18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 KASIM 2011 CUMA 2 TOPLUMUN yaygın kültürüne ters düşen bir politikanın ya da politikacının başarı şansı yoktur. Kültür kavramı toplumbilimdeki anlamıyla düşünülürse tabii. Yani kültür denen kavrama toplumun yaygın değerleri, çevreye uygunluk ve o topluma özgü düşünce tarzı açısından bakmak koşuluyla. Yoksa topluma ters düşmenin marifet sayıldığı entellikler de vardır ama o tutuma politika değil de marjinallik deniyor. Her neyse, toplumsal ya da ulusal kültüre ters düşmenin sonuçlarını ya da yaptırımlarını düşünmek her zaman yararlı olmuştur. u gözlükle bakınca, bedelli askerlik kapısını açan bir iktidarın akıbeti pek parlak gözükmüyor. Ülkemizde o kapıyı zorlayan, açılınca çok sevinecek bir toplum kesimin bulunduğu elbet yadsınamaz. Ama buna karşılık, o kapının açılmasına kötü bakan, kendini çaresiz ve “gariban” saymaya yatkın, hatta bunu haksızlığın, eşitsizliğin, yurtsevmeyişin dik âlâsı olarak görebilecek çok daha OLAYLAR VE GÖRÜŞLER akla yakın sonuçlarını, değil anlatmaya kalkışmak, o konuda ağız açmak bile kolay olmaz. aldı ki bu ülkenin insanları yıllar yılı “asker millet” olmakla övündürülmüş, insancıklar şehit düşmenin kutsallığıyla büyütülmüş, yaslı analar yürek acılarını öyle unutmaya çalışmış, genç kuşaklar bayrak aşkıyla ölüme yürüyebilecek biçimde yetiştirilmiştir. Vaktiyle, askere gitmeyene kız verilmediğini de unutmayalım. AKP iktidarının böyle bir kapıyı açışın ya da onu dengeleyici yeni “vatan hizmetleri” getiremeyişin pişmanlığını duyacağı günler çabuk gelecektir. Ayrıca parti, özde hangi sınıfın partisi olduğunu böylece açığa vurmuş sayılacak, haklı ya da haksız olarak. Napalım, demokrasi her zaman haklılık ölçüsüne vurulamıyor ama böyle. İktidarın tek tesellisi, muhalefet partilerinin de aşağı yukarı aynı sistem değişikliğine yeşil ışık yakmış olmasıdır ama bu avuntu asıl kabağın iktidarın başına patlamasını önleyemeyecektir. K Gelişmişlik Çizgisi... Nusret ERTÜRK ayrettin Karaca ile İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda karşılaştım. İlk sözü, “Kartınızı verin. Cumhuriyet yazarı olduğunuzu da belirtin!” oldu. Cumhuriyet adına, özellikle vurgu yaptı. Hayrettin Karaca ile ilgili iki yazı yazmıştım Cumhuriyet’te. Her yazı için telefon açtı bana, teşekkür etti. Beklemediğim halde, zaman ayırdı, bu unutulmaz inceliği gösterdi. Karaca, 1922 doğumludur. O yaşına karşın, yürümüyor, koşuyor. Tüm çabası yurt için, halk için, aydınlık gelecek için. Bir ülkenin gelişmişliği, iyi eğitilmiş, duyarlı, çalışkan, çağdaş insanlarıdır. Hayrettin Karaca, kendisi ne yemişse, işçisine de onu yedirmiş bir patrondur. TEMA’nın onursal başkanı, kişisel gücüyle bir örgüt gibidir. Ülkemiz, insani gelişmişlik açısından 92. sıradaymış. Atatürk Türkiyesi için utanılacak bir yer. Bin asker bulmak kolaymış da, bin askere bir komutan bulmak zormuş. Güzel geleceklere varmak için toplumu peşinden götürecek, ufuk açıcı, yenilikçi, tıkanıp kalmayan, insanı heyecanlandıran üstün kişilikleri arıyoruz. Bir Karaca yetmez. Bir Aziz Nesin yetmez. Bir İlhan Selçuk yetmez. Her dalda, her alanda yüzlercesini, binlercesini bekliyoruz. Kültür ve Siyaset geniş bir kesim yok mu? Parayla ölçülerek uygulanan somut bir konu olduğu için o sisteme geçişi kabul ettirmek amacıyla, er sayısındaki şimdiki fazlalık, mecburi askerliğin aile ve meslek düzenlerini bozması, bedellerin devlet gelirine katkısı gibi bütün yararları sıralasanız da o kesimi inandırmayı asla başaramayacaksınız ve olay hep “paralının askerden kaçışı” olarak özetlenecek. Hele ülkenin uzak köşelerinden şehit haberleri gelmeye, varlıksız evlerden yanık ağıtlar yükselmeye devam ettikçe. O hüzün ortamında bedelli sistemin H B Kayserili Şövalye ve First Leydi’nin Çizmeleri... Muhterem karımın rahmetli annesi Madam Nelly, şu sırada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ağırlamakla meşgul İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’e tıpatıp benzerdi... Ben kazara üzerine oturuncaya kadar şapkası da aynıydı... Protokol kurallarına önem verirdi... Dikkatli ve titizdi... Tanışmak için evlerine gittiğim ilk kahvaltıda, uzun uzun burnu sivri rugan ayakkabılarıma bakmıştı... Şık giyinmiştim... Sonradan öğrendim ki yaka cebimdeki biraz büyük beyaz mendil için Andree’ye “Peçetesini de yanında getirmiş” demişti... ? İngiliz sarayındaki Kayserili çifti anlıyorum aslında... O sofralar özellikle... Masaya dekor için konulmuş pastanın üzerindeki kuşu yediğimde, sadece “Kuşu gören oldu mu?” diye kızına sormuştu... ? Nereden aklıma geldi?.. Biliyorsunuz; Kraliçe, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “şövalye nişanı” verdi... Bu iyi bir şey... Ama İngiliz medyası daha çok bizim First Lady’nin beyaz tesettür kıyafeti altına giydiği 17 cm. topuklu yandan fermuarlı beyaz çizmelere geniş yer ayırdı, başka iyi bir şey olmamış gibi... Çünkü fotoğrafta Kraliçe, şaşkınlık içinde çizmelere bakıyordu... Rugan ayakkabılarım geldi aklıma... ? Bu yabancılar niye böyle yapıyorlar?.. ? O biziz... Dar etek, oturmuş beden, ayaklarda yüksek ökçeli fermuarlı çizmeler, başta tesettüre uygun türban... Yanında Kayserili şövalye... İşte size Türkiye... ? Memleketin fotoğrafı böyle oldu... İster beğen, ister beğenme... Modern Türk kadınını yaratmak isteyen Cumhuriyetin kurucularının amacı, çağdaş dünyayla bütünleşmekti... Ki çocuklarımız yer kürenin eşit, özgür, medeni bireyleri olsunlar... Neredeyse yüz yıl sonra, başa dönüp laikliği tekmelerken... Devleti türbanın, tesettürün temsil etmesini istediniz... O zaman da işte bu kadar olur... ? Çizmenin topuğu çıktı Daily Telegraph’ın manşetine... Şövalyenin güzel fikirler söyleyen kafası yerine... Sevgili Nelly... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle