19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 KASIM 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 ‘Bu kadar yüksek cari açıkla devam edemeyiz’ diyen Yörükoğlu, ‘tehlikeli dengesizlikleri’ dile getirdi: Bu büyüme sağlıklı değil Ekonomi Servisi Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Mehmet Yörükoğlu, 2010’da yüzde 9 civarında olan büyümenin 2011’de yüzde 7 civarında gerçekleşmesini beklediklerini ancak bunun “sağlıklı bir büyüme olmayacağını” belirtti. Reuters’ın haberine göre Kuveyt’te düzenlenen bir finans forumunda konuşan Yörükoğlu, “Temel verilerimiz oldukça iyi. Kamu sektörü finansmanı ve bankacılık oldukça sağlıklı, verimlilik ve üretim büyümesi oldukça güçlü. Ancak bizim ve ihracat yaptığımız ekonomiler arasın Aynası İştir Kişinin... Orta şiddetteki bir deprem, dünyanın çok daha azgelişmiş, yoksul ülkelerinden çok daha fazla yapıyı yıkınca... Sadece yüksek sayıda insan, hayvan ölümlerine, yaralılara, mal kayıplarına yol açmıyor... Çok başarılı medyatik şovla yaratılmış sanal efsaneler, düşler, büyüklere masallar.. her tür çürümüşlüğün kanıtlarını ortaya koyan enkaz yığınlarının gerçeklerimize tuttuğu aynayla buharlaşıyor.. Bu yazıyı karalamaya çalışırken Milli Eğitim Bakanı ile deprem sonrası ilk geniş kapsamlı söyleşi yayımlanıyordu... İleri demokrasiye geçtiği söylemi ağızlardan düşürülmeyen, ekonomik büyümede dünyaya dudak ısırtan Türkiye’nin, 7.2’lik bir depremde şimdilik 64 öğretmeninin cesedinin toprak altından çıkarılmış olmasının ayıbı bir yana, büyük çoğunluğunun en küçük bir tazminatı hakediş konumunda olmamasının, yani bal gibi de kaba sözcüklerle kayıt, kural dışı çalıştırılmış olmalarının açıklaması yoktu. Çocuklarımızın eğitiminden sorumlu öğretmenlerin en güvenceli koşullarda çalışıyor olması gerekirken.. birebir ölenlerin özel yaşamöykülerinden öğrendiğimiz kadarıyla çoğu, öğretmen olmaya ehil konumda yıllarca kadro beklemiş, sonunda kurayı kazanmanın sevinciyle görev başına koşturmuşken enkaz altında kalıp ölmüştü... Sayın bakanın en müjdeli haberi yasal tazminat hakları olmayan öğretmenlerin ailelerine Eğitim Vakfı’ndan verilebilecek 10’ar bin liralık bağış oldu. Sonrası için yasal yollar aranıp bulunmaya çalışılacaktı... Rejimi demokrasi olan, anayasasında sosyal devlet ilkeleri bulunan başka hangi ülkede, yasal kadrolunun dışında, sözleşmeli, yetmedi saat ücretli, yetmedi geçici sözleşmeli, yetmedi dışardan kimi dersler için saat ücretli öğretmen çalıştırılabilir ki? Erdoğan hükümetince, Özal’ın yarattığı ucube sözleşmeli çalıştırmaya, saydıklarım da eklendi, sözleşmeli çalıştırılanların sayısı ise ILO’ya verilmiş sözlerin aksine, hak hukuk dışı olduğu için kaldırılacağına yüz binlerce arttırıldı. İktidarda oy artışı sağlanan son seçimlerde bile, seçim kampanyalarında yüz binlerce sözleşmelinin kadroya alınacağı siyasi müjdesi verilmemiş miydi? Yalan çıkmadı mı? Yıkımdan sonra 800 kişilik öğretmen kadrosunun Van’a verileceğini, açığın kapatılmaya çalışacağını söylemek müjde olabilir mi? ??? Arap baharları yaşanan ülkelere rol model olmaya, yeni Osmanlıcılığa oynamaya aday, ileri demokrasi ilan edilen Türkiye, gelişmişlik düşlerinde attan düşmüşe benziyor... Van depreminin yaralarını sarmada, özel televizyonların katkıları ile halktan toplanan yardımlara öncelik veriyor. Rakamlara ilişkin gerçekleri medya haberlerinden aktararak bir kez daha paylaşmak istiyorum... Sanatçıların içtenlikli destekleri ile yapılan kampanyaların toplamında ortaya çıkan bağışlar, Erdoğan hükümetinin Libya iç savaşında, aşiretler arasındaki çatışmada taraf olarak muhalefete yaptığı doğrudan nakit yardımın altında kalıyor. İleri demokraside, sosyal devlet sorumluluğunun önceliklerinde ortaya çıkacak tablo bu mu? Depremin haftasını geride bıraktık. Daha önce de sorduğum soruyu yinelemek zorundayım... Siyaseten merkezden yerel yönetime, AKP, BDP siyasi kadrolarının öne çıkan deprem yıkımlarındaki sorumluluklarıyla yüzleşmekten söz eden hâlâ yok. Yıkılmış yapıların tümü için ortaya çıkan, depremin yapılaşma cinayetleri zincirine, içeriğine ilişkin sayısız suç kanıtı üzerinden hâlâ yasal tek bir işlemin haberini duyamadık... Merkez iktidarın doğrudan sorumlulukları, suç ortaklıklarında AKP’nin artık kendinden önceki iktidarlara sorumluluk atabilecek konumu hiç yok. Ecevit hükümeti, koalisyon partileri, büyük Marmara depreminin siyasi sorumluluklarıyla hesaplaşamadıkları, ekonomik sonuçlarının, yarattığı krizin altından kalkamadıkları için hükümet olarak yıkılmakla kalmayıp siyasi partiler olarak seçim yıkımıyla ağır bedeller ödediler. Marmara depremiyle gelmiş deprem vergilerini bugüne kadar siyasi rant alanlarına kaydırmış, ilgili bakanın itiraflarına göre yol yapımından tüm diğer bakanlıklar olağan bütçe harcamalarında kullanmış, bir tek depreme dönük tek bir iş yapmamış üçüncü dönemini yaşayan bir iktidar, ancak şimdi halkın karşısına siyasi rantı sıfır sayılabilecek yeni bir depremde ölüm getirecek binaların yıkımı sözüyle çıkmak zorunda kalıyor... Her köşesi deprem bölgesi, yapılaşmasının en az yüzde ellisi ölüm tuzağı olabilecek kadar depreme dayanıksız yasadışı yapılaşmayla kaplanmış bir ülkeden söz ediyoruz. Dahası bugüne kadar sadece siyasi, parasal rant üzerinden oynamış, iş yapmış bir iktidarın icraatları gerçeğiyle yüz yüzeyiz... Özelleştirmeler, kamu kaynakları yağmalaması, yaratılan dudak uçuklatan ölçekli rant yapılaşmasından özel fonlarla pay alan bir iktidar gücünden, vurgun düzeninden, insan için bedel ödemeye, sosyal devlete dönüşüm.. öyle kolay bir iş mi? Van depremi yıkımı, enkazı.. medyatik, sanal bir masallar dünyasından çıkma, yere çakılma, çıplak, acı gerçeklerle yüzleşmek gibi... ? Kuveyt’te bir forumda konuşan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Yörükoğlu, ‘2010’da yüzde 9’a yakın büyüdük. Bu yıl yüzde 7 bekliyoruz. Ancak bu sağlıklı değil. Büyümeyi, iç talebi ve kredileri yavaşlatmaya çalışıyoruz’ dedi. daki talep dengesizlikleri finansal istikrar açısından risk yaratabilir. Ekonomimizi daha dengeli hale getirebilmek için yaratıcı olmalı ve diğer araçları, makro ihtiyati araçları kullanmalıyız” diyerek şunları vurguladı:  Büyüme ve talep farklılıkları ile mücadele ediyoruz. Yabancı talebi durgun. Avrupa’da durgunluk sürdükçe burada bir gelişme görmeyeceğiz. Ancak iç talep oldukça güçlü. Türkiye’de yapmaya çalıştığımız ekonomiyi, iç talebi yavaşlatmak. Ayrıca ihracatçıların rekabetçiliğini arttırmaya çalışıyoruz. Böylece ihracat ve ithalatımız arasındaki açık daha fazla artmayacak, çünkü 2011’de cari açığın yüzde 9 civarında gerçekleşmesini bekliyoruz.  Bu kadar yüksek cari açıkla devam edemeyiz. Bu nedenle de standart para politikası ile birlikte makro ihtiyati araçları kullanmaya başladık. Ekonomimizi soğutmaya, ihracat sektöründeki ekstra rekabetçiliği ortadan kaldırmaya ve kredi büyümesini yavaşlatmaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar alınan önlemlerle bir ölçüde başarılı olduk.  Ülkelerin borç sorunlarının herhangi derin bir resesyon ya da kriz yaratmadan başarılı bir şekilde çözüldüğünü düşünelim. Sona erecek mi? Tamam mı? Güvende olacak mıyız? Hayır. Çünkü temel sorunlar 2008 kri zini yaratan dengesizlikler hâlâ burada, hatta daha da büyük.  Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki büyüme farklılıkları giderek artıyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin enflasyon farklılıkları, politika faizleri arasındaki farklar da giderek genişliyor. Bu koşullar altında borç krizini global olarak başarılı bir şekilde çözsek bile özellikle gelişmekte olan ülkeler daha güçlü makro ihtiyati araçlar kullanmaya başlamazlarsa, artan global dengesizlikler finansal istikrara yönelik risklerin daha da çoğalmasına neden olacak. KKTC’de genel grev Sen, SağlıkSen, GüEkonomi Servisi endikal Platform’un eylemi zelyurtLefke NarenKKTC’deki 33 örgütün ciye Üreticileri Birlioluşturduğu “Sendinedeniyle KKTC Meclisi, kal Platform” emek çalışanların haklarını budayan ği, Lefkoşa, Ercan, Mağusa, Güzelyurtlilik yaşının 60’a yüktasarılarla ilgili Gemikonağı taksici seltilmesini, prim yatıbirlikleri, Kıbrıs Türk rımlarında değişiklik görüşmeyi erteledi. Tabipleri Birliği, yapılmasını öngören Sosyal Güvenlik, Sosyal Sigortalar KTEZO ve KTMMOB’nin yürüttüğü ile İhtiyat Sandığı’na ilişkin değişik eylemi, Cumhuriyetçi Türk Partisi/Birlikleri içeren yasa tasarılarının KKTC leşik Güçler, Toplumcu Demokrasi ParMeclisi tarafından yasalaştırılmasını ön tisi, Yeni Kıbrıs Partisi ve Birleşik Kıblemek için dün miting düzenleyerek ge rıs Partisi ile Sendikal Platform’un dışında kalan Hürİş ve Hürİş’e bağlı başnel greve gitti. Eylemin ilk sonucu, Meclis’te dün ya ta Kamuİş olmak üzere tüm sendikalar pılacak görüşmenin bugüne ertelenme destekledi. “2009’dan beri Türkiye tarafınsi oldu. Devİş, TürkSen, KTÖS, KTOEÖS, KTAMS, Devrimci Genelİş, dan Kıbrıs Türk toplumuna dayatıEmekİş, BES, ElSen, TelSen, Güç lan ekonomik yıkım paketine karşı soSen, KoopSen, Mağusa Türk Genel nuç alınıncaya kadar süresiz genel İş, Tıpİş, VergiSen, ÇağSen, Basın grevi savunan” ve bu nedenle bir günlük greve katılmayan Sendikal Platform üyesi ElSen de miting alanında yer aldı. Adese İMKB’de İttifak Holding’in perakende markası Adese, borsada işlem görmeye başlıyor. 25, 26 ve 27 Ekim’de yapılan talep toplamada talebin yüzde 100’ü karşılandı. Adese Genel Müdürü Mustafa Özeskiciler, şirket hisselerinin 7.75 TL’den işlem görmeye başlayacağını dile getirerek “Halka arzdan yaklaşık 68 milyon TL’lik girdi sağladık. Halka arz oranımız yüzde 29.4 olarak gerçekleşti” dedi. Grup şirketlerinden Selva Gıda’nın aldığı hisselerin 6 ay süreyle satılmama garantisi bulunduğunu ifade eden Özeskiciler, bu piyasa koşullarında halka arzı başarıyla tamamladıklarını belirterek arzdan elde edilen gelirle, hedefledikleri büyüme oranlarını yakalayacaklarını söyledi. S Avea’nın son günlerde herkesin dilinde olan reklam kampanyaları işe yaradı. Üçüncü çeyrekte net 300 bin yeni abone kazanan Avea’nın abone sayısı 12.5 milyona ulaştı. Üç ayda 300 bin kişi Avea’lı oldu Ekonomi Servisi Avea, yılın üçüncü çeyreğini çifte rekorla kapattı. Avea Üst Yöneticisi Erkan Akdemir, üçüncü çeyrekte 816 milyon lira gelir elde ettiklerini belirterek bunun abone sayısındaki artış ve kullanıcı başına ortalama gelir büyümesinden kaynaklandığını söyledi. Avea’nın üçüncü çeyrek finansal sonuçlarının açıklandığı toplantıda konuşan Akdemir, yatırım miktarlarının 2011’in ilk dokuz ayında 590 milyon lirayı geçtiğini, geçen bir yıl içinde de 700 milyon lirayı aştığını belirtti. Avea’nın gelirle Erkan ri üçüncü çeyrekte Akdemir bir önceki yıl aynı döneme göre yüzde 21, bir önceki çeyreğe göre de yüzde 8 arttı. Akdemir’in verdiği bilgiye göre, üçüncü çeyrekte net 300 bin yeni abone kazanan Avea’nın abone sayısı 12.5 milyona ulaştı. Abone başına ortalama gelir (ARPU) ise 21.3 TL’ye yükseldi. ARPU, ikinci çeyrekte 20.5 TL oldu. Toplam abone sayısının yüzde 10, faturalı abone sayısının ise yüzde 20 arttığını belirten Akdemir, büyümede lokomotif gücün faturalı abonelerden geldiğini söyledi. Akdemir, “Türkiye’deki rekabet ortamında çok kolay değil. Ancak üçüncü çeyrek rakamları bunu başardığımızı gösteriyor. Gelir, abone kazanımı ve ARPU’da rekor kırdık” dedi. Avea, abone başına 313 dakika konuşma süresi ile pazarda ilk sırada yer alıyor. bunun yerli ortaklarla yapılmasıydı. Bu yerli ortaklar aynı zamanda yerli bujuvazi olarak ekonomide yerini alacaktı. Fakat burada uygun burjuvazi yönetim kadrolarında ve siyasetçilerin arasından çıktı. Bu dönemi liberal, yani devlet kaynaklarıyla burjuva sınıfı yaratma dönemi olarak belirtebiliriz. Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEOS) Başkanı Tahir Gökçebel Ekonomi Servisi İstanbul Menkul Kıymetler Borsası İMKB’nin (İMKB) Hisse Senetleri Piyasasında ve Gelişen İşletmeler Pibayram yasasında, Tahvil ve Bono Piyasası Kesin AlımSatım, RepoRepo, Menkul Kıymet Tercihli Repo, Bankalararası Redüzeni Ters poTers Repo ve Nitelikli Yatırımcıya İhraç Pazarlarında Kurbelli oldu ban Bayramı nedeniyle 7, 8 ve 9 Kasım’da işlem yapılmayacak. Yeni Türk devleti 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan ağır ekonomik sorunlar devralmış durumdaydı. Osmanlı’nın son döneminde çok zayıf bir sanayi sektörü vardı. Ulaşımdaki çelişkiler uyumsuz bir ekonominin göstergelerinden biriydi. Örneğin 1924’te 1 ton buğday İç Anadolu’dan İstanbul’a 8.8, New York’tan İstanbul’a 5.5 dolara getirilmekteydi. İmparatorluk biçimi, ticaret ve sanayi yeteneklerinin gelişimine engel olmuştu. Oysa Celal Nuri’nin “Türk Devrimi” kitabında belirttiği gibi, bir ulusun oluşumunun tam sayılabilmesi için, toplumsal katmanların tümüne, esnafa, yani üretim ve değişim işlerini yapan sınıflara gerek vardır. Osmanlı saltanatı bu yönüyle ekonomik bir devlet değildi. Osmanlı Meşrutiyet ile ticarete eğilim göstermiştir. Rum ve Ermenilerin ayrılması ile onların becerileri bize geçmeye başladı. Ticaret, bayındırlık işleri iyi olmadan gelişemezdi. Yollar, temizlenmiş ırmaklar, demiryolları, limanlar, suyolları, maliye kurumları, gümrük ölçüleri olmadan ticaret ilkellikten öteye geçemezdi ki Osmanlı’da durum böyleydi. Adam Simth’ten beri siyasal doktrin yazarlarına göre, “artık hiçbir ulus ekonomi dışı temellerle yaşayamaz”. Osmanlı sömürgeci devletler gibi de yapmadı. Çünkü sömürgeci devletler Osmanlı gibi sadece gittikleri yerlerden vergi almamışlar, buraları bir çiftlik ve halklarını da bir demirbaş olarak işletmişlerdir. Bu nedenlerle Osmanlı’dan bu haliyle devralınan ekonomide 16 yıldaki gelişme şaşırtıcıdır ve Kemalist politikaların başarısını göstermektedir. Bu dönemi üçe ayırarak incelemek gerekiyor. Bu dönemin özellikleri şudur: Devlet eliyle özel sermaye teşvik edilmiştir. Ekonomi dışa dönüktür. Özel sermayeye dayalı korumacılık vardır. İthal ikamesi uygulan Cumhuriyet Dönemi Ekonomisi (1) mıştır. Yani korumacılık ve devletçilik iç içedir. Lozan Antlaşması iktisadi politikalara sınırlamalar getirmesine rağmen etkili ve korumacı bir dış ticaret politikası uygulanmasını sağlamıştır. Çünkü emperyalist baskı, siyasi bağımsızlığa sahip Türkiye için fazla tehdit oluşturmamaktaydı. Bu dönemde yabancı sermayeye olumlu tavır gösterildi. 19201930 arasında kurulan anonim şirketlerin üçte biri Türklerle yabancılar ortaklığı şeklinde kurulmuştu. Yabancı sermayeye gösterilen tavır yerli sermaye için de geçerliydi. Bu dönemde Teşviki Sanayi Kanunu (1927) Türkiye tarihinde özel sektöre sağladığı teşvik ve subvansiyonlar bakımından rakipsizdir. Yağ, şeker, tütün, patlayıcılar, alkol, kibrit, limanlar, iskeleler gibi devlet tekelinde olan alanlar, özel sektörün devletten teşvik gördüğü alanlardır. Tekel oluşturulan ürünlerdeki üretim, ihracat ve ithalat, belli koşullarla özel sektöre bırakılmıştı. Bu politika Lozan Antlaşması’nın kısıtlamalarına istisna getiren devletin gelir sağlamak amacıyla dolaylı vergiler almasını sağlayan olanağından yararlanmak amacıyla yapılmıştı. Ama bu özel sektöre büyük bir rant yarattığından 1930’da ciddi siyasi eleştirilerin odağına oturacaktı. Bu dönemin başında bugün olduğu gibi bankacılık sektörü yabancı sermayenin kontrolünde idi ve Merkez Bankası yoktu. 1924’te İş Bankası ilk özel banka olarak kuruldu. Bu dönemin en çarpıcı özelliği yabancı sermayenin ülkenin sermaye birikimine katkısının sağlanması ve C MY B C MY B Birinci Dönem (19221930) 1929 dönemi hem dünya ekonomik buhranı nedeniyle hem de bazı hususlar bakımından önemli bir dönemdir. Osmanlı tarifelerini sürdürme zorunluluğu 1929’da kalkıyordu; ve bu nedenle yeni gümrük tarifeleri oluşturulabilecekti. Haziran 1929’da yüzde 13 olan eski oran yerine koruma oranı yüzde 46 olarak kabul edildi. Osmanlı’nın borçlarının ödeneceği ilk yıl 1929 yılıydı. 19291953 arasında bu borçlar tasfiye edilecekti. Ancak ilk iki taksit ödemesinin dış finansman yükü çok ağır geldi ve liradan kaçışı tetikledi. Bu da “1929 para krizi”ni yarattı. Bu nedenle ödemeler 1930’da durduruldu. Kriz 1929 buhranının çıkmasından birkaç ay önce patlak verdi; dış ticaret dengesinde bozulmalar başladı ve TL pound karşısında değer yitirdi. Gümrük tarifelerinin değişeceğini önceden öğrenen çıkarcıların, aşırı ithalat yaparak bu krize neden oldukları söylenir. Bu kriz ticari burjuvaziye ve özellikle dış ticaretle uğraşanlara Kemalist yönetimin kuşku duymasına yol açtı. Bu da ithal ikamesi yoluyla ve mümkün mertebe ihracatı arttırarak dış ticaret dengesinin sağlanması politikasının öne çıkmasına sebep oldu. Haftaya devam edeceğiz. Not: Kaynak, değerli hocam Korkut Boratav’ın “Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye” kitabıdır. İkinci Dönem (19301932) DÜNYADAN... OECD, Avro Bölgesi ekonomilerinde gelecek yıl ekonomik yavaşlama olacağı uyarısında bulunurken, kamu maliyesinde güvenin yeniden sağlanamaması halinde gelişmiş ülkelerin önemli boyutta küçülebileceğini açıkladı. Avro Bölgesi’nde işsizlik oranı yüzde 10’u aştı. İşsizlik, eylülde yüzde 10.2 ile beklentilerin üzerinde çıktı. Merrill Lynch, TCMB’nin karmaşık para politikası nedeniyle Türkiye hisse senetleri için nötr olan tavsiyesini “bir miktar ağırlığı azalt” olarak değiştirdi. İspanya Merkez Bankası, ülke ekonomisinin bu yılın üçüncü çeyreğinde, düşen iç talep ve Avro Bölgesi borç krizinin etkisiyle durgunluk yaşadığını açıkladı. Japonya döviz piyasasına müdahale etti. Yenin dolar karşısında rekor yükselişinin ardından yapılan müdahale sonrası borsalar ve değerli metaller düşüşe geçti. Credit Suisse bin kişiyi işten çıkarmayı planlıyor. 50 bin 700 çalışanı olan bankanın net kârı yılın ikinci çeyreğinde yüzde 52 oranında azalarak 667 milyon Avro’ya gerilemişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle