18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 11 5 10 8 14 14 17 15 18 15 22 22 16 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y PB PB PB PB Y Y Y 13 17 21 23 27 26 24 26 22 25 20 18 16 Oslo Y Helsinki PB Stockholm PB Londra Y AmsterdamY Brüksel B Paris PB Bonn PB Münih B Berlin PB Budapeşte B Madrid B Viyana B 11 11 10 17 17 15 19 18 16 15 12 26 12 Belgrad B 11 Y 8 Sofya Roma B 21 Atina Y 17 Zürih B 17 Moskova B 7 Aşkabat PB 29 Taşkent B 28 Baku PB 21 Bişkek PB 27 Tiflis Y 24 Kahire B 30 Şam B 27 Ülkemizin genelinin parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu ile Gaziantep, Adıyaman, Kilis ve Malatya çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların genellikle yağmur ve sağanak, Edirne ve Kırklareli’nde kar, Tekirdağ, Bursa, Kütahya ve Bolu çevrelerinin yükseklerinde karla karışık yağmur bekleniyor. CUMHURİYET 17 EKİM 2011 PAZARTESİ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Ekim Korku Bilinçle Yenilir... Bilinçli korku; koruyucu bir duygudur. Saldıran bir köpekten duyulan korku insanı kurtarır. Ancak, ‘köpek saldırır’ diye sokağa çıkmamak sağlıksızdır. Bu durumda bilinç devre dışı kalmıştır. Koruyucu sistem ‘yanlış alarm’ vermektedir. Nevrotik davranışlar, panik ataklar böyle oluşur. Çözüm; bilinçli olmaktır. Korkulan nesne, durum, her neyse ‘önce tanınır’. Sonra da ‘gerçek boyutları’na indirgenir. Korku artık, başa çıkılabilir bir duruma indirgenmiştir. Bilinç korkuyu yenmiştir. Korkunun bilişsel terapisinin psikolojik anahtarı da budur. Saldırabilecek bir köpek gene korkutur, ama artık kaçabilir ya da siz köpeği korkutabilirsiniz. Korkunun yarattığı ‘zihinsel felç’ sona ermiştir. Korkuya karşı üç önemli aşamamız gelişir. Bilinçlenme. Örgütlenme. Harekete geçme. Bireysel ölçekte de toplumsal ölçekte de yapılması gereken, bu üç aşamanın gerçekleştirilmesidir. Birey ölçeğinde; korku nesnesini tanıyarak ‘bilinçleniriz’. Duygularımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı aynı doğrultuda yeniden örgütleriz. Buna gerek vardır. Çünkü korku olgusunda duygularımız ile düşüncelerimiz çatışmakta, davranışımız da hareketsiz kalmaktadır. Dengemizi kurduktan sonra da harekete geçeriz. Bu üç aşama ile korkumuzu yenmiş, irademize yeniden egemen olmuşuzdur. Toplumsal ölçekte de gene üç aşama vardır. Öncelikle, korkumuz konusunda bilinçlenmemiz ilk koşuldur. Nelerden korkmaktayız? Neden korkmaktayız? Ne zaman ve nasıl oluşmuştur korkumuz? Bunu öğrendikten sonra ‘örgütlenmemiz’ zorunludur. Toplumsal ölçekte güçlerin birleşmesi ancak örgütlenme ile olur. Örgütlenemeyen hiçbir toplumsal güç başarılı olamaz. Örgütlenemeyen gruplar ancak başkalarını eleştirmenin kolaylığına sığınır ve başarısızlıklarına (kendilerinden başka) herkesi neden gösterirler. Bu tutum, başarısızlığın inkârıdır. Bilinçli olanlar gerçeklerden korkmazlar. Gerçeğin inkârı sadece bilinci sislendirir, karartır. Örgütlerin de hareket edebilmesi gerekir. Gerçekçi hedefleri belirleyen örgütlerin kararlılıkla harekete geçmeleri korkuların yenilmesinin anahtarıdır. Korkuyu yenecek olan, kararlı harekettir. Böylece; bilinçli olunmazsa hiçbir şey yapılamaz. Bilinçli olunur ama örgütlenemezse sadece konuşan ama hiçbir şey yapamayan grupçuklar oluşur. Bilinçli gruplar örgütlenir ama hareket etmezlerse gene varacak hiçbir hedefleri olmadığından başarısız olurlar. Korku başarısızlığa neden olmamıştır. Başarısızlık korkuya neden olmuştur. Sonra da bu kısır döngüden kurtulmak zorlaşır. Çünkü; hareketin atalete dönüşmesi, zihinsel felce yol açar. Zihinsel felç de, ‘her şey bitti, artık hiçbir şey değişmez’ kötümserliğine yol açar ki içine düşülebilecek en büyük felaket budur. ‘Bilinçli örgütlenme’nin hareketsiz kalması, yaşam alanını ‘bilinçsiz örgütlenme’ye bırakır. Bu da bir toplumun felaketi olur. Bu felaket, ‘bilinçsiz örgütlenme’nin başarısından değil, ‘bilinçli örgütler’in başarısızlığından kaynaklanır. Duruma doğru tanı koyamama, sorumluluk almada kayıtsızlık gösterme, yapılacak işleri başkalarından bekleme, hiçbir şey olmayacağını sanma, olan biteni görmezden gelme, gerçekleri kabul edememe, zamanında toparlanamama, başlıca yanlışlardır. Sonucu da, ‘toplumsal korku’nun büyümesi ve yaygınlaşmasıdır. Yapılması gerekenler bellidir ve yapılmalıdır. Yapılması gerekenlerin sorumluluğu kimlerde midir? Hepimizde. Bende. Sende. Onda. Hepimizdedir. Gelecek hepimizin ortak geleceğidir. Geleceğimizi korku üzerine kuramayız. Güncel görev korkuları aşmaktır. Geleceğimiz bu başarıyı bekliyor… Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in kendisine yönelik laiklik, intihal ve Atatürkçülüğü teşkilat kanunundan çıkarma gerekçesine ilişkin eleştirilere bakışını dünkü yazımızda aktarmıştık. Görüşmemizde Dinçer ile eğitim sistemi ve öğretmenlerin sorunları üzerine de konuştuk. Öncelikle atama bekleyen on binlerce öğretmenin durumu. Önceki bakan Nimet Çubukçu’nun “50 bin sözleşmeli öğretmene kadro” sözü yerine getirilmiş değil. Dinçer de göreve geldikten hemen sonra Çubukçu’nun verdiği söz için özür dilemişti. Öğretmenlerin beklentisini aktardığımızda “tartışılan rakamların yanlış olduğunu” belirterek şunları söyledi: “Nimet Hanım’ın hata yaptığını düşündüğüm için özür dilemedim. Ona haksızlık yapılıyor. Yanlış bilgi kullanılıyor. Biz 50 bin kadro sözü verip 11 bin 500 kişi almadık. Doğrusu şu: 50 bin söz verildi, 40 bin kişi alındı. 2010 Ağustos ayı dahil yaptığımız atama sayısı 40 bin.” Atamalar konusunda topu Maliye Bakanlığı’na atarak “Onlar ne derse biz ona göre hareket ederiz” dedi. birimler kurmayı da hedefliyor. doğru bulmuyorum’ ‘Öğretmen değişimini GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Milli Eğitim Bakanı Dinçer: Tüm Bakanlıklara ‘Sözleşmeli Yönetici’ Standardı Gelecek olması diğer bakanlıklarda rahatsızlık nedeni. Dinçer bu tepkilere karşı “kadro karşılığı sözleşmeli yönetici” uygulamasının tüm bakanlıklara yansıtılacağını açıklayarak “Başbakanlık, Hazine, DPT, Dış Ticaret, Maliye Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı’nda halihazırda uygulanmakta olan bir sistem bu. Şimdi MEB’i de dahil ettik. Bütün diğer bakanlık bürokrasilerini de buna eşitleyen bir standart getirmeye yönelik çalışmayı da Başbakanlık yürütüyor” dedi. Dinçer’in benzer uygulama bekleyen bürokrasi için bir koşulu var: “Bunun şartı ücret karşılığı niteliğin arttırılmasıdır. Siz aynı şahsa buna benzer uygulamalar yaptığınız zaman olmaz. Nitelikli istihdam kaynağı yaratabilmeniz için kariyer uzmanlık sistemine mutlaka ihtiyaç var. Biz de bunun için kariyer uzmanlık başlatıyoruz. Eğitim sistemi üzerine çalışacak akademik kadronun ileride bizzat eğitim camiasından oluşturulmasını amaçlıyoruz.” otasyon iddiası ‘balon’ Eğitim camiasında “Dinçer öğretmenleri rotasyona sokacak” iddiası da yoğun biçimde dillendiriliyor. Dinçer, “Bu iddialar askerlik yaparken çıkan ‘askerlik kısalıyor’ balonlarına benziyor” dedikten sonra amacını şöyle aktardı: “Sendikalara da söyledim, böyle bir hazırlık yok. Öğretmenlik mesleğini daha kaliteli hale getirelim diye bir hazırlık yapıyoruz. Öğretmenlik Milli Komitesi’ne ‘Bir öğretmenin eğitim fakültesine girişinden emekli olana kadarki bütün süreç içerisinde safha safha her alanını inceleyin’ diye talimat verdim. Benden bağımsız çalışacaklar. 45 ay sürecek çalışmaya sendikalar, akademisyenler ve medya da çağrılacak. O bittiğinde belli olur ne yapılması gerektiği.” Dinçer yıl bitmeden genel müdürlüklerin içinde yeni yapılanmaya giderek eğitimin niteliğini geliştirmeye dönük yeni R Önceden yılda iki kez yapılabilen özre bağlı atama taleplerini Dinçer’in yılda bire indirmesi de öğretmenler arasında tepki toplayan bir karar. Kararının doğruluğunu Dinçer şöyle savunuyor: “Eğitimde en öncelikli konu çocuğun öğrenme ortamının kalitesidir. Pek çok yerde öğrenciler her yıl bir öğretmen değiştiriyor bu tür talepler nedeniyle. Bunu doğru bulmuyorum. Doğrusu bir öğretmenle eğitime devam edilmesidir. Öğretmenin bir yerde en fazla 6 ay daha kalması ona bir şey kaybettirmiyor, ama öğrencinin öğretmeninden 6 ay ayrılması hayatından çok şey kaybettiriyor. Herkesin meseleye rasyonel bakmasını bekliyorum.” Yanlış saymadımsa sayıları 15’i geçen Silivri iddianamelerinin sanıkları farklı olsa da delil kaynakları büyük ölçüde aynı; bilgisayarlar ve telefonlar. Her yeni iddianamenin sayfalarında ve ek klasörlerinde buna ilişkin tonlarca tartışmalı konu var. Telefon konuşmalarıyla birleştirilen bilgisayar verileri binlerce sayfalık “delili” ve bir o kadar da açıklanmaya muhtaç durumu doğuruyor. Kamuoyu daha çok bu tartışmalı konularla uğraşıyor ama olayın özü “hukuk” ve “iletişim çağı” açısından çok daha vahim. Şöyle bir örnekle başlayalım: Diyelim ki evinizde kimi suç delilleri sakladığınız ihbarı yapıldı ve arama kararı verildi. Polis gün doğmadan kapınıza dayandı. Ne yapar? Bu evin içinde suç unsurları varmış, temellerinden söküp emniyete götüreceğim mi der? Bu da soru mu; elbette öyle yapmaz. Evi arar, sonuca göre gereğini yapar. Herhangi bir suç delili bulursa onları alır, resmi kayıtla zapta geçirir. Eviniz yerinde kalır! İşte bilgisayar da kişinin kendisine ait bir ev gibi. Polis gelir, bilgisayarınızın içine girer, aramasını yapar. İçinde, arama kararının ışığında suç unsuru bilgiler, belgeler, veriler varsa onları alır. Bütün bunları bir bilirkişi eşliğinde gerçekleştirir. Yukarıda sıraladığımız akış, iletişim araçlarının çağa damgasını vurmasıyla birlikte çağdaş hukukun getirdiği çözüm. Bizim hukuk sistemimiz henüz bu ölçüde gelişmedi ama yine de tartışmaları azaltacak bir çözüm üretti. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 134. maddesi aynen şöyle diyor: “Bilgisayar ve bilgisayar kütüklerine el koyma işlemi sırasında sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. İstenmesi halinde bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir.” Yasa çok açık; eğer bilgisayara el koymak şartsa mutlaka yedeklemesi yapılır diyor. Daha önce aktardığımız çağdaş ülkelerdeki uygulamalar bir yana, kendi yasamıza dahi uyulmuyor. Diyelim ki bir aramada ihmal edildi, ikincisi de öyle... Ama yüzlerce arama yapılıyor, hâlâ buna büyük ölçüde uyulmuyor. TÜBİTAK’ın 04.11.2009 tarihli, B.02.1.TBT.5.08.06.18/14 Sayılı, halen mahkeme kayıtlarında da yer alan raporuna göre; bir bilgisayarın yedeklemesi yapılmamışsa onun içine sonradan her türlü veri yüklenebilir ve bunların el koymadan önce mi, sonra mı yapıldığı anlaşılamaz. Konunun “hash değeri” gibi bir anlamda “bilgisayarın mühürlenmesi” diyebileceğimiz önemli yanları da var ama kafa karıştırmamak için onlara girmeyelim. Özünü vermekle yetinelim. Eğer Türkiye’de birazcık hukuk varsa, yasal yollarla ve yöntemlerle elde edilmeyen bu verilerin delil değeri olamaz. Bunu biz değil, başta hukukçuların “hocaların hocası” dediği Prof. Feridun Yenisey olmak üzere delil hukukunu bilenler söylüyor. Aklınıza şu soru gelebilir: Bunları mahkemede söylemiyor musunuz? Söylüyorum; şu yanıtı alıyoruz: “Bunların hüküm aşamasında değerlendirilmesine...” Bütün dünya günlerdir 56’sında yaşama veda eden Steve Jobs’un iletişim çağına yaptığı katkıları anlatıyor. Buluşlardan buluşlar çıkarmasını öve öve bitiremiyor. Günümüzde bilgisayar dünyası o kadar büyüdü ki “yedinci kıta” tanımlaması yapanlar var. Belki yakında apayrı bir gezegen denecek. Türkiye’de ise iletişim çağının en önemli iki unsuru olan bilgisayar ve telefon, aynı zamanda en büyük “suç aleti”! Bilgisayar ve telefon tam olarak birleşince ortaya nasıl bir suç aleti çıkacak acaba? Eskiden “poliste işkence” iddiası yaygındı. Artık ilerledik. İşkence dijitalleşti. Filistinaskısı, elektrik kablosu yerine bilgisayar ve telefon var. ürokrasiye ‘sözleşmeli’ standardı Yeni teşkilat kanunuyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın üst düzey bürokrasi koltuklarına “kadro karşılığı profesyonel sözleşmeli yönetici” atanması mümkün olacak. Bu yöneticilere altı ikramiyeyi de içeren cazip maaş paketleri sunulacak B Temel eğitimin kesintisiz 8 yıla çıkarılması Türkiye’de çok tartışıldı. Şimdi faydaları anlaşılmış olacak ki 12 yıla çıkarılması isteniyor. Dinçer’in bu tartışmaya bakışını da sorduk. “Öncelikli hedefimiz değil” dedikten sonra yaklaşımını şöyle ortaya koydu: “Şu anda temel hedef ortaöğretimde okullaşma oranımızı yüzde 69’dan yüzde 90’a çıkarmak. Bu yaklaşık 150 bin derslik ve ciddi öğretmen ihtiyacı demek. Bu hedefe ulaştıktan sonra 12 yılın tamamını zorunlu eğitim haline getirmek şeklinde uzun vadeli stratejik plan oluşturulabilir...” Önce ‘8 yıl’ oturmalı Adana’da gösteriye müdahale etmek isteyen çevik kuvvet hedef alındı Polise bombalı tuzak PKK yandaşlarının düzenlediği gösteride, çöplük içine gizlenmiş bombanın uzaktan kumandayla patlatılması sonucu ikisi ağır beş polis ile iki vatandaş yaralandı. SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Adana’da, daha önce de birçok kez PKK yandaşlarının gösterilerine sahne olan Gülbahçesi Mahallesi, bu kez de bombalı saldırıyla sarsıldı. Şakirpaşa Havaalanı’nın arka bölümünde bulunan alanı korumakla görevli askerlerin bulunduğu duvarın yanından geçen Obalar Caddesi üzerinde gösteri düzenleyen, lastik ve çeşitli malzemeler yakarak yol kapatmak isteyen göstericilere çevik kuvvet polisleri müdahale etti. Çoğunun yüzleri kapalı, ancak çocuk ve genç oldukları gözlemlenen onlarca kişiyi izlemeye alan ve dağıtmaya çalışan polis ekipleri, havai fişek, molotof ve atılan taşlara karşın cadde üzerinde ilerlemeye başladı. Havaalanı ve askerlerin bulunduğu duvar dibine gelindiğinde bir çöp konteynerinin içine konan el yapımı bomba patlatıldı. Patlamada ikisi ağır 5 polis ile 2 yurttaş yaralandı. Yaralanan polisler Yunus Emre Önderci, Ali Şener, İbrahim Yılmaz ve Veli Ataşçı ve Mustafa Kaya tedavi altına alındı. Ataşçı ve Önder’in durumlarının ağır olduğu belirtilirken yaralanan iki yurtaşın isimlerinin ise Mehmet Dağtekin ve Mehmet Hasip Aslan olduğu öğrenildi. Olay yerine gelen Emniyet Müdürü Mehmet Avcı, ağır yaralı polisin durumunun iyiye gittiğini, diğer 3 polisin tedavisinin sürdüğünü söylerken “Belli ki çöplük içine önceden bomba konularak, polis ekiplerinin o bölgeye çekilmesi planlanmış. Bunu ancak teröristler yapar. Bugüne kadar molotoflu, havai fişekli, taşlı saldırılar olmuştu. İlk kez böyle haince bir planla karşılaştık” dedi. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş da hastaneye gelerek yaralılarla ilgili bilgi aldı. Öte yandan, Tunceli Valisi Mustafa Taşkesen, terörle mücadele kapsamında il merkezinin hâkim tepelerinde konuşlandırılmış özel harekât kontrol noktasına dün akşam saatlerinde teröristler tarafından taciz ateşinde bulunulduğunu kaydetti. Olayda can kaybı olmadığını belirten Taşkesen, “Bölge komutanlığından 2 Kobra helikopterimiz kalkarak teröristlerin kaçış güzergâhlarını bombaladı” dedi. Çukurca şehidi toprağa verildi DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde mayına basarak şehit olan 21 yaşındaki Diyarbakırlı er Mehmet Tangören, önceki gece mütevazı bir törenle toprağa verildi. İlk tören Diyarbakır Asker Hastanesi’nde düzenlendi. Şehidin cenazesi daha sonra Diyarbakır kent merkezinde oturan ailesine teslim edildi. Aile, şehidi Diyarbakır merkez Bağlar ilçesindeki Yeniköy mezarlığında toprağa vermeyi tercih etti. Törende, dualar okundu, Kürtçe ağıtlar yakıldı. Tangören’in Aslanlı köyündeki evlerine ise Türk Bayrağı asıldığı görüldü. Terhisine 25 gün kala şehit olan Tangören’in nişanlı olduğu ve evlenmeye hazırlandığı belirtildi. ÇARKIN’DAN YENİ İTİRAFLAR ‘Cinayetlerde siviller de vardı’ ALİCAN ULUDAĞ Komutanların davası sürüyor ANKARA Eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın, 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin yürütülen soruşturmada, “dava arkadaşı” özel timcilerin yanı sıra bazı “sivil şahısların” adını da verdi. Çarkın’ın itirafları ile eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in tutuklanmasına kadar uzayan soruşturmada yeni bilgiler gün yüzüne çıktı. Çarkın, ifadesinde, Şahin’in “60 kişilik bir ekip” oluşturduğunu ve bu ekipte Semih Sueri isimli sivilin de bulunduğunu belirtirken, “Semih Sueri’ye polis kimliği verildi. Şahıs, Şahin’in arkadaşı olan bir fabrikatörün oğluydu” dedi. Çarkın, Sueri dışında iki sivile daha işaret ederek, “Dö nemin Özel Harekât Daire Başkanlığı’nda görevli olan Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Özkan, Ahmet Demirel, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel isimli görevliler ile sivil şahıslar olan Butik İsmail lakaplı İsmail Turla, Semih Sueri, Ali Yıldırım (Sucu Ali) isimli şahısların bilgisine başvurulduğu takdirde ve ifadeleri alındığında daha geniş bilgilere ulaşılabilecektir” dedi. Öte yandan Ayhan Çarkın’ın ifadesinde saydığı 6 özel harekât polisinden 3’ü yaklaşık 2 aydır yakalanamadı. Ayhan Akça, Ayhan Özkan ve Ahmet Demirel soruşturma kapsamında tutuklanırken, Sultangazi İlçe Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel, polisler Alper Tekdemir ve Ziya Bandırmalıoğlu bulunamadı. İstanbul Haber Servisi Birleştirilerek görülen 29 sanıklı “Islak İmza ve İnternet Andıcı” davasına bir aylık aradan sonra bugün Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda devam edilecek. Davada aralarında üst düzey komutanların bulunduğu 15 kişi tutuklu yargılanıyor. YAŞ kararıyla Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’na atanan Orgeneral Hüseyin Nusret Taşdeler ve Tümgeneral Mustafa Bakıcı hakkında yakalama emri bulunuyor. Eski İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ise kırmızı bültenle aranıyor. İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında tutuklu yargılanan ve rahatsızlığı nedeniyle Selimpaşa Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’e suikast şüphesiyle ilgili bir kişi gözaltına alındı. Ersöz’ün avukatı Ali Rıza Dizdar, “Perşembe günü ‘gardiyan kıyafetli bir adamın’ içeriye girmeye çalışırken yakalandığı söylendi. Müvekkilim özellikle PKK terör örgütünün kara listesinde yer alıyor” dedi. Cezaevi yetkilileri ise suikast iddiasını yalanladı. Levent Ersöz’e suikast iddiası C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle