17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 19 EYLÜL 2011 PAZARTES 2 hayır gelmez; çünkü, bilmeden yönetmek olmaz. onuyu somutlaştırmak için, isterseniz kavramlarla başlayalım. Üniversite demek, bilimsel ve yönetsel özerklik demektir. Yani, erklerini özlerinden, bilgi ve bilgeliklerinden alan insanların yönettiği yükseköğrenim ve öğretim kurumları. Unutmayalım ki, Türk devriminin önemli atılımlarından biri, biraz geç de olsa, 1946’da Üniversiteler Kanunu’nun çıkarılmasıydı. Siyasal iradenin seçtiği yöntem, yapılışta ve uygulanışta özerklikti. Yapılış, bilimcilerin, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin Sıddık Sami Onar Hocası ile Ankara Hukuk’un Profesörü Hirsch’in önderliğinde olmuş, Meclis’ten Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in inatçı çabalarıyla geçirilen yasa yeni kurallara göre oluşturulan özerk üniversitelere bırakılmıştı. Öyle bir özerklik ki, bugün hayal bile edilemeyen fakülte tüzelkişiliğiyle başlayıp üniversite organlarının hepsini kapsamakta. Türkiye’yi yeniden düzeltmeye de galiba yine oradan başlamak gerekecek. Uzun gözükse de aslında en kestirme ve doğru yol bu. Yeter ki, iktidar dediklerimiz o yoldan başlanmasına olanak verecek kadar iktidar sahibi olsunlar. Oysa onlar, tam tersine, öyle bir tutumu hep iktidarsızlık sayagelmişlerdir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER K Adalet Güneşi Doğuyor mu? Yazının başlığını “Adalet Güneşi Doğuyor mu?” olarak koydum. Güneşler elbet doğar, karanlıklar sonsuza dek sürmez. Adalet güneşimizin doğmasını sağlamak için her şeye sahibiz. Türk insanı 1920’lerde gösterdiği başarıyı 2011’de mi gösteremeyecek. Prof. Dr. Erdener YURTCAN Bilmeden Yönetmek EN küçüklerin başlaması bitti. Şimdi, ilkokullardan başlayarak üniversitelere kadar uzanacak başka eğitim açılımlarının mevsimi. Öğretim sözü etmeden durabilir misiniz? Hele cahil tüketiciliğin ve gitgide yobazlaşan gericiliğin batağında debelenen bir Türkiye’de. vet, parlak görüntü sözlerine karşın, bu temelsiz şişinme ve şişirilmede öyle bir kofluk var ki, çöküntü geldiği zaman en çok yine kendimiz şaşıracağız. Böyle olduğu için, kofluğun en kritik yerine bir an önce parmak basıp zorunlu olanı bir an önce yapmak gerekir. İlk akla gelen, temelden, ilkokullardan başlamaktır. Ama yanlış; asıl öylesi uzun zaman alır. O “temelden” dediğimiz işleri, örneğin bir ilköğretim reformunu yapacak donanımlı insanların en kısa zamanda yetiştirilip sorumlu mevkilere getirilmesi gerekiyor. Yani önce bir üniversite reformu ve hemen ardından, liyakate ve bilgiye dayalı ölçütlerle oluşturulmuş bir kamu yönetimi. Bunu hedeflerinin başına koymayan siyasal partilerden C E umhuriyet’i açtım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yirmiye yakın bölgede yargıç ve savcılarla toplantılar yapmış, ardından Yargıda Durum Analizi Raporu hazırlanmış. Ne güzel bir adım. Raporun içeriği ve ceza, adalet sistemimize getirecekleri de önemli tabii. Konunun satır başları neler mi? İşte, bu sayfanın el verdiği ölçüde, birkaç konu ve değerlendirmesi. Önce HSYK’nin yapısı. Kurulun başkanının Adalet Bakanı’nın olması istenmiyor; sembolik olarak cumhurbaşkanı öneriliyor. Cumhurbaşkanının kurul başkanlığı kanımca uygun olmaz, çünkü cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. Adalet Bakanı’nın kurulda istenmediği bir düzende, cumhurbaşkanı daha da yadırganır. tut ve hesap sor, mantığına dayanır. Yargı birliğinin sağlanması için askeri mahkemelerin kaldırılması, elbette desteklenecek bir öneri. Türk doktrini ezelden beri bunu ister. Yargıtay üyeliğine aday olabilmenin sınava tabi kılınması, ne güzel bir düşünce. Yargıtay’a üye seçilenleri daha işin başında “yaftalama” sonucunu ortadan kaldıran bir tavır. Amaca uygun bir sınavla önce başarılar ortaya konulur, sonra Yargıtay üyeliği yolu açılır. Aksi takdirde birinci yargılamalardan sonra Yargıtay’a gelen dosyalarda tebliğnameler hazırlanırken karmaşa çıkar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sembolik hale getirilmesi önerisi kanımca uygun değildir. Bu Başsavcılık Yargıtay’a gelen dosyalarda iddia görevini yapar ve dosyalar dairelere gitmeden önce temel bir değerlendirme olanağı yaratır. Adil yargılanma Ceza yargılamasının iddiasavunmayargı üçgeninde, iddia açısından vazgeçilmez bir duraktır. Buna karşı çıkıp, dosyaların Yargıtay’da doğrudan dairelere gönderilmesini ileri sürenler, hızlandırmayı düşünüyorlar, fakat her hızlandırma amaca uygun düşmez. Hele hele adil yargılanma ilkesini anayasal bir ilke konumuna getiren bir ülkede. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını önerenleri tabii ki alkışlıyorum. 2004 yılında ilkin CMUK henüz yürürlükte iken bu mahkemeler sisteme yerleştirilmişti. DGM’ler kaldırılmıştı, ama terimi bağışlayınız “dükkân” yerinde duruyordu. Bu konudaki raporumu Temmuz 2004’te yazdım ve Türkiye Barolar Birliği’ne gönderdim. Bu konudaki tüm hukuka ve anayasaya aykırılıkları dile getirmeye çalıştım. Bu günlere gelmemiz mutluluk veriyor, önerinin yargıçlardan ve savcılardan gelmesi bunu daha da arttırıyor. Öneriyi yapanların kulaklarımı çınlattıklarını duyar gibiyim. Yargıtay’daki daire sayısının arttırılması önerisi kanımca bir bütünün yalnızca bir parçası. Bence atılması gereken ilk adım, siyasal iktidarların adalet hizmetinin vazgeçilmezliğini perçinleyerek bütçedeki payı arttırmalarıdır. Bu sonuç, yargıçlık ve savcılık mesleğini cazip hale getirmenin hareket noktası olur. İhtiyaca yetecek kadar meslek mensubu onların görev yapacakları mahkemeler ve savcılıklar... Bu adımlar suçla mücadelede ve adalete ulaşmada itici güç olur. Bu raporda mutlak yer alması gereken bir bölüm, suyu tersine akıtarak kurulmak istenilen istinaf mahkemeleridir. Bu yol çıkar yol değildir. En kısa sürede vazgeçilmelidir. Tutuklama bu raporun baş köşelerinden birine oturmalıdır ve beni düzeltiniz diyerek haykırmalıdır. Sanırım sözü geçen raporda daha başka önemli noktalar vardır. Bu rapor kamuoyuna açıklandığında, irdeleme fırsatını elbette bulacağız. Uyum Yasaları ile birlikte CMK ve TCK’nin hazırlanması ve yürürlüğe konulması aceleye getirilince, sorunların büyümesi kaçınılmazdı. Ama bunların üstesinden gelmek mümkündür. Son söz: Yazının başlığını “Adalet Güneşi Doğuyor mu?” olarak koydum. Güneşler elbet doğar, karanlıklar sonsuza dek sürmez. Adalet güneşimizin doğmasını sağlamak için her şeye sahibiz. Türk insanı 1920’lerde gösterdiği başarıyı 2011’lerde mi gösteremeyecek? Çağın temel sorunları Türkiye Cumhuriyet Savcılığı daha önce de gündeme gelmişti. Çağın temel sorunlarından olan organize suçlulukla mücadelede etkili olabilecek bir örgütlenme. Bu savcılık yerel yetki yönünden ülke düzeyinde yetkili olmalıdır; organize suçluluğa karşı başarı için bu şarttır. Bu örgütlenmeyi yaratırken dikkat edilecek olan noktalar var. İlkin bu örgütlenme Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dışında olmalı, sonra Türkiye Cumhuriyet Başsavcısı makamı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı makamının aynı kişide birleşemeyeceği düşünülmelidir. Yüksek Adalet Kurumu Yeri gelmişken, ülkemiz için hazırladığım Yüksek Adalet Kurumu modeli neden düşünülmez ki. Bu model her şeyiyle bizimdir ve yargıyı yargı mensuplarına teslim eder. Modelin temeli önce yetki ver, sonra sorumlu C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle