17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 EYLÜL 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 13 İstanbul Modern’deki ‘Hayal ve Hakikat’ sergisinde modernden çağdaşa 74 kadın sanatçının yapıtları yer alıyor Kadın sanatçılar güldestesi FEST VALDE 238 F LM ZLENECEK S BEL ÇORBACIOĞLU Altın Koza heyecanı başlıyor SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Bugün başlayacak 18. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nde, yerli ve yabancı 238 film, dört ayrı salonda 714 gösterimle ücretsiz olarak halka sunulacak. Festival etkinlikleri kapsamında açılacak olan Adana Sinema Müzesi ise bir ilkin gerçekleştirilmesi olacak. Panel, sergi, söyleşi, kongre ve konserlerin de gerçekleştirileceği festivalde filmler, Cinebonus, Arıplex, Metropol sinemaları ve Adana Kültür Sanat Merkezi’nde izlenebilecek. Bu arada, hiç sinemaya gitmeyen öğrencileri, sinemayla buluşturma amacıyla başlatılan, “Okullar Sinemada, Sinema Okullarda” etkinliği ise bu yıl, “Sinema Okullarda” adıyla yürütülecek. Ayrıca kentte yeniden canlandırılmaya çalışılan, “yazlık sinema” geleneğine uygun olarak Optimum Alışveriş Merkezi ile Çukurova Üniversitesi Amfi Tiyatro’da da filmler gösterilecek. Adana Kültür Sanat Merkezi’nde, 1922 Eylül tarihleri arasında işitme engellilere yönelik 12 ayrı filmden oluşan, “Uluslararası Engelsiz Film Festivali Seçkisi” gösterimi yapılacak. Festival kapsamında bugün, Merkez Park Amfi Tiyatro’da yapılacak, “Onur Ödülleri Gecesi”nde Mazhar Fuat Özkan, Çukurova’daki Hayal Park Konser Alanı’nda ise Haluk Levent sahneye çıkacak. Festival boyunca ayrıca Kubat, Funda Arar, Alişan, Leman Sam da konserler verecek. stanbul Modern, Türkiye’nin en büyük kadın sanatçılar sergisine ev sahipliği yapıyor. Dün açılan ve 22 Ocak 2012 tarihine kadar gezilebilecek olan “Hayal ve HakikatTürkiye’den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar” sergisi, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümünü kadın sanatçıların yapıtları üzerinden gündeme getirmeyi amaçlıyor. Serginin açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın yanı sıra sanat ve iş dünyasından çok sayıda kişi katıldı. Açılışta konuşan Emine Erdoğan, kadınların hayata dair her alanda olduğu gibi sanat alanında da öne çıkmaları gerektiğini belirterek, kadın eli değmiş sanata da insanlığın ihtiyacı olduğunu söyledi. Emine Erdoğan, “Bugün kadınlarımızın siyasal, sosyal ve ekonomik faaliyetlere her geçen gün daha fazla katılmayı arzu etmeleri, son derece sevindirici. Kadın sanatçıların 1900’lü yılların başından günümüze uzanan eserlerini bir arada görmek herkese yeni ilhamlar, yeni ufuklar açacak” dedi. İ Sergi, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümünü kadın sanatçıların yapıtları üstünden gündeme getiriyor. Küratörlerden Fatmagül Berktay, serginin, kadınların kendilerine dayatılan sınırlamalara duydukları tepkiye ayna tuttuğunu vurguluyor. Osmanlı döneminden başlayarak günümüz çağdaş sanatına uzanan bir yelpazede 74 kadın sanatçının yapıtlarının yer aldığı sergi, Türkiye’de düzenlenen en büyük ve içeriğiyle en uzun tarih kesitini sunan sergi olma özelliğini taşıyor. Bu serginin daha önceki örnekleri ise 1994 yılında Arkeoloji Müzesi’nde Tomur Atagök’ün küratörlüğünde düzenlenen “Modern Türkiye’nin Kadın Sanatçıları” ve Beral Madra’nın küratörlüğünde 2009’da Berlin Pariser Platz’ta düzenlenen “Ayaklarımın Altında Cenneti Değil, Dünyayı İstiyorum” sergileri. Leyla Gediz’in ‘ yi Öğrenci’ adlı yapıtı, 1974. (Özel Koleksiyon) “Hayal ve Hakikat” sergisinin dört küratörü bulunuyor; Fatmagül Berktay, nıyor. İlk Türk kadın ressamlardan Mihri MüşLevent Çalıkoğlu, Zeynep İnankur ve Burcu fik’le başlayan sergi, kronolojik olarak ilerlerken, Pelvanoğlu. Türkiye’de Kadın Çalışmaları alanında hayat hikâyeleri ve üretimleri hakkında fazla bir tanınan bir isim olan Berktay, bu serginin, kadın bilgiye sahip olmadığımız ve artık adları unutulların kendilerine dayatılan sınırlamalara duyduk maya yüz tutmuş öncü kadın sanatçıları ve günüları tepkiye, çeşitlilik ve derinlik içeren bir ayna müz sanatçılarını birbirine bağlıyor. Bu sanatçıların tuttuğunu belirtiyor. Çalıkoğlu ise serginin kendisi arasında Melek Celal Sofu, Belkıs Mustafa, üzerinde bıraktığı etkiyi şu sözlerle anlatıyor: “Bir Güzin Duran, Fahrelnissa Zeid, Aliye Berger, erkek aynı anda 74 kadına birden âşık olabilir Nermin Faruki, Sabiha Ziya Bengütaş, Hale mi? Bu sefer sanırım öyle oldu.” Asaf, Maide Arel, Şükriye Dikmen, Eren EyüBir antoloji niteliğindeki sergi, adını, Çalıkoğ boğlu, Semiha Berksoy, Tülay Tura Börtecene, lu’nun önerisiyle ilk Türk kadın romancı Fatma Alev Ebüzziya Siesbye, Tomur Atagök, Neş’e Aliye’nin Ahmet Mithat ile birlikte kaleme aldığı Erdok, Meriç Hızal, İpek Duben, Gülsün Ka1891 tarihli “Hayal ve Hakikat” romanından alı ramustafa, Canan Beykal, Fatma Tülin, Hale yor. Kadın sanatçıların hayal ve hakikat ile kur Arpacıoğlu, Canan Tolon, İnci Eviner, Handan dukları ilişkiyi ve hayallerini hakikate nasıl dön Börüteçene, Hale Tenger, Şükran Moral gibi adüştürdüklerinin izini süren sergi, ‘kahve falları’yla lar yer alıyor. başlıyor. Feminist sanatçı kolektifi Guerrilla 1980’den bu yana kadın sanatçıları öne çıkaGirls’ün 2006’da İstanbulVenedik sergisi sırasında ran çok sayıda sergi yapmış olan Beral Madra’nın İstanbul Modern’de sergilenen “Guerrilla Girls’e ise sergiye ilişkin eleştirileri var: “Söz konusu geMalum Olduğu Şekliyle Türk Kadın Sanatçı lişimi belirginleştiren bir sergi konsepti göreların Geleceği” adlı afişi karşılıyor ziyaretçileri. medim; sergilenen yapıtlar arasındaki ilişkiler Afişte yer alan simgesel faldan öğreniyoruz ki, Tür ya da ilişkisizlikler belirgin değil; her şey çok kiye’deki kadın sanatçıların durumu Avrupa ve yan yana dizilmiş. Eski tip müze düzeninden ABD’den daha iyi durumda. Ziyaretçileri bekle artık vazgeçmek gerekiyor. Öznel öyküler, yen ikinci fal ise Ayşe Erkmen’inki. değişim ve söylemler belirtilmiyor. Bu tür “Kehanetler”i geride bıraktığımızda ise Tür tekdüze yan yanalığı sanat tarihi açısından kiye’de kadın sanatının tarihine yolculuğa başla sakıncalı görüyorum.” Şiir Üstüne Dağınık Düşünceler 2 Geçen haftaki “Şiir üstüne dağınık düşünceler”imden sonra yeni sorular geldi. Özellikle çocukluğumun, çocukluğumun Antep’inin şiirlerime nasıl yansıdığı üstüne... Bir de sinemayla, tiyatroyla ilgili sorular... Şiirden başlayarak “dağınık düşünceler”i sürdüreyim öyleyse. Her şair kendini anlatır. Çevresini anlatmaya kalksa da dünyayı değiştirmeye kalksa da, önce kendini anlatır. Anlatırken de anlamaya çalışır. Ben şiirlerimle kendimi anlamaya çalıştım. Değişime hep inandım. İnsanın değişmesi, dolayısıyla yapıtının değişmesi, son derece doğal. Üstelik gerekli. Sadece sanatta değil, neredeyse her alanda ustalık denen şey beni ürkütmüştür. Bir konuda ustalaşırsanız, o ustalıkla yaratmayı sürdürürseniz kendi kendinizi yinelemeye başlarsınız. Yeni yollara kolay kolay sapamazsınız, yeni alanlar keşfedemezsiniz. Bir yerde tıkanır kalırsınız. Oradan oraya savrulmaktan söz etmiyorum. Temel özelliklerinizi, görüşlerinizi, niteliklerinizi elbette koruyacaksınız. Yazdığım şiirleri yeniden yazıyormuş gibi bir duyguya kapıldığımda yeni yollar aradım ben de. Patikalara, keçiyollarına saptım. O arada acemilik denilen şeyin heyecanını, çilesini yaşadım, tadını çıkardım. “Edebiyattaki duruş yerimi” hiçbir zaman önemsemedim. Düşünmedim bile. Ben buyum işte. Bir yerlerde duruyorum. Kim nerede durduğumu düşünürse düşünsün, bu beni pek ilgilendirmedi. Sadece yazdım. 1980’lerin ortalarından önce şiirlerimde Antep yoktu pek. Belki arkalarda bir yerlerde gizleniyordu, ama ortaya hiç çıkmıyordu. Bu, “dönüş yolculuğu”mla başladı galiba. Artık bütün tanıdıklara ezberlettiğim bir söz var. Amado’nun. “İnsanın anayurdu çocukluğudur.” Belirli bir yaşa gelince çocukluğunuzu araştırmaya başlıyorsunuz. Kimileri “nostaljik takılıyor” olabilir. Benimki nostaljiyle ilgili değil. Köklerini araştırmak, uzun bir gurbetten sonra yuvaya dönmek gibi bir şey. Dönmek. Kaynağı bulmak. Ondan yararlanmak. Onunla zenginleşmek. Geçmişten ayrıntıları şimdiki zamana yerleştirmek. Yatılı okuduğum on yıl boyunca, her yıl üç kere gidiyordum Antep’e. Kış tatili (üç hafta), bahar tatili (iki hafta), yaz tatili (üç ay). Okulu çok seviyordum. Ama Antep’e tutkundum. Haydarpaşa’dan posta trenine bindiğimde dünyalar benim oluyordu. Hele Çiftehan’a gelince... Volta atmaya başlıyordum koridorlarda. Fevzipaşa’da ise pencereye çakılıyordum. NarlıAntep arası burunlu Austin otobüsle iki saat çekiyordu. Asıl o iki saat geçmek bilmiyordu. Antep’te de arkadaşlarım vardı. Başta can dostum Cevat Özer, Mehmet Baz, Fevzi Günenç, Onat Kutlar, Dinçer Oktay, Yurder Teker, Atılay Arsan, Oğuz Atalay... Seyfettin Başçıllar gelirdi Kilis’den. Kolejden mezun olmadan önce, bizden yaşlı birçok yazarla tanışma olanağını bulmuştum. Varlık’ta, Pazar Postası’nda şiirlerim yayımlanıyordu. 1958’de kendi kuşağımın birçok yazarıyla daha yakından dostluk kurdum. Onat Kutlar’la zaten Antep’ten iyi arkadaştık. Kemal Özer’i, Adnan Özyalçıner’i, Demir Özlü’yü, Konur Ertop’u, Doğan Hızlan’ı, Ferit Öngören’i tanıdım. Şehzadebaşı’nda, Saraçhane’de kahvelerde a dergisini hazırladık. Aslında, çok genelinden bakarsanız ortak bir edebiyat alanındaydık. Bizi birbirimize bağlayan, edebiyat sevgisiydi. Dünyaya ayrı pencerelerden, ama aynı evin değişik pencerelerinden bakıyorduk. Herkes kendi sesini bulmaya çalışıyordu. Birbirimize saygımız vardı, inancımız vardı. Hale Asaf, Otoportre, 19051938. (Emel Korutürk Koleksiyonu) ‘KAMUSAL SANAT LABORATUVARI’ ÜYELER AÇILIŞ PART S NDE NTERAKT F B R EYLEME MZA ATTI Bienal’e ‘kazıyınız’ daveti CEREN ÇIPLAK Kapıların bugün açan 12. stanbul Bienali’nin dünkü açılış partisi korsan eyleme sahne oldu. “Kamusal Sanat Laboratuvarı” oluşumu üyesi yaklaşık 10 kişilik bir grup, bienalin bu yılki mekânı Antrepo 3 ve 5’te “karşı performans” yaparak partideki sanatçı ve izleyicilere bienalin davetiyesine benzer bir kart dağıttı. Topluluğun “Çekinmeden kazıyınız” dedikleri kartın altından kazıyınca Vehbi Koç’un 3 Ekim 1980’de Kenan Evren’e gönderdiği bir mektubu çıktı. Bienal basın toplantısında, bienalin ana sponsoru, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Bülent Eczacıbaşı’na “performans” kapsamında “isimsiz mektup”lar verilmişti. Topluluk bu eylemle de manifestosunu duyurdu. “ nsana, doğaya, kültüre, bilime, sanata ve farklı yaşam biçimlerine karşı iktidarlar tarafından uygulanan boğucu şiddetin yarattığı öfke bizi bir araya getirdi” diyen topluluk, amacını ifade ederken şu sözlere yer veriyor: “Değerlendiren, eleştiren, karşı duran, isyan eden performanslar, ironik imgeler, asi buluşlar, baştan çıkaran sesler, gizemli sözler, ikiyüzlülüğü ele veren izler, isimsiz gölgelerle kamusal alanlar yaratmak... ” Adriano Pedrosa ve Jens Hoffmann küratörlüğündeki bienal “ simsiz (12. stanbul Bienali)” başlığıyla gerçekleştiriliyor. Bienal’in açılış partisinde 10 kişilik grup tarafından davetlilere verilen mektup için ‘çekinmeden kazıyınız’ denildi . Polanski ödülünü almaya gidiyor Kültür Servisi Ünlü yönetmen Roman Polanski, 2009’da değer görüldüğü “Yaşam Boyu Onur Ödülü”nü almak için bu yılki Zürich Film Festivali’ne katılacak. Festival direktörleri Karl Spoerri ve Nadja Schildknech, “Roman Polanski’yi ağırlamaktan gurur duyacağız” sözleriyle yönetmenin yaşadığı tutukluluk ve yargılanma sürecindense sinemaya olan büyük etkisinin altını çizdiler. ‘Değişim İçin 100 Bin Şair’ festivali tüm dünyayla birlikte İstanbul ve Mardin’de Ayrımcılık ve nefrete hayır MELTEM YILMAZ Yılmaz Güney sahnede yaşayacak Kültür Servisi Adana Devlet Tiyatrosu, Yılmaz Güney’in “Boynu Bükük Öldüler” kitabını oyunlaştırarak, sanatseverlerin beğenisine sunmaya hazırlanıyor. Adana Devlet Tiyatrosu (ADT) Müdürü Fırat Demirağ, konuyla ilgili şunları söyledi: “Yılmaz Güney’in hakkını bir türlü veremedik. Yıllarca bu konu çok konuşuldu. Bu oyunun sadece Adana için değil, Türkiye için de önemi olan Yılmaz Güney adına yapılmış en ciddi, başarılı işlerden biri olacağına inanıyorum” dedi. Oğul 14 Ekim’de vizyonda Kültür Servisi Hindistan’ın Uluslararası Chennai Film Festivali ve Bombay Film Festivallerine davet edilen “Oğul” 14 Ekim’de vizyona giriyor. Atilla Cengiz’in yazdığı ve yönettiği ilk uzun metrajlı sinema filminin başrollerinde Rıza Akın, Şahin Ergüney, Enes Atış yer alıyor. Şiirin, değişimin belki de en anlamlı aracı olabileceğine inanlar, bu yıl ilki düzenlenen bir festivalde buluşuyor. Tüm dünyada 100 ülkede aynı anda düzenlenen “Değişim İçin 100 Bin Şair” festivali, şiir ile müziği bir araya getiriyor, birbirilerinden doğacak etkileşimden barış için değişim yaratmayı amaçlıyor. Murathan Mungan, Lale Müldür, Haydar Ergülen, Birhan Keskin’in şiirleri, Yasemin Mori, Mabel Matiz, Ece Dorsay, Naim Dilmener’in müziği... “Değişim İçin 100 Bin Şair” festivalinin Türkiye ayağı bir hayli heyecan verici; dahası, festival Türkiye ile sınırlı da değil. Mimarlığını Amerikalı şair ve editör Michael Rothenberg’in yaptığı festival, ABD ve Türkiye; Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde aynı anda, 24 Eylül’de gerçekleştiriliyor. 24 Eylül’deki festival, “Ayrımcılık ve nefrete karşı 100 bin şair bir gün mutlaka bir araya gelecek” başlığı altında düzenleniyor. Festivalin Türkiye koordinatörü Fırat Demir, “Türkiye’de de insana değer veren bir politika oluşturmak istiyoruz” diyor. Festivalin ismi şairler için gerçekçi bir hedefe işaret ediyor: Ayrımcılık ve nefrete karşı 100 bin şair, bir gün mutlaka bir araya gelecek. Türkiye’deki festival ise, İstanbul ve Mardin’de yapılıyor ki amaç net: Ülkenin doğusu ve batısı, şiir için birbirine karışmalı! Cezayir Restoran’da önceki akşam yapılan basın toplantısında festivalin Türkiye ayağının koordinatörü Fırat Demir, barış için gerekli politik atılımların bir hayli yavaş gerçekleştiğini görmeleri nedeniyle, şiir ve müziği araç olarak kullanarak sorgulayacaklarını belirterek, şöyle devam ediyor: “Tavır sahibi şairlerle bir ordu oluşturup tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insana değer veren bir politika oluşturmak istiyoruz. Diğer yandan, nasıl ki İngiltere’de bir müzik akımı oluştuğunda peşi sıra o akımdan etkilenen şairler olur, genç şairler ortaya çıkar ya da usta şairler o dönemin kültürüne, müziğine yön verirse; biz bu etkileşimlerin Türkiye’de de olabileceğine inanıyoruz. Bu festivale katılanlar arasında Ortadoğu ülkeleri de var. Oradaki herkes bizden daha heyecanlı çünkü ilk kez bu çapta uluslararası bir festivale entegre oluyorlar.” Türkiye’deki “Değişim İçin 100 Bin Şair” festivali, İstanbul’da Akbank Sanat Merkezi’nde Seyhan Erözçelik’in anmasıyla başlayıp, Murathan Mungan, Lale Müldür, Birhan Keskin, Haydar Ergülen, Yücel Kayıran, Fırat Demir, Enis Akın, Akif Kurtuluş, Elif Sofya, Anita Sezgener, Süreyya Evren ve Pelin Özer’in konuşmalarıyla devam edecek. Düzyazıyı şiire yaklaştıran Latife Tekin de orada olacak. Kumbaracı50’deki partiyle sürecek olan festivalde, Yasemin Mori, Mabel Matiz, Ece Dorsay, Naim Dilmener’in şarkıları, şiir okumalarıyla devam edecek. Mardin’de ise aynı tarihte, Mardin Sakıp Sabancı Kent Müzesi’nde Kemal Varol, Azad Ziya Eren, Veysi Erdoğan, Emel İrtem, Habip Can Türker gibi şair ve yazarlar bir araya gelecek. Michel Houellebecq kayıp Kültür Servisi Romanlarında seks turizmi, sadomazoşizm ve klonlama gibi konuları işleyen, Türkçede de “Temel Parçacıklar”, “Kuşatılmış Yaşamlar” romanları yayımlanan Fransız yazar Michel Houellebecq’e kimse ulaşamıyor. Hollanda ve Belçika’da düzenlenmesi planlanan bir okuma turnesine katılmayan yazara yayıncıları ulaşamıyor. Turneyi ayarlayan organizasyon şirketinin sözcüsü Barbara Simons “Neler olduğunu gerçekten bilmiyoruz. Bu çok garip. Ondan hiç haber alamadık” dedi. Geçen yıl “Harita ve Toprak” romanıyla Goncourt Ödülü’nü kazanan yazarın, İspanya’da izole bir yaşam sürdüğü biliniyordu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle