı ile ilgili yükseköğretim alanında yapılan değişikliklerle, hükümet politikalarıyla uyumlu tavır almayan meslek kuruluşlarının ve öğretim üyelerinin baskı grubu olma özellikleri sindirilmeye, işlevleri boşaltılmaya çalışılmaktadır. DTB, meslektaşlarımızın mesleki bağımsızlıklarının ve mesleğin kendini denetleme yetkisinin korunması konularında nasıl destek sunabileceğimizi TTB ile birlikte değerlendirmektedir. Sizleri bundan sonra hazırlayacağımız etkinlikler konusunda bilgilendirmeye devam edeceğiz.” DTB, Türkiye’de 663 sayılı KHK ile TTB Yasası’na yapılan müdahaleyi gündemindeki konulardan “en ciddi olanı” ve “Türkiye’de hükümetin TTB’nin temel işlevlerini ve rollerini ortadan kaldırma girişimi” olarak değerlendirdi. Gül Nuceyfi’yi kabul etti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Irak Ulusal Meclis Başkanı Usame Nuceyfi ve beraberindeki heyeti kabul etti. Çankaya Köşkü’nde basına kapalı gerçekleşen kabulde, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da hazır bulundu. Çiçek’ten Fransa senatosuna mektup ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Fransa Senato Başkanı JeanPierre Bel’e sözde Ermeni soykırımını inkârının ceza konusu yapılmasına ilişkin yasa konusunda mektup gönderdi. Çiçek mektupta “Dostluk boyutunu korumak istediğimiz TürkiyeFransa ikili ilişkilerine darbe vuracak, ifade özgürlüğünün rehin alınmasına yol açacak bu ve bu nitelikteki başka girişimlerin engellenmesi için zamanlı ve sağduyulu müdahalelerde bulunacağınıza dair samimi inancımı koruyorum” dedi. Gülen cephesinden ‘özür’ mesajı Haber Merkezi Fethullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın başkan yardımcısı olan Cemal Uşşak, 1915 olaylarına ilişkin olarak, Türkiye’nin atması gereken barışçıl adımları olması gerektiğini söyledi. Uşşak, Türkiye’nin 1915’te olanlar için “soykırım değildir” söyleminden uzaklaşması gerektiğini, vaktiyle bu ülkede 1.5 milyon Ermeni olduğunu ve bugün onların buralarda yaşamadıklarını dile getirdi. Uşşak, Agos gazetesine “Bir devlet yetkilisi çıkıp ‘Biz de 1915’te olanlardan çok üzgünüz’ dese çok önemli bir adım atılmış olur” dedi. ANKARA Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile AKP arasında peş peşe iki veto ile bozulan bahar havası, Köşk’teki görev süresinin 7 yıl olduğu ve yeniden aday olamayacağına ilişkin açık düzenlemeyle iyice kendini gösterdi. AKP’nin, 7 yılın ardından yeniden aday olamayacağını yasaya açık şekilde yazması üzerine, Gül’ü savunmak muhalefete kaldı. AKP ile Gül vetolardan sonra son olarak eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yargılanacağı yer konusunda ters düşerken, partiden, “Bu dönemde çıkardığımız üç yasadan ikisini veto etti. Bu bir rekor” değerlendirmeleri yapıldı. TBMM’de önümüzdeki hafta yasalaşacak olan Cumhurbaşkanı Seçim Yasası tasarısına AKP tarafından eklenen geçici maddeyle Gül’ün süresinin 7 yıl olarak netleştirilmesi, iktidar partisi ile Köşk arasında bir süredir yaşanan mesafeyi iyice gözler önüne serdi. Ancak bu düzenleme AKP’yi tatmin etmedi. AKP, daha önce Cumhurbaşkanlığı yapmış ve halen yaşayan isimlerden Kenan Evren, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’in yeniden aday olmasını önlemek için ek bir düzenleme daha getirerek Gül’ün 2014’te aday olmasının önünü kapattı. Kulislerde bu düzenleme üzerine, “Evren, Demirel ve Sezer’in yeniden adaylıkları teorik bir şey. Asıl olan Gül’ün adaylığı. Yasayla bu yol kapatıldı” yorumları yapıldı. eni Evren’ler yaratılıyor’ CHP’nin Anayasa Komisyonu üyeleri Atilla Kart, Rıza Türmen, Süheyl Batum ve Uğur Bayraktutan Gül’le ilgili düzenlemeleri eleştirdi. Kart, düzenlemeyle “Yeni Kenan Evren’lerin önünü açtığını” Ülkemize hayırlı olsun” dedi. Türmen de Erdoğan’ın 2014’te cumhurbaşkanı olması üzerine hesap yapıldığını belirtti. Bayraktutan da tasarının, “Erdoğan’ı 2014’te Köşk’e çıkarma tasarısı” olduğunu belirtti. ‘Y Dergi, internet sitesinde AKP hükümetini ‘Ankara’yı kızdırmayın’ başlığıyla anlattı Economist: Otoriterleşme korkusu büyüdü LONDRA (ANKA) The Economist dergisi, internet sitesinde “Ankara’yı Kızdırmayın” başlığı ile yayımladığı analizde, “Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara geldiğinde birçok kişi, ülke için İslamcı bir gündemi olmasından korkuyordu. Ancak bugün daha büyük bir korku, birçok kişinin giderek ilerleyen otoriterleşme olarak gördüğüdür” yorumunu yaptı. Erdoğan’ın “adilane” biçimde 1960 yılından bu yana seleflerinden dördünü deviren ordu üzerindeki sivil yönetimi tesis ettiğini belirten dergi, “Ancak bazıları, hükümetin darbe korkularını, gazetecilere baskıları dahil, meşru muhalefeti taciz etmeyi haklı çıkarmak için kullandığına inanıyor” diye yazdı. İngiliz dergisi, uzun bir süreden beri devam eden Ergenekon soruşturmasının yüzlerce tutuklamaya yol açtığına, ancak şimdiye kadar bir tek kişinin mahkum olmadığına işaret etti. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nce yayımlanan raporun Türkiye’de yargı sisteminde uzun bir süreden beri var olan kusurları dile getirdiğine dikkat çekilen yorumda, “Hükümet, bağımsız yargı sisteminin sadece görevini yaptığında ısrar ediyor. Ancak Türkiye, bölgede etkinliğini artırırken ve Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini sürdürürken eleştirilere takındığı tutumun yakından izlenmesi beklemelidir” denildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle