18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y B Y B B B B Y Y Y Y Y B 12 16 11 14 17 14 13 8 10 9 8 7 11 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B Y PB PB PB PB PB Y Y Y Y K 8 9 7 19 20 18 15 13 13 14 6 5 2 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki B Stockholm PB Londra PB AmsterdamB Brüksel PB Paris B Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte B Madrid Y Viyana B 6 1 5 16 15 15 17 13 15 15 16 14 18 Belgrad PB 15 Sofya B 12 Roma B 15 Atina Y 18 Zürih B 17 Moskova K 2 Aşkabat Y 17 Taşkent Y 28 Baku Y 11 Bişkek PB 19 Tiflis Y 12 Kahire Y 20 Şam Y 16 24 MART 2011 PERŞEMBE Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, Batı Karadeniz kıyıları (Zonguldak, Bartın, Düzce) Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu sabah saatlerinde Orta Karadeniz, Sivas, Kayseri, Yozgat ve öğle saatlerinde Antalya, Burdar, Isparta, Afyonkarahisar ve Muğla çevreleri yağışlı geçecek. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada okumak gerekiyor. TÜSİAD’ın hazırlattığı yeni anayasa nasıl olmalı konusunu işleyen raporun Yüksek İstişare Konseyi’nde görüşülmesi sırasında Başkan Ümit Boyner’in eşi Cem Boyner’in konuşması, böylesi bir yargıya varılmasına vesile oluyor... TÜSİAD’ın açıkladığı çalışma medyamızda geniş ilgi gördü. O kadar ki, Milliyet manşetinde çalışmayı “Cesur öneri” diye tanımladığı gibi, TÜSİAD’ın yeni anayasa önerilerini, içeride tam iki sayfa okuruna duyurdu. Dün Güncel’de değinmiştik. Açıklanan çalışmada, ilk başta önemsenmesi gereken öneri, uygulamadaki ilk üç maddesinin yeni anayasada yer almasına karşı çıkan bölümde... Kısacası; AKP’ye 2007 yılında miktarı saptanamayan hayli yüklü ücret karşılığı bir anayasa taslağı hazırlayan, sonradan AKP’nin de bir kenara bıraktığı Prof. Ergun Özbudun’un başlarında bulunduğu bir heyet, yeni bir anayasada yer almasını zorunlu gördükleri temel kuralları saptıyor ve... ...Atatürk milliyetçiliğinin, Türk sözcüğünün, devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu belirleyen maddenin yeni anayasada yer almamasını dayatan ifadeler içeren raporu hazırlıyor. Bu üç maddeden Cumhuriyet sözcüğünü çıkarmıyorlar. Ama nasıl bir Cumhuriyet? Federasyon mu, din kurallarına bağlılığını ifade edecek bir Cumhuriyet mi? Yanıt yok. Kapı her anlayışa, inanışa açık! Bu raporla TÜSİAD da ileri, daima ileri demokrasi özlemi çekenler arasına katılmış oluyor. Örneğin, öğrenciler, öğretim üyeleri türban takabilmeli. Yetmedi: TBMM’de türbanlı vekil olsun mu? Olsun efendim! Örneğin, nüfus kâğıtlarından din hanesi çıkarılmalı. Anadilde eğitim ve anadilin öğrenimi konularında adım atılabilmesi için, altyapının oluşturulmasına ilişkin önlemler alınmalı. Örneğin, Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı vs. vs… Velhasıl TÜSİAD; uzun süredir konuşulagelen moda konuları, kimi dayatmaları bir raporla kamuoyuna sunmuş bulunuyor. Bu rapor, vatandaşlık tanımında Türklük kavramına yer verilmemesini istediğine göre, neredeyse Türk’üm demek de yakışıksız bir davranış olmayacak mı? Sonra… Şu durmadan sözü edilen, çağdışı kalanlara özgü bir tanımlama… Türkiye “üniter bir devlettir”, ne demek? Bölücülerin aradığı bir göz, rapor sunuyor iki göz: “Üniter devlet esnetilmeli ve ortaya çıkan bölgeli devlet yapısı tartışılmalıdır (getirilmelidir)” diyor. Laiklik mi? Ahret işlerinden fazla çakmadığım için Necmettin Erbakan’ın mezarında kulakları çınlar diyemiyorum ama, Prof. Özbudun şu raporun laiklikle ilgili bölümünü ölmeden Hoca’ya gösterebilseydi, sevapların büyüğünü kazanacaktı diye düşünüyorum... Erbakan siyasete atıldığı günden ölünceye kadar 1982 Anayasası’ndaki laiklikle ilgili maddenin mutlaka, Milli Görüş gereği, kuşkusuz dinci siyasetin emri doğrultusunda yeni baştan yazılmasını dayattı. Sonradan AKP önderlerinden Bülent Arınç da bu görüşü savundu. TÜSİAD raporu da “Türkiye’de laiklik anlayışı, (Erbakan’ın dediği gibi) Batı tipi laiklikten ayrışmaktadır… bu hükmün yerine ‘inanç özgürlüğüne’ ilişkin madde kabul edilmelidir” diyor. Ümit Hanım bir adım atıyorsa destek atışında kocası Cem Boyner dört adım ötede. Cem Boyner’e göre şu veya bu yapılırsa ülkenin bölüneceği korkusuna kapılmak artık çağdışılık demiyor, adeta gericilik demeye getiriyor... Ne diyor Cem Boyner; “Ya ‘özgürlükler bizi böler’ kafası gidecek, hocalarımızın yaptığı bu çalışmaya kendimizi uyduracağız, ya (yeni anayasayı) abuk subuk alaturka bir hale getireceğiz. Ya da raporun (Özbudun) ilkelerine sıkı sıkıya sarılacağız.” Bu ilkelere sarılmak gerek. Zira: “İnsanların mutluluğu, onuru, haysiyeti... bu ülkenin bölünmesinden de (devletten de) daha önemlidir” diyor Cem Boyner. Mutlu, onurlu, haysiyetli yaşamaya bakın! Cem Boyner açıkladı işte: Mutlu oldun mu; devlet olsa da olur, olmasa da! İbrahim Tatlıses’in başından vurulması olayı meydana geldiğinde, yol açtığı tahribatın boyutları hâlâ tam olarak anlaşılamamış olan Japonya depremi ile birlikte gündemin en önemli iki maddesinden birini oluşturdu. Hatta televizyon kanallarından biri özetleri sunarken, “Günün olayı dışarıda deprem, içeride Tatlıses’e karşı girişilen saldırı” diyordu. Bütün idari ve mülki erkân, siyaset ve devlet adamları Tatlıses’in başına koşmuşlardı. Kamuoyu ise yaşadığı bunca olay içinde Tatlıses olayının böylesine bir yer tutmasını hiç mi hiç yadırgamıyordu. Neyse ki, Libya olayı ile birlikte, Tayyip Erdoğan’ın şaşkın diplomasisi ortaya çıktı da, Tatlıses olayı gündemin başındaki yerinden biraz aşağıya kaydı Ben de tam bu sırada, dün Galatasaray’dan arkadaşım olan Selçuk Taylaner’den “ilginç bir yazı” kaydıyla bir ileti aldım. Selçuk kendini daha ziyade kamerasıyla ifade eden, çok ve boş konuşmayan, çok okuyan, az ve öz söyleyen bir kişidir. Ama arada ilginç iletiler geçer ve onları mutlaka okurum. Bu defakini sizinle paylaşmak istiyorum. İbrahim Tatlıses ile ilgili basından alıntılar: 1981’de İzmir Fuarı’nda polise hakaretten tutuklandı. 1990’da kokain operasyonu sanığı; 1994’te beraat. 1990’da Şehmuz İlgin’le kaset yüzünden anlaşmazlık yaşadı. Etiler’deki Bir leti villası kundaklandı. 1990’da Maksim Gazinosu’nda ayağından vurdular. 1991’de Urfa’dan bağımsız aday oldu. Seçim kampanyasına havaya 5 el ateş açarak başladı. 1995’te Hasan Heybetli’nin sünnet düğününde ‘meskun mahalde ateş açmaktan’ gözaltına alındı. 1996’da Urfa’da Ahmet Toptan’la tartıştı. Yeğeni Fevzi Tatlı’ya öldürttü. 1998’de arabasını kurşunlayan Hasan Bora’nın adamı A. Uçmak kurşunlanarak yaralandı. Eski menajeri Hasan Bora’nın müzik şirketi, oğlu Ahmet Tatlı ve adamları tarafından basıldı. 2000’de iki ruhsatsız tabanca için gözaltına alındı. 2000’de pilot Nusret Ertürk’ü tehditten savcılığa ifade verdi. 2002’de Derya Tuna bacağından vuruldu. 2003’te Asena bacağından vuruldu. 18 yıl hapis isteği ile Sauna çetesi üyeliğinden yargılandı. Anımsadığım kadarıyla 78 yıl önce Milliyet gazetesini alenen “Yok ederim” gibi sözlerle tehdit etti (savcı ve basın adeta sus pus...). Biz böyle birini, Cumhurbaşkanı, Başbakan, devlet ve Türk medyası tarafından adeta kahraman ilan ederek kimseye gösterilmeyen ilgiyi gösterdik. Ve suçlarının ne olduğu bilinmeden yüzlerce gazeteci, bilim adamı, subay tutuklu... Haberal, Perinçek, Balbay, Özkan hücrede. Avrupa, Amerika, Japonya dahil tüm dünyanın her konserini 15 dakika ayakta alkışladığı Fazıl Say ve muhalif sanatçılar adeta vatan haini... “Halka, gençlere ne güzel örnekler sunuyoruz!.. Onlara ne de güzel bir gelecek hazırlıyoruz! Bravo bize doğrusu!..” Selçuk Taylaner’in okunmaya değer bulup göndermiş olduğu mesajı ben de sizinle paylaşmak istedim. Bilmiyorum bu mesajı sizinle paylaşarak, toplumun kutsalına dil uzatmış oluyor muyum? Ama elinizi vicdanınıza koyup söyleyin! Olay, bunca gelişme arasında üzerinde durulmayı gerektiren, hatta toplumsal yapımızı gösterme açısından gündemin en üst noktasına oturmaya layık bir önemde değil mi? “Belki bu gözlemi okuduktan sonra, 12 Haziran seçimleri konusunda da bir kez daha düşünmek olanağını buluruz” derim. “Bu gözlemin 12 Haziran seçimleriyle ne ilgisi var be kardeşim” diyecek olursanız size yanıtım kısa ve çaresiz bir, “Bilmem ki, birden aklıma öyle geliverdi işte”den ibaret olacaktır. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY seçilmiş kâğıt torbanın ağzı da renkli kurdele ile bağlanmış. Şöyle bir baktım. Bu, zarf bir kadından gelmiş olmalı, diye düşündüm. Yanılmamışım. Sevinç İnönü’den. Prof. Halis Odabaşı’nın derlediği, ‘Anılarla Prof. Dr. Erdal İnönü’, Can Dündar’ın ‘Anka Kuşu, Erdal İnönü Anlatıyor’ ve Erdal nönü’nün kendi konuşmalarından oluşan ‘300 Yıllık Gecikme’. Sevinç Hanım kitapların yanında şu notu düşmüş: “Erdal İnönü hayatta olsaydı, ‘Bu da geçer yahu, dayanın’, derdi, hiç kuşkum yok.” Can Dündar’ın kitabını televizyonda sürükleyici bir belgesel izliyormuş havasında bir çırpıda okudum. Prof. Odabaşı’nın derlediği anılar İnönü’nün bütün renklerini barındırıyor. Feza Gürsey’in “Erdalizma”sının bir bölümünü paylaşmak isterim: “Ben derim bize lazım Erdalizma/ Erdalizma her balonu patlatır/ Büyüğü küçültür, küçüğü büyütür/ Akıllıyı büyüler, ukalayı ürkütür./ Hikmeti çok, zararı az/ Dostlarına tadı unutulmaz/ Şeytani bir cennet yaratır./ Dağ başında dört beş ulema/ Beş on zorba, on on beş deli ile/ Kurmuşsun mecburi bir aile,/ Sakin ol, göz kırp, var mı bak cebinde/ Hakikati süzen o alaycı prizma/ Gizli silah Erdalizma.” Bugün ülkeyi yönetenlerin üslubuna bakınca Erdal İnönü’nün siyaset dilini ayrıca anımsadım. İnönü’nün siyasette aktif olduğu dönemde sık yapılan değerlendirmelerden biri şuydu: “Erdal Bey siyasi kişilik olarak Türkiye koşullarına fazla, İskandinav ülkelerinde cumhurbaşkanı olacak adam.” İnönü, fazla diyene, eksik diyene gerekli yanıtı kendine has üslupla verip, özünü hiç bozmadan siyaset sahnesinde yerini aldı ve çekilmeyi düşündüğü an çekildi. Sevinç Hanım’ın gönderdiği üçüncü kitap, “300 Yıllık Gecikme”, İnönü’nün tarih, kültür, bilim ve siyaset üzerine konuşmalarından oluşuyor. 300 yıllık gecikme tahmin edileceği gibi Batı ile aramızdaki fark. Pek çok kişi bu gecikmeyi matbaanın bize 300 yıl geç gelmesi olarak algılar. Ancak İnönü buna katılmıyor, şöyle diyor: “Matbaa, mevcut bilginin yayılmasını sağlar, bu bakımdan çok etkilidir. Ama asıl önemli olan, insanı doğaya egemen kılan bilginin üretilme yolunun bulunmasıdır. Bu ilerleme 1600’lü yıllarda Orta ve Batı Avrupa’da, gözleme ve deneye dayanan matematiksel ifadelerden yararlanan bilimsel araştırma ve geliştirme yönteminin birkaç araştırıcı tarafından uygulanmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Osmanlı dünyası ise bu yeni yöntemle hiç ilgilenmemiştir. Bilimsel araştırma yöntemi bir devlet politikası olarak Türkiye’ye ancak Cumhuriyet döneminde 1930’lu yıllarda geldi. Biz hâlâ bu üç yüz yıllık gecikmenin doğurduğu olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.” İnönü’nün bu saptamalarıyla bugün ülke yönetimine egemen olan siyasi anlayışı karşılaştırdığımızda söylenecek çok şey var. Bugün Osmanlıcılık üretmeye çalışanlar tarihe bir de İnönü’nün gözüyle bakabilirler mi? Erdal Bey bugünleri görseydi, belki de şöyle derdi: “Savcılarımızı kutluyoruz. Bilgi çağını yakalamışlar. Her bilgiden suç üretmeyi başarmışlar. Öyle anlaşılıyor ki tamam bilgi çağını yakaladık, bırakmayalım demişler, tutuklamışlar.” Birazcık teması olan herkesin İnönü ile bir anısı vardır. Sevinç Hanım’ın kitapları beni de 1980’li yıllara götürdü. İnönü, İzmir’den milletvekili seçildiği için sık gelirdi. Kimi gezilerini de ben izlerdim. Yaz tatillerinde de kısa sürelerle Marmaris Bozburun’a gelirdi. Sevinç Hanım, hiç değilse tatilde Erdal Bey’i bizimle fazla paylaşmak istemezdi. Karşılıklı bir anlaşma yapmıştık. Günde bir saat Erdal Bey bizimle sohbet edip demeç verecek, sonra hiç karışmayacağız. Bu bizim de işimize gelirdi. Kaldıkları yer de Prof. Korel Göymen’in küçük bir pansiyonu. Bir gün sohbet uzadı. Tatil havasının da getirdiği yumuşak ortamda bir ıslık sesi duyuldu. Odaların birinden geliyordu. Erdal Bey, “Sevinç Hanım” dedi. Az sonra bir ıslık daha gelince ayağa kalktı, “Çocuklar” dedi, “artık gitmeliyim, ben odaya varmadan üçüncü ıslık çalarsa, yardıma gelin.” AP üyelerine hitap eden Birleşik Kıbrıs Partisi Başkanı zcan Türkiye’yi suçladı ‘Türkiye asimile ediyor’ Ç MEN TURUNÇ BATURALP BRÜKSEL Birleşik AP Birleşik SolKuzey Yeşil Solu Grubu ile AKEL’in (Kıbrıs Emekçi Halkın İlerici Partisi) birlikte düzenlediği “Kıbrıslılar Ortak Geleceklerini Arıyor” başlıklı toplantıda konuşan Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan AP üyelerini Kıbrıs meselesinde “Türkiye’ye karşı birlikte çalışmaya” çağırdı. İzcan, “28 Şubat ve 2 Mart’ta Kıbrıs nüfusunun yarısının İnönü Meydanı’na dolup açık bir şekilde ‘Ankara elini yakamızdan çek’ dediğini” söyledi. İzcan, AP üyelerine hitaben yaptığı konuşmada “Bu çığlığa daha fazla kulaklarınızı tıkayamazsınız” dedi. Kıbrıs’ta uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Türkiye’den gelen Türklere vatandaşlık dağıtıldığını ileri süren İzcan, “Kıbrıslı Türkler azınlığa düşürülmüş ve iradeleri ellerinden alınmıştır. Ankara’nın Kıbrıs’ın Kuzeyini Türkiye’ye entegre etme ve Kıbrıslı Türkleri kendi yurtlarında asimile etme siyasetini engellememiz gerekir. Türkiye’nin AB üyesi olmak istiyorsa üyelik yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Kıbrıs’ı elinde bir koz olarak tutmaktan vazgeçmesi gerektiğini söylemek zorundayız. Birlikte çalışırsak bunu başarabiliriz” dedi. AKP’nin pankart dayatması 27 Mart’ta Adana’ya gelecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili hazırlanan pankartlar, AKP Adana l Örgütü ile aynı binada bulunan dershane yöneticilerinin izin vermemesi nedeniyle krize neden oldu. Dershane çalışanı Hüseyin Demir ile tartışan AKP’liler polis zoruyla pankartı asmaya çalıştı. olaydan haberdar olan dershane sahibi Sinan Özkanoğlu, izin alınmadan binaya pankart asılmak istendiğini belirterek polislerden tutanak tutulmasını istedi. Bağlar Polis Merkezi’ne götürülen Demir ile 2 AKP’li karşılıklı olarak şikâyetlerinden vazgeçti. AKP Adana l Başkanı Mustafa Kebude ile görüşen Özkanoğlu pankarta izin vermeyeceğini söyledi. Yaşananların ardından binaya pankartın asılmadığı gözlendi. (Fotoğraf: YUSUF BAŞTUĞ) AKP’li Erol Solmaz, kiracısı Aşık’a ihtarname gönderdi çki ruhsatı başına iş açtı SELDA GÜNEYSU Gerçeker: Daire sayısını arttırmak çözüm değil ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Konseyi’nce yürütülen Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi kapsamında Yargıtay’da “Yüksek Mahkemelerde Mahkeme Yönetimi ve İş Yükünün Azaltılması” konulu konferans düzenlendi. Burada konuşan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, sadece Yargıtay’daki daire ve üye sayısını arttırmanın ağır iş yükünün çözümünde kalıcı bir önlem olmayacağını belirterek “Yargıtay’a temyiz incelemesine gelen dosya sayısı sınırlandırılmadıkça yeni kurulan daireler de çaresiz kalacaktır. Bu sorunun kalıcı şekilde çözüme kavuşabilmesi, bölge adliye mahkemelerinin bir an önce faaliyete geçirilmesiyle mümkündür” dedi. Bülbül: ddialar asılsız ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Balyoz Darbe Planı”nda adı geçmesine karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından “korunduğunu” savunduğu Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşar Yardımcısı Doç. Dr. Kudret Bülbül, avukatı aracılığıyla iddiaları reddetti. Avukat İsmail Aydos, dün bir açıklama yaparak Bülbül ile ilgili iddiaları yalanladı. ANKARA AKP Ardahan İl Başkanlığı Yönetim Kurulu Üyesi Erol Solmaz, kiracısı konumunda bulunan Hazal Ocakbaşı Restoran’ın sahibi Tayfun Aşık’a, “içki ruhsatı aldığı” gerekçesiyle ihtarname gönderdi. İhtarnamede, “restoranın içkili olmasının Ardahan’da muhafazakâr bir kişiliğe sahip Solmaz’ın sosyal, siyasi, ahlaki ve ticari itibarına zarar verdiği” belirtildi. İhtarnamenin ardından da AKP’li Ardahan Belediye Başkanı Faruk Köksoy, “restoranda yangın merdiveni yok” gibi gerekçelerle, ruhsatı iptal etmek istedi. İşadamı Tayfun Aşık, 2007 yılında, restoran açmak üzere kent merkezinde bulunan, bir dönem AKP Ardahan İl Başkanlığı da yapan Solmaz’a ait işyerini kiraladı. Aşık, söz konusu işyerini bir süre yalnızca restoran olarak işletti. Geçen yıl da restorana içki ruhsatı aldı. Ancak bu ruhsat süre içinde mal sahibi ve kiracı arasında “içki” tartışmasına dönüştü. Erol Solmaz önce “restorana içki ruhsatı aldığı” gerekçesiyle Tayfun Aşık’tan işyerini boşaltmasını istedi. İşyerini boşaltmayı kabul etmeyen Aşık, Solmaz’ın avukatı Mahir Karabacak tarafından kendisine gönderilen ihtarnameyi görünce şoke oldu. İhtarnamenin ardından Aşık’a, Belediye Başkanı Köksoy tarafından işyerindeki eksiklerin tamamlanması için bildirimde bulunuldu. Yazıda, “Tarafınıza 10 gün içinde fırın ve kat kaloriferinin tadilat projesinin başkanlığımıza sunulması ve ikinci bir çıkış kapısı ile yangın merdiveni tesisinin yerine getirilmesi istenmiştir” denildi. Aşık, yazıya itiraz etti ve “belediyenin böyle bir yetkisinin olmadığını” söyledi. YSK’nin ret kararı A HM’de İstanbul Haber Servisi Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), yurtdışında yaşayan Türklerin ilgili konsolosluklarda oy kullanması talebine ret cevabı veren kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınıyor. YSK’nin sandık güvenliği ve süre yetersizliği gerekçesi ile verdiği “sadece gümrük kapılarında oy kullanılması” kararından yurtdışında yaşayan 2 buçuk milyon Türk etkilenecek. Avukat İsrafil Kahraman, AİHM’ye başvurduklarını belirterek “Bu davayı milyonlarca kişi daha açabilir” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle