18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 5 EYLÜL 2011 PAZARTES 8 SÖYLEŞİ İSO’nun en büyük 500 şirket listesinde ilk 5 şirketin 4’ünün Bilin Yazılım’ı kullandığını söyleyen Dr. İnkaya: Sıra dünyaya açılmakta ÖZLEM YÜZAK Trafik Kazaları Savaş Gibi Can Alırken... Sürekli artarak yinelenen katliamın önünü kesecek hiçbir önlem almadan oturup seyretmeyi sürdürecek miyiz? Bayram tatilinin daha beşinci günü trafik canavarı 82 ölü, üç yüzü aşkın yaralıyla bir kez daha karayollarını “kan gölüne” çevirmiş bulunuyor. Trafiğin daha yoğunlaşacağı, tatil dönüşlerinin kanlı bilançosunun daha ağır olacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Nitekim önceki gün yayınlanan haberlere göre 9 günlük tatil boyunca, tahmin edildiği gibi yurt genelinde trafik kazaları 140 dolayında ölü ve 3 bin 500 yaralı gibi ürkünç düzeylere ulaşmış görünüyor. Yılın tümüne, hele yılların toplamına bakıldığında her yıl artan “zayiatın” orta boy bir savaşta verilen zayiata yaklaştığını kolaylıkla tahmin etmek mümkün. O kadar ki, trafik özellikle bayram tatillerinde topluma artan sayıda ölü ve yaralıya maloluyor. Bu ürkünç hesaba “normal” zamanlardaki kazalar dahil değil. Büyük kentlerin belirli kavşaklarına yerleştirilen MOBESE kameralarının neredeyse Tanrı’nın her günü kör kör parmağım gözüne türünde ibret verici kazaların, tüm ayrıntılarıyla ve defalarca sergilemesine karşın olmaya devam ettiğine bakılırsa kimsenin ders almaya niyeti olmadığını ortada. Konunun uzmanlarına göre kazaların önde gelen nedenleri arasında trafik kurallarına uymama birinci sırada. Aşırı hız, yanlış sollama, kırmızı ışık ihlali, dikkatsizlik, araç sürerken cep telefonuyla sohbet, alkol, yorgunluk kazaların nedenleri arasında sayılıyor. Kazaların meydana gelmesi, kuşkusuz salt bu sayılanlarla da sınırlı değil. Yolla, kavşaklarla ilgili yapım hataları, yola mıcır döküldüğünü açık ve net uyarı işaretleriyle anımsatma eksikliği de keza kazaya yol açan çok sayıda ciddi ihmaller arasında sayılıyor. Kazaların nedenleri, salt sürücü, yolun dizaynı ya da uyarı eksikliğiyle sınırlı da değil. Örneğin Cumhuriyetin “Bilim Teknik” dergisinin 2 Eylül 2011 sayısında Yargıtay Onursal Üyesi Sayın Çetin Aşçıoğlu kazalarda aracın sorumluluğunu irdeliyor. Yazara göre, “motorlu araçlar” kendi içinde gelişen kuvvetler yardımıyla hızla ve her yöne gidebilme, durma ve engellerden kaçınmada güçlük, yere uyum sağlamada yetersiz kalma zafiyeti nedeniyle zarara yol açma eğilimindedirler. Dolayısıyla da tıpkı aracın mekanik ve donanımıyla ilgili bakımındaki eksiklikler gibi kazaların oluşmasında önemli roller üstlenebilmektedirler. Zaman zaman büyük markaları üreten fabrikaların filanca model otolarını örneğin fren düzeneğinde arıza saptandığı gerekçesiyle tamir için geri çağırdıkları bilinmektedir. Ne ki yukarda sayıp dökülen kaza nedenleri, kuşkusuz yine de eksik kalmaktadır. Zira kazalarda, kazayı yapan sürücüden başlayarak kaza kurbanına, yolun niteliğine, aracın mekanik performansına uzanan düzineyle unsur devreye girmekte, dolayısıyla da kazanın gerçek nedenini saptamak kolay olmamaktadır. Ancak kazaların gerçek nedenlerinin saptanmasında sürekli yinelenen klasik diyebileceğimiz yaklaşımların sistematik bir biçimde es geçtikleri önemli bir nokta var. Bu, karayollarının, araçlara, sürücülere sağlıklı ve güvenli sürüş olanağı sağlamakta yeterli olup olmadıklarıdır. Ülkemizde karayollarının özellikle tatil ve bayramlarda giderek artan trafik kazalarından bir türlü kurtulamamalarının nedenleri arasında, sanırız bu nokta yer almaktadır. Konunun uzmanı değilim. Ancak elli yılı aşkın araba kullanan biri olarak bazı deneyim ve gözlemlerime dayanarak çoğumuzun düşündüğü kimi görüşlerimizi aktarmak istiyoruz. Sorun Batı ülkelerinde alınan bazı önlemlerle tam çözüme ulaştırılmış olmasa da kazalarda azalma sağlanmıştır. Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok. Karayollarınızın yükünü, alternatifler yaratarak hafifletmek, örneğin yıllardır üvey evlat muamelesi yaptığımız dört denizli ülkemizin en önemli ana arteri denizyollarımızı güçlendirip modernize ederek yeniden devreye sokmak, özellikle tatil aylarında turizm yörelerinin limanlarına yolcu ve araç taşıyan gemiler çalıştırmak gibi. Sadece bu alternatif bile zamanı sınırlı tatiline başlamak amacıyla bir an önce gideceği yere varmak için bini aşkın kilometre yolu gece gündüz demeden ve bu arada kazaya da davetiye çıkararak katetmek durumunda kalan insanlara hem güvenli bir yolculuk sağlanabilir, hem de karayollarını tercih edenlerin bir nebze de olsa tenhalaşan yollarda işini kolaylaştırarak kazasız belasız gidecekleri yere varmalarını sağlamış olursunuz. Batı ükelerinde kullanılan alternatifler arasında araçların tatil yörelerine kuşetli trenlerle taşınmasının da oldukça yaygın olduğunu anımsatalım. Bütün bunların gerçekleştirilmesinin kolay olmadığının farkındayız. Ne ki trafik canavarını önünü kesmenin başkaca çaresi de yok. Hiçbir önleme başvurmadan, insanların tatillerine kazasız belasız, uygar biçimde ulaşmalarını sağlayacak önlemler almadan trafik canavarının cinayetlerini önlemek mümkün değildir. Halkın sağlığının korunmasının bir kamu hizmeti olduğu unutulmamalı. En düşük yatırımla en yüksek istihdamı ve en fazla katma değeri yaratan sektörlerden biri yazılım sektörü. Bu yüzden ekonominin kalkınma gücü olarak da tanımlanıyor. Ekonominin tüm kollarını etkileyen bu sektör sayısal uçurumu kapatarak bilgi toplumu olmayı da kolaylaştırıyor. Yazılımı üretmek için en önemli girdi akıl ve yaratıcılık. Dünyada ekonomik ve politik alanlardaki gelişmeler; güvenlik, bilişim, internet, arama motorları, dijital fotoğraf, televizyon, multimedya, oyun, taşımacılık, telekomünikasyon, ses tanıma, dış kaynak kullanımı, açık kod, süreç ve dağıtım ağları gibi alanlardaki yenilikler, yazılım ürün ve hizmetlerinin yönünü de etkiliyor. Eğer konuyu daha da açacak olursak; bilişimin yalnızca kullanıcısı değil aynı zamanda üreticisi olmak isteyen ülkeler için yazılım sektörünün yaşamsal önemi var. Hal böyleyken Türkiye’deki yazılım sektöründe çok “açık” alan var. TÜBİTAK verilerine göre Türkiye’de yazılım üreten yaklaşık 1600 firma bulunuyor. Çoğu küçük ve orta ölçekli ve sermaye yapıları güçlü olmayan firmalar. Yazılım şirketlerinin yüzde 35’i teknoloji geliştirme merkezlerinde yer alıyor. Aslında Türkiye çapına özel tonlarca program geliştirebilir. Ama bunları gören ancak az sayıda firma bulunuyor. Bilgisayar Mühendisi Dr. Zafer İnkaya’nın başarısı, bir anlamda yerli yazılımcıların açık buldukları bir alana odaklanarak ciddi kazanımlar elde edebileceklerinin güzel bir örneği. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği mezunu olan ve İTÜ’de insan kaynakları üzerine doktora yapan İnkaya’nın 1992 yılında Lafarge Türkiye için tasarladığı “İnsan Kaynakları Yönetim Sistemi/HUMANIST” bugün başta Arçelik, Ford Otosan, Eczacıbaşı, Tekfenbank ve Beko Elektronik olmak üzere birçok büyük şirkette kullanılıyor. İnkaya’nın sahibi olduğu Bilin Yazılım’da bugün 40 kişilik bir ekip Humanist’i hem geliştiriyor hem de dünya pazarlarına uygun hale getiriyor. Bilin Yazılım’da neler yapıyorsunuz? 1990’da Bilin Yazılımı kurar kurmaz hemen insan kaynakları yönetimiyle işe başlamadım. Önce deniz taşımacılığı ile ilgili bir yazılımımız vardı. Ancak deniz taşımacılığının Türkiye’de büyümeyeceğini, kapalı kalacağını gördük. Ve gerçekten de Türk şirketlerinin çoğunu yabancılar aldı. Ben de yatay büyüyebileceğim bir konuda çözüm üretme yoluna yöneldim. Bu açıdan insan kaynakları en iyi konulardan biri olarak ortaya çıktı. Tabii bir de ‘Nasıl daha az kişi ile daha verimli bir çalışma yapabiliriz’ sorusu gündemimizdeydi... Dağılıp her şeyi yapmaya çalışırsan hiçbir şey yapamazsın. Odaklanıp derinleşirken herkesten farklı bir noktaya doğru ilerlersin. PORTRE 1960 İstanbul doğumlu olan Dr. İnkaya, Robert Kolej’den sonra 1981 yılında ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun oldu. 2000’de İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümü’nden “İnsan Kaynakları Yönetim Birimlerinin Yapılanması” konusundaki teziyle doktora derecesini alan İnkaya 1981 yılından 1985 yılına kadar uluslararası bir danışmanlık firması olan Price Waterhouse’da çeşitli kademelerde bilgi teknolojileri yönetim danışmanlığı yaptıktan sonra 1985 yılında Smart AŞ ve 1990 yılında Bilin Yazılım ve Bilişim Danışmanlığı şirketlerinin kurucu ortaklığını yaptı. İnkaya 2007 2009 yılları arasında Bilişim ve Yazılım Eser Sahipleri Meslek Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de üstlendi. nsan kaynakları yönetimine ilişkin Humanist yazılım programını geliştiren Bilin Yazılım’ın sahibi Zafer nkaya bugün başta Eczacıbaşı, Arçelik, Ford Otosan olmak üzere birçok şirketin yabancı insan kaynakları yazılımlarından vazgeçerek Humanist’e yöneldiklerini söylüyor. nkaya’nın başarısı, bir anlamda yerli yazılımcıların açık buldukları bir alana odaklanarak ciddi kazanımlar elde edebileceklerinin güzel bir örneği… Hâlâ emekleme dönemi En güçlü olduğunuz sektörler hangileri? Otomotiv, bankacılık ve finans ağırlıkta… Türkiye’de otomobil, traktör, kamyon, minibüs ve otobüs üretiminin yüzde 85’i ‘Humanist’ kullanıcısı kuruluşlar tarafından yapılıyor. Yabancı sermayeli bankalarda çalışan toplam personelin yüzde 62’si, kamu bankalarında çalışan toplam personelin yüzde 77’si ve bankacılık sektöründe çalışan tüm personelin yüzde 48’i ‘Humanist’ kullanıcısı bankalarda çalışıyor. Üretilen hayat sigorta poliçelerinin prim toplamının yüzde 66’sı, tüm sigorta poliçelerinin prim toplamının yüzde 40’ı yazılım kullanıcısı kuruluşlar tarafından gerçekleştiriliyor. Türkiye’de belli başlı ilaç üreticisi firmalarda çalışan toplam personel sayısının yüzde 30’u yazılım kullanıcısı ilaç üreticilerinde çalışıyor. Aslında genç nüfusu ve dinamik yapısı ile Türkiye’nin hem kendi insan kaynağını iyi yönetmesi hem de yazılım sektörüne şu an olduğundan çok daha fazla önem vererek yüksek katma değerli bir üretime geçmesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de şirketler ve kurumlar sizce insan kaynaklarını nasıl yönetiyorlar? Türkiye’de insan kaynakları hâlâ nuz. KOBİ’lerde durum çok daha vahim. Bir insanı adam gibi işinde çalıştıracaksan önce önüne hedef koyacaksın. İyi ama kurumun kendi hedefi ne? Neye göre yönlendireceksin? Şirket stratejisi belirleniyor, ama bu kez de şirket stratejisinin uygulanmasında aşağıya doğru sorunlar çıkıyor ya da piyasa değişiyor Türkiye’de insan kaynakları hâlâ yeni bir hedef belirleme ve emekleme döneminde. Uluslararası bunu yine üst yönetimden diğer birimlere aktarmak gereşirketler işin önemini anladıkları için zaten uygulamaları sürüyor. Uluslararası kiyor. Şirketlerde çoğu zaman üst yönetimin adımları şirket 100200 kişilik çalışanı ile insan bir yere giderken aşağısı başkaynakları yönetimi gerçekleştiriliyor. ka yöne koşuyor. GeliştirdiTürkiye’de 400 500 çalışan sayısına bile ğimiz yazılım bunu ciddi şekilde engelliyor. Kurumun çıksanız ciddi bir insan kaynakları hedefleri değiştikçe bunun yapılanması bulamıyorsunuz. aşağıya doğru yansımasını otomatik olarak yapıyor. Sistem yöneticinin adil davranmasını emekleme döneminde. Uluslararası sağlarken adam kayırma iddialarını da şirketler işin önemini anladıkları için önlemiş oluyor. Prim sistemini geçzaten uygulamaları sürüyor. Uluslarmişiyle takip etme imkânı sunuyor. arası şirket 100200 kişilik çalışanı ile Şirket içi çatışmaları azaltıp morali ve insan kaynakları yönetimi gerçekleştibağlılığı arttırıyor. Biz Huminist ile riliyor. Türkiye’de 400500 çalışan tüm bu performans değerlendirmelerisayısına bile çıksanız ciddi bir insan ni açıkça görebiliyoruz. kaynakları yapılanması bulamıyorsu ‘Açık ve bakir bir alandı’ İnsan Kaynakları’na (İK) odaklanmak nereden aklınıza geldi? Bu alanda bir eksiklik mi vardı? Kurumların fark yaratabilmek için en önemli kaynağı insan sermayesi. Bu kaynağın verimli ve etkin yönetilmesindeki en önemli araç da teknoloji. 1992 yılında yönetim raporlama sistemleri kurulması konusunda danışmanlık hizmeti verdiğimiz Lafarge Türkiye firması için yaptığımız bir araştırma sonucunda bu eksikliği fark ettik. Firmanın o zamanki İK yöneticilerinin talebi sonucunda Humanist’i geliştirmeye başladık. Biz de çalışmalarımız sırasında bu alanı bakir ve gelişmeye çok açık bir alan olarak gördüğümüzden, sadece bu alana odaklanmaya karar verdik. Humanist birçok yabancı rakibine karşın 21 yıldır ayakta kalmayı başarabilmiş bir yazılım. Humanist programının diğerlerinden farkı ne? Biz diğerlerinden farklı olarak Humanist’te global uygulamalarla yerel ihtiyaçları bütünleştirerek kurumların yapılarına göre uyarlanabilir bir sentez oluşturduk. Aslında bu farkı birbirini tamamlayan ve güçlendiren birkaç unsur oluşturuyor: Öncelikle Humanist, bir kurumda insan kaynakları ile ilgili temel süreçlerin tümünü tek bir veri tabanında toplayan ihtisaslaşmış bir uygulama platformu. Bu özelliğiyle dünyada da nadir örneklerden biri. Bu entegre yapı, ülkemizde sıkça değişen ve uygulama farklılıkları da içerebilen yasal mevzuatın gereklerini de karşılıyor. Üstelik bunu, yasal değişikliklerde güncelleme garantisi ile birlikte sağlıyoruz. Bu gibi değişikliklerde alternatif ürün kullanan firmalardaki toplam uyum sağlama maliyeti, hata maliyetlerini bile arındırsak Humanist’in toplam edinim maliyetini kat kat aşabiliyor. YTL’ye geçiş ve TL’ye geri dönüşler, 2000 yılı geçişi, Sosyal Güvenlik Kanunu’ndaki ciddi değişiklikler gibi birçok örnekte müşterilerimizin “burnu bile kanamadı” desek abartmış olmayız. İSO’nun ilk 500 şirketinin içinde ilk 5’in 4’ü Hümanist yazılım kullanıyor. Ford, Tüpraş, Renault, Arçelik. Biz 45 kişi ile Bilin’e başladık. Bugün 40 kişilik bir kadromuz var. Şimdi bütün çabamız Humanist’i yurtdışı pazarlara açmak. Bunun için eski çalıştığım şirket olan Pricewaterhouse ile işbirliği geliştiriyoruz. Azerbaycan Merkez Bankası ve Romanya’daki Dacia ile görüşmelerimiz olumlu gidiyor. Yıllık ciromuz 5 milyar TL’ye ulaştı. ‘Yaratıcılık gerektiriyor’ Mesleği tavsiye ediyor musunuz gençlere? Kişinin kendi gelişimini yaşayabildiği en iyi mesleklerden biri. Bir şeyler yaratıyorsunuz, yarattığınızı yaşama geçiriyorsunuz, tepkiler alıyorsunuz ve onu tekrar geliştirme imkânına sahipsiniz. Tek yönlü bir tarafa gitmiyor. En yüksek maaşların alındığı sektörlerden biri yazılım. Ayrıca yurtdışında da çok ciddi ihtiyaç var. Ancak bunun için doğru eğitim şart. Bugün piyasanın ihtiyacı olan nitelikleri ne yazık ki sadece birkaç üniversite sağlıyabiliyor. StraussKahn Paris’e döndü ABD’nin New York kentinde otel temizlik görevlisine cinsel saldırı suçundan aklanan eski Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Fransız Dominique StraussKahn, eşi Anne Sinclair ile birlikte dün Paris’e döndü. Çift basına açıklama yapmadan Paris’in merkezindeki evlerine gitti. StraussKahn 14 Mayıs’ta ABD’de tutuklanmıştı. Eski IMF Başkanı bu kez de ülkesinde bir gazeteciyazar kadının tecavüz girişimi suçlamasıyla açtığı davayla ilgili olarak Fransız yargısına ifade verecek. CHP HEYET SUR YE’YE G TT ‘Amaç komşu ülkeye yardımcı olabilmek’ MEHMET AL SOLAK HATAY CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Suriye ziyaretiyle ilgili olarak “Amacımız, sıkıntılı bir dönem geçirmekte olan komşu ülkede olup bitenleri birebir görmek, gözlemlemek. Türkiye’nin ne ölçüde yardımcı olabileceğine ilişkin katkıda bulunabilmek” dedi. Loğoğlu, CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Hatay milletvekilleri Refik Eryılmaz ve Mehmet Ali Edipoğlu ile Suriye’ye gitti. CHP heyeti Lazkiye Valisi Abdulkadir Muhammed Şeyh ve Lazkiye Milletvekili Sait Kutsiye tarafından karşılandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle