19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 15 EK M 2011 CUMARTES 6 HABERLER CHP’li Kart, 170 milletvekili ve iki bakanın yolsuzluk zanlılarını cezaevinde ziyaret ettiğini söyledi AKP’nin ‘Fener’ aşkı ‘Atalay’ın istifa etmesi gerekir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Deniz Feneri soruşturmasıyla ilgili gelişmeleri değerlendirirken Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın hiçbir güvenilirliğinin kalmadığını belirterek istifa etmesi gerektiğini söyledi. TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Vural, Özel Tüketim Vergisi’nde (ÖTV) yapılan artışları eleştirdi. Deniz Feneri soruşturmasının hükümet tarafından kapatılmak istendiğini kaydeden Vural, “Hangi ilişki ağları acaba Deniz Feneri’nin üstünün örtülmesini gerektirmektedir? Ne var içinde, niye bu kadar korkuyorsunuz, niye üstüne gitmiyorsunuz? Ey sayın savcılar, acaba Beşir Atalay’ın delilleri karartma yeteneği yok mudur?” dedi. Atalay’a inanmaları için hiçbir gerekçe bulunmadığını ifade eden Vural, Habur’da hukuk rezaleti yaşandığını, o zaman da İçişleri Bakanı olarak Atalay’ın “kesinlikle öyle bir şey yok” dediğini anımsattı. bakan nerede? Bakan ertesi gün ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Konya Milletvekili Atil yani 15 Ekim ya da 16 Ekim tala Kart, dün Adalet Bakanı Sadul rihlerinde sayın bakan nerede?” açıklamasını yaptı. Yandaş basına lah Ergin tarafından yanıtlanması da çatan Kart, “Sözcü basın bunistemiyle verdiği soru önergesinde ları neden görmez? Hükümet neSincan Cezaevi’nde tutuklu buluden panik halde, HSYK prosenan Deniz Feneri soruşturmasının dürünü beklemeden savcıları göşüphelilerini 150’yi aşkın AKP revden alır? Adalet bakanı, ‘nemilletvekili ve 2 bakanın ziyaret den savcılarla ilgili şiettiğine dair bilgilekâyet, tutuklamalardan rin kendisine ulaştığını bildirdi. Kart, “170 kadar önce yapıldı?’ diyerek Kart, düzenlediği AKP milletvekili ve 2 yalan söyler” sorularının altını çizdi. Kart, basın toplantısında bakanın gruplar sözlerini şöyle sürdürda Başbakan Yarhalinde Sincan dü: dımcısı Beşir Ata“Neden 150’yi aşlay’ın korumasının Cezaevi’nde Deniz kın AKP milletvekili telefon trafiğine dikFeneri şüphelilerini ve 2 bakan gruplar kat çekerken “Bu duziyaret ettiğini” halinde Sincan Cezarumda kendisine güvenen etik anlayışa vurgularken “Bu başlı evi’ni ziyaret eder? Burada, şüphelilere sahip dürüst bir yöbaşına imtiyaz birtakım teminat ve netim ne yapar? En yaratma, adli sözler mi verilir? azından tahkikatın mercilere gözdağı Salt bu durum bile, selametle yürümesi başlı başına şüpheliiçin, bakanı görevvermektir” dedi. ler lehine imtiyaz den almaz mı? Ya yaratmak ve adli da bakan bu işin mercilere gözdağı vermek anlaiçinde değilse, koruma müdürümına gelmez mi? Bu tablo, suçnü görevden almaz mı? Bakan, üstü ve iştirak tablosudur.” bırakın görevden almayı, neden Kart, “Sincan Cezaevi’ni ziyakoruma müdürünü yeni bakanlıret eden bakanlar kim” sorusuna ğa da taşır? Neden koruma müise “Bakanlardan birinin Sayın dürünün savcılık ifadesini görSuat Kılıç olduğu bilgisi var. (...) mezden gelir? Ne diyor koruma Bize ulaşan bilgiler 170 civarınmüdürü; ‘Ertesi gün bakan Kırıkda milletvekili ve iki bakanın bu kale’ye gidecekti. Belediye başkaziyaretleri yaptığı yönünde” yanına hazırlık yapması için haber nıtını verdi. verdim’ diyor. Peki, ertesi gün İlk Üç Madde 1982 Anayasası, uğradığı sayısız değişiklikle birlikte günümüzde geçerliliğini sürdürüyor. Yeni anayasa tartışmalarının odağında, 82 Anayasası’nın (“değişmezliği” dördüncü madde ile hükme bağlanmış) ilk üç maddesinin yer alacağı görülüyor… Bu maddelerin birincisi ve üçüncüsü, 61 Anayasası’ndaki “Devletin dili Türkçedir” ifadesinin, yapılan bir ekle 82 Anayasası’nda “Devletin resmi dili Türkçedir” biçimini almış olması dışında birbirinin aynıdır. Her iki anayasanın, (82 Anayasası’nda daha uzun yazılmış olan) ikinci maddeleri arasında içeriğe ilişkin tek fark, 82 Anayasası’nda “Atatürk milliyetçiliği” tanımının yer alması… Her üç maddeye ilişkin olarak asıl önemli fark ise, 82 Anayasası ile gözümden kaçırmadıysam eğer, bir öncekinde bulunmayan “değişmezlik” hükmünün getirilmiş olması… Konuya şimdi biraz daha yakından bakalım… İki anayasanın da giriş bölümleri, uzun, karışık ve yinelemelerle dolu. Hele 82 Anayasası’nın girişi, bir yurttaşlık dersi niteliğinde. Sonuçta hukuksal bir metin olan bir anayasanın girişinde bu kadar çok söze, “ebedi varlık”, “yüce Türk milleti”, “Türklüğün tarihi”, “ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk” türünden vurgulara gerek olmadığı çok açık… Her ikisinin bu bölümlerinde “milliyetçilik” vurgusunun da fazlaca yer aldığı göze çarpıyor. Buna karşılık, 82 Anayasası’nın girişinde “dinin politikaya karıştırılamayacağı” kavramının 61 Anayasası’nın bu bölümünde bulunmayışı ilginç… Yine 82 Anayasası’nın girişinde “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ayrıca vurgulanmış… 61 Anayasası’ndaki “Türk milliyetçiliği” ve “Atatürk devrimleri” kavramları 82 Anayasası’nda “Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları” biçimini alıyor, vb… Özetle, bir anayasanın başlangıcında yer alacak sözler, böyle bir “önsöz”e gerek varsa eğer, kısa, özlü, yalın, açık, anlaşılır ve tartışılmaya yer bırakmayacak biçimde herkesçe kabul edilebilir olmalıdır… 82 Anayasası’nın “değiştirilemez” ilk üç maddesine bakalım… “Türkiye devleti”nin bir “cumhuriyet” olduğunu hükme bağlayan 1. madde üzerinde herhalde bir görüş ayrılığı bulunmuyor. Ama bu nasıl bir “cumhuriyet”tir? Tartışmalar belli ki bu nokta üzerine odaklanacak. Sözünü ettiğimiz her iki anayasanın 2. maddelerinde bu cumhuriyetin “ulusal, demokratik, laik, sosyal, insan haklarına saygılı” bir “ hukuk devleti” olduğu vurgulanmakta… 61 Anayasası’ndaki “milli” sözcüğü 82 Anayasası’nda “Atatürk milliyetçiliği” olarak değiştirilmiş… Bütün bu kavramlardan hangisi, hangi açılardan tartışılacak? Değişmezliği hükme bağlanmış üç maddeden biri olan 2. maddenin içerdiği temel önemdeki bu kavramlardan en olmazsa olmazı, “laik”liğe ilişkin olanıdır… Dinci bir yönetim de kendisini “ulusal”, demokratik”, “insan haklarına saygılı”, “hukuk devleti” vb. özelliklerine sahip bir yönetim biçimi olarak niteleyebilir… Yeni anayasa yapılırken “turnusol kâğıdı” işlevini görecek olan, “laiklik” kavramıdır… 3. maddenin içeriğini oluşturan “Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bütündür” hükmünün ve “resmi dil” kavramının da tartışılacağı tahmin edilebilir… Her iki anayasada da yer alan biçimiyle “Türkiye devleti” tanımının yeterince açık, hukuksal ve birleştirici olduğunda tartışılacak bir yan olmasa gerek. Hiçbir anayasa, etnik kimlikleri “ulus”muş gibi gösterecek kavramlara açık kapı bırakamaz. Türkiye’nin, farklı etnik kimliklerin yüzyıllar içinde kaynaşarak oluşturduğu bir ulus devlet olduğu, tarihsel, sosyal, hukuksal bir gerçektir… “Türklük” kavramı da, anayasada yer alsa da almasa da, yurttaşlık kavramına indirgenemeyecek önemdedir ve herhangi bir etnik kimliğin adı değil, ulusu birleştiren bir üst kavramdır… Bu gerçeklerin, bugünkü kafa karışıklığında yeterince anlaşılamıyor olsa bile, eninde sonunda anlaşılacağına, anlaşılması gerektiğine inanıyorum. “Resmi dil” kavramına gelince… Devletin dili olmaz, fakat “resmi dil” olur. Bir ülke halkının, günlük yaşamında farklı diller konuşuyor olması; etnik, bölgesel vb. özellikler, tek bir resmi dil gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Türkçenin resmi dil oluşu, herhangi bir dayatmanın değil, toplumsal, tarihsel, kültürel gerçekliklerin ve gerekliliklerin sonucudur… Ve son olarak, en üst makamlarca dile getirilen “Anayasanın ideolojisi olmaz” görüşü… Tam tersine, ideolojisiz bir anayasa olmaz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ideolojisi, Kurtuluş Savaşı’mızın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini, varlık nedenlerini oluşturan, ulusal bağımsızlık ve aydınlanma ilkeleri olmak zorundadır. N Ç N ARADIĞINI HATIRLIYORMUŞ Koruma müdürü Atalay’ı doğrulamadı AYKUT KÜÇÜKKAYA Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmanın Türkiye ayağında Kanal 7 ve şirketlerinin aranacağı bilgisini önceden zanlılara bildiren isimler arasında gösterilen Koruma Müdürü Ali Karabağ’ın “İki yıl önce AKP’li Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz’la yaptığı görüşmeyi hatırlamadığını” açıklamıştı. Ancak Karabağ’ın savcılıkta verdiği ifade koruma müdürünün, “Atalay’ın unuttuğunu söylediği konuşmayı hatırladığını” ortaya koydu. Karabağ, Atalay’ın “unutmuş” açıklamasının aksine ifadesinde, “Korkmaz’a Bakan Atalay’ın Kırıkkale’ye geleceğini bildirdiğini” söylüyor. Türk kamuoyunun gündemine oturan “köstebek” tartışmasında iktidar ve muhalefet kanadından birbiri ardına açıklamalar yapılıyor. Bu açıklamalar satır aralarında önemli bilgileri de deşifre ediyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu salı günkü grup toplantısında “Köstebek Be şir Atalay’dır” açıklamasını yaptı. Dönemin İçişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı Atalay da, Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasının ardından bir gün sonra NTV televizyonuna, “Benim ofisimden bir belediye başkanının hele hele çok uzun süredir tanıdığın benim ilimin belediye başkanının aranması çok normal bir şey. İki sene önce olmuş. Koruma müdürüm ne konuştuğunu hatırlamıyor bile” diye konuştu. Bu açıklama Başbakan Yardımcısı Atalay’ın korumasıyla söz konusu iddia üzerine özel bir görüşme yaptığını ortaya koyarken koruma müdürünün savcılıkta verdiği ifade Atalay’ın açıklamasını doğrulamıyor. Deniz Feneri soruşturmasında Kanal 7 ve şirketlerinin aranacağı bilgisini önceden şüphelilere iletenler arasında gösterilen dönemin İçişleri Bakanı Atalay’ın Koruma Müdürü Ali Karabağ savcılıkta verdiği ifadede, “Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz’ı Bakan Bey’in ertesi günü Kırıkkale’ye gideceğini bildirmek için aradım” bilgisini verdi. KHK’lere şiirli iptal başvurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, iki kanun hükmünde kararnamenin (KHK) iptali ve yürürlüğünün durdurulması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ilgili KHK ile ilgili başvuruda anayasaya aykırılık için Nâzım Hikmet, Cevat Çapan, Melih Cevdet Anday, Özdemir Asaf, Orhan Veli, Cemal Süreya, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Orhan Murat Arıburnu’nun dizeleri dayanak gösterildi. Nâzım Hikmet’in “Toprak göz alabildiğine/dümdüz/çırılçıplak/ve kırmızı biber gibi acı/Batı’da bir tek, uzun/ kavak ağacı” ile Melih Cevdet Anday’ın “Ağaçların belleği yapın beni/ Kuşlarla her gün tükeneyim/Çiğ tanesinde dara gibi” dizeleri başvuru metninde yer aldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle