19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 ARALIK 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Hayal ve gerçekler üzerinden hepimize umut verdi: 17 mektuptan bir alıntı: “Benim çevirmenliğim, yayınevlerinde, dünya edebiyatının başyapıtları arasında değil, Cağaloğlu’nun arka sokaklarında, noterlere ya da yurtdışına gideceklere tercüme yetiştiren tercüme evlerinin kir pas içindeki arka odalarında başladı. Sen belki bilmezsin, o tercüme evlerinin müşteri kabul edilen ön bölümleri, yani vitrinleri, ışıklı, görece olarak da şık döşelidir; mütercimlerin çalıştıkları arka odalarda ise pencere yok gibidir. Gece gündüz neredeyse tek bir ampulün ışığında çalışılır. Noterlere diploma, nüfus kâğıdı, evlilik cüzdanı gibi belgelerin tercümeleri yetiştirilir. Öyle yerlerdir ki, oralarda Heinrich Böll’lerin, Lukacs’ların, Brecht’lerin, Canetti’lerin düşünü kurmak bile tuhaf kaçar. Çünkü bu düşlerle gerçekler arasında uçurumlar vardır. O yıllarda yapabildiğim en kaliteli (!) çeviriler, ‘Bütün Dünya’ adlı aylık dergi için yaptıklarımdı…” Sonra, zaman beni bir zamanlar düşlemeye bile cesaret edemediğim adların dünyalarına taşımış. Bir gün ama aslında yaşanırken hiç de bir gün gibi kısa gelmeyen bir gün gelmiş, kendimi benim kalemimden çıkma Musil, Zweig, Bachmann, Benjamin, Nietzsche, Broch çevirilerinin yeni sürülmüş, henüz buharı tüten topraklarında bulmuşum. Zweig’ın sonsuz insanlık sevgisinin, Bachmann’ın ölçüsüz, ama bu ölçüsüzlüğü oranında insanca duyarlılığının, peşine düşen kanlı Nazi köpeklerinin içine saldığı ölüm korkusunu yenmenin tek yolunu gece gündüz insanlık için, o insanlığı yaşatmak için düşünce üretmekte ve ürettiklerini kâğıda dökmekte arayan Benjamin’in kendi iklimlerinde elçiliklerini yapabilmenin onuruna erişmişim. Ama gün olmuş, birileri çıkmış, benim arka bahçe’mi, yukarıda tanımlamaya çalıştığım, hep insan sevgisiyle, insanca çabalarla dolu olan arka bahçe’mi “terörün arka bahçesi” diye tanımlamışlar. Kim onlar? Tarihe kalacaklar mı? Teşekkürler Şafak Pavey... arın yılın son günü… Çelişkiler içinde kapatıyoruz bir yılı daha. Bir yanda düşündüklerinden, yazdıklarından, söylediklerinden dolayı hapse tıkılmış olanlar; öte yanda sanki böyle bir şey yokmuş gibi davrananlar! Ceza Yasası, Terörle Mücadele Yasası, ileri değil, “geri demokrasilere ” bile aykırı maddeler, DGM’leri aratmayan mahkemeler… İnsanı aptal, geri zekâlı yerine koyan devlet büyüklerinin açıklamaları... Kendilerini padişahtan daha padişahçı sayan savcıların, hâkimlerin parodileri… Bunlar dehşet verici. Ancak bunlara göz yuman ve yok sayanlar, beni daha da dehşete düşürüyor. Protesto eden öğrenciler içeride… Karşı çıkan gazeteciler, yazarlar içeride… Sorgulayan bilim insanları içeride… Önceki gün Ayşe Emel Mesci’nin “Zeyno çıkacak, yine yazacak” başlıklı yazısını okuyup da hâlâ ileri demokraside olduğumuzu sanan gafillere yuh olsun! Sevgili okurlar, içinizi karartacak bir şey yazmak istemiyorum… Bugün içimde ne zamandır birikmiş bir teşekkürü sizlerle paylaşmak istiyorum. Varlığıyla, düşünce biçimiyle, eylemleriyle, söylemleriyle, yazdıklarıyla geleceğe dair bana umut veren, yüreğimi ısıtan, içimi gülümseten bir insan… Hepiniz tanıyorsunuz onu: Adı: Şafak Pavey. Y ‘Gökyüzü benimdir’ Şafak Pavey, kendisi için verdiği mücadeleyi diğerleri için de ver meyi seçmiş bir insan. Engelliler, azınlıklar, çocuklar, şiddete uğramış kadınlar, mülteciler, işkence kurbanları, hakları çiğnenen bütün mağdurlar onun ilgi alanı oldu. Tamam, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nde çalışırken bu böyleydi. Ya sonra? CHP milletvekili olarak Meclis’e girdiğinden beri, hemen belirteyim ki daha da çok mağdurun, güçsüz olanın, sömürülenin, ezilenin ve haksızlığa uğrayanın yanında yer aldı. Şafak Pavey’in bütçe görüşmeleri sırasında Meclis’te yaptığı konuşma, sanal ortamda dolaşıp duruyor. (www.safakpavey.com adresinden okuyabilirsiniz.) Şu son birkaç günümü, onun yeni kitabını “Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir”i okuyarak geçirdim. (Kırmızı Yayınları) Şafak Pavey, genç bir BM insani yardım görevlisi olarak gittiği ve yaşadığı İran’ı bugüne dek kimsenin anlata madığı gibi anlatıyor. Kendi deneyimlerinden, güncel, sıradan olaylardan, çarpıcı gözlemlerden hareket ediyor; bir sözden, bir bakıştan yola çıkıyor… Ve minicik, özlü yorumlarla devasa analizlere taş çıkaracak duygular yaratıyor okurda. Kendi başına gelen en acımasız, en korkunç olayları, neredeyse gülerek, bizi de gülümseterek yorumluyor. Kendi çaresizliğiyle toplumun çaresizliği arasında köprüler kurarken, direnmekten, başkaldırıdan da asla vazgeçmiyor. Şaşırtıcı, çarpıcı, sarsıcı, akıcı bir kitap bu. Okuyun ve bugüne dek hiçbir totaliter rejimin gökyüzünü hapsedemediğini siz de görün! Yeni yıl dilekleri: Şafak Pavey’in Meclis’e getirdiği gençlik enerjisi, onca asık suratlı insan içinde güler yüzü, ışıldayan ve umudunu hiç yitirmeyen bakışları bir artı değer elbet… Ancak sözünü ettiğim konuşmasından alıntıladığım şu birkaç satır, önümüzdeki yeni yıl dileklerimin yerine geçebilir: “Öğrencinin saçını kesmeyecek, poşusunu tutuklamayacak, parasız eğitim hakkı, su hakkı, barınma hakkı ya da doğa hakkı için yaptığı gösteriye tahammül edeceksiniz. Vatandaşlarınız madenlerde ve depremlerde aldırmazlıktan ölmeyecek, yağmur yağınca duble otoyollarda boğulmayacak, uçurumdaki gelir dağılımının mağdurları, yoksulluk sınırında yaşayan insan sayısı nüfusun beşte biri olmayacak. Eşcinsel vatandaşlarınız toplumun en alt katına itilmeyecekler. Üniversiteyi devlet tarafından kontrol etmeyeceksiniz, bilim siyasetin tutsağı olmayacak. İnançları sizin için makbul olmayan vatandaşlarınızı Zerdüştlükle, Alevilikle, gâvurlukla suçlamayıp, Diyanet’i devletin ayrıcalıklı kurumu yapmayacaksınız. Hukukumuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde başvuru enflasyonu ile anılmayacak. Türkiye, hakkında ‘fikir özgürlüğü yok’ kararına varılmış bir ülke olmayacak. Eğer derdimiz marka olmaksa, ancak böyle marka olunur. Demokraside en önemli kıstas soru sorabilme hakkıdır. Soranlar cezaevinde. O halde ben soruyorum. İçinde yaşadığımız bir demokrasi mi? Demokrasinin illüzyonu mu?” Teşekkürler Şafak Pavey. İyi ki varsın! Sevgili okurlar, hepinize iyi yıllar. Aklım ve yüreğim hapisteki meslektaşlarımla, arkadaşlarımla… Özgürlük ne bir ayrıcalık ne de bir utanç nedeni olmalı! [email protected] Bir ‘Arka Bahçe’den Notlar... Günlerden perşembe, vakit sabah... Bilgisayarın başına yeni geçmişim. Yeni bir yılbaşı geçmişi hatırlattığı için, niyetim, geçmişten, bu arada kendi geçmişimden bazı alıntılarla yazmaya başlamak. Çünkü birkaç gün önce eski bir mektup bulmuşum. 1982 yılbaşında yazılmış, ama tamamlanmamış, dolayısıyla da gönderilmemiş bir mektup. Gönderilmemiş mektupla seslenmek istediğim kişi öleli aradan epey zamanlar geçmiş. O, yok artık. Mektup, kimsesiz kalmış. Kafamda ise birkaç gündür herhangi bir “arka bahçe”yi çağrıştıran imgeler dolanmakta. Burada ve kafamda anlaşılması gereken arka bahçe, birtakım düşüncelerin, duyguların gözlerden uzak yoğrulup harmanlandığı, dış dünyada tam olarak seslendirilememiş sevgilerin kuytuluklarda fısıltılarla dile getirildiği, gözlerden uzak mı uzak bir mekân. İçinde hiçbir kötülüğün filizlenemediği, pek arada sırada buna kalkışan kötülük tohumlarının bir sevginin uçsuz bucaksız arazisinde anında yok edildiği, büyülü bir toprak. Hep yaşamanın ve yaşatmanın sihrini taşıyan bir toprak. Bugünden geriye baktığımda, çok net görebiliyorum. Ben, hep o topraklarda yetişmişim. Örneğin çevirmenliğim, zaman içersinde o topraklarda şekillenmiş. Dünya edebiyatının bilgelik ve sevgi hazinelerini o topraklardan aldığım güçle sırtlanıp kendi ülkemin diline taşımaya çalışmışım. Gerçi bu çabam, o topraklarda başlamamış. 82 tarihli bitmemiş İstanbul Modern’den, ‘Oturak’a sansür eleştirilerine açıklama ‘Seçim hakkı bize aittir’ Kültür Servisi İstanbul Modern, Bubi’nin “Oturak” adlı yapıtının Gala Modern’e alınmamasından kaynaklanan eleştiriler ve protestolar üzerine bir açıklama yaptı. “Ortaya çıkan tartışmayı hayretle izlediğini” belirten İstanbul Modern yönetimince yapıSonrasında ise küratör ekibimiz sanatçı tarafından yapılacak bağışın gecede yer almamasına karar vermiştir. Kaynak yaratmak için düzenlenen ve kesinlikle bir sergi niteliği taşımayan bu özel etkinliğe katılan tüm yapıtlar küratör ekibimizin seçimi neticesinde belirlenmektedir; buradaki seçim hakkı küratörlerimize dolayısıyla da ‘Emek’ itirazı reddedildi kuruma aittir” denildi. ? Kültür Servisi Emek Sineması için öngörülen projenin ‘yürütmeyi Açıklamada, her zaman özdurdurma kararı’nın iptaline ilişkin kararına Mimarlar Odası’nın yaptığı gür bir sanat ortamının arkasınitiraz dün mahkeme tarafından reddedildi. Ayrıca bugün saat 18.00’de da olan İstanbul Modern’in, Emek Sineması’nın önünde Emek’in geleceği konuşulacak. tüm etkinliklerinde sansürün karşısında durduğu belirtildi. lan açıklamada, “Bu konudaki diyaloğun başlangıcında diğer tüm sanatçılarımıza olduğu gibi sanatçı Bubi’ye de gecenin niteliği ve önemi ayrıntısıyla açıklanmış ve sanatçının yapacağı bağışın gecede eğitim programına destek amacıyla destek yarışına sunulacağı ifade edilmiştir. Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle