19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 ARALIK 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Hediye ise Ne Diye ve Maaş Notları... GÖRÜŞ Dizüstü Yüzüstü aaşı düşük gelecek M endişesi içindeki milletvekili ondan bundan parasıyla ölçülmez... Zarif biçimde verilen hediye, en doğru, en güzel hediyedir. Ama benim Bibi (büyük hala) farklı düşünür: “Verince öyle pahalı hediye veresin ki… Alan o gece sevindiğinden uyuyamasın, sen de tasandan...” eni yıl, bir bakıma hediye almak, hediye vermek.. Y Elbette hediyenin değeri lira borçlu olduğunu açıklamıştı. Sanırım, “Borçlu bir ana muhalefet lideri ile siyasi rekabet yiğitliğe sığmaz!” diye düşündü. Hz. Ömer adaleti bu olmalı! ERCAN YEŞİLYURT Demokrasiyi Muhalefet Yapar Tarihin hiçbir döneminde demokratik gelişmeler iktidarlar tarafından sağlanmamıştır. Her sistemde iktidar vardır ama sadece demokratik sistemlerde muhalefet vardır. Muhalefet demokrasinin olmazsa olmazıdır. Muhalefet iktidarın alternatifidir, onun her yaptığına gerekli gereksiz itiraz eden bir oluşum değildir. Sadece TRT’nin olduğu dönemde televizyonda, “Siz olsaydınız ne yapardınız” diye bir program vardı. İşte muhalefet tam da budur. Muhalefet sistem içidir, yani mevcut sistemi kabul etmiş meşru bir harekettir. Sistemi değiştirmek diye bir derdi varsa onu da meşru zeminde yapacağını önkabul olarak herkes benimsemiş olmalıdır. Bütün bu genel muhalefet tanımını ülkemiz gerçeğinde somutlaştırmak için bu giriş yapılmıştır. Bunların yapılabilmesi için de iktidara gelmek amacıyla seçime giren partilerin iktidar olurlarsa neyi, nasıl ve kimlerle, hangi kadrolarla yapacaklarını da belirlemeleri lazım. Hiçbir niteliği olmayan hiçbir konuda uzmanlığı olmayan insanlardan oluşturulan kadrolarla ne muhalefet ne de iktidar görevi yapılabilir. Durumu ülkemizdeki mevcut muhalefet kadrolarıyla örnekleyelim. Partinin ilkelerinden yola çıkarak CHP milletvekillerine bakıyorum da bunların önkabul olarak solcu olmasını gerektiğini düşünüyorum. Adamın en az otuz yıldır yazdıklarını okuyup sağcı mı solcu mu olduğunu kavrayamamıştım ama baktım o şimdi milletvekili olmuş. Adam hayatında oyunu hiç CHP’ye vermemiş ama şimdi milletvekili. Zaten partilerde sağlıklı üyelik olmadığı için önseçimde olsa fazla fark etmeyecekti ama merkezden belirlerken de hiç değilse nitelik aranamaz mıydı? Türkiye demokrasiyi en fazla 196569 döneminde yaşamıştır. Bunu sağlayan da AP iktidarı değil. Demirel karşı olsa bile 1961 Anayasası’nın yarattığı iklimde ortaya çıkan siyasi yapılanmaydı. TİP bunun en çarpıcı örneğiydi. 15 milletvekiliyle parlamentoda adeta demokrasi yaratıyordu. Bu 15 kişinin hemen hepsi kendi dalında uzman ve kürsüye çıktığında iktidar milletvekillerine kendilerini dinletiyor ve ders veriyorlardı. Orayı üniversite kürsüsüne çevirmişlerdi. Eski bir AP milletvekili anlatmıştı; TİP’li “patronlar çalışanlarını sömürüyor filan” deyince biz anlamamıştık, nasıl olur adam işyeri açmış, işçisine iş vermiş, iyilik etmiş ona, bu solcular onu sömürdüğünü söylüyor. Biz bunların aklı yetmiyor diye düşünmüştük önceleri, demişti. Ve o parlamentoda ülkenin her sorunu çoğu zaman en verimli şekilde tartışılmıştı. Benim yaşım o günlerde olanlara yetmiyor ama çılgın birisi o dönemde TİP’lilerin parlamentoda yaptıkları konuşmaların tümünü ve onlara verilen cevapları 5 ciltlik kitap haline getirmiş, okudum ve muhalefetin ne olduğunu kavradım. İsmet İnönü liderliğindeki CHP’nin nitelikli kadrolarının yapılanlara omuz vermesini ve onların güvenliğini sağlamaya çalışmasını da unutmadım. CHP’nin yüzde 42 oyu nasıl aldığını öncelikle kendi milletvekilleri ve kadroları merak etmeli. Ecevit bunu kimlerle hangi kadrolarla yaptı acaba? “Ali Topuz Anılarıyla” meraklarını gidersinler ama 2. cilt 190. sayfadaki Bayburt hikâyesi bir ders niteliğinde. Her şey merak etmekle, bilmekle, yani okumakla başlar, oysa mecbur değilsiniz, girmeyin politikaya da parlamentoya da... Sulu karpuz TBMM’deki bir başka hediye olayı daha yaşandı. Bir Sayın Diyarbakır milletvekili de “Bölgemin promosyonu!” diyerek bir TIR dolusu karpuz dağıtmaya kalktı. Ama Meclis yönetimi buna engel oldu. Yüce Meclis’in Merkez Hali’ne benzemesinden çekindi ya da hediyenin bu türünü biraz “ucuz” ve “sulu” buldu! Halef Selef Mustafa Balbay kardeşim ile Ankara Temsilciliği’nde de milletvekilliğinde de halef selefiz. Bir milletvekilini bağımsız ve özgür kılacak en önemli güç, vicdanından sonra, eğer anadan babadan ve kendinden zengin değilse, maaşıdır! Görevini hakkıyla, gelecek endişesi taşımadan, lider sultasına boyun eğmeden yapabilmesinin en önemli yolu budur. Memur, işçi, emekli veya asgari ücretlinin durumu elbette yüz karasıdır. Maaşlarını emekliye endeksleyerek milletvekilini “hediye”ye, “sponsorluğa” muhtaç ederek bu adaletsizlik önlenemez. Bu adaletsizliği önleminin yolu, milletvekilini hem siyasi hem maddi iktidar vermiş olmanın hesabını örgütlenerek ve sokağa dökülmek dahil, her biçimde tepki göstererek sorabilmektir. hediye neyi, neden “Ben, sana i biliyorum. Ama sen iy ettiğimi çok neyin karşılığı ve ne bu hediyeyi ediyorsun? Bunu en l olarak kabu n bilirsin!” iyi se PORCHIA ANTONIO gelecek hediyeye “he!” demek zorunda kalabilir... Hem de toplu halde diyebilir! Bundan epey önceki bir yılbaşında, bir bankamız milletvekili maaşlarının topluca kendilerine yatırılması halinde, tüm milletvekillerine birer dizüstü bilgisayar hediye etmişti. Oysa yasalarımız kamu görevi yapanların pahalı hediye kabul etmesini zinhar yasaklıyor. Dönemin TBMM yönetimi dizüstüleri ayaküstü kabul etti. Bu durumu, naçizane ve çekine çekine eleştirdim. Çekine çekine... Çünkü bilgisayarları alanların başında kendi arkadaşlarım da yer alıyordu. Almamakla, onlara dürüstlük dersi veriyor durumuna düşüyordum. “Olsun diye düşündüm, düşmez kalkmaz bir Allah!” Sonuç değişmedi. “Alan memnunveren memnun” ilkesi hükmünü bir kez daha icra etti. Gül Gibi Elbette özel hediyeler alanıvereni ilgilendirir... Kamudaki hediyeler ise herkesi... Çünkü kamu hediyelerinde herkesin payı vardır. (Bizimkilerin yabancı devlet adamları ile hediye almavermesi konusuna girmeyelim, gelecek yıla ancak çıkarız!) Milletvekillerine (ve emeklilerine) yapılan gece yarısı zammı da bir tür hediye sayılır mı? Cumhurbaşkanı Gül’ün CHP liderinin mektubuna yanıtını bekleyeceğiz. Ama yanıt “He” olmasa da sonuç değişmeyecek... Zamma “He!” diyen de zammı alacak demeyen de... Bin dolar Karpuzların muhammen bedeli bilinmiyordu. Ama dizüstü bilgisayarların fiyatı 1000 dolardı... Milletvekili zammı o sırada yapılsaydı, kimse o hediyeye el uzatamazdı... “Yine de uzatırdı!” diyorsanız... Siz zaten milletvekillerinin topunu cukkacı diye görüyorsunuz demektir. Size de söyleyecek bir şey yoktur... ??? Kamuda değil ama özelde anlamlı, değerli hediyelerin alınıp verileceği güzel bir Yeni yıl dileğiyle. Hz. Ömer Adaleti “Yemin etmeyiz!” konusunda bunu gördük. Bereket versin bu kez Tayyip Bey topa girmedi. İşe affedersiniz, tükürük mükürük karıştırmadı. Ne de olsa ustalaştı! Artık bir siyasetçiyi güçlü, özgür ve bağımsız yapan en büyük etkenin ekonomik bağımsızlığı olduğunu en iyi o biliyor. Kendinden biliyor. Almanya Başbakanı’na maaşının azlığından yakınması hâlâ hatırlardadır. Bendenizin naçiz kanısı şudur: Tayyip Bey, gücünü yüzde 49 küsurunu, seçmenden alıyorsa geri kalanını da istisnai “serveti”nden alıyor. Onun milletvekili zammına ses çıkarmayışının bir nedeni de CHP liderine şahsi destek olmak istemesindendir. Zira, Kılıçdaroğlu 7 ay önceki, bir mal bildiriminde, (29 Mayıs 2010, Milliyet) bir bankaya 35 bin ‘Kıpırdayalım’ Lütfen! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Not: Bütün emeği geçen Cumhuriyet çalışanlarının “Yeni Yıl”ını yürekten kutlar, teşekkürlerimi sunarım. [email protected] C MY B C MY B Yarın gece bitecek olan “2011” yılının ortalarında, “Cumhuriyet Kitapları”nın çıkardığı topu topu “18” sayfalık bir kitapçık vardı. “Öfkelenin!” 21. yy ’ın genç düşünürü “93”lük bilge Stephane Hessel’in yaptığı ünlü bir “çağrı” bu. Ve daha ilk sayfalarda konuya girip: “Sivil, barışçıl bir başkaldırıdır öfkelenmek!” diye haykırıyor. Ardından da: “İlk aşama öfkelenmek ise ikinci belirleyici aşama ‘EYLEM’e geçmektir!” diyerek çağrısını coşkuyla sürdürüyor. Durmuyor: “En kötü tavır ‘kayıtsızlık’tır çekinip, ürküp: ‘Elimden bir şey gelmez ki’ demektir” diyor. Bu uyarı içinde, iktidarların yarattığı “sindirme”ye, “korku”ya da yer verir. Ayrıca “eylem” özgürlüğünün “kümesteki denetimsiz tilki özgürlüğü” gibi olamayacağının da altını çizer onca “deneyim” yaşamış olan S. Hessel. Altı ay önce de bu kitapçıktan söz etmiştim; yılbaşı arifesinde de daha keyifli bir yazı yerine yine bu konuyu dile getirmenin nedenlerinden biri, “Devrim Şehidi Kubilay”ı İstanbul’daki anmanın sönük geçişi. Kuşkusuz, “Cumhuriyet rejimi”nin “değiştirilmesi”ni isteyen Cumhurbaşkanı’ndan, A. Gül’den bir “ANMA” beklenemediği gibi; “Şeriat istiyoruz!” diye haykırarak Yedek Subay Kubilay’ın başını gövdesinden koparıp sokaklarda dolaştıran “Nakşi Derviş Mehmet’ler”i “KINAMA”; “Elhamdülillah, şeriatçıyım!” diyen “laik” TC Devleti’nin Başbakanı’ndan, R. T. Erdoğan’dan da beklenemezdi... Ama “23 Aralık” Cuma günü, çok olumsuz hava koşullarına karşın yine de Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde Kubilay’ı anan bir devinim, olmazsa küçük bir çelenk ya da bırakılmış bir, iki karanfil görürüz diye düşünüyorduk, “KAD”(1) yönetim kurulu, dernek üyeleri ve “Londra ADD”den gelen üç genç ile birlikte oraya vardığımızda. Ne ki, tek bir karanfil bile yoktu... Hava koşullarına mı yenilmiştik acaba? Akşam TV haberlerinde, “ADD” şubelerinin yurt genelinde Kubilay’ı sahiplenmesini Ulusal Kanal’da izlerken “1999” yılını anımsadım. O yıl “ADD”, “Erkan Yücel Tiyatrosu” işbirliğiyle “Menemen OlayıKubilay” adlı oyunu Anadolu’da tüm şubelerine götürdüğü gibi, Avrupa’daki şubelerine de ulaştırmıştı. Kubilay’ın annesi rolünü üstlenen değerli sanatçı Gülsen Tuncer, bu ülkelerdeki yurttaşlarımız tarafından ne denli coşkuyla karşılandıklarını, yeri geldikçe anlatır. “Aydınlanma” yolunun nasıl kesilmek isteneceğinin örneğini sunan bu oyunun, dolaysiyle “ADD”nin çabasının, dış ülkelerde doğup büyüyen gençlerimizin bu konularda bilinçlendirilmelerinde payı olduğu yadsınamaz. Artık bu bilinçlendirme ile birlikte, bilge S. Hessel’in “ikinci aşama” dediği “eylem”e, yine onun söylemiyle “belirleyici olan” ama “denetimsiz tilki özgürlüğü” içinde olmayan “eylem”e geçmek zamanı geldi geçiyor bile... Genelde “STK” ile bu konuya değinildiğinde, çoğunlukla “Cumhuriyet Mitingleri” ortaya konulup; ya “Hâlâ hesabı soruluyor!” gibi çekinceler, ya da “Sonuç ne oldu ki?” gibi olumsuzluk belirten sorular birbirini kovalıyor. Konuştukça da; “çekinme”, “sinme”, “ortalıkta pek görünmeme” duygusunun yaygınlaştığını görmek ülkemiz adına üzücü bir tutum oluşturuyor... Zaten bu durum öyle bir noktaya ulaşmış ki; “TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu” üyelerinin, “meslek ve sivil toplum örgütleri” ile görüşmeleri sırasında çok “çarpıcı” sorularla karşılaştıkları bildiriliyor. Örgüt temsilcileri, Komisyon Başkanı’na “Görüşlerimizi söylersek başımıza bir iş gelir mi” diye soru yöneltmişler. (Cumhuriyet, 27.12.2011) Okurken bile insanın içi burkuluyor. Eğer, “Ne duruma düştük, düşürüldük” diye sorarsanız yine basından alıntılayarak bir yanıt vereyim. Bir gazete veya dergide: “İktidar (güçlü olanlar) kendi isteklerini ülke çapında dikte ettiriyor (...) Adalet (yargı) sadece bunlar için işliyor. Hükümet ile aynı fikirde olmayanlar, gece yarısı evlerinden alınıp...”(2) diye başlayan bir eleştiri okuyacak olursak; çoğumuzun aklından bir an için olsa da sözü edilen bu ülkenin ne denli Türkiye’ye benzediği geçer sanırım; öyle değil mi? Oysa bu ülkenin; başta Fransa olmak üzere, Batı tarafından yeni bir hükümete kavuşturulan “Ruanda” olduğunu öğrenince, şaşırır mıyız, yoksa derin bir üzüntüye mi kapılırız? Belki bu, aşırı bir benzetme olsa da; kimi eşleşmeleri görmezden gelemeyiz “Adalet”in yalnızca iktidar ve yandaşları için işlemesi; yargının “toplum”u hiç “umursamadan” siyasallaştırılmasının sonuçları, her iki ülke halkı için de çok “olumsuz” bir durumdur; yani “aynı”dır. Ama “ayrıca” bizim için; yaklaşık “100” yıllık demokrasi deneyimi olan bir ülke için çok da “acı”dır... Peki, ne yapalım derseniz; “2012”de, bilge S. Hessel’in “ikinci” aşamasında “STK” ile buluşup yeni yılı kutlayalım, derim. (1) KAD: Kadın Araştırmaları Derneği. (2) Cumhuriyet, 25.12.2011 ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1/ Kendi ken 1 dine cinsel doyum sağlama. 2 2/ “Şairler” 3 anlamında es 4 ki sözcük... İş5 lenmemiş, ekilmemiş 6 toprak. 3/ Ge 7 riye doğru uç 8 ma özelliği de olan küçük bir 9 kuş. 4/ Kendi ala 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nında en önde gelen 1 MU K A T E L E kimse ya da nesne.. 2 UMU R D İ L İ Hem papatya, hem 3 T A T A R İ İ Ç kasımpatıya benze4A Ç B O N U S yen otsu bitki. 5/ Ş AM İ S E N Arapların kullandığı, 5 V 6 İ B İ Ş M L A püsküllü erkek ba7 N A K I L B E Z şörtüsü... Bağışlaİ P E K A ma. 6/ Telefon sö 8 T A R zü... İri taneli bezel 9 D İ N A M İ K ye. 7/ “Kuyruklu biber” de denilen bir karabiber türü. 8/ Bir tiyatro oyununda oyuncuların bir defada söylediği parça... Hollanda’nın plaka imi. 9/ Tavlada “üç” sayısı... İki tarla arasındaki sınır... İtici neden, güdü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Aynı kökten türemiş birkaç sözcüğü bir arada kullanma sanatı. 2/ Kenar süsü... Koyun derisinden yapılan torba. 3/ Yüksek hızdan korkma. 4/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 5/ Ticaret eşyası... Y. K. Karaosmanoğlu’nun tanınmış bir romanı. 6/ Kokusu hardala benzeyen zehirli bir savaş gazı... 7/ İsveçli bir müzik grubu... Bir zaman birimi. 8/ Bodrum ilçesinin turistik bir beldesi. 9/ Bir renk... Bir nota... Lityum elementinin simgesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle