25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 4 EK M 2011 SALI 6 HABERLER Güldal Mumcu’dan, 5 yıl hapse mahkum olan Ağar’a 14 yıl sonra ‘tuğla’ anımsatması ‘Duvar üzerine yıkıldı’ UTKU ÇAKIRÖZER / TÜREY KÖSE ANKARA TBMM Başkanvekili ve CHP İzmir Milletvekili Güldal Mumcu, eşi Uğur Mumcu’nun suikasta kurban gittiği dönemde İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar’ın, silahlı çete kurmak suçundan 5 yıl hapse mahkum edilmesini, “Üzüldüm diyemeyeceğim. Uğur’un ölümünden sonra faili meçhul cinayetler konusunda bana ‘Bir tuğla çeksek duvar yıkılır’ demiş ancak ısrarıma rağmen o tuğlayı çekmeye yanaşmamıştı. Tuğlayı kendi çekebilmeliydi. Başkaları çekti, o da altında kaldı” diye değerlendirdi. Mumcu, Susurluk Davası kapsamında Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili, 14 yıl önce çişleri Bakanı sıfatıyla evlerini ziyaret eden Ağar’ın, Uğur Mumcu katliamının karmaşıklığını anlatmak için “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dediğini anımsatan Güldal Mumcu, bugün de AKP’nin aynı mantıkla hareket ettiğini söyledi. “cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak” iddiasıyla yargılandığı davada 5 yıl hapis cezasına çarptırılmasını ve AKP iktidarının “çetelerle mücadele” savlarına bakışını Cumhuriyet’e şöyle değerlendirdi: Ağar’ın cezasına üzüldüm diyemeyeceğim. Ama biraz şaşırdım doğrusu. Çünkü Uğur’un öldürülmesinden sonra, tutanaklardaki tahrifat konusundaki tepkilerimiz üzerine görüşmek için Avukat Sayın Emin Değer’in de bulunduğu bir gün bizim eve gelen Mehmet Ağar, cinayetin karmaşıklığını anlatmak için, “Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dedi. Ben de kendisine “Çekin o zaman” dedim. “Çekemem” dedi. “Çekin, kenara çekilin” dedim. “Yapamam” dedi. “O zaman, çekerler, altında kalırsınız” dediğimde de yüzünde “Bu imkânsız bir şey. Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez” der gibi bir ifade belirmişti. Bugün bu tuğla çekilmiş, altında kalmış görünüyor. Tuğlayı o günlerde kendisi çekebilmeliydi. Ağar TBMM Genel Kurulu da dahil her zeminde, ısrarla, kendisinin MGK kararlarını yerine getirdiğini söyledi. Öyleyse, Ağar’a verilen bu ceza, uygun davrandığını söylediği MGK kararlarının da sorgulanmasını gerektiriyor. Ağar’ın cezalandırılmasının çetelerle mücadele için yeterli olacağını söyleyemem. erçekler ortaya çıkmalı’ Ben her zaman gerçeklerin ortaya çıkmasından yana oldum. Ancak sadece Ağar’a ceza verilmesi, gerçeklerin ortaya çıkarılması anlamına gelmez. İnsanlar artık hiçbir ‘G TSK’DEN HRAÇ ED LD şeyin gizlenmesini istemiyor. WikiLeaks belgeleri, MİTPKK görüşmelerinin açığa çıkması dahil son dönemde tanık olduğumuz bütün benzer olaylar, insanların “Neler oluyor orada” sorusunun bir sonucudur. Artık bireyler, kendilerini yönetenlerin yönetme biçimlerinin şeffaf olmasını istiyorlar ve onları sorguluyorlar. Demokrasi bir anlamda yönetilenlerin yönetenleri sorgulaması, onlardan hesap sorması demek. O dönem Ağar’ın takındığı tavır neyse, bugün AKP iktidarının “çetelerle mücadele” politikası onun aynısı. En yakın örneği Hrant Dink davası. Bu dosyada sorumluluğu bulunan polis ve istihbarat yetkilileri için soruşturma izni verilmedi. Yeniden gündeme gelen Muhsin Yazıcıoğlu dosyasında da iktidarın, sorumlu polisler hakkında yine soruşturma izni vermediğini öğreniyoruz. AKP’nin çetelerle mücadele ettiği söylenemez. Çünkü başkalarına değil, ama kendisine dokunan hiçbir bağlantının ortaya çıkmasını istemiyor; gerekli soruşturma izinlerini vermiyor; tersine pislikleri halının altına süpürüyor. Yani iktidar, aslında çetelerle mücadele filan etmiyor. Dün tuğlayı çekme cesaretini gösteremeyenler nasıl o duvarın altında kaldılarsa, bugün pislikleri halının altına süpürenler de yarın o halının altında kalırlar. İktidarı elinde bulunduranlar, çeşitli bahaneler ileri sürerek gerçeklerin açığa çıkmasını engelliyorlar. Koruyup kolladıkları birileri daima oluyor. Geçmişte Ağar ve benzerleriydi. Bugün de onların benzerleri gene işbaşında. Çünkü onlar da korunuyor. Gerçek demokrasilerde yargı, iktidarları sorgulayabilecek bağımsızlığa sahip olmalıdır. Bugün, halıyı kaldıracak gerçekten bağımsız bir yargıya ihtiyacımız var. Eğer demokrasi varsa, hukukun tam işlemesi ve bunların hepsini açığa çıkarması gerekir. Ağar’a verilen ceza sonrasında basında, “Ağar hapse girerse, devlet bundan böyle ihtiyacı olunca çizgi dışı işlerini yaptırmak için adam bulamama riskiyle karşı karşıya kalacak” şeklinde yorumlar çıktı. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de birkaç yıl önce “Devlet, devlet politikası gereği adam öldürür; ama bunu başkası yaparsa cinayettir” dediği yönünde basında haberler, yorumlar okuduk. Bunlar çok vahim yaklaşımlar. Devletin yönetimine bu tür anlayış hâkim olursa, bu kan üstünde yürüyen bir devlet demektir; dünyanın hangi ülkesi olursa olsun bu, kabul edilebilecek bir yöntem değildir. Erdoğan, Kürt Sorununu Çözer mi? Kürt sorunu bir açmazdır. Neyi nasıl çözecek iktidar? Kürtlerin isteklerini hangi siyasi parti ve siyasi lider nasıl çözecek? Anadilde eğitim, Kürtçe eğitim.. Bölge özerk.. Kendi savunması, polisi, mahkemesi... Dış politika ve savunma ise merkezi olacak. Merkezden, bölgeye, pozitif ayrımcılık olarak sadece kaynak aktarılacak. Ankara’ya, Türkiye’ye, iki adım sonrasında, nihai olarak, pamuk ipliğiyle bağlı bir devletçik. Oraya doğru gidiyor konu. Böyle olsa bile, Kürt meselesi çözülmüş mü olacak? Sorun o noktada daha büyüyor.. Bu kadar iç içe geçmiş olan Kürt ve Türk, Anadolu’nun her kentinde iç içe, birlikte yaşamayı nasıl sürdürecek? Şu Kürtler üzerine ortaya sürülen raporların hepsi, bir adım öncesi için “çözüm” öneriyor. Hiçbirinde yeni bir şey yok. Bir adım sonrası, asıl önemli yanı... PKK bir siyasi örgüt. Ama silahlı. Terörle, silahlı mücadele ile amaca ulaşmayı ana politika olarak benimsemiş. PKK şüphesiz ki Türkiye’de örgütlü. Silahlı güç olarak ana desteğini ise Ortadoğu’yu biçimlendiren ABD ve Irak’tan alıyor, biliyoruz... Aşağıda İsrail’i de katın. Batı’da Avrupa Birliği güçlerini... Bu güçlerle şüphesiz ki ittifak halinde olmak zorunda. Başka türlü de var olamaz... Peki, Başbakan ne yapabilir? Erdoğan, Kürtleri kazanarak, Kürt siyasetçileri en azından sandıkta azınlığa düşürme politikası uyguladı. Sandıkta bunu başardı. Ama gördü ki bu Kürt sorununu çözmüyor.. çözmez de. Sandık sandıktır, siyaset başka bir şey! Liberaller, Amerika vb, durmadan onu çözüme iteliyor: Demokles’in kılıcı ol ve sorunu çöz... Yazdıkları hep şu: Sen ki seçimlerde yüzde 50 halk desteğini almış insansın. Bu millet sana bu yetkiyi verdi; yürü, cesur ol ve davran, çöz şunu ve büyü... Oysa Erdoğan PKK lideri için “ben olsam asardım” dedi (ve oy aldı). Dolduruşa gelecek tarafı yok. Siyasetini çoktan çizmiş. Geçen seçimlerde ana stratejisi, MHP’yi Meclis’ten elimine etmek üzerine kurulmuştu.. Hem kasetler hem de “Apo’yu asardım” demesi, bu stratejinin ana parçalarıydı.. Milliyetçilik ve ulusal liderlik görüntüsüyle, tek başına anayasayı değiştirecek en büyük milletvekili çoğunluğunu ele geçirecekti! Bunu bile okuyamayanlar, Erdoğan’ı boşuna pışpışlıyorlar.. Dirik’in cezası onandı SERTAÇ EŞ ANKARA Dağlıca baskınıyla adı gündeme gelen, Üsteğmen Çağlar Cambaz’a elle mayını imha etme emri verdiği için yargılanan Albay Onur Dirik’e Van Askeri Mahkemesi’nce verilen 2 yıl 11 aylık hapis cezası Askeri Yargıtay tarafından onandı. Dirik’in rütbeleri geri alınacak ve TSK’yle ilişiği kesilecek. Dirik, Dağlıca’da gerçekleştirilen ve 13 askerin şehit olmasıyla sonuçlanan olayla gündeme geldi. Dirik’in 6 Ağustos 2007 tarihinde birliğinde görevli üsteğmen Cambaz’a tespit edilen mayını elle imha etmesi yönünde ısrarla emir verdiği ve ölümüne neden olduğu yolunda iddialar gündeme geldi. Cambaz’ın annesinin yargıya başvurması üzerine Dirik, Van Askeri Mahkemesinde yargılandı ve 2 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldı. Askeri Yargıtay’ın verilen hapis cezasını onamasının sonucu olarak Dirik’in TSK ile ilişiği kesilecek. Verilen karar son nokta olduğu ve başvurulacak bir merci kalmadığı için Dirik aldığı cezanın üçte ikisi olan yaklaşık 18 ay sivil cezaevinde hapis yatacak. Kendisine saldıran Mehmet Çeliker’der şikayetçi olduğunu söyleyen Bedri Baykam, olaydan sonra büyük manevi hasar yaşadığını söyledi. Mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Heyet, Çeliker’in olaydan önceki bir yılının incelenmesine karar verdi. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) ’Koruyup kolluyorlar’ Görüşlerini beğenmediğim için... İstanbul Haber Servisi Ressam Bedri Baykam ve Piramit Sanat Galerisi Koordinatörü Tuba Kurtulmuş’u bıçakla yaralayan Mehmet Çeliker, dün ilk kez yargıç karşısına çıktı. “Görüşlerini beğenmediğim için öldürmek istedim” dedi. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki oturuma “tasarlayarak birden fazla kişiyi silahla öldürmeye teşebbüs etmek” suçundan tutuklu Çeliker ile müştekiler Baykam ve Kurtulmuş katıldı. Çeliker, “Böyle bir olayın olması gerekiyordu, oldu. Beni herhangi bir kimse veya grup bu işe yönlendirmiş, azmettirmiş değildir. Ruhani bir olaydır” dedi. Baykam’ı medyadan tanıdığını, heykelle ilgili toplantı yapacağını duyduğunu söyleyerek, şöyle devam etti: “Üzerime aldığım rambo bıçağı ve ayakkabımın içine koyduğum çakı ile toplantı yerine gittim. Toplantı sonrasında Baykam’ın yöneldiği arabaya binmek istedim. Arabada kendisini daha rahat vurabileceğimi düşündüm. Arabaya almayacağını söyleyince bıçağı sapladım. Yanındaki bayan çanta ile hamle yapınca bu kez de bayana bıçağı salladım.” Baykam’ı öldürmeyi 10 gün önce kafasına koyduğunu ifade eden sanık, “Psikolojik bir rahatsızlığım yok. Ben de herkes kadar sinirliyim. Damarıma basıldığı kanaatindeyim” dedi. Bedri Baykam ise “Ben laik ve Atatürkçü bir insanım. Herkesin dinine, inancına saygılı olduğumu herkes bilir. Sanıkla aramda husumet yok. Sanığın bu eylemi siparişle yaptığının dikkate alınmasını istiyorum. Azmettirenler bulunsun. Şikâyetçiyim” dedi. Cumhuriyet gazetesi yazarı olduğunu ifade eden Baykam, şunları söyledi: “Gazetede çalışan Uğur Mumcu, Bahriye Üçok gibi birçok yazar arkadaşım saldırıya uğradı. Tek şansım, benim bu saldırıdan sağ olarak çıkmam. Olaydan sonra yaşadığım manevi hasar çok oldu. Hep arkadan refleks olarak bıçak saplanacağını düşündüm. Bıçaklandım, ‘hastane’ diye bağırdığım zaman bunu sorgulayan medyadan bile utandım.” Çeliker, duruşma bitiminde, jandarmaların arasından Baykam’a tekme atmak istedi. Amacına ulaşamayan Çeliker’in küfretmesi üzerine jandarma ağzını kapattı. Bedri Baykam’ı bıçaklayan Mehmet Çeliker yargıç karşısına çıkarıldı. Çeliker, Baykam’a mahkeme salonunda da saldırdı Erdoğan ve AKP’nin gelecek seçimlerde stratejisi değişmiş değil. MHP’nin oylarına ve MHP’yi baraja takmaya ihtiyacı var... Anayasa tartışmaları, Erdoğan’a istediği Başkanlık değişikliklerini veremez bugünkü güçler dengesinde. Bu nedenle oradan bir şey beklemiyorum. Ama, bir dahaki seçimlere kadar, ekonomiyi ve bugünkü siyasi durumu dengeli götürebilirse, bu kez MHP’yi haklayabilir. Oysa, PKK ile masaya oturur, özerkliği kabul eder, anadil Kürtçenin altına imza atarsa.. bugünkü gücüne, bugünkü “sandık” desteğine asla sahip olamayacağını bilir. Ayrıca, sandıktaki Kürt seçmenini de Kürt yönetimine bırakacak demektir... Oysa, Erdoğan bütün Türkiye’nin tek egemeni olmayı, CHP oylarını bile devşirmeyi düşünen bir politikacı. Hırs, göklerde. Fakat sorunlar da büyüme eğiliminde! Terör giderek artarsa, Erdoğan’ın iktidarı yine zorlaşır. PKK ile Erdoğan bilek güreşinde şimdilik. Birbirlerine boyun eğdirme, sahnedeki oyunun adı. PKK tırmandıracak, millet de giderek birbirine girecek. Birlikte yaşayamayacağımızın büyük, kanlı, kanıtları iyice ortaya çıkacak. Böyle bir gelişme, iktidarın ekonomisini de çökertir... Demek istediğim, iktidar için Kürt meselesinin tutulacak yanı yok gibi. Barış mı yapsın, savaş mı... İkisinin de sonuçlarının, Erdoğan’ın lehine olmayacağı görülüyor... Ama iktidarda olmanın avantajı ile, ikisini de kullanacaktır... Şu olasılık güçlü: Ya “Kürt meselesini çözen” ama iktidarı da kaybeden lider olarak tarihe geçecek... Ya da Kürt meselesini çözemeyerek, iktidardan düşen... ‘Şikâyetçiyim’ ODATV SORUŞTURMASI ‘Özel hayat korunmalı‘ İstanbul Haber Servisi Ergenekon kapsamında açılan Odatv davasında sanık avukatları, suçla ilgili olmayan ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden telefon görüşmelerinin iddianame ve eklerinden çıkarılmasını istediler. Avukatlar Hüseyin Ersöz ve Serkan Günel, Odatv iddianamesinin ek delil klasörlerinde yer alan telefon tapelerinin büyük bir kısmında “özel hayatın gizliliğine ilişkin” konuşmalar içerdiğine dikkat çektiler. Avukatlar, telefon tapelerinin hukuka uygunluk denetiminin yapılması ve delil klasörlerinden çıkartılması talebinde bulundular. İstanbul 16 Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçede, iddianame ve ek klasörlerdeki telefon görüşmelerini ve dokümanlarına ilişkin haberler yayınlandığına dikkat çekildi. Dilekçede şu konuların altı çizildi: “İddia makamı, iddia konusu ile ilgisi bulunmayan özel hayata ilişkin telefon görüşmelerinin tapelerinin tamamına ek klasörlerde yer vermiş bulunmaktadır. Oysaki bunların ek klasörlerde yer alması CMK 135. madde kapsamında hukuka aykırı bir işlemdir.” Hukukçular, dinlemelerle özel hayatların deşifre edilerek anayasa suçu işlendiğini belirtti ‘Hukuk bataklığa saplandı’ İstanbul Haber Servisi Hukukçular, Türkiye’nin önemli bir dönemden geçtiğini, hukuka aykırı biçimde yapılan dinlemelerle baskı ve antidemokratik yöntemlerin hız kazandığını ve insanların özel hayatlarının deşifre edilerek anayasa suçu işlendiğini belirttiler. Hukukçular, “Toplumun büyük bir kesimi ya dinleniyorsak diye korku içinde yaşıyor” dediler. Ergenekon, Poyrazköy, İnternet Andıcı, Balyoz ve Odatv iddianameleri ile gündemden düşmeyen dinleme kayıtlarının ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gazeteci Nedim Şener ile telefonda yaptığı özel sohbet görüşmesi ve gazeteci Oray Eğin’in köşesinde dinlendiğini belirten yazısının ardından gözler yeniden hukuka aykırı yapılan dinlemelere çevrildi. Eski İstanbul Baro Başkanı Muammer Aydın, dinlemelerin birçoğunun hukuksuz olarak yapıldığını belirterek “Dinlemelerle ilgili olarak yasanın düzenlemesine karşı başka türlü delil elde Eski stanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, “Dinlemelerle ilgili olarak yasanın düzenlemesine karşı başka türlü delil elde etme imkânına bakılmadan, önce dinleme deliline başvuruluyor” dedi. etme imkânına bakılmadan, önce dinleme deliline başvuruluyor. Dolayısıyla Türkiye’de bugüne kadar yapılan dinlemelerin tek başına delil olmayacağı Yargıtay Ceza Dairesi’nin kararıyla netleşmesine karşı dinlemeleri delil olarak kabul eden mahkemeler insanları tutukluyor” dedi. Dinlemenin bir şantaj unsuruna dönüştüğünü ve insanların özel hayatlarının deşifre edildiğini kaydeden Aydın, “Türkiye’de dinlemelerle insanların özel hayatı ihlal edilerek anayasal suç işleniyor. İnsanlar baskı altına alınarak karar veriliyor. Hangi kanattan olursa olsun hukuksuz dinlemenin yapılması, suç olmayan dinlemelerin ifşa edilmesi, hepsi suçtur. Bunun sonu baskı rejimine doğru gider” diye konuştu Avukat Celal Ülgen ise dinlemelerin, yeterli delil olmaması durumunda hâkim kararıyla yapılabileceğini söyledi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Nedim Şener arasındaki görüşmenin Odatv iddianamesine konulmasının Türkiye’de hukukun bataklığa saplanmasının bir sonucu olduğunu kaydeden Ülgen şu görüşleri kaydetti: “Türkiye çok önemli bir dönemden geçiyor. Baskı ve antidemokratik yöntemler hız kazanıyor. Türkiye kanun devletinden çıkıp bir an önce hukuk devletine geçerse bu sorunlar çözülür.” Ceza hukukçusu avukat Ergin Cinmen, yasadışı dinlemelerin suç olduğunu, bunun Türk Ceza Kanunu’nda açıkça belirtildiğini vurgulayarak “Bu suçu çok fazla kişi işliyor, ancak suçu işle yenler ortada yok. Suçu işleyenler yakalanmıyor” dedi. Yasadışı dinlemelerde, dinlemeyi yapanların ortaya çıkarılmamasında siyasi iradesizlik olduğunu vurgulayan Cinmen, “Şu anda dinlenmeyenler bile psikolojik bir bunalım içindeler ya dinleniyorsak diye. Bu toplum bir bunalım içinde, siyasi iradesizlik toplumu psikolojik bunalıma soktu” değerlendirmesini yaptı. Eski baro başkanlarından Turgut Kazan dinlemelerin CMK’nin 135. maddesine göre yapıldığını belirterek “Adını koyarsanız yasal dinleme. Fakat burada çok sayıda ihlal var” dedi. Anayasaya göre haberleşme ve özel hayatın gizli olduğuna dikkat çeken Kazan, “Sanık ya da sonradan hüküm giymiş insan da olabilir. Bu insanlarla iletişim kurmuş insanlarda var. Hukuk devleti, bu gizliliği korumalıdır. Şu anda Türkiye ısrarla bu ihlalleri yaşıyor ve bu ihlaller tek örnek değil” dedi. Pir Sultan Derneği yine soyuldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Madımak Oteli’nde yakılarak katledilen 33 aydının eşyalarının yer aldığı Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi önceki gece bir kez daha soyuldu. Müzedeki fotoğraf makinesi, kol saati, cura ve bilgisayar ekranını çalan hırsızların, masalardaki belgeleri karıştırdığı da öğrenildi. Meclis TV sansürü yumuşatıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yeni dönemde Meclis TV yayınlarına sınırlama muhalefetin sert tepkisine yol açarken, siyasi partilerin grup toplantılarının daha önce olduğu gibi Meclis TV’den canlı yayımlanması kararlaştırıldı. Seçimlerden sonra Meclis TV’nin 15.0019.00 arasında yayın yapması ve grup toplantılarının canlı verilmemesi kararlaştırılmıştı. BDP grubunda ilginç olay ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP grup toplantısı yapıldı. Basına kapalı toplantı sürerken Sırrı Sakık, 20’li yaşlardaki bir genci kolundan tutarak salonun dışına çıkardı ve görevlilere, “Elini kolunu sallayarak buraya nasıl giriyor?” şeklinde tepki gösterdi. İsminin Tolga Karaca olduğu bildirilen kişi gözaltına alındı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle