18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 24 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE 6 HABERLER Kabul edilen şantaj ve askeri casusluk iddianamesinde 56 sanık için ağır suçlamalar var, ilk duruşma 20 Nisan’da Beş bin kişinin bilgilerini çalmışlar H LAL KÖSE Şantaj ve askeri casusluk faaliyeti yürüttükleri ileri sürülen emekli ve muvazzaf subaylar ile TÜBİTAK çalışanı 56 sanık hakkındaki iddianame İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Sanıkların, 5 bin kişinin kişisel verilerini hukuka aykırı olarak kaydettikleri, oluşturdukları suç örgütüyle, TSK, TÜBİTAK, Havelsan ve Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı gibi devletin en stratejik kurumlarında örgütlendikleri ileri sürüldü. Sanıklar, 2021 Nisan 2011’de yargıç karşısına çıkacak. Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen’in hazırladığı 250 sayfalık iddianamede, örgütün TÜBİTAK’ın TSK için yürüttüğü projeleri enİddianamede şüphelilerin birçok subayın gellemeye çalıştığı ifade eposta yazışmalarını takip ettikleri ileri sürüldü. Şüpedilerek casusluk faaliyeti helilerin YAŞ kararlarını etkilemeye çalıştıkları da iddia kapsamında elde ettikleri edildi. Örgüt üyelerinin fuhuş çeteleriyle irtibatlı oldukları, bazı belgeleri yabancı ülönemli görevlerde olan askere kadın temin ettikleri ileri sürülerek kelere pazarlamayı planla“Gizli kameralarla cinsel ilişkileri kaydediyorlar. stifa etmesini ya dıkları iddia edildi. da emekli olmasını istedikleri personele şantaj yapıyorlar” denildi. İddiaTÜBİTAK görevlisi sanık namede, personel eşlerinin görüntülerini elde edenlere, “Ukrayna, Rusya geYücel Çipli liderliğinde zisi, Antalya tatili, özel gece” gibi hediyeler verilmesinin istendiği kaydedildi. farklı bir hücre yapılanması olduğu, TÜBİTAK çalışanı 1048 şahıs hakkında kişisel verilerin hukuka aykırı olarak elde edildiği iddia edildi. Aramalarda, Erdek Deniz Üs Komutanlığı ve İstanbul Tersane Komutanlığı’na ait kroki ve fotoğrafların ele geçirildiği kaydedilerek TSK’ye ait değişik birlik ya da karargâhların güvenlik kamera noktaları ve iletişim hattı gibi teknik donanım altyapısını gösterir krokilerin saklandığı, değişik birlik, karargâh, savaş gemisi, askeri havalimanı, askeri uçak hangarı gibi yerlerin gizli kamera ile çekildiği belirtildi. BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI ‘Dağ kadrosu sert çıkıyor’ Şüpheli Emrah Küçükakça’dan ele geçirilen 78 No’lu CD içerisindeki notlarda, “Havelsan, Aselsan ve diğer san’larla aylık toplantı konusu, yavaşlatılacak projeler bize paslanacak” yazdığı iddia edildi. “KY 58 Ses Emniyet Cihazı” isimli TSK’de güvenli telsiz haberleşmesini sağlamayı amaçlayan projeyle ilgili, “Dağ kadrosu için tehlikeli. Hava yer haberleşmesi kriptolu olacak. Durduralım, hiç olmazsa yavaşlatalım. Kripto kodlarını ele geçirmeliyiz” ifadesinin yer aldığı belirtildi. “Sınır Gözetleme ve Kontrol Sistemi Kontrol, Muhabere, Bilgisayar, stihbarat, Gözetleme ve Keşif Faaliyetleri Modelleme ve Simülasyon Sistemi” isimli proje ile ilgili, “kesinlikle sekteye uğratılması gereken bir proje. Geçişler sekteye uğratılabilir. Trafik ve taşımacılığa dikkat... dağ kadrosu sert çıkyor” değerlendirmesinin yapıldığı kaydedildi. Heron olarak bilinen “insansız hava aracı” için “yavaşlatılması talimatı var” denildiği belirtildi. İddianamede, 16’sı tutuklu 56 sanık hakkında 1 yıl ile 172.5 yıl arasında değişen hapis cezası istendi. Örgüt lideri olduğu öne sürülen sanıklar emekli Albay brahim Sezer’in 172.5 yıl, emekli Yarbay Mehmet Seyfettin Alevcan’ın 115 yıl hapis cezasına mahkum edilmesi talep edildi. Muhalefeti / Demokrasiyi Tasfiye Süreci Kaddafi epey ilginçti ilk zamanlar! Evet darbe ile gelmişti, ama krallığın başka türlü devrilmesi nasıl mümkündü bilemem –halk ayaklanması ile. Ayrıca “sosyalizm” diyordu! Yine de diğer Arap ülkeleri arasında, belki de ülke zenginliğinden halkını en çok yararlandıran yönetim oldu.. Ülkesini “yeşertmek” için ilginç projeler uyguladı.. Çöldeki kabilelere (Warfalla, Hasawna, Zuwayya…) petrolden payını verdi ve onları hanedanlığına bağlı tuttu uzun süre... Ancak, Albay’ın, devlet ve istihbarata neredeyse kendi “kabilesi” Kaddafa’nın insanlarını getirdiği, kabileleri birbirine düşürdüğü belirtiliyor. “Albay”a karşı 1990’lı yıllarda darbeye kalkışan Ordu içindeki diğer kabilelerden çok kişinin idam edildiği de biliniyor.. Komşulardaki isyanlar, demek ki bu ülkede de bir noktadan sonra bağları koparmanın zamanını belirledi! Libya ile Mısır veya Tunus’taki halk isyanları birbirinden çok farklı! Oralarda “halk” ve “gençlik”, Libya’da ise “kabileler savaşı” var. Son tahlilde, Kaddafi, kimileri onu “emperyalizme karşı” bulsa da, yabancı lejyonerlere halkını vurduran, uçaklarla saldıran, acımasız bir diktatör... Mübarek de bir diktatör değil miydi ve Tunus’taki... Bahreyn, Yemen.. İran’da “demokrasi” mi var? Muhalefeti her durumda ezmeye, idam etmeye hazır, seçimlerde hile hurdanın ayyuka çıktığı, mollakrasi! Mollaların, kimin seçimlere girebileceğine karar verdiği bir rejim.. Ama parlamento var! Seçimler yapılıyor! Halkının önemli bir çoğunluğuna karşı olan, iktidarını sürekli kılmak için sistemi maniple eden, üstüne üstlük on yıllarca koltuğunda oturan rejimler, diktatörlüklerdir... Mübarek yüzde 90’la (halk iradesi!!) Başkan seçilmişti ve küt diye gitti! Geçen gün Ulusal Kanal’da bir akademisyen, Romanya lideri Çavuşesku’nun Mısır ve diğerleriyle kıyaslanmasına, “Orası sosyalist bir ülke, Mübarek’le kıyaslanmaz” diyerek karşı çıkmıştı! Neden? “Sosyalizm”, yolsuz, aile klanları ve parti krallarının ebedi olarak halkın tepesine binme (polis) rejiminin mi adıdır!? (“Sosyalizm”in, eski kalıplarla kabulü ve geçmişe toz kondurmama, daha ne kadar sessizce ama inanmayarak, sürecek bu ülkede ve dünyada!) Şu veya bu derece otoriter bütün siyasal rejimlerin genel karakteri “diktatörlük”tür veya diktatörlüğe eğilimlidir.. Tüm muhalefeti yok etmek için her türlü düzenbazlığa başvururlar; siyasi rakiplerini sindirmek, olmazsa yok etmek, öncelikli anlayışlarıdır. Bu amaçla çeşitli araçlar kullanılır, devreye sokulur. Bu araçların seçim ve kullanımı, ülkenin kültürel, siyasal ortamına, geleneklerine bağlı olarak değişir. Kaddafi, halkının yarısını yok edebilecek bir insan.. Zaten yabancı paralı askerlerinin varlığı bunun göstergesi.. Mısır ve Tunus diktatörleri uzun yıllar polis rejimi, işkence, seçimleri iğdiş etmek, uyduruk parlamento, muhalifleri gerektiğinde yok etmek ve iktidarda kalabilmek için gerekli her türlü önlemi almak gibi araçları, kullandılar.. Ama halkın gücü bunları yıkıp geçti! Türkiye’de Erdoğan rejimi de, özellikle ikinci dönemlerinde net olarak ortaya çıktı ki, siyasal otoriteryen, diktatorya eğilimlidir.. İlk dönemlerinde müthiş bir “mağdur” olma haline, “bütün paralarını” yatırdılar; yanılmadılar, büyük bir kazançla çıktılar. İkinci dönemlerinde, tek adama (ve sivil hanedanlığına) dayalı siyasal rejim heveslerine engel olabilecek her şeyi silip süpürmeye soyundular.. Rejimleri otoriter/diktatoryal eğilimli ve demokrasiyi mümkün olduğu kadar tasfiye etmeye yönelik olduğu için (en iyisi: indirgenmiş demokrasi!!), en büyük proje olarak, orduya tam tasfiye uygulanıyor! Dikkat edin: Ordu, artık darbelerin ordusu değildir.. Bu niteliği, birinci AKP iktidarı döneminde (ve daha önce) mezara gömülmüştü (iyi haber!)! Ama ikinci AKP dönemi tamamen farklıdır: Otoriterliğini adım adım inşa eden bir iktidar yaşıyoruz! Bu ikinci aşamada Ordu artık ancak, eğri büğrü ve eksik de olsa, var olan “demokrasi”nin ayakta kalmasına yardımcı olabilirdi! Bugünkü tasarlanmış, düzenlenmiş Balyoz vb. operasyonlarının “siyasal arka planı”nda, “demokrasi” isteyebilecek veya demokrasiye destek çıkabilecek bir ordunun “tutuklanma süreci” var (kötü haber!) Bu operasyon, aslında ilk AKP iktidarının son dönemlerinde başladı.. medya operasyonu, kamuoyunu yönlendirmek ve bütün bu operasyonlara hazır etmek için önceden devreye sokulmuştu! Şimdiki medya operasyonu ise, ordu üzerine kurulan tezgâhın bir şekilde ortaya çıkmasını engellemeye, muhalif medyayı tasfiyeyi sürdürmeye yöneliktir.. Artık, CHP için ise Allah kerimdir.. Hele şu seçimleri bir geçelim.. Manazarayı bir görelim... Gerekli alet edevat, çantalardan çıkartılacaktır! http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] Fuhuş çetesi Yok böyle kelepir SPK’nin kara listeye aldığı Mehmet Akdere, Ortaköy’deki, değeri milyon dolarlarla ölçülen binayı hileli yollarla 70 bin dolara kapatmakla suçlanıyor İstanbul Haber Servisi İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda adı manipülasyonlarla birlikte anılan ve birçok operasyonda adı geçen, SPK tarafından kara listeye alınan Mehmet Akdere, bu kez de Ortaköy sahilinde 5 milyon dolar değer biçilen bir gayrimenkulü, hileli yollarla 70 bin dolara almakla suçlanıyor. Ortaköy’ün sahilinde 185 m2 taban oturumlu 4 kat imarlı denize sıfır bir binanın 100.000 TL’ye (yaklaşık 70.000 dolar) el değiştirmesi ile Mehmet Akdere’nin adı yine gündemde. Ortaköy’deki gayrimenkul, çift pasaportlu Libya uyruklu İsmet Doker’in vefatıyla miras olarak Libya’daki akrabalarına kaldı. İsmet Doker’in evlendiği Türk asıllı Emine Doker ise, binanın intifa (kullanım) hakkını alır. Binadaki 6 kiracı yıllarca buranın sahibi olarak bilinen Mithat Ataoğlu ile kira kontratı yapmıştır. Mehmet Akdere de bu kiracılar arasındadır. Daha sonra mal sahiplerine ulaşılamadığından bina kayyuma geçer. Kayyum binadaki 4 işletmeden kira talep eder. Bina 1964’te mahkeme kararıyla tapuya hükmen tescil edilir. Ancak Beşiktaş Tapu Müdürlüğü, tescilin bildirimini yapmaz. Bu ihmal nedeniyle binanın satışı ve bedelinin sahiplerine ödenmesi de gerçekleşmez. 2007’de Akdere kardeşler, mirasçılardan Ali Abdullah Smaedya ile ilişkiye geçer. İddialara göre, İstanbul’a getirilen Smaedya’ya “senin mülkün burası” denilerek küçük bir dükkân gösterilir ve 70 bin dolara satışa ikna edilir. Mumcu’nun katledildigi yerde Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv imtiyaz sahibi gazeteciyazar Soner Yalçın ve yöneticiler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun tutuklanması, Uğur Mumcu’nun arabasına konulan bombanın patlaması sonucu katledildiği yerde protesto edildi. Uğur Mumcu Parkı’ndaki basın açıklamasına Odatv yazarları ve çalışanlarının yanı sıra, CHP milletvekilleri Kamer Genç, Şahin Mengü, YargıSen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay ve İşçi Partisi Genel Saymanı Osman Yılmaz da katılarak destek verdi. Odatv Ankara Temsilcisi Mümtaz dil, toplantının burada yapılmasının nedeni olarak Soner Yalçın’ın Uğur Mumcu’nun ilk öğrencilerinden birisi olmasını gösterdi. Bypass ameliyatı olmasına karşın açıklamaya katılan Kamer Genç de “Önümüzdeki seçimde Tayyip Erdoğan bugünkü dikta rejiminin yarattığı ortamın sonucuna kendi katlanacak ve Silivri cezaevine gidecektir” dedi. Basın açıklamasını yaklaşık 20 sivil polis izledi. Park halindeki araçlar arasında ise üzerinde görüntü kaydeden cihazın bulunduğu bir araç dikkat çekti. Mehmet Akdere, Enes Ünsal (Sen Turizm) ve Else Tercüme Bürosu, Av. Eda Öztürk ve Av. Sadık Akay kanalıyla, gayrimenkulü değerinin çok altında gösterip 100.000 TL’ye noter satışı ile şirketinin üzerine geçirir. Libya’daki 5 mirasçı bu satış işleminden haberdar değildir. İmzaları taklit edilerek Trablus’taki bir noterden vekâletname çıkarılır. Bu vekâletnamede Libya ve Türkiye’nin diplomatik temsilcilerinin imzası yok. Belgeyi alan Smaedya, İstanbul 5. Noteri Ali Erson Kösecioğlu’na götürür ve iki avukata vekâlet vermesi sağlanır. Libya’da çıkarılan eksik ve yanlış aile durum belgesine dayanarak İzmir’de veraset ilamı çıkarılır. Mülk, İstanbul Ortaköy’de iken Beşiktaş Tapu Müdürlüğü’ne ve Sultanahmet Adliyesi’ne bağlı iken nedense İzmir tercih edilmiştir. Mehmet Akdere’nin ağabeyinin İzmir’de hâkim olması nedeniyle bu ilin seçilmiş olabileceği akla geliyor. Ayrıca, sahtekârlık ortaya çıkıp tapu tescil ve iptal davası açıldıktan sonra Libya’dan gelen aile durum belgesi Mehmet Akdere’nin mülkü alırken kullandığı evrakla uyuşmamakta, kişi sayısı farklılıklar göstermektedir. ‘Hayata Dönüş’ karar için haziran ayına ertelendi ‘Dava süründürülüyor’ İstanbul Haber Servisi Hayata Dönüş Operasyonu kapsamında tutuklulara açılan davada, mahkeme sanıklara ve avukatlara son taleplerini sordu. Başka suçtan Tekirdağ 1 No’lu F tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan sanık İnan Gök, operasyonla ilgili dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün dinlenmesi gerektiğini söyledi. Avukatlar ise dava başladığından bu yana dile getirdikleri “Ümraniye Cezaevi’nde keşif yapılması” istemini yineledi. Mahkeme ise taleplerin değerlendirilmesine hükmederek duruşmayı karara bağlamak için haziran ayına erteledi. Duruşmada söz alan sanık İnan Gök, “Biz burada sanık olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti ve kolluk güçlerinin yaptıklarını teşhir etmek için buradayız. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, operasyon için bir yıl öncesinden çalışmaların başladığı yönünde açıklama yapmıştı. Kimse ona katliam ile ilgili ne gibi hazırlıklar yapıldığını sormadı. Davada delil aranıyorsa MGK toplantıları ile ilgili arşivlerde bolca var. Katliamın planları devletin arşivlerinde var” dedi. Sanık İlter ise “10 yıl önceki katliamın davası halen sürüyorsa aslında sürmüyor süründürülüyordur” diye konuştu. Avukat Oya Arslan da sanıkların bazıları için iddia edilen suçların zamanaşımının dolduğuna dikkat çekerek sanıklar hakkında beraat kararı verilmesini istedi. Avukat Güçlü Sevimli de “Bugüne kadar sürekli taleplerde bulunduk. Mahkeme bunlarla ilgili hiçbir karar almadı. Savunmalar alındıktan sonra taleplerin karara bağlanacağını belirtti. Şimdi de dava karar aşamasına geldi. Taleplerimizi zaten soruşturmayacağınızı biliyoruz” diye konuştu. Sağlık raporu istenmedi, tercüme edilmedi İstanbul 5. Noteri’ndeki bu anlaşmada pek çok usulüsüz işlemin yapıldığı görülüyor. 1932 doğumlu Smaedya’dan sağlık raporu istenmemesi, pasaportunun tercümesinin alınmaması ilk göze çarpanlar. Bu noterin Erbakan’ın Libya’dan gelen paralarının kayıplara karışması olayında da adı geçmişti. Akdere kardeşler, işletmecilerden fahiş kiralar talep ettiler. İşletmecilerden biri Libya’daki diğer mirasçıları Türkiye’ye getirince, ortalık karıştı. Mağdur mirasçılar, Libya’daki noter hakkında da dava açtılar. Bu arada Beşiktaş Tapu Müdürlüğü, gayrimenkulün üçüncü bir kişiye satış işlemini gerçekleştirmek üzereyken Libya’dan gelen mirasçıların başvurusu üzerine bu satış gerçekleşmedi. Libya’dan mirasçıları getiren kiracı bir işletmenin de ilçe belediyesi tarafından ruhsatı anlaşılmaz bir şekilde önce iptal edildi ve bir süre sonra yine anlaşılmaz bir nedenle geri verildi. Mirasçıların tuttuğu avukatların da bir süre sonra davadan çekilmelerinin pek hayra yorulmadığı bu olayla ilgili Maliye, Adalet ve Bayındırlık Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Libya’da haberleri olmadan düzenlenen vekâletlerden dolayı Noter Said Emin ve Abdullah Smaedeya’ya karşı el Külliye Mahkemesi’nde dava açıldı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) Vekâletnamede temsilcilerin imzası yok Mutki’de 6 kemik daha DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Bitlis’in Mutki ilçesinde, jandarma karakolundaki kazıda 6 kemik daha bulundu. Bir tanığın ifadesi doğrultusunda 5 PKK’linin gömülü olduğu toplu mezara ilişkin karakolun iki noktasında elle kazı yapıldı. Mutki Cumhuriyet Savcısı Çetin Küçet’in denetiminde yapılan kazıların birinde bir şey bulunamadı. Ancak Jandarma Komutanlığı’nın savcılığa haber vermeden önce 8 asker tarafından kazmalarla gerçekleştirilen, ihbar edilmesi üzerine “mevzi genişletme çalışması” olarak yansıtılıp, bulunan kemiklerin ise “hayvan kemiği olduğu” ifade edilen yerde ise bu kez savcı denetimli kazı yapıldı. Yapılan kazı çalışmasında 6 parça kemiğe rastlandığı, kemiklerin İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderileceği öğrenildi. ‘Balyoz’ ‘Mahkeme heyetinin reddi’ talebi reddedildi İstanbul Haber Servisi “Balyoz Planı” davasını yürüten İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin reddedilmesi yönünde bazı sanık avukatlarınca üst mahkeme İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan başvuru reddedildi. “Balyoz Planı” davası kapsamında haklarında çıkarılan yakalama ve tutuklama kararı sonrası tutuklanan sanıklardan aralarında emekli Albay Cemil Temizöz ve Albay Cengiz Köy lü’nün de olduğu 10 sanığın avukatlarınca kararı veren İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin üst mahkemesi olan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne “reddihâkim” talepli dilekçeler sunuldu. Talepleri değerlendiren İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (CMK) belirtilen sebepleri gerekçe göstererek 10 sanık adına yapılan “reddihâkim” talebini oybirliğiyle reddetti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle