18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 KASIM 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Hayata Atılım Projesi ve Bir Hayat Adamı İki okur üç dilek ersim konusunda bu D kez de “taktik özür” manevrasına yönelen Sayın Başbakan’a Cumhuriyet okuru Hüseyin Turan’dan (Manisa) iki öneri: 1 Muharrem ayının 13’ü ‘Aşure Günü’ adıyla bir gün resmi tatil yapılırsa, AleviSünni kardeşlik söylemi anlam kazanacak. Zaten aşure iki mezhep için de kutsal bir âdet! Hiç değilse okullarda anılsın!.. 2 Vaaz ve hutbelerin merkezi sistemle yapılması hâlâ yok; Neden? Bazı imamlar ne yazık ki namaz kılmayanlara, bu arada en çok da Alevilere karşı cemaatin kafasına nifak tohumları atmakta... Bunun da önüne geçilemez mi? Bunların kulakları çekilemez mi?.. ??? Ordu’dan Sait Demirbaş da diyor ki: CHP’yi köşeye sıkıştırmak ve Kılıçdaroğlu’nun Dersimli olduğunu gündemde tutmak şeytani bir siyasettir. Başbakan’ın amacı, “Kemal Bey’i sıkıştırmak ve açıklayacağı yolsuzluk, hırsızlık dosyalarını, gündem değiştirerek uyutmak ve unutturmaktır!” “Üniversite iş kapısı değildir. Diploma iş garantisi sağlar diye de bir şey yok!” (5 Ekim 2010) Başbakan Erdoğan, Tuzla Piri Reis Üniversitesi’nden “Fahri Doktor” diploması alırken bunları söyledi. Herhalde kendi işi garanti diye!.. ??? Üniversiteliye iş garantisi yok. İş garantisi fabrikalarda... Ama bu iktidar nedense fabrika yerine üniversite üstüne üniversite kuruyor. Meclis’te, gece mesaisi yaptırtarak düzinelercesini açtı ve sayı 170’i çoktan geçti! ??? Başbakan tersini söylese de üniversite ailelerin gözünde iş kapısı demek. Yıllarca harcanan emeğin, paranın karşılığını geri almak demek. Gençler içinse işsizlik en büyük kâbus... İşsizlik kimliksizlik demek... Umutsuz, güvensiz, güvencesiz kalmak demek. İşsizliğe çözümü elbette iktidar üretecek... Üniversitelere düşense gençlere “umut”, “güven”, “özgüven” dahası “aydın kimliği” kazandırmak. Atılım Üniversitesi bu amaçla Türkiolarak ailesini ve yetiştiği çevreyi hiçbir zaman unutmadığını anlattı ve gençlere de “aslınızı ve geldiğiniz yeri asla unutmayın!” dedi... ??? Üniversitelerin üç işlevi var: Kişiye, topluma, dünyaya dair bilinenlerin üzerine yenilerini eklemek... Geleceğin yönetici elitini yetiştirmek... Toplumsal kalkınmaya katkıda bulunmak. Proje bu üçünün birbirini tamamlamasıyla hem gençlerin yaşam kalitesinin yükselebileceği... Hem de mutlu ve huzurlu bireyler toplumu yaratılabileceğini öngörüyor. ??? Özkök bir öğrencinin sorusu üzerine 20 yıl yönettiği Hürriyet’i hiçbir zaman hayatının bir numaralı önceliği yapmadığını ve bunu Aydın Doğan’a bile ilettiğini söyledi. En büyük hayat ve gazetecilik dersini, 23 yaşındayken muhabir yaptığı Ayşe Arman’dan öğrendiğini söyledi: “Soru sormaktan korkmamak!” ??? “Hayata Atılım” projesi, gençlerin bilgi ve beceri sahibi olmalarını ve mücadelecilik yanlarını güçlendirmelerini öngörüyor. Bunda başarı sağlamaları için de tek koşul hayatı keyifle, mutlu ve huzurlu yaşamak ve yüreğinin sesini dinlemek! Çünkü: “Mutsuz insandan başarı beklemek hayal!” Her genç kendi ismini bir marka olarak görmeli ve ona göre yaşamalıdır. Özkök, İzmir Gazi İlkokulu’nu bitirdiğinden bu yana “En büyük marka benim!” diye yaşamış. Kim bilir belki de haklı. “Hayata Atılım” projesinin düğmesine onun parmak basması boşuna değil! GÖRÜŞ Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV ABD’de Yüzde 99’un Nihayet Uyanışı mı? ABD tarihinde haklı yerini kesinlikle alacak olan çok önemli bir gelişme basınımızda gereken ilgiyi görmüyor. 1930’lardan bu yana, ilk kez, New York’ta baş gösteren ama yurt düzeyine hızla yayılmakta olan, yöntemi barışçıl ama gizilgücü devrimci nitelikte gösteriler, diretmeler ve yer yer işgallerin sözünü ediyorum. Zincirleme bir halk eylemi birkaç aydır Boston’dan Şikago’ya, Los Angeles’ten Jackson’a tüm ülkeye yayılıyor, büyüyor ve en önemlisi sorunlara doğru bir tanı koyuyor. Tekelci sermayenin ilk ve son yargı yeri olan “Wall Street’i işgal!” çarpıcı sözcükleriyle başlayan eylem daha başından beri doğru bir temele oturdu. ??? Bir: Önce, eylemcilerin hedefi doğrudur. ABD’de eskiden de gösteriler olmuştu. Diyelim, işçi hakları, kamu hizmeti ya da küçüklerin eğitimi için. Bunların her biri kendi adına haklı olabilirse de, gerçek hastalığın ancak sonuçlarıydı, kendi değil. Bu seferki ise üç sözcüklü sloganıyla bile temeldeki hastalığı hedef alıyor. İşsizlik, yoksulluk, hastalık ve eğitimsizlik gibi haksızlık, yanlışlık ve eksikliklerin tümünün gerçek kaynağı ABD’deki tekelci sermaye buyurganlığı ve onun iflas ettikçe fakir parasıyla ayakta tutulan bankalar biçimindeki örgütlenmesidir. Temelde yatan hastalığın uygulama aracı olan gerçek iktidar, başkentte oturan sözde yöneticiler değil, onların ardındaki acımasız karar vericileridir. Amerika’daki ayaklanma, böylece, sorunun tek can alıcı noktasına basıyor. Hedef (Cumhuriyetçi ya da Demokrat Parti bir yana), “Büyük Para İktidarı”dır. Vurucu gücü silahlı kuvvetler ve tinsel desteği Hıristiyanlığın önde gelen birkaç mezhebi olsa da, Wall Street ve onun ahtapot gibi yaygın bankalarıdır. ??? İki: Ayaklanıp Wall Street’in asfaltlarına ve bankaların merdivenlerine oturanlar kendilerine “Biz yüzde 99’uz!” diyorlar. Karşılarındaki azınlık da en fazla yüzde 1. Bu oran da doğru; bunda da haklılar. Dolar milyoneri olmayan herkesle bütünleşmeye çalışarak bağlaşıklar cephesini genişlettiler. Bugüne değin her şeye karar veren yüzde 1, fabrikalarına o yüzde 99’dan dilediğini aldı, istemediğini attı, ama cephelerde ölmeye ve öldürmeye yine onları yolladı. O ülkede günümüzde, 50 milyon hasta doktora gidemiyor, 24 milyonun sürekli işi yok, 15 milyonun evleri ellerinden alınacak. İlk kez, yüzde 99’un yüzde 1’e karşı birleşme olanağı doğdu. ??? Üç: İsteklerinde haklılar. İstedikleri şu: düzeni değiştirmek. Yalnız sendikalaşma, ücret artışı, yeni bir hastane ya da okul değil. Kapsamlı istekler Wall Street’in dar sokaklarını çoktan aştı. Pek ufak bir azınlık dışında herkes kendini yüzde 99’un içinde görebilir. Obama hâlâ işsizlik bunalımını daha da derinleştirecek olan özel çıkarcıların maaşlı adamıdır. Cumhuriyetçi Parti de büyük sermaye vergilerini daha da indirme peşinde. İşgalcilerin hedefi ise, ne bir başkan, ne bir parti, ne de bir seçim. Bu olaylar dizisi eski muhalefet geleneğinden çok farklı. Ezici bir çoğunluk ortak sömürgene karşı bir birleşme denemesi yaşıyor. Bundan daha azı daha fazla eşitsizlik, daha çok yoksulluk ve sınırsız adaletsizlik getirir. Bu maya tutarsa, yalnız ABD’ye değil, tüm dünyaya, bu arada bize de, demokrasinin gelmesi kolaylaşır. ye’de ilk kez, “Dünyayı OkumakBaşarılı Olmak Güzel Yaşamak “ diye üç aşamalı kapsamlı bir projeyi uygulamaya koymuş. “Hayata Atılım” adlı bu üç aşamalı projenin ilk “hocası” , “üç yönlü kimliğiyle” (gazeteci sosyolog hayat adamı) Ertuğrul Özkök idi. (Türkçemiz alengirli. “Hayat kadını” fazla iltifat sayılmıyor. Ama “hayat adamı” olmak, bir tür bilgelik mertebesini ifade ediyor!) ??? Özkök kendi yaşamından yola çıkarak bu projenin önemine işaret etti. Göçmen ve yoksul bir ailenin çocuğu Avro ocak yakıtı! da Silivri gerçeği yüzünden bilmeye olanak yok... Bir helikopter kazasında şehit düşen Van İl Jandarma Komutanı Albay Bekir Temel de kısa askerliğe tepkili komutanlardandı. Dört aylık temel eğitim verirken, ahlayıp puflayanlara şöyle çıkışırdı: “Bu memlekette dört ayda hıyar yetişmiyor. Biz jandarma teğmeni yetiştirmeye çalışıyoruz!” Belli ki iktidar da bu gerçeği gördü. 21 günlük temel eğitimi bile kaldırdı. Avro’ya selam... “Peygamber Ocağı” edebiyatına devam! Belediye adabı! kayınbiraderlere de gelecektir. Yalnız AKP’li başkanlar bu işi yaparken bir mertebeyi Arınç’ın sekiz yıl önce vefat silsileye edep erkâna dikkat eden annesietsinler. nin adını verSayın miş.. Allah’ın yeryüz Başbakan’ın Elbette örün deki gölgesi Hakk’ın rah(zıllullahı ruynek bir vefa i ze 36 padişahtan min) sayılan metine kavuörneği. Sıra merbeş şartından hiçbiri İslamın şan muhtebi hum kayınrem annesi ibadetini yerin ri olan hac e getirmedi. dururken valideler, Ama son Başbakan kayınpedercumhurbaşka nlarımızdan üç Yardımcısı’nın ler ve Allah ü hacı! validesine önuzun ömür Acaba laik Cum huriyetin celik tanımak versin elticumhurbaşka nları padişahl biraz garip kalere, göeksiğini mi gi ar dermenin peşi ın rümcelere, nde? çıyor! TOKİ’nin zoru er dağın tepesine, bulduğu H her arsaya beşer, onar, kırkar, ellişer TOKİ diken Başbakanlık, nedense bir tek öğrenci yurdu yapmadı, yapmıyor, yapmaya da yanaşmıyor. Yüz binlerce anne babanın en büyük derdi üniversiteye giden çocuğuna başını sokacak bir yurt bulmak. TOKİ dokuz yıldan beri üniversite gençliğinin yurt derdine el atmadı, atmıyor! Acaba “yurt işi”nde yeterli rant yok diye mi? Yoksa öğrencilerin cemaatdernek yurtlarına yönlendirmesinde daha fazla rant var diye mi? azı komutanlar, kısa dönem askerliğe KP’li Alanya Belediyesi, B çok sıcak bakmazlar. bir sokağa ve parka, BaşA “Avro”lu askerliğe nasıl bakarlar bunu bakan Yardımcısı Bülent Ahret sorusu Ayşe Arman’ın kö Öz k’e verdiği ders! ? Özkök’ün marka sırrı.. t adamlığı Özkök’e en büyük haya dersini kim verdi? [email protected] ‘Sadece Hekimliğimden Değil İnsanlığımdan da Utanıyorum!’ Prof. Dr. Fatih HilmioğluMERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] C MY B C MY B Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, “30 ay” önce, Malatya İnönü Üniversitesi’nin “Rektör”ü iken, görevinden koparılıp alındı; Silivri “Toplama Kampı”na getirilip sevgili Balbay’ın söylemiyle “depo”ya konuldu. Neden suçlandığını kısaca anımsatmak gerekirse; J. Genel Komutanı’nı ziyaret eden “17 kişi” arasında olmak... Bu durumda şöyle de denebilir: “17 sanıktan biri olmak!” Ama hayır! Ortada “17 sanık” yok! Topu topu “4 sanık” var; bunlardan da yalnızca “bir”i tutuklu: Prof. Dr. F. Hilmioğlu. Geçen salı, 2. Ergenekon’un “144.” duruşması vardı; “talep” bildirme günüydü. Bilindiği gibi, “yeni bir uygulama”yla konuşma süresi “15 dakika” ile sınırlandı. Buna karşın; konuşanların hemen hemen hepsi, kendileri için çok önemli olan, tıpkı derin ve yaşamsal bir “soluk” almak gibi önemli olan bu sürecin bir bölümünü Kozinoğlu’ndan söz etmeye; yaşananları, yaşatılanları “insanlık” açısından değerlendirmeye ayırdı. Koğuş arkadaşı H. Ataman Yıldırım da, “15” dakikasının büyük bir bölümünü Kozinoğlu’na özgüledi. Arandığı haberini Afganistan’da görevdeyken alan Kozinoğlu’nun, bir an önce Türkiye’ye dönmek için, nasıl dört dönerek “askeri” bir uçak aradığını da anlattı. Ayrıca H. A. Yıldırım; ağır bir kalp hastası olan, günden güne eriyen, duruşmalara çıkamayan öteki arkadaşı Hasan Atilla Uğur’u da benzer biçimde kaybetmek istemediğini bir bakıma parçalanırcasına, “taş” yürekleri sızlatacak bir sesle haykırdı: “H. Atilla Albay’ı ‘Gata’ya yatırın, zaten orada yapılan tedavisini yarım bırakıp geldi; olmazsa ‘Çapa’ya yatırın” diyerek. Onun ardından Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu söz aldı: “Kozinoğlu’nun ölüm olayına ilişkin olarak hekimlik mesleğimin getirdiği ‘sorumluluk’ nedeniyle bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum” dedi. Ve şunların altını çizerek belirtti: “Son tahliye olan M. Koral’ın ‘20’ye ulaşan tansiyon değerlerini sayın heyetinize göstermiş ve bu değerlerin sonucunun ya ‘kalp enfarktüsü’ ya ‘beyin kanaması’ olduğunu, her iki durumun da ‘ani ölümle’ sonuçlanabileceğini ifade etmiştim. Bu nedenle bu tür hastaların, ilgili ‘uzman’ doktorların bulunduğu bir ‘merkez’de tedavi altına alınması gerektiğini arz etmiştim. Ne ki, bu konuda sizleri bilimsel olarak inandıramadım!” Sanırım kolay kolay sindirilecek bir vurgulama değil... “Kozinoğlu’nun, ‘20’ye ulaşan yüksek tansiyon sonucu yaşamını kaybetmesi; söylediklerimin tümüyle ‘bilimsel’ gerçeğe dayandığını göstermektir” diyen Prof. Hilmioğlu, meslektaşı olan başka bir hastanın durumunu da dile getirdi: “Cezaevinde ağır stres koşullarında olan Mehmet Haberal’ın ‘ölüm’ riski taşıdığını söylemiştim; ayrıca Harvard Üniversitesi’nin Kardiyoloji Bölümü’nün bu konudaki ‘bilimsel’ yayınını da göstermiştim. Bu bilimsel yayının da sayın heyetinizce ‘dikkat’e alınmadığını üzüntüyle görmekteyim!” Prof. Hilmioğlu bu anımsatmasının sonunda: “Bunların doğruluğunun heyetinizce dikkate alınması için M. Haberal’ın da akıbetinin, Kozinoğlu gibi olması mı gerekir?” biçiminde; duyan, duyumsayan bir insanın içini “sızlatacak”, “kemirecek” belki de “kanatacak” bir soru sordu. Ardından da başka bir hastadan söz ederek şöyle sürdürdü konuşmasını: “Yusuf Erikel, bir yıl boyunca şikâyetleri nedeniyle gittiği ‘Silivri Devlet Hastanesi’nde, grip vs. tanılarıyla geçiştirilmiş ve geniz tümörü 67 cm. çapa yani bir ‘portakal’ büyüklüğüne eriştikten ve sayın ‘mahkemeniz huzurunda kan kustuktan’ sonra ancak tahliye olmuştur. Teşhisin ‘gecikmesi’ nedeniyle Erikel’in artık ‘yaşam günleri sayılıdır.’ Normal bir hukuk düzeninde, bu durumun ‘sorumlu’ları tespit edilir ve ‘gereği’ yapılır.” “Çıt yok!” Zaten Hilmioğlu da duraksamadı; son örneği, mahkemeye tekerlekli sandalye ve bakıcılarıyla getirilmiş olan Tuğg. Levent Ersöz oldu. L. Ersöz’ün durumu, yürek kanırtan, yürek burkan bir görünümdü... Hilmioğlu: “Bu hastanın da, bu yargılama sürecinde akıbetinin ne olacağını bilmek için sanırım hekim olmaya gerek yok!” dedikten sonra: “Şimdi sıra kimde” diye sordu ve sürdürdü: “M. Haberal’da mı, L. Ersöz’de mi, H.A. Uğur’da mı, başka bir ‘sanık’ta mı? Belki de sıra ‘bende’dir” diye vurguladı. Sonra da “yargıç”ların, “savcı”ların gözlerinin içine bakarak: “Lütfen ‘biraz’ düşününüz; bu dava esnasında, ‘onurlarına yediremeyerek intihar edenleri; hastalanıp ölenleri; ruh sağlığını kaybedenleri; beyin kanaması, kalp enfarktüsü geçirenleri; kanser olanları; ölümü bekleyenleri ve ölenleri’ DÜŞÜNÜNÜZ!” diyerek yürekten seslendi... Ne dersiniz, düşünürler mi? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir kemerin ki 1 littaşını, bir çeşme ağzını süsle 2 yen baş ya da 3 maske. 2/ En kü 4 çük izci kurulu5 şu... Açık yeşil renkli, mayhoş ve 6 kokulu bir elma 7 cinsi. 3/ Peygam 8 ber... Bir nota. 4/ Ender, seyrek... 9 Muğla yöresinde ebegü1 2 3 4 5 6 7 8 9 meci bitkisine verilen 1 MU R T A Z A A ad. 5/ Spor karşılaşma 2 U L U G A L O Ş sı... Bazı bitkilerden el3M A L K O Ç T İ de edilen yumuşak bir 4H MA R T O N reçine. 6/ Damarlı ve 5A T A B A R I A yarı saydam bir taş... Bir 6 L U N A A R İ soru eki. 7/ Aruz ölçüL İ K A P A sünde bir dizeyi ölçünün 7 A Y R kalıplarına göre ayırma. 8 U L A M A K 9 E Ğ İ K M A N Ş 8/ “ kesilir geçse sabâ gülşenimizden” (II. Selim)... Meydan. 9/ Hayvanlara vurulan damga... İstatistikte uzun süreli eğilime verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Japoncada “sigara dumanı” anlamına gelen ve beyin damarlarının tıkanmasına neden olan hastalık. 2/ Argoda, uzun süre cinsel ilişkiden uzak kaldığından aşırı istekli kimseye verilen ad... Bir cetvel türü. 3/ Tabut... Kuzu ağılı. 4/ Bir bağlaç... Antalya’nın bir ilçesi. 5/ Girişik bezeme. 6/ Meyveleri şekerle kaynatarak hazırlanan tatlı... Azerbaycan ve Kars yöresinde kullanılan telli bir çalgı. 7/ Bir sayı... Orhan Kemal’in bir romanı. 8/ Şiirleri şeriata aykırı görüldüğü için Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüş ünlü tasavvuf şairi... İki tarla arasındaki sınır. 9/ Argoda, marka düşkünü züppe kimselere verilen ad... Güney Amerika’daki dağ sırası.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle