19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara B A B B B A A B B B Y B B 29 31 29 29 29 32 33 24 25 25 25 25 29 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB Y PB Y PB A A A A B PB Y 28 29 28 32 34 32 34 34 31 34 27 25 23 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid B Viyana Y 13 15 17 19 17 16 19 19 21 19 30 28 13 Belgrad Y 33 Sofya PB 29 Roma Y 24 Atina B 29 Zürih Y 15 Moskova PB 17 Aşkabat Y 30 Taşkent B 29 Baku B 25 Bişkek Y 30 Tiflis PB 20 Kahire A 34 Şam A 32 19 EYLÜL 2011 PAZARTES Ülkemiz geneli parçalı ve çok bulutlu, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Sıvas, Adana ve Mersin’nin kuzey çevrelerinin sağanak yer yer gök gürültülü sağanak geçecek. Denizde hava: Batı Karadeniz’de ilk saatlerde fırtına ve rüzgâr bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Eylül Başbakan Erdoğan, laiklik konusunda Mısır televizyonuna yaptığı açıklamada, laiklik din karşıtlığı, din düşmanlığı değildir. Mısır’ın laik bir anayasaya sahip olmasını istiyorum. Laiklikten korkmayın... dedi. Bu, Mısır’ın en örgütlü siyasi partisi Müslüman Kardeşler’in tepkisini çekti, Erdoğan’a, Arap ülkelerinin dışarıdan projeye ihtiyacı yoktur, dediler. Alev Coşkun, dünkü gazetemizin ikinci sayfasında, bu konuyu kapsamlı ele aldı. Millet isterse laiklik de elden gider, diyen bir başbakanın, bugün laik devleti savunan ve dahası Mısır’a laik bir devlet ve anayasa öneren bir insana dönüşmesi ilginçtir. Görmezlikten gelinemez. Peki bu gelişimi nasıl görmeli, yorumlamalı? Birincisi, Erdoğan’ın laiklik konusunda fikri gelişiminde aranabilir... 10 yıllık iktidar döneminde, gerçekten de insanların hem laik hem inançlı olabileceğini, hem şeriatçı olup laik devleti ve düzeni yönetebileceğini, laikliğin İslamcı yayılma ve toplumu dincileştirmek için de en iyi politik ortam sunduğunu.. görmüştür. Bunu görmek için âlim olmak gerekmiyor! Sıradan bir deneyim birikimi. İkincisi, Erdoğan’ın siyasi olarak, bugünkü dünyada Avrupa ve ABD ile ittifaklık çerçevesinde Türkiye’yi laik olarak yönetmekten başka bir yol olmadığını anlamasıdır. Köktendinciliğin geleceği yoktur. Erdoğan’ın siyasi hedefleri ve dünya politik hedefleri açısından, köktendinci / şeriat devleti yöntemleri, geçerli değildir. Böyle bir kimlikle dünya arenasında (“saygın”) politika yapamaz. Ayrıca, şeriat yönetimlerinin zamanlarını doldurmakta ve ölmekte olan yönetim kimlikleri olduğunu, halk arasında gelişimin bunu reddetme yönünde olduğunu görmektedir. Üçüncüsü, Arap Baharı’ndaki ayaklanmanın özünde, daha modern bir devletyurttaş ilişkisi ve Batı demokrasisi arzusunun itici güç olması ve fikri gücünü özellikle daha çok dinci otokrasiye de karşı olma yönünden almasıdır. Erdoğan, bu mesaji almıştır ve İslam dünyasında liderliği ancak bu “ilerici” yönü savunarak yapabileceğini düşünmektedir. Dördüncüsü, şeriatçı bir insanın veya siyasi partinin, “laik” bir ortamda, laikliği savunarak da dini inançlarına uygun toplumsal değişiklikleri yapabileceğini görmüş olmasıdır. Bu, laikliğin içinin boşaltılması anlamına da gelir. Laik ama dindar ve şeriatçı gibi yönetim biçimlerinin de ortaya çıkabileceğini düşünüyor olabilir. Türkiye’nin büyük çoğunluğunun laik ve demokrasi yanlısı olduğu gerçeğinden hareket ederek, evrensel ve toplumsal gelişimin, özünde ve aslında, geçici arazlara uğramasına rağmen, laiklik ve demokrasi yönünde olduğunu görüyor olabilir. Bütün bunlarda gerçeklik payı vardır. Erdoğan bunu görmüştür derken de siyasi kadrosunu da işin içine katıyorum tabii ki.. Ama Erdoğan, salt kişisel olarak bütün bunları seziyor, görüyor ve liderlik yapıyorsa, siyasi sezgisi oldukça gelişmiş bir kişi olarak tarif etmek gerekir. Bilemeyeceğim. Ama bildiğim ve gördüğüm iki şey var: İlki, Erdoğan’ın Mısırlılara tavsiyesi önemlidir ve görmezlikten gelinecek bir olgu değildir. İkincisi ise ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Türkiye’de laikliğe aykırı, laikliğin içini boşaltan siyasi karar ve uygulamalar çoğalmaktadır. Aslında bütün bunların verilerini toplayın bir değerlendirme yapmak durumundayız. Erdoğan, en sonunda, kişisel inançlı biri olarak, giderek toplumu dincileştirme ve daha muhafazakârlaştırma politik karar ve eylemlerinden vazgeçebilir mi? Bu muhafazakârlaştırma politikasını öyle sınırlara sürdürür ki devletin bir laiklik örtüsü kalır ama o da tamamen anlamsızdır, çünkü toplum şeriatın cenderesinde yaşamaktadır... Okur Katkısı: “Tahlilleriniz çok aydınlatıcı. Küçük bir ek yapmak istiyorum. Filistin devletini Filistin yöneticilerinin istediklerinden emin değilim. İsteseydi Yaser Arafat ve/veya ekibi ‘Başkentimiz Kudüs olsun’ diye ısrar etmezdi ve devlet çoktan kurulmuş olurdu. Şimdikiler de varlıklarını gerginliğe borçlu olabilirler. Filistin halkının haklılığına inanç doğrudur ama real politikte olanlara akıl erdirmek bizim gibi normal vatandaşların anlayabileceği bir şey değil sanırım.” Fuat Yalçın. ANKARA Ergenekon davası kapsamında 2 yılı aşkındır Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve aynı zamanda Güneydoğu gazisi olan Avukat Serdar Öztürk’e Gaziler Günü öncesi 3 gün hücre cezası ile bir ay ziyaretçi yasağı getirildi. Öztürk’ün avukatı, “Müvekkilim hücrede kalıyor. Hücrede kalan bir insanın hücre cezasını nasıl uygulayacaklar?” diye sordu. 7 Haziran 2009’da tutuklanan Öztürk’ün avukatı Demet Reçber, 28 Şubat 2011’de Ergenekon soruşturmadan tutuklu bulunan herkesin bir gece yarısı 1 No’lu Cezaevi’ne nakledildiklerini anımsattı. Bütün her şeyin orada başladığını anlatan Reçber, Avukat Serdar Öztürk Erdoğan, Laiklik, Devlet Bir garip ceza... AL CAN ULUDAĞ Silivri’de hücrede kalan tutuklu avukata 3 gün hücre cezası verildi GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘BUNUN ADI MANEV ŞKENCE’ “Bu manevi işkence değil midir” diye soran Reçber, oradaki insanların yıldırılmaya çalışıldığını kaydetti. Reçber, “Artık elektrik, Filistin askısı, dayak yok ama oradaki insanlar, onurları kırılacak muamelelere maruz kalıyorlar. Manevi işkence yapılıyor” dedi. renin yazılı beyanıyla 3 gün hücre hapis cezası vermiş. Üstelik kimsenin ifadesi bile alınmamış. 9 metrekarelik odalardan bir tanesinin herhalde camını da kapatırlar...” Genelge yok sayılmış Bir ay ziyaretçi yasağının gerekçesini de anlatan Reçber, olay günü kapalı görüş günü olduğunu ve müvekkilinin ablası ile görüşeğini belirtti. Reçber, “O gün memurlar, müvekkilimi zorla ifadeye götüreceklerini söylemişler. Müvekkilim de ‘zorla götüremezsiniz, Adalet Bakanlığı’nın genelgesi var’ demiş. Memurlar kendi aralarında tutanak tutmuş ve hâkimler yine idarenin yazılı beyanını alarak ceza vermiş” diye konuştu. dinmeyen acılar yer yer dile getirildi. Ürkütücü istatistikler sıralandı. 78’liler “utanç müzesi” adı altında, başta 1980 olmak üzere geçmişin acılarını gözle görülebilir, elle tutulabilir hale getirdi. Hiç ders çıkarmadan, öncesiyle sonrasıyla tüm sorumlularını en azından tarih mahkemesinin önüne getirmeden böylesi dönemleri yok saymak, kanlı bir gömleğin üzerine yeni bir gömlek giyip “tertemiz oldu” demek gibi bir şeydir. Er geç açığa çıkar. Bugün 12 Eylül 80’in özellikle hukuka vurduğu darbe kimsenin yadsıyamadığı bir gerçek; zorlama idam kararları, herkesi terör örgütü üyesi şüphesiyle sorgulamalar, toplu gözaltılar, tutuklu yargılamalar... 12 Eylül 2010 referandumu bir dönüm noktası olarak kabul edilirse AKP döneminde durum nasıl? Yargı bağlamında birkaç karşılaştırma yapalım... Evren 12 Eylülü’nde sistematik işkence vardı. Bunda bir amaç yıldırma, peşin ceza verme ise bir amaç da “suçunu itiraf ettirme” idi. Zanlı suçunu kabul edip ifade verdiğinde hakkında dava açılıyor, mahkemede “işkence altında alınan ifadelerin” kabul edilebilirliği ayrı bir tartışma konusu oluyordu. AKP 12 Eylülü’nde fiziki işkence yaparak suçunu kabul ettirme diye bir şey yok. Ne var? Kişi suçunu kabul etse de etmese de baştan suçlu kabul ediliyor. Örneğin şüpheliye her türlü yöntemi kullanarak “evet ben terör örgütü üyesiyim” dedirtmiyorlar. “Sen terör örgütü üyesisin, olmadığını mahkemede ispatlarsın” diyorlar. Evren 12 Eylülü’nde davalar açılırken ceza yargılamasının en temel iki unsur olan, “suçdelil bağlantısı” ile “suç tarihisuç yeri” iddianamede yer alırdı. Son üç yılda o döneme ait bazı önemli iddianameleri inceledim. Bu kurala uyulmuş. Örneğin, “Bu kişinin evinde şu seri numaralı silah bulundu, bu silahın iki kişinin öldürülmesinde kullanıldığı saptandı” deniyor. AKP 12 Eylülü’nde ise iddianameler en hafif anlatımla “yığma”. Her şey iç içe. İddianame ve eklerine konan binlerce sayfalık belgelerin hangi suçların delili olduğu belli değil. Evren 12 Eylülü’nde “düşünce” suçtu. Dönemin ceza yasasının pek çok maddesi kimi düşüncelerin toplumu ve devleti böleceği, sınıflara ayıracağı iddiasına dayalı olarak uygulanıyordu. AKP 12 Eylülü’nde ise düşünceden öte “düşünceye hazırlık” suçu var. O nedenle de her türlü not, kitap taslağı, bilgi, “tehlikeli bir düşünce oluşturmanın hammaddesi, delili” olarak iddianamelerde yer alıyor. Evren 12 Eylülü’ndeki fiziki işkencenin boyutları malum. AKP 12 Eylülü’nde ise dijital işkence var. Teknoloji gelişimi en çok bizim savcılara yaradı desek yeridir. Yaptığınız bir telefon görüşmesi, bilgisayarınıza gelen bir bilgi sizi pekâlâ silahlı terör örgüt üyesi yapabilir. Evren 12 Eylülü’nde önce Sıkıyönetim, sonra Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı. AKP 12 Eylülü’nün neredeyse hükümet güvenlik mahkemeleri gibi çalışan özel güvenlik mahkemeleri var. 1980’in tüm olumsuzluklarını kaldıralım derken neredeyse karesi alınmış gibi bir gerçek var ortada. Bütün bu olumsuzluklar kadar vahim olan bir başka gerçek de şu: Mevcut ceza yasası ve usul yasasındaki pek çok temel maddeye de uyulmuyor. Yani hukuk devletini bir yana bıraktık, kanun devleti bile değiliz. AKP de artık bugünkü durumu savunamaz noktaya geldiği için bir “arayış arayışı içinde” görünüyor. Madalyonun bu yüzünü yarına bırakalım... “Nakil işlemi yasalara aykırıydı hem de taşındıkları yeni yerin koşulları kötüydü. Henüz ısıtma sistemi yapılmamış, inşaat kalıntılarıyla dolu olan binalara nakledildiler. Orada üç öğün de yemek verilmedi” dedi. Bu duruma tepki gösteren Öztürk’ün infaz memurlarının “onur kırıcı beyanlarıyla” karşılaştığını belirten Reçber, şunları kaydetti: “Benim müvek kilim böyle bir şeyi asla alttan almaz. Dolayısıyla tepki göstermiş. Bunun üzerine memurlar tutanak tutmuşlar. Ancak bu tutanağa müvekkilimin asla söylemediği sözleri de ekleyerek cezalandırılmalarını istemiş. Biz buna itiraz ettik. İnfaz hâkimleri hiçbir delilleri toplamadı. Kamera kayıtları her şeyi ortaya çıkarabilecek durumdayken, hakimlik ida GÜL: M T’ N GÖRÜŞMELER DOĞAL Fotoğraf: AA MET N BOLAT Yurdakul’a yapılan kötü ZEYNEP GÖĞÜŞ Şehit Aygör’ün annesi tabutun başında gözyaşı döktü. Hastaneye kaldırılan acılı anneye takılan serumun bandajı olası sorunlara karşı çıkarılmadı. Yürek yakan veda Memleketleri Konya ve Bartın’da düzenlenen törenlerin ardından 2 şehit sonsuzluğa uğurlandı BARIŞ YAMAN KONYA/ BARTIN Bingöl’ün Genç ilçesi kırsalında operasyondan dönerken karşılaştıkları bir grup PKK’li teröristle çıkan çatışmada şehit düşen komando er Muhammet Aygör (21) Konya’da, Van’ın Başkale ilçesinde meydana gelen mayın patlamasında şehit düşen er Hasan Hüseyin Oğuz (20) da memleketi Bartın’da toprağa verildi. Şehit Aygör için Şehit Aygör Elazığ’da tören düzenlendikten sonra toprağa verilmek üzere memleketi Konya’ya gönderildi. Selçuklu ilçesine getirilen cenaze Sızma beldesinde düzenlenen törenin ardından toprağa verildi. Babasını 9 yıl önce kalp krizi sonucu kaybeden Aygör’ün şehit olduğu haberini annesi Cemile Aygör’e (60) askerler verdi. Kötü haber hasta olduğu öğrenilen acılı annenin durumunun kötüye gitmesi ihtimaline karşı hastaneye kaldırılarak orada verildi. Amca Bayram Aygör “Ben çocuğumu doğuya göndermem. Dur diyen yok. Ciğerimi sökseler göndermek istemem” dedi. Şehit Oğuz artın’da büyük acı B Şehit Oğuz’un cenazesi de Bartın’da toprağa verildi. Anne Emine Oğuz, “Herkes bana ‘ ‘oğlun seni dakika başı öpüp, dakika başı seviyor’ diyorlardı. “Oğlum demek ki bana doyamayacakmış” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un davetlisi olarak kendisini Berlin’e götüren THY Airbus 321 uçağında gazetecilere yaptığı açıklamada, Doğan Yurdakul’un cezaevi aracıyla eşinin mezarının başına kadar getirilmesiyle ilgili olarak “Üzüldüm. Kötü uygulama. Memurlar ellerindeki kâğıda göre iş yapınca böyle üzücü durumlar oluyor. Hoş değil bunlar, kamu vicdanını zedeleyici” dedi. Geçen yılın ekim ayında Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Federal Almanya Cumhurbaşkanı Wullf’a iadei ziyarette bulunacak olan Gül, “TürkiyeAlmanya ilişkilerinin FransaAlmanya ilişkileri seviyesinde olması gerektiğini belirtti. Gül, Almanya’nın en büyük ticari partnerimiz olduğunu” söyledi. TürkiyeAlmanya arasındaki en büyük sorun nedir sorusuna Gül şu yanıtı verdi: “3 milyon Türk var Almanya’da; 1 milyo nu Alman vatandaşlığına geçmiş. Alman mucizesi için gece gündüz çalışan Türklere teşekkür olarak söylenen sözler unutuldu. Uyumsuzluğu abartıyorlar. AB artık bisikletin pedallarını çeviremediği için düşüyorlar. Türkiye ile AB’nin pedalları daha güçlü döner” dedi. İstanbul Haber Servisi’nin haberine göre de Berlin’e gitmeden önce Atatürk Havalimanı’nda basın toplantısı düzenleyen Gül, bir gazetecinin MİTPKK görüşmesini sorması üzerine şöyle dedi: “Her devletin bu tür süreçlerle ilgili, görüşmelerle ilgili kurumu vardır. Bu da istihbarat teşkilatıdır. Dolayısıyla, İstihbarat teşkilatımızın, Türkiye’nin en önemli meselesi olan böyle bir konuyla uğraşıyor olması, bunun içinde olmasından daha tabii bir şey olamaz. Amaç, terörü bitirmektir. Terörü bitirmenin bütün yöntemleri bir strateji çerçevesi içerisinde yürütülür. İstihbarat teşkilatı da bu çerçevede üstüne düşeni yapar.” 2. Ergenekon’a devam edilecek İstanbul Haber Servisi 2. Ergenekon davasına bir aylık aranın ardından bugün devam edilecek. Gazetemiz yazarı ve CHP milletvekili Mustafa Balbay ile CHP’li vekil Prof. Mehmet Haberal ile birlikte toplam 117 sanıklı davada halen 21 kişi tutuklu yargılanıyor. Bugünkü duruşmada eski Sivas Ülkü Ocakları Başkanı Oğuz Bulut’un sorgusuna devam edilmesi bekleniyor. Şık ve Şener’in Gazeteci Arkadaşları ‘Adaletin 200’ü’ yürüyüşü yaptı Kürkçü: Görev verilirse kaçmayız İSKENDERUN/ANTAKYA (Cumhuriyet) Mersin Bağımsız Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, bağımsız vekilleri ile BDP’li vekillerin çoğunun 1 Ekim’de parlamentoya gidip, Meclis çalışmalarına katılma yönünde fikir beyan ettiğini, kesin kararın ise tutuklu vekillerle yapılacak görüşme sonrası verileceğini açıkladı. Başına geçmesi beklenen “çatı partisi”ni anlatmak üzere önce İskenderun sonra da Antakya’da toplantı yapan Kürkçü, “çatı partisi”nin bir genel başkanının olup olmayacağının belli olmadığını söyleyerek “Ama görev verilirse, kaçmayız” dedi. ‘Adalet istiyoruz’ İstanbul Haber Servisi “Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları” gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Odatv davasından tutuklanmalarının 200. günü nedeniyle dün Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Mis Sokak’a kadar “Adaletin 200’ü” adlı yürüyüş gerçekleştirdi. Grubun Taksim Meydanı’na çıkmasına polis izin vermedi. Yürüyüşte, Şık ve Şener’in serbest bırakılması gerektiği vurgulanarak “Gazetecilik yargılanıyor. Sanık sandalyesinde basın ve ifade özgürlüğü var” denildi. Eyleme, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu, Umut Oran, Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil, milletvekilleri Melda Onur, Ali Özgündüz, Süleyman Çelebi, Mahmut Tanal, Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, gazeteciler Banu Güven, Ruşen Çakır, Ertuğrul Mavioğlu ve Ayşenur Arslan ile çok sayıda demokratik ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Taksim Meydanı’na yürüyüşe geçen gruba polis, Taksim Meydanı’ndaki BDP eylemini gerekçe göstererek izin vermedi. Bunun üzerine topluluk Mis Sokak’ta açıklama yaptı. Grup adına açıklama yapan Kumru Başer, “İki yüz gün boyunca adaletin iki yüzünü gördük. Deniz Feneri davasını sorgulayan savcılar değiştirilirken mahkeme başkanının itirazına karşın Şık ve Şener’in tutukluluk hallerinin devamına karar verildi” dedi. Yürüyüşte, Direnişte Ritim grubu enstrümanlarıyla tempo tuttu, Grup Bandista ise kısa bir dinleti sundu. Erdoğan, New York yolcusu Dış Haberler Servisi Başbakan Tayyip Erdoğan, BM’nin 66. Genel Kurul açılışına katılmak üzere bugün New York’a gidiyor. Gezi, hem Filistin’in BM’ye 23 Eylül’de yapacağı tanınma başvurusu hem de İsrail ile yaşanan kriz nedeniyle dikkatle izleniyor. İsrail Başbakanı Netanyahu ise Filistin’in BM’de tanınma girişiminin başarısız olacağını düşündüğünü söyledi. MERSİN (Cumhuriyet) Mersin’de yarış yaptığı iddia edilen motosikletten düşen Tayfun Kılınç ve Mehmet Çağlar adlı gençler o sırada geçen bir otomobilin altında kalarak öldü. Kazanın ardınan otomobil sürücüsü gözaltına alındı. C MY B C MY B Yarış iki gencin sonu oldu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle