18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y B B B B Y 10 5 11 9 13 12 14 10 10 10 12 10 9 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y B Y B ? PB PB PB 9 12 4 17 18 17 14 14 9 ? 5 5 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo K 9 Helsinki K 14 Stockholm B 6 Londra PB 8 AmsterdamPB 2 Brüksel B 4 Paris PB 7 Bonn PB 4 Münih PB 1 Berlin B 7 Budapeşte B 1 Madrid Y 14 Viyana B 1 Belgrad B 1 Sofya K 0 Roma B 11 Atina Y 13 Zürih PB 3 Moskova K 16 Aşkabat Y 3 Taşkent Y 5 Baku B 5 Bişkek B 2 Tiflis Y 5 Kahire B 22 Şam B 17 Ülkemizin geneli parçalı çok bulutlu, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Batı Karadeniz, Orta Karadeniz’in iç kesimleri ile akşam saatlerinden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin batısı yağışlı geçecek. Yağışlar Kıyı Ege ile İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir, Antalya il merkezi ve kıyılarında kuvvetli olmak üzere, genellikle yağmur ve sağanak, Tunceli ve Bingöl çevrelerinde karla karışık yağmur şeklinde olacak. 22 ŞUBAT 2011 SALI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Şubat GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK DTK İnanç Komitesi’nce düzenlenen kurultayın sonuç bildirgesi açıklandı GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Recebistan modeli demokrasiyi Mısır’a ihraç etmekten vazgeçti. Sesini kıstı! Gazetelerimiz Libya’daki Kaddafi zorbalığının halka ateş açmasına RTE’nin ne zaman karşı çıkacağını merak ediyor. Hadisene diyen yorumlar döktürüyor. Yandaş medya ise Libya’nın hemen bütün kentlerinde sokağa dökülen göstericilere kurşun yağdıran Kaddafi’ye RTE’nin; “Halkının sesini dinle ve gerekeni yap” diye neden çağrı yapmadığını meşreplerine uygun biçimde pek güzel ifade ediyorlar: Neymiş efendim: Libya’da Türkiye’nin büyük ekonomik yararları varmış; RTE, bu yararlar zarar görmesin diye Kaddafi’ye demokrasi çağrısı yapmıyormuş! RTE’nin sessizliği eleştirilince Kaddafi’yi iki kez aradığı haberi sızdırıldı. Heyecanla bekledi medya, efendimiz acaba ne dedi Kaddafi’ye diye. ABD Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı veya Almanya Başbakanı ile yaptığı telefon görüşmelerinin içeriği anında medyaya duyurulur. Ama Kaddafi ile ne konuştuğuna dair tek satır bilgi yok! Örneğin Kaddafi’ye: “Ya’vu, benim sevgili Arap kardeşim; Libya Kralı olarak Bursa’da yatağa giren Sunusi Hazretleri, sabah eski kral diye uyandı. Kralı deviren darbeyi yapan sen, 30 yıldır Libya halkının tepesinde boza pişiriyorsun. Ben darbe sözcüğünü ağzına alanı bile hapsetmiş bir siyaset adamı olarak, kimi ekonomik nedenlerle bugüne dek sustum. Hiç kuşkum yok. Yedi sülalene yetecek dünyalığı da doğrultmuşsundur. Ama yetti artık. Senden demokrasi çıkmaz! Halkına ateş açarak yüzlercesinin ölümüne neden olan, insanlığı, insan haklarını ayaklar altına alan senin; bana verdiğin ‘Kaddafi İnsan Hakları Ödülü’nü’ iade ediyorum” diyebildi mi acaba? Demediğine, diyemeyeceğine yemin ederim. Başkan Obama’ya göre, Ortadoğu’nun parlayan yıldızı, bulunmaz Hint kumaşı ya; içerideki kaplanlığı, dışarıda kâğıttan! Yarın öbür gün ola ki Kaddafi’nin ayağı kaymaya başladı. İşte o zaman telefon konuşmalarında Kaddafi’ye yapması gerekeni, halkın sesine kulak vermesini söyledi diyen manşetler gırla! Zaten beyefendi şu sıralar iç politika ile öylesine sarmaş dolaş ki, Arap ülkelerindeki demokrasi sancılarıyla herhalde fazla meşgul olamıyor. Seçim kampanyasını da ortaokul düzeyine düşürdü. Seçimde başarısız olur, AKP ikinci parti konumuna düşerse genel başkanlıktan istifa edecekmiş. CHP nasılsa seçimden ikinci parti çıkacak diye düşünüyor. Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlığı bırakıp bırakmayacağı konusunda açıklamaya zorluyor. Böylesi basit tuzaklar kuruyor CHP’ye ve genel başkanına! Bir başka basit manevrası: Kılıçdaroğlu denizi ilk kez Van’da gördüğünü söylemiş. Van Gölü ne zamandan beri deniz oldu diye Kılıçdaroğlu’nu alaya alıyor. Demagoji ustası: TV’de canlı yayında dinlediğim Kılıçdaroğlu’nun “Vanlılar göle deniz derler” cümlesini ıskalıyor. RTE, durmadan yargının bağımsızlığından, yansızlığından… yargının yansız ve bağımsız kimliğine herkesin saygı göstermesinden söz eder durur. RTE’nin yargıyı kendi doğrultusunda kıskıvrak bağlamayı amaç edindiğini ve bu yolda adımlar attığını bilmeyenler; bu söylemlerine elbette şapka çıkarabilirler... Oysa, RTE’ye göre yargı AKP lehine duruş sergilediği sürece yansızdır! RTE’ye göre yargı; Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç gibi, hükümetin yüksek yargıya saldıran, aşağılayan söylemlerini yinelediği sürece yansızdır! CHP’nin, Yargıtay ve Danıştay’ı yeniden yapılandıran yasanın iptalini isteyen başvurusunu görüşecek olan Anayasa Mahkemesi’nde veya yargının herhangi bir kademesinde görüşünü ve reyini önceden açıklayan AKP yandaşı başkanlar, yargıçlar bulunduğu sürece… …RTE’ye göre yargı yansızdır! Oysa yargı bağımsızlığı ve yansızlığı sırtından bıçaklanıyor. Örneğin Yüksek Mahkeme’nin görüşeceği bir yasayı önceden eleştirerek, yüksek yargı organlarını aşağılayarak oyunu açıklayan Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın duruşuna yansızlığı savunan RTE’nin onaylama anlamında sesini çıkarmaması ve artı… …Haşim Kılıç’ın gönül rahatlığıyla koltuğunda oturması… …Anayasa Mahkemesi üyelerinin de Kılıç’ın iktidar yanlısı tutumuna sessiz kalmaları… …günümüzde demokrasinin büyük ayıbı değildir! ‘Diyanet kapatılsın’ DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Demokratik Toplum Kongresi (DTK) İnanç Komitesi’nce düzenlenen 2. İnanç Çalıştayı sonuç bildirgesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın farklı etnik ve inançsal kimlikleri inkâr eden zihniyetin temel kurumlarından biri olduğu belirtilerek, başkanlığın kaldırılması, inanç gruplarının özerk hale getirilmesi istendi. DTK İnanç Komisyonu’nun hafta sonunda Diyarbakır’da Class İnanç bildirgesinde, “Devletin hiçbir din ve inancı örgütlemek, finanse etmek, ibadet mekânlarını ve ibadet biçimini düzenlemek gibi bir görevi olamaz” görüşüne yer verildi. Otel’de düzenlenen 2. İnanç Çalıştayı, sonuç bildirgesinin açıklanmasıyla tamamlandı. açıklanmadan önce bir konuşma yapan Tuğluk, yürütülen tartışmalardan çıkan sonuçların esas alınacağını söyledi. Kendilerine ait olan şeyleri başkalarının insafına bırakamayacaklarını belirten Tuğluk, devletin nerede güleceklerine, nerede ağlayacaklarına, nerede ibadet yapılacağına, başlarını kapatıp kapatmayacağına karışamayacağını vurguladı. Bunun aksinin bir esir alma politikası olduğunu kaydeden Tuğluk “Bunların karşısında büyük bir direniş göstermezsek hepimizin ezip geçecekler” dedi. ‘Başkalarına bırakmayız’ Çalıştaya DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk da katıldı. Çalıştayın sonuç bildirisi ‘İnkâr kurumu’ Daha sonra çalıştayın sonuç bildirgesini Pir Sultan Abdal Derneği Genel Sekreteri Kemal Bülbül açıkladı. Bildirgede şu görüşlere yer verildi: “Diyanet İşleri Başkanlığı tekçi anlayışının getirdiği farklı etnik ve inançsal kimlikleri inkâr eden zihniyetin temel kurumlarından biridir. Türkİslam sentezini örgütleyen yapısı ve devletin din ve inançlar karşısında tarafsız olması gerektiği gerçeğinden hareketle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması inanç gruplarının özerk yapıya kavuşturulması ve inançların öğrenilmesinin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Devletin hiçbir din ve inancı örgütlemek, finanse etmek, ibadet mekânlarını ve ibadet biçimini düzenlemek gibi bir görevi olamaz. Örgün eğitim kurumlarında okutulacak dersin tüm din ve inançları kapsaması, din ve inançları tarihi, kültürel, sosyolojik yönden inceleyen bir kültür dersinin olması ve bu dersin isteğe bağlı olması gerekir. Örgün eğitim kurumlarında okutulacak programın bilimsel, demokratik eğitim niteliğine kavuşturulması gereklidir. Başörtüsü yasağı, inanç ve mezhepler üzerindeki ret ve inkârın son bulması gerekiyor.” daha gözler önüne serildi. Soner Yalçın, gazeteciliğe Ankara’da başladı; şehri ve mesleki hedefleri büyüttü, İstanbul’a taşındı. Yıllardır kitaplar, belgeseller üretiyor. Her şeyi bir yana bırakalım; Ergenekon savcılarının mantığıyla baktığınızda Soner Yalçın’ın gazeteciliğinden en az bir düzine suç üretebilirsiniz. Niyetiniz onu “terör örgütü üyesi” yapmak olduktan sonra gerisi kolay. Hemen en basit oluşturulabilecek birkaç “suçu” sıralayalım: Halkı kin ve nefrete sürüklemek. Kaos ortamı oluşturmak. Hükümeti görevini yapamaz hale getirmeye teşebbüs etmek. Meclis’i kısmen ya da tamamen işlevini yapamaz hale getirmeye teşebbüs etmek. Gizli belge bulundurmak. Devlete ait açıklanması sakıncalı bilgibelgeleri açıklamak. Terör örgütüne üye olmak. Medyayı terör örgütünün amaçları doğrultusunda yönlendirmeye girişmek. Yukarıda kolayca üretiverdiğimiz bu suçların cezası iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve kabaca 200 yıl kadarcık hapis. Bu cezaları çektikten sonra sürgün! Öncelikle meslektaşlarıma olmak üzere tüm kamuoyuna anımsatmak isterim ki: Yukarıdaki suçlamalar için öyle Soner Yalçın’ınki gibi koca bir arşiv de gerekmez. İki kitap, beş telefon görüşmesi, bir de yayın organı çıkarmaya bakar bu iş! Yukarıdaki gerçekleri iki yıldır haykırıyorum. Her fırsatta dile getiriyorum: Sevgili meslektaşlar, bir gazetecinin mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanması, tüm gazeteciliğe yönelik saldırıdır. Bunun yol olması halinde kimin başına geleceği belli olmaz. Gazetecinin iki temel zenginliği vardır: Arşivi ve çevresi. Bir arşivden, hele hele araştırmacı gazetecinin arşivinden istediğiniz “suçu” çıkarabilirsiniz. Buna izin verilmesi halinde uygulamayı yaygınlaştırırsanız dışarıda gazeteci kalmaz. Gazeteci herkesle görüşür. Sabah bir gecekondu semtinde olabilir, akşam çok yıldızlı otelin ışıklı bir salonunda. Her ilişkiden suç, her telefon bağlantısından terör örgütü kurarsanız, bir gazeteci üzerinden en az 78 örgüt kurabilirsiniz. Biraz daha ileri giderseniz gazeteciyi o örgütlerin koordinatörü bile yapabilirisiniz. Suçları, olasılıkları daha uzatmanın gereği yok. Artık tablo bütün açıklığıyla ortada. Sözüm sadece meslektaşlara değil, tüm topluma. Zira bir gazetecinin tutuklanması, fiili bir sansür olduğu gibi, aynı zamanda toplumun haber alma hakkına yönelik bir saldırıdır. Dünya, iletişim çağından demokrasi, toplumsal açılım çıkarıyor; biz suç örgütleri çıkarıyoruz. Dünya, bilişim sistemlerini sosyal paylaşımın önemli bir parçasına dönüştürüyor; biz dijital işkence aleti olarak kullanıyoruz. Dünya, bilgisayar ortamlarıyla şeffaflık sistemi geliştiriyor; biz toplumu susturma yöntemlerinden biri olarak kullanıyoruz. Son olarak yine meslektaşlarıma sesleniyorum: Her gazeteci en sevdiği ve en sevmediği beş gazetecinin adını yazsa kaçı benzer olur? Bir de sıralamaya baksak, sanırım hiçbir liste ötekine benzemez. Gelin birbirimizin “sicil amiri” olmayalım. Kendi meslektaşının düşüncelerine saygı duymayan, toplumdan gelen farklı seslere nasıl saygı duyacak? Soner Yalçın’ı seversiniz sevmezsiniz ayrı konu, ama kim olursa olsun, bir gazeteci tutuklandığında tüm gazetecilerin özgürlüğü kısıtlanmış demektir. [email protected] Ata’ya bağlılık için Uludağ’a... Uludağ’da 6’ncısı gerçekleştirilen “Ata’ya Bağlılık Tırmanışı”na 40’ı aşkın üniversiteden ve dağcılık kulübünden 180 sporcu katıldı. Yoğun sis altında yapılan tırmanışın ardından 2 bin 543 metre yükseklikteki tepeye ulaşan dağcılar, Atatürk ve şehitler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu. Uludağ Dağcılık Kulübü Başkanı Filiz Emiroğlu, “Sğlık şartları uygun, eğitim almış ve malzemesi eksiksiz olan herkesi davet ettik. Geçmişte sadece üniversiteli dağcıları davet ediyorduk ancak dağcılık camiasının ilgisi nedeniyle üniversite kulüplerinin dışında da dağcıları aramızda ağırlıyoruz” dedi. Çukurca’da 7 askerin şehit olması ile ilgili 107 gündür tutuklu yargılanıyordu Tuğgeneral Es tahliye edildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hakkâri Çukurca’da Hantepe üs bölgesinden operasyona giden askerlerin geçiş güzergâhındaki mayının patlaması sonucu 7 askerin şehit olmasıyla ilgili davanın 4. duruşmasında, 6 Kasım’dan bu yana tutuklu bulunan Tuğgeneral Zeki Es tahliye edildi. Mahkemede tanık olarak dinlenen Uzman Çavuş Mustafa Topuz, savcılıkta verdiği “Askerlerin şehit olmasına neden olan patlayıcı, tugay komutanının emrince döşenen el yapımı patlayıcıydı” şeklindeki ifadesini reddetti. Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde görülmeye devam eden davanın tutuksuz sanığı Tümgeneral Gürbüz Kaya, Balyoz da Davanın 4. duruşmasında tanıklar, 7 askerin şehit olmasına neden olan patlayıcıların orduya ait olmadığını ve yapılan incelemelerin ardından kayda değer bir sorumluluğun bulunamadığını ifade etti. Mahkeme, Es’in tahliyesine karar verdi. vasında tutuklu bulunduğu için duruşmaya katılmadı. Duruşmada, olayın yaşandığı 27 Mayıs 2009’da bölgede görevli bazı subaylar “tanık” olarak dinlendi. Kurmay Albay Taner Uysal, patlamanın ardından kendisinin başkanlık ettiği idari tahkikat heyeti kurulduğunu belirterek, araştırma sonucu patlamayla ilgili kayda değer sorumluluğun bulunmadığını ifade etti. Tuğgeneral Es ile aralarında “Bu patlayıcı bizimdi” diye telefon görüşmesi olmadığını söyleyen Uysal, “Tugay komutanımız operasyondan döndükten sonra başlangıçta bu patlayıcıların bize ait olabileceğini düşündü ama patlayıcıların sayımı ve incelenmesinin ardından bunlarda eksiklik olmadığını kendisinden duydum” dedi. Erken ikaz sistemi Yüzbaşı Hasan Ataç da ilk başlarda herkesin patlamaya erken ikaz sisteminin neden olduğunu düşündüğünü belirterek, “Ancak erken ikaz sistemi kapsamındaki patlayıcılarla bu kadar şehit verilmesi mümkün değil” diye konuştu. Ataç, “O bölgeye sistemi Taylan uzman çavuş döşemişti. Patlamanın ardından da olay yerine giderken yaşananlara kendi tuzakladığı patlayıcının neden olabilme olasılığından dolayı gözleri doldu. Ancak tuzaklanan tüm patlayıcıları bulduktan sonra patlamaya kendisinin tuzakladığı patlayıcının neden olmadığını belirtti” diye konuştu. Duruşmada mahkeme heyeti Es’in “tutuklama nedenlerinin ortadan kalktığı gerekçesiyle” tahliye edilmesine karar verdi. IŞIL ÖZGENTÜRK Baştarafı Arka Sayfada Kenan Evren’in yargılanması zamanıdır. Kimse yaş bahanesine ya da başka şeylerin arkasına sığınmasın. Kenan Evren için suç duyurusunda bulunuldu; şimdi yürekli bir savcı aranıyor; hiçbir kanuni engel yok. Neden sembolik olarak bu dava açılmıyor, Arjantin ve Yunanistan’ın yaptıklarını biz neden yapmayalım? Üstelik bu dava en çok ordunun yararına olacaktır. Ordunun ne olursa olsun, darbeci kimliğinden soyunabilmesi için buna ihtiyacı vardır. Aksi takdirde yıllar boyu, ordu kışlasına çekilse de bu etiket onlarla birlikte yaşayıp gidecektir. Haydi cesur bir savcı aranıyor. Bu arada MHP lideri Bahçeli, subay eşlerinin Anıtkabir’e çıkmasına bozulmuş; “Sabırla beklesinler” diyor. MHP liderinin çok erkek bir parti yaptığı MHP’nin kurmaylarının da başkanının da anlamadığı bir şey var. Bu ülkede, kadınlar var. İster işçi olsunlar, ister öğrenci, ister türbanlı, ister subay eşi, ister Cumartesi Annesi, ister şehit eşi, kardeşi, ister hayatını kazanmak için seks işçisi; bu ülkenin bir diğer yarısını da kadınlardan oluşturuyor. Bunu anlamayan bir parti hiçbir şeyi hak etmiyor. Barajı geçmeyi bile. ABD S LAH SATIŞINDA L DER STOCKHOLM (AA) Çin dışında dünyanın en fazla silah üreten 100 firması, 2009 yılında toplam 401 milyar dolar tutarında silah sattı. Türkiye’den Aselsan, 2009’da 649 milyon dolarlık satışla listenin 94’üncü sırada yer aldı. İsveç Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nce (SIPRI) hazırlanan rapora göre, dünyanın en fazla silah üreten 100 firmasının toplam silah satışı 2009’da 401 milyar dolar (295 milyar Avro) oldu. En çok silah satan ülkelerin başını ABD çekti. Silah satışı bir önceki yıla göre yüzde 8 artış gösterdi. Toplam satışın yüzde 61.5’ini ABD’den 45 silah üreticisi gerçekleştirdi. Avrupa listeye toplam 9 ülkeden 33 firmayla girdi. Almanya, İspanya, Finlandiya, Fransa, İtalya, Norveç, İngiltere, İsveç ve İsviçre’den 33 grup 2009’da 120 milyar dolarlık satış gerçekleştirdi ve toplam satışların yüzde 30’unu oluşturdu. Asya, listeye 4 Japon, 3 Hindistan, 2 Güney Kore ve 1 Singapur olmak üzere, 10 firmayla girerken, İsrail’den 3, Kuveyt’ten 1 ve Türkiye’den 1 firma da listede yer aldı. HARB Ş BAŞKANI’NA SALDIRI ADANA (Cumhuriyet Bürosu) İncirlik Hava Üssü’nde ABD’lilere ait işyerlerinde örgütlü olan Türk Harbİş Sendikası Adana Şube Başkanı Hüseyin Ulukan, odasında saldırıya uğradı. Göğsüne iki kurşun isabet eden Ulukan, ağır yaralı kaldırıldığı hastanede ameliyata alındı. İncirlik’te çalışırken işten çıkatıldığı öne sürülen Mustafa Kurt ve İbrahim Kasaban, işten çıkarılmalarından sorumlu tuttukları Ulukan ile görüşmek üzere Karaisalı Caddesi üzerinde bulunan sendika binasına geldi. Görgü tanıklarına göre, Başkan Ulukan’ın odasında yapılan görüşmede gerginlik yaşayan taraflar tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesinin ardından Ulukan’ın silahla vurulduğu ileri sürüldü. Göğsüne iki kurşun isabet eden Ulukan, ağır yaralı olarak Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Ameliyata alınan Ulukan’ın hayati tehlikeyi atlatamadığı öğrenildi. Harbİş Şube Başkanı Ulukan’ı vurdukları iddia edilen iki kişi ise kayıplara karıştı. Olayla ilgili inceleme başlatan polisin zanlıların yakalanması için çalıştığı bildirildi. İcra müdürlüğünü soydular DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu ) Diyarbakır Adliyesi’nde İcra Müdürlüklerinin bulunduğu bölüm soyuldu. Binaya gece gelen hırsızlar, üç kasayı levye ile açtı. 37 bin lirayı çalan hırsızların çeksenet ya da teminat mektuplarından da alıp almadıkları araştırılıyor. 4 kişi oldukları belirlenen hırsızların yakalanmasına çalışılıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle