23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 19 MART 2011 CUMARTES 6 TCY’DE DEĞ Ş KL K HABERLER Ergenekon’da ÇYDD yöneticilerinin yargılandığı ilk duruşmada tartışma çıktı ‘Bireyler çırılçıplak bırakılıyor’ AL CAN ULUDAĞ Gergin başladı H LAL KÖSE ANKARA Türk Ceza Yasası’nda yasadışı dinlemeler ve soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi birtakım suçlarda değişiklik öngören tasarıya basın örgütleri ve hukukçulardan itiraz geldi. Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen, yasadışı dinlemelerin ifşa edildikten sonra haber verme sınırları aşılmaksızın yayınlammasının suç olmaktan çıkarılmasını eleştirerek, “Düzenlemenin en ağır hükmü. Bu, kişi hak ve hürriyetlerini korumak değildir. İfşanın ifşasının mutlaka kaldırılması gerekir. Ona izin vermek bireyi çırılçıplak bırakmakla eşdeğerdir” dedi. Prof. Şen, tasarıya üç noktada itirazının olduğunu belirterek, haberleşmenin gizliliğini ihlal gibi suçları karşısında savcının mağduru çağırıp “Şikâyetçi misin” diye sormasının yanlış olduğunu söyledi. Şen, “Ama kimse şikâyetçi olmuyor. Özel hayatı deşifre olacağı için değil, ‘benimle uğraşırlar’ diye korkuyor. O yüzden bu suçların takibi ve soruşturulması şikâyete bağlı olmamalı” dedi. Yasadışı dinlemelerin haber yapılması konusunda ceza sorumluluğunun daraltıldığını belirten Şen, “Birisi hukuka aykırı olarak dinlendi, bunu da başka birisi internet sitesine verdi. Böylece ifşa edilmiş sayılacak. Artık sen bunu alıp haber bültenine, gazetene, kitabına koyabilirsin. Böyle bir şey uygun değil” görüşünü kaydetti. İnsanların özel hayatının deşifre edilmemesinin amaç olması gerektiğini vurgulayan Şen, “ İfşanın ifşasının mutlaka kaldırılması gerekir. Ona izin vermek bireyi çırılçıplak bırakmakla eşdeğerdir. Bir kişinin çıplak görüntüleri veya cinsel görüntüleri elde edildi. Birisi ifşa etti, diğeri de onu verebilecek mi? Buna açıklık getirilmesi gerekir” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’de dinlemelerle ilgili iki sorun olduğunu belirten Şen, “Birincisi hukuka aykırı dinlemeler. İkincisi de şeklen hukuka uygun ama özü hukuka aykırı dinlemeler. Bu tasarı iki sorunu da çözmez” diye konuştu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Filiz Meriçli ile yurtdışında bulunan eski Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer’in de aralarında bulunduğu 8 kişinin “Ergenekon terör örgütü üyesi oldukları” iddiasıyla yargılanmalarına başlandı. Davaya gözlemci olarak katılan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’a söz verilmeyince tartışma çıktı. ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel’in de izlediği İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya gözlemci olarak katılan Kocasakal söz istedi. Üye hâkim Mehmet Karababa, “Baro başkanının söz hakkı yok” deyince salonda tartışma çıktı. Karababa, Kocasakal’ın gözlemci olarak izleyicilerin oturduğu bölüme alındığını tutanağa geçirince avukatlar tepki gösterdi. Karababa, “Seyirci değiliz” diyen avukatlara “Burada bir şey oynatılmıyor. Kelimelere takılmayın” dedi. ÇYDD yöneticilerinin avukatı Hüseyin Karataş, iddianame okunmadan önce, dosyadaki hukuka aykırı delillerin çıkarılmasını talep ederek, “Dosyada, soruşturma sırasında vefat eden Türkan Saylan’ın avukatı olarak benimle ve dava dışı birçok kişiyle yaptığı konuşmalar bile yer alıyor” dedi. Karataş, Karababa’nın davranışlarının dikkat çekici olduğunu söyleyerek, “Karar almada sürekli başkanla irtibat halinde ancak diğer üye ile başkanın irtibatı yok” diye konuştu. İzleyiciler de “Savcı ile de irtibatı var” diye ekledi. Gülseven Yaşer’in avukatı Hüseyin Buzoğlu, iddianamenin, mahkemeye UYAP üzerinden gönderilmediğini, mahkemenin savcılar tarafından seçildiğini iddia etti. Buzoğlu, mahkemenin davadan çekilmesini istedi. di. Savcı Nuri Ahmet Saraç’ın “Çanakkale şehitlerinin yıldönümü, şehitlerimizin aziz ruhu önünde saygıyla eğiliyorum” demesi, salonda tepkiye neden oldu. Avukatlar, “Şehitlerden bahsediyorsun, ayağa kalkarak konuş” dediler. Avukatların taleplerini reddeden heyet, hukuka aykırı delillerin karar aşamasında dosyadan çıkarılacağını kaydetti. Laiklik Başka, nanç Başka Şeydir CHP’nin AKP ile mücadelesinde uyguladığı yöntemleri ve geneldeki projelerini toplumca dikkatle izliyoruz. Aile Sigortası projesinin iktidar partisini serseme çevirdiği açıkça görülüyor. Başbakan’ın bu konuda söyledikleri, bu kişinin ağzında siyasetin ulaşmış olduğu düzeyin bir benzerinin kolay kolay bulunmayacağının bir göstergesi... Şöyle bir laf ediyor: “Aile kurumunu kirlettiniz. Şimdi çıkıp hangi yüzle Aile Sigortası diyorsunuz?” Düzeyi görüyorsunuz… Fakat arkasındaki korkuyu da… CHP’nin Aile Sigortası projesi, söz konusu kişinin benimseyebileceği bir deyimle söyleyelim, onu tırsıtmış… Ağzına geleni söylüyor. Söylediği söz çok ağır bir hakaret içeriyor. Ben CHP yönetiminin yerinde olsam, bu hakaretin hesabını bu kişiden yargı önünde sorarım. Dava dilekçesine de aile kurumunu kirletmeyip yüceltmekten anladığınız nedir sorusunu eklerim. Aile bireylerini ve yakınlarını iktidarın olanaklarını kullanarak ölçüsüzce zenginleştirmek mi? CHP’nin askerlik hizmeti konusundaki ya da sivil toplum başlıklı proje ve raporları da dikkate değer. Fakat bu partiden özellikle beklenen, ekonomik alanda çözümler, projeler üretmesidir. İşsizliğin büyümesine nasıl engel olacaksınız? Hangi alanlarda hangi yatırımları ya da destekleri öngörüyorsunuz? Çiftçinin, esnafın, memurun, emeklinin sorunlarına hangi çözümleri öneriyorsunuz? Bunlar, bütün toplumun anlayabileceği bir dille, ezberletilircesine tekrar edilmelidir. Öyle ki AKP’nin de yandaşlarının da ezberleri daha çok bozulsun ve başta başbakan olmak üzere, yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, iktidar partisi kurmaylarının ölçü dışına çıkarak saçmalama katsayısı katlanarak yükselsin... CHP’nin yapmaması gereken tek şey ise Cumhuriyet devriminin değerlerini, oy kaygısı ve popülizm hevesleriyle “revize etme”ye kalkışmaktır... Cumhuriyet devriminin değerleri, başta laiklik olmak üzere, sıradan halk insanı tarafından bizim tatlı su aydınlarımızın akıllarının alamayacağı ölçüde benimsenmiş ve içselleştirilmiştir. Laiklik ve inanç arasında bir karşıtlık yaratma çabası, halkın değil, Cumhuriyet düşmanlarının marifetidir. Laiklik, tıpkı demokrasi ya da herhangi bir ekonomik ya da siyasal sistem gibi, inançla değil akılla; kişisel yaşamla değil, toplumun yönetimiyle ilgili bir kavramdır. Demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Tanrı inancına sahip olur ya da olmazsınız. Bir dinin mensubu olur ya da olmazsınız. İbadet eder ya da etmezsiniz. Bunlar sizin kişisel yaşamınızla, kişisel seçimlerinizle ilgilidir. İnanç kategorileridir. Siyasal sistemler, devlet yönetimine ilişkin kurallar ise akılla ulaşılmış sonuçlardır. Ekonomik çıkarlarla, toplumsal ve sınıfsal aidiyetlerle ilgilidir. Bu söylediklerimin, konunun alfabesi olduğunu bilmiyor değilim. Fakat ne yapalım ki bizim ülkemizde her şeye sil baştan başlama zorunluluğu çoğu kez kaçınılmazlaşıyor. Özetle “inançlara bağlı laiklik” gibi saçma bir bir kavramı telaffuz etmekten kesinkes uzak durulmalıdır. İnançlara bağlılık başka şey, laiklik başka şeydir. Bunlar arasında kavramsal ya da bir başka anlamsal ilişki yoktur. Bu toplumun insanlarının, büyük çoğunlulukla dinsel inançlarına bağlı oldukları biliniyor. Fakat aynı insanlar, marjinal gruplar dışında, Cumhuriyet devriminin değerlerine de bağlıdırlar ya da bu değerlerle bir sorunları yoktur. Bu iki olgu arasında bir karşıtlık görmemektedirler. Onları başka başka değerler olarak algılamaktadırlar. Bütün sorun, toplumda bu konuda yaratılmak istenen ve kısmen başarıya da ulaşılan kafa karışıklığına alet olmamak, onun bir parçasını oluşturmamaktır. Sosyal demokrasi, sol, popülizm yaparak değil emek ve emekçi yandaşlığıyla, Cumhuriyet devriminin değerlerini revize etmeye kalkarak ve onların gerisine düşerek değil, içeriklerini ekonomik ve sınıfsal bilinçle pekiştirerek başarı kazanabilir… Avukata 1 yıl yasaklama İddianamenin okunması sırasında savcı bursiyer kızların genç teğmenlerle tanıştırıldığı yönündeki iddiayı dile getirince sanıklar tepki gösterdi. Sanık Hamdi Gökhan Ecevit de “Açıkça hakaret ediliyor. Savcı, bu iddianın lügatteki anlamını söylesin. Ya da ben söyleyeyim. P ile başlıyor. Biz beraat ederiz ama bu iddia kalır” karşılığını verdi. Yaşer’in avukatı Hüseyin Buzoğlu, Yaşer’in avukatı olduğu savcılıkça bilindiği halde, görüşmelerinin örgütsel irtibat olarak iddianamede yer almasını da eleştirdi. Mahkeme heyeti, savcının isteği üzerine Buzoğlu’nun Yaşer’in müdafiliğinden 1 yıl süreyle yasaklanmasına karar verdi. Dava, 13 Temmuz’a ertelendi. Karababa: Tuzluk değilim Üye yargıç Karababa’nın araya girmesi üzerine Buzoğlu, “Burada başkanla konuşuyorum. Mahkeme başkanından başka kimse söz almadan konuşmaz” dedi. Karababa da, “Burada tuzluk değilim, hâkimim. Konuşabilirim” karşılığını verdi. Buzoğlu ise “Sizin bu benzetmenizden ben utanırım” de EMEKÇ LER AKP POL T KALARINA KARŞI SUSMAYACAKLARINI VURGULADI Fotoğraf: NECAT SAVAŞ ANKARA ‘Şimdi ses çıkarma zamanı’ Haber Merkezi İşçiler, kamu çalışanları, meslek örgütleri Ergenekon soruşturması kapsamında gazetecilerin tutuklanmasını kitlesel eylemlerle protesto etti. DİSK, KESK, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) “Susmayacağız” eylemine İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana’da binlerce kişi katıldı. ANKARA Kolej Meydanı’ndan “Susmayacağız” ana parkartının arkasında yürüyüşe geçen kortej, “Baskılar bizi yıldıramaz; direne direne kazanacağız; özgür basın susturulamaz” sloganları attı. TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, “Sözün bittiği yerdeyiz. AKP’nin ülkemizi nasıl bir karanlığa doğru sürüklediği alenen ortadadır. AKP’nin yaratmak istediği korku imparatorluğuna karşı direnmekten başka yol yoktur.” STANBUL Taksim Meydanı’ndaki meslek örgütlerinin eylemine CHP’den milletvekili aday adayı Süleyman Çelebi, ADD ,, 68’liler Birliği, Halkevleri ve ÖDP’nin de aralarında olduğu çok sayıda demokratik kitle örgütü destek verdi. KESK Genel Başkanı Döndü Taka Çınar, “Şimdi ya ses çıkararak demokrasi ve özgürlüklerimizi savunacağız ya da sıranın kendimize gelmesini bekleyerek suskunluk içinde boğulacağız. Şimdi birlikte ses çıkarmanın zamanıdır” diye konuştu. DİSK Başkanvekili Tayfun Görgün de AKP ile birlikte demokrasi ve hukuk gibi en önemli değerlerin hızla eridiğini söyledi. AKP’nin artık seçimle gelip seçimle gidecek bir hükümet olmaktan uzaklaştığını kaydeden Görgün, “Türkiye’de oluşan sistemin, bugün Kuzey Afrika’da, Arap Yarımadası’nda yıkılmaya başlayan rejimlerle çok da farkı kalmadı. Kendilerinden olmayan hiç kimseye hayat hakkı tanımıyorlar” dedi. ZM R Konak Alanı girişinde toplanan grup adına açıklama yapan TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi, “Sınır tanımaz bir hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, yeni bir otoriter yönetimin oluşturulduğu bir sürece giriyoruz” dedi. STANBUL Basın örgütleri: Tasarı geri çekilsin Tasarının geri çekilmesini isteyen Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi “Biz basın özgürlüğünü talep ederken bu mevcut uygulamanın da gerisine götürecek. Bir kişinin iki yıl boyunca dinlenmesini eleştirdiğiniz zaman haber sınırlarını aşmış mı olacaksınız yoksa sınırları içerisinde kalmış mı olacaksınız? Yani karman çorman yeni bir manzara ile kalacağız. Bu tür hukuk dışı olarak gördüğümüz izleme ve dinleme faaliyetleri bir anda legalleştiriliyor. Bu ancak totaliter devlet yönetimlerinin anlayışını yansıtıyor” dedi. Tasarının basın örgütlerine sorulmadan gizli yürütülerek ortaya çıkarıldığını söylen Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay da “Tasarıda haber sınırları konusunda hâkimlere inisiyatif verilmesi sakıncalıdır. Özellikle günümüzde hâkimler politik ve iktidar yanlısı olmuştur” dedi. Fotoğraflar: VEDAT ARIK, YUSUF BAŞTUĞ ADANA Balyoz davasında Dilipak’ın avukatının şehitler için ayağa kalkmaması tepki çekti Gazeteci Tokatlı yaşamını yitirdi Haber Merkezi Milliyet gazetesinin eski Ankara Temsilsi Orhan Tokatlı (81) Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Cunda Adası’nda yaşamıOrhan Tokatlı nı yitirdi. Tokatlı, bugün Cunda Adası’nda düzenlenecek törenle son yolculuğuna uğurlanacak. Milliyet Gazetesi Ankara Temsilciliği görevinden ayrıldıktan sonra Cunda’ya yerleşen Tokatlı, geçen yıl solunum yetersizliği nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı. Daha sonra Tokatlı’nın prostat rahatsızlığı gündeme geldi. Bu yüzden tedavi altına alınan Tokatlı, dün öğlen saatlerinde yaşama gözlerini kapadı. Saygı duruşu tartışması HAT CE TUNCER Balyoz davasında tutuklu sanık eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, savunmasını 4 oturumda tamamladı. Doğan, adalet mekanizmasının zulüm aracı haline geldiğini savunarak, “Halkımızın elle müdahalede bulunacağından eminim. Bu elle müdahale 12 Haziran’da kurulacak seçim sandığı olacaktır” dedi. Davanın dünkü 17. oturumu daha açılmadan tartışmalı başladı. Doğan, sandalyenin üzerine çıkarak Çanakkale şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşuna davet etti. Davaya müdahil gazeteci Abdurrahman Dilipak’ın avukatı Salih Dövücü’nün ayağa kalkmaması nedeniyle sanıklar bağırmaya başladı. Dövücü, “Sayın Başkan, saygı duruşu için sizden izin alındığını bilseydim iştirak ederdim” diye açıklamada bulundu. Başbakan Erdoğan’ın “Bir emekli orgeneral televizyon televizyon dolaşarak açıklamalarda bulunuyor. Sanmayın ki biz olanlardan haberdar değildik. Onlar işle rine baktılar, biz de işimize baktık” şeklinde tepki gösterdiğini anımsatan Doğan “Devletin istihbarat örgütü, emniyet teşkilatı, Balyoz Darbe Planı’na ilişkin ellerinde bilgi ve belge olmadığını açıkladığına göre Sayın Başbakan’ın haber kaynağı kim? Sorularak öğrenilmesini talep ediyorum” dedi. Soruşturma sırasında kendisini sorgulayan Savcı Bilal Bayraktar’a “yukarıdan talimat alıp almadığını” sorduğunu söyleyen Doğan, Bayraktar’ın “Evet, ‘Sen gençsin bunları tanımazsın ha’ dediler” diye yanıt verdiğini iddia etti. Doğan “Savcı bu uyarıda bulunana, ‘kendisinin 3 çocuğu olduğunu, inandığını yapacağını’ belirtmiş. Bayraktar’ın neye inandığını bu dava vesilesiyle öğrendik ve hakkında suç duyurusunda bulunduk” dedi. İddianamenin gülünç polis tespit tutanaklarına dayandığını belirten Doğan, Savcı Zekeriya Öz’ün 5 farklı imzasının bulunduğu bir belgeye ilişkin polis tutanağını örnek olarak gösterdi. Belgeyi internetten elde ettiğini anlatan Doğan şöyle devam etti: “1997’de hakkımda imzasız bir evrak MİT’e gönderilmiş. Bu evrak bir Ergenekon sanığının çekmecesinde bulunmuş. TSK’de Alevileri ön plana çıkaran çalışmalar yapıyormuşum. Alevi olsam bunu söylerim. Alevi yurttaşlara sempatim vardır. Öz hakkında dava açtım. Bu davada elimde bir belge olması için bu evrakı elimde tuttum.” Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz, heyetin oturduğu kürsüye, içinde heyet hâkimlerinin adlarıyla oluşturulmuş, oluşturulduğu tarih 5 Mart 2003 gibi gösterilen belgeler bulunan bir CD’yi gizlice koyarak, mizansenle savunmasını yaptı. Mahkeme Başkanı “Jandarma görevlileri kürsüyü iyi korusun” diye uyarırken Avukat Celal Ülgen “Zaten kameralar salonu gözetliyor. Mizanseni bu nedenle gerçekleştirdik” diye açıkladı. Savcı, Ersöz hakkında mahkeme heyetinin ve savcının adını kullanarak belge oluşturduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Duruşma 21 Mart’a ertelendi. Mizansen CD krizi Hastanede gazeteciye tehdit ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana’da geçen günlerde 4 kişinin öldürüldüğü olayları takip ederken dayak yiyen NTV Adana Temsilcisi Hamza Gül, tedavi gördüğü hastane odasında tehdit edildi. Gazeteci Gül’e saldırdıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 3 kişinin yakınları tarafından hastanede tedavi gördüğü odada, gözaltına alınanlarla ilgili şikâyetçi olmaması için tehdit edilen Gül’ün şikâyeti üzerine harekete geçen polisler, 2 kişiyi gözaltına aldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle