19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA 4 HABERLER GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Liberalizmin Son Sığınağı, Çakma ‘Marksizm’ (II) Geçen hafta, ‘Zaman’ yazarlarından Ömer Taşpınar’ın, bir yazısını (Türkiye’nin Marksist Analizi-I ) değerlendirirken ikinci kısmını beklemeye gerek duymadan iki saptama yapmıştım: “Tüm savları iflas eden liberal ‘düşünür’ son bir çabayla, ekonomik determinizme dayalı bir ‘apologia’ya (savunmaya) sarılmayı deniyor. Aklınca kapitalizmi… eleştirenleri, kendi silahlarıyla vuracaktır. Bunlar arasında anlamadığı bir konuda konuşmakta olduğunu bir süre başarıyla saklayabilenlere rastlanabiliyor… Taşpınar bunlardan biri değil.” Birinci bölüm “yazının ikinci bölümünün, AKP iktidarını, Türkiye’de siyasal İslamın yükselişini doğallaştıran, Marksistlere de ‘ilerleme’, ekonomik belirleyicilik adına kabul ettirmeyi amaçlayan bir ‘apologia’ olacağı izlenimi yaratıyor”. Cehalet devam ediyor Birinci yazısında Taşpınar’ın “üretim tarzı” kavramını duymuş ama anlamaya zahmet etmeden kullanmaya başlamış olduğu anlaşılıyordu. İkinci yazıda, bu cehalet kendini çok daha açık bir biçimde gösteriyor. Taşpınar’a göre Özal, Türkiye’nin, kapitalist potansiyellerini serbest bırakarak, “ekonomik sistemini” değiştirmiş. Böylece devletçi korumacı “yarı-kapitalizm” (!) sona ermiş. Taşpınar klasik neoliberal uygulamaları saydıktan sonra “Bütün bu etkenler yeni bir üretim tarzının ortaya çıkmasına yol açtı” diyor. Taşpınar’ın bu saptamalarından ne öğreniyoruz: (1) Özal Türkiye’de burjuva demokratik devrimini tamamlayan adamdır - 12 Eylül darbesi de böylece yeni, hatta ilerici devrimci bir anlam kazanmış oluyor. (2) Özal’dan sonra Türkiye’de artık yeni bir üretim tarzı vardır. Burada, eğer üretim tarzı Marksist terminolojiye göre kullanılıyorsa, bizim de “Özal’dan önce Türkiye’de kapitalizm yoktu!” sonucuna ulaşmamız gerekir. Hadi gelin Taşpınar’a, bu saçmalık çukurundan çıkması için bir ip atalım. Acaba, Taşpınar, “Türkiye’de, Özal’dan önce kapitalizm egemen üretim tarzı değildi; Özal’dan sonra egemen hale geldi” mi demek istiyor? Ama bu Marksist bir ip olacağından, tutunsa bile çıktığı yerde Taşpınar, kendini, kapitalizmi, tek bir piyasa (serbest piyasa) modeline indirgemiş olmanın gülünçlüğüyle karşı karşıya bulacaktır: 1930’larda ABD’deki, 1960’larda Almanya’da, İngiltere’deki üretim tarzı kapitalist değil miydi? “Hiç olmazsa git Polanyi oku” diyeceğim ama… “Git Hegel oku” da dememiz gerekiyor, “Hegelci ilkeye göre her tez kendi antitezine dönüşür” saptamasını okuyunca. Çünkü Hegel’de (çok kaba bir betimlemeyle) tez ve antitez birlikte bulunur, buradaki diyalektik ilişkiden bir sentez ortaya çıkar. Tez ve antitez, zıtların birliği ilkesine aittir; bir tarafı olmadan öbürü var olamayan bir birlikteliğe işaret eder. Örneğin, kapitalist (burjuva-sermaye) işçiye (proletarya-emek) dönüşmez. İkisinin, çelişikli birliği (varlığı), her ikisini birden, aynı anda tanımlar. Kafa karışıklığı da Özal’a dönersek, Özal’ın, bu yeni kapitalist dönüşümleriyle, yeni bir kapitalist sınıf doğmuş: Anadolu Burjuvazisi. Weberci kültürel deterministler, İslamcı bir karşı devrim korkusuyla titrerken, Marksist ekonomik deterministler AKP’nin arkasında kapitalist demokratik statükodan yana olan bu yeni bir burjuvaziyi görüyorlarmış. Peki, bu saptamalardan ne anlıyoruz: “Yeni üretim tarzının” doğuşunu gerçekleştiren “büyük dönüşüm”ün arkasında, ekonomik dinamikler, sınıf mücadeleleri filan yok. Aksine Özal’ın, bir siyasetçinin (bir darbe sayesinde), uygulamaya koyduğu yasalar/reformlar var. ‘Yeni üretim tarzının’ arkasında tek bir adam ve onun tasarımları (yasalar ve reformlar tasarlandıkları noktada, kültürel alana aittirler - Taşpınar’ın ikilemine göre) var. Çünkü Taşpınar, bunları hangi sınıf mücadelesinin gündeme getirdiğini bize söylemiyor. Diğer bir deyişle, Taşpınar, kendi, kurduğu ikilemde, “Kemalistlerle”, Özal’ı aynı yere (kültürel devrimciler kategorisine) koymuş oluyor. Dahası, Taşpınar’a göre bugün Özal reformlarına sahip çıkan sınıf, bizzat Özal reformları (kültür) tarafından yaratılmış bir sınıftır. Olabilir, bunu (yeni bir sermaye birikim -üretim değil!!!!- tarzının, ek olarak yeni sınıflar da yaratmasını) kabul etmek zor değil. Ama bu sınıfın burjuva devriminin temsilcisi olduğunu ima etmek, önce devrimin (Özal eliyle) geldiğini, ilgili sınıfın, hatta ilgili ‘üretim tarzının’ bu devrimi arkadan izlediğini söylemek olmuyor mu?.. Neyse kafanız karıştıysa fazla takılmayın. Çünkü, Taşpınar’ın yazısı, AKP iktidarını, Türkiye’de siyasal İslamın yükselişini doğallaştıran, Marksistlere de “ilerleme”, ekonomik belirleyicilik adına kabul ettirmeyi amaçlayan, üstelik de çok amatör, bir ‘apologia’ dan başa bir şey değil. Tek ilginç yanı, liberalizmin özgüvenini, bir “çakma Marksizm”e sığınacak kadar yitirdiğini sergilemesi. Ha bir şeyi daha sergiliyor: “İmparatorluğun” en mutena düşünce kuruluşlarındaki, harp akademilerindeki, entelektüel düzeyi… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com HÜSAMETTİN CİNDORUK Camaate, ‘Herkes en az 10-20 kişiyi sandõğa götürüp evet oyu verdirtmeli’ talimatõ verdi Gülen’den ikinci ‘evet’ çağrõsõANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Fethullah Gülen, referandum için ikinci kez “evet” çağrõsõnda bulundu ve “cemaat” olarak ifade edilen ta- raftarlarõna, “Amerika’da olanlar Türkiye’ye gidip oylarını kullan- malı, hatta 10 tane 20 tane daha in- sanı sandığa götürmeli, onlara bir güzel ‘evet’ dedirtmeli” diye seslendi. Gülen, “herkul.org” internet site- sinde referandumda neden “evet” kampanyasõ yürüttüklerine ilişkin gö- rüşlerini açõkladõ. Yaptõğõ ilk açõkla- madaki, “Değil sadece kadını erke- ğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla ha- yatta olan insanları, imkân olsa mezardakileri bile kaldırarak o re- ferandumda ‘evet’ oyu kullandır- mak lazım” ifadesinin bazõlarõnca sözlü alay konusu yapõldõğõnõ belirten Gülen, “Hatta, bu sözdeki mübala- ğayı ve o mübalağadaki ironik es- priyi tersine çeken ve ‘Ölüleri de yaz- dõrõn ve kaçamak olarak onlara da oy kullandõrõn’ şeklinde yorumlayacak kadar işi şirazeden çıkaran kimse- ler oldu. Oysa ki, o sözdeki üslup çokça kullanılan ve herkesçe maruf bir üsluptur” dedi. Gülen, şu çağrõda bulundu: “Hiç kimse anayasa değişikliği paketini ve referandumu Avrupa’ya veya Amerika’ya bağlamamalı; bunlar diyalektik sayılabilecek, dedikodu- dan ibaret yanlış şeylerdir. Rama- zanı Şerifte yumuşayan kalpleri de değerlendirerek herkes referan- dum konusunda üzerine düşen va- zifeyi yapmalıdır. Hatta burada (Amerika’da) oy kullanamayacak- larından dolayı, Türkiye’ye gitme- si mümkün olanlar gitmeli ve oyla- rını kullanmalılar. Oraya gidince de, ‘Amerika’dan kalktõm, bin lira verip buraya geldim; dönerken de o kadar para vereceğim. Bu kadar zahmeti sa- dece kendi oyum için çekmemeli- yim...’ demeli; en azından on tane, yirmi tane insanı daha zimmetle- meli, onları da sandığın başına gö- türmeli ve onlara da bir güzel ‘evet’ dedirtmeli.” Gülen “evet” çağrõsõnõn siyasi mü- lahaza konusu yapõlmamasõnõ isterken de, “Herkese karşı müsavi derece- de duruyoruz. Biz yerinde Deniz Bey’i de destekleriz, Devlet Bey’i de destekleriz... Referandumda ‘evet’ denmesini desteklememiz, o işi ya- pan insanları takdir değil, o işin ken- disini takdir meselesidir; kim ya- parsa yapsın, yapılan güzel bir işi takdirdir. Bunu rahmetlik Bülent Ecevit yapmış olabilir, bunu Süley- man Demirel Bey yapmış olabilir, bunu İsmet Sezgin Bey yapmış ola- bilir, bunu Tayyip Erdoğan yapmış olabilir, bunu Turgut Özal yapmış olabilir, bunu Devlet Bey yapmış olabilir, bunu Deniz Bey de yapmış olabilir. Güzelliği milletimiz adına kim yapmış ve milletimize ileriye doğru bir adımı kim attırmışsa, biz o aya- ğın altına başımızı kaldırım taşı gibi koymaya âmâdeyiz. Bütün dünya biliyor ki; yeryüzünde diki- li bir taşımız yok ve bundan başka da hiçbir sevdamız olmadı” dedi. ADANA’DA REFERANDUM İÇİN ÖLÜYÜ DİRİLTTİLER YUSUF BAŞTUĞ ADANA - AKP’nin anayasa değişikliğine destek veren ve “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak evet oyu kullandırmak lazım” diye açõklama yapan Fethullah Gülen’in sözlerini desteklercesine, 31 yõl önce yaşamõnõ yitiren bir bebek seçmen yapõldõ. Yük- sek Seçim Kurulu’nca (YSK) duyurusu yapõlan seç- men listesinde ölen bebeğin de bulunduğu ortaya çõktõ. Adana’nõn merkez Yüreğir ilçesine bağlõ Yunus Emre Mahallesi 942 Sokak’ta yaşayan emekli Ali Urak, Cumhuriyet’e yaptõğõ açõklamada 1979’da bir kõzõnõn dünyaya geldiğini, hastalõk nedeniyle 1 ay sonra yaşamõnõ yitirdiğini anlattõ. Bebeğin cenazesi- ni Ali Hocalõ köyündeki mezarlõğa defnettiklerini be- lirten Urak, “Kızım Semra Urak’ın vefatının üze- rinden 30 yıl geçmesine rağmen muhtarlıktan gelen seçmen kâğıtlarından birisinin kızımın adına dü- zenlendiğini gördüm. Oldukça şaşırdım. Yaşamını yitiren kızımın Yunus Emre Karşıya Endüstri Mes- lek Lisesi’nde 1311 No’lu sandıkta 361 No’lu sıra numarasıyla oy kullanabileceği yazıyor” dedi. ‘MİLLİ GAZETE GİBİ İŞ BİTTİKTEN SONRA GELİRLER’ Arõnç’tan TRT’ye eleştiri GÜMÜŞHANE (Cumhuriyet) - Devlet Bakanõ ve Baş- bakan Yardõmcõsõ Bülent Arınç, Gümüşhane gezisi- nin ilk bölümünü takip etmeyen TRT ekibine kõzdõ. “Onlar Milli Gazete gibidirler. İş bittikten sonra gelirler” diyen Arõç, daha sonra yanõndaki görevlilere dönerek, “Yaz onu bir kenara. Yan gelip yatmasın- lar” ifadesini kullandõ. Başbakan Yardõmcõsõ Arõnç, Gümüşhane’nin Torul il- çesinde Belediye Başkanõ MHP’li Selami Bostan’õ ma- kamõnda ziyaret etti. Arõnç burada yaptõğõ açõklamada, referandumda “körü körüne evet ya da hayır” deme- nin yanlõş olacağõnõ belirterek halkõn en doğru ve isabet- li kararõ vereceğini ifade etti. Arõnç konuşmasõnõn so- nunda kendisini takip eden gazetecilere hangi kurumlar- dan geldiklerini sordu. “TRT’den kimse var mı” diye soran Arõnç, kendisine bağlõ kurumdan hiç kimsenin bu- lunmadõğõnõ öğrenince, “Onlar Milli Gazete gibidirler. İş bittikten sonra gelirler” dedi. Arõnç, daha sonra ya- nõndaki görevlilere dönerek “Yaz onu bir kenara. Yan gelip yatmasınlar” ifadesini kullandõ. Belediyeden ay- rõlõrken anõ fotoğrafõ çektiren Arõnç, MHP’li Belediye Başkanõ Selami Bostan’õ da yanõna çağõrarak “Gel ya- nımda dur. Bunu Oktay Vural’a gösteririm” dedi. ‘Erdoğan, Evren gibi’ ANKARA (Cumhu- riyet Bürosu) - DP Ge- nel Başkanõ Hüsamettin Cindoruk, “Kenan Ev- ren anayasasını değiş- tirmek isteyen Erdo- ğan, Kenan Evren gibi propaganda yapıyor” dedi. Cindoruk, Balgat’taki Turgut Özal Kampu- su’nda, aralarõnda YAR- SAV’õn da bulunduğu sivil toplum kuruluşlarõ ile yapõlan ve anayasa değişikliğinin değerlen- dirildiği “atölye çalış- masının” açõlõşõnda ko- nuştu. Siyasi partilerin ana- yasa değişikliği çalõşma- larõnõ kendi aralarõnda “maç” haline getirdiğini ifade eden Cindoruk, va- tandaşlarõn ise konuya yabancõ kaldõğõnõ söyle- di. Liderlerin yoğun bi- çimde mitingler yaptõğõ- na işaret eden Cindoruk, konuşmalarõn ise ağõr ve argo yüklü olduğunu di- le getirdi. Cindoruk, Baş- bakan Recep Tayyip Er- doğan’õ, “devletin im- kânlarıyla” propagan- da yapmakla eleştirdi. Erdoğan’õn “Bitaraf olan bertaraf olur” söz- lerini de uygun bulmadõ- ğõnõ vurgulayan Cindo- ruk, “Siz yanlış tarafta- sınız, biri ortadan kal- kacaksa o sizin iktida- rınız olacaktır” dedi. Cindoruk, hukukta adli hata olabileceğini, bun- larõn düzeltilebileceğini, ancak siyasi hatalarõn devleti tehlikeye düşü- rebileceğini ve referan- dumdaki “evet” oylarõ ile Türk siyasi hayatõnda sõkõntõ duyulabileceğini ifade etti. Referandum kampanyalarõnõn eşit şart- larda geçmediğine dikkat çeken Cindoruk, medya- nõn ambargo altõnda ol- duğunu, “yüksek vergi cezasının ise ibret hali- ne getirildiğini” söyledi. İslam dininin iftira ve dedikoduyu yasakladõğõ- na işaret eden Cindoruk, “yandaş medyanın” ise bu gerçeği görmeden davrandõğõnõ belirtti. Cindoruk, 1980 ihti- lalinden sonra Kenan Ev- ren’in, tüm Türkiye’yi gezdiğini ve eski siyasi- leri ağõr bir dille eleştir- diğini ifade ederek “Ke- nan Evren anayasasını değiştirmek isteyen Er- doğan, Kenan Evren gibi propaganda yapı- yor” görüşünü dile ge- tirdi. Cindoruk, karanlõ- ğõn aydõnlõğa mutlaka ulaştõğõnõ vurgulayarak 13 Eylül sabahõ güneşin ve halkõn Türkiye’yi ay- dõnlatacağõnõ söyledi. DP lideri Cindoruk, Erdoğan’õn, darbe anayasasõna destek almak için tüm yurdu gezen Kenan Evren’le aynõ propaganda yöntemini uyguladõğõnõ belirtti. ‘Önemli olan terörü bitirmek’ İstanbul Haber Servisi - Cum- hurbaşkanõ Abdullah Gül, Sarõyer Çayõrbaşõ Karayolu tünel inşaatõnda incelemelerde bulunduktan sonra gazetecilerin gündeme ilişkin soru- larõnõ yanõtladõ. Cumhurbaşkanõ Gül, “PKK’nin eylemsizlik kararından sonra hü- kümetin veya devletin, Abdullah Öcalan ile irtibat kurduğu yö- nünde iddialar ortaya atıldı. Bu konuda gözler devletin başı olarak size çevrildi. Bu konuda neler di- yeceksiniz” sorusu üzerine “Bir devletin görevi terörü bitirmektir. Başta TSK’nin, emniyet ve istih- barat teşkilatlarının... Hepsi bütün gücüyle terörü bitirmek, yeni şe- hitler vermemek için görevlidir. Bu Türkiye’nin birinci önceliğidir. Bütün hükümetlerin de birinci önceliği olmalıdır. Terörle sadece silahla mücadele de edilmez. Bütün imkânlar seferber edilerek müca- dele edilir. Yeri geldiğinde diplo- masi, yeri geldiğinde TSK devre- ye girer. TSK, istihbarat ve emni- yet güçleri, çok büyük fedakâr- lıklar yaparak bu mücadeleyi sür- dürüyor. Ekonomik kalkınma, sosyal kalkınma, kültürel faali- yetler, bütün bunların parçasıdır. Bütün bunlardan farklı anlamlar çıkarmak haksızlık olur, terör ör- gütüne ve teröristlere fırsat çıkar. Önemli olan terörü devre dışı bı- rakmak, tehdit olmaktan çıkart- maktır. Böyle çetin bir mücadeleyle ilgili her an sizin gözünüzün önün- de, kameraların önünde, herkesin önünde konuşulacak değildir” de- di. Gül, gazetecilerin “Yani bu uğur- da Abdullah Öcalan’la da görüşü- lebilir mi” sorusuna ise, söyledikle- rinden farklõ anlamlar çõkartõldõğõnõ belirterek şu yanõtõ verdi: “Kendiniz yorum yapıp bunlardan anlam çı- kartmayın. Bütün terörü bitirmek Türkiye’nin birliğine, bütünlüğü- ne, huzuruna tehdit olan, tehlike olan bütün bu unsuru tehdit ol- maktan çıkartmaktır. Bununla il- gili 25 senedir devletin başında olan herkesin birinci görevi bu ol- muştur. Bununla ilgili çözümler uzmanlara kalmıştır. Yeri geldi- ğinde komutanlardır, istihbarat elemanları, ekonomik, sosyal kül- türel faaliyetlerdir.” ‘GENELKURMAY BAŞKANLARI’ SORUSU KIZDIRDI Erdoğan’dan Kõrca’ya azar Haber Merkezi - Başbakan Tayyip Erdoğan, katõldõğõ Siya- set Meydanõ programõnda gazeteci Ali Kırca’nõn bir soru- suna fõrça atar gibi yanõt vererek “Bu tür bir soru sorulur mu allahaşkına?” diye konuştu. Show TV’de yayõmlanan Siyaset Meydanõ programõna katõlan Erdoğan, Kõrca’nõn sorularõnõ yanõtladõ. Sorulara ki- mi zaman neşeli, kimi zaman gergin bir şekilde yanõt veren Erdoğan, programõn sonuna doğru Kõrca’nõn bir soruna sert yanõt verdi. Kõrca, Erdoğan’a “Üç genel kurmay başkanı ile görev yaptınız. Dördüncüsü olacak bundan sonra. Sayın Özkök, Sayın Büyükanıt, Sayın Başbuğ, içerisin- de biz dışarıda resmi ilişkilerinizi gördük... Kişisel iliş- kiler açısından soruyorum: İnsani ilişkiler açısından daha rahat diyalog kurma açısından hangisini yakın hissettiniz?” diye sordu. Bu soru üzerine sinirlenen Erdo- ğan “Ali Bey bu tür bir soru olur mu ya? Bu tür bir so- ru sorulur mu allahaşkına? Sorulur mu böyle bir soru? Yapma... Sen yılların gazetecisisin!” diyerek Kõrca’ya çõ- kõştõ. Ne diyeceğini bilemeyen Kõrca “Buradan belki bir şey çıkartırız diye...” toparlamaya çalõşsa da Erdoğan “Böyle bir şey olur mu ya? Devlette böyle bir farklılık yok” diye sert bir şekilde yanõt verdi... Bunun üzerine canlõ yayõmlanan program kõsa süre içinde bitirildi. Türkiye’nin önceliğinin terör olduğunu söyleyen Gül, ‘Bütün imkânlar seferber edilerek mücadele edilir. Yeri geldiğinde diplomasi, yeri geldiğinde TSK devreye girer’ dedi İftar çadõrõnda ‘evet’ propagandasõ İstanbul Büşükşehir Belediyesi’nin (İBB) Şişli Ca- mii önünde kurduğu iftar çadırında Meclis Üyesi Ah- met Hamdi Gürbüz’ün, “evet” propagandası yapması üzerine, “hayır”cı Şişli Ulusal Güçbirliği üyeleri ve Yeni Parti üyeleri ile bir grup AKP’li arasında arbe- de yaşandı. Polis arbedeyi güçlükle yatıştırdı. Şişli Camii önüne, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın resminin ve “evet” yazısının bulunduğu bilbordlar ar- kasına İBB’nin kurduğu iftar çadırı arbedeye sahne oldu. Oruç açıldıktan 5 dakika sonra İBB Meclis Üye- si Gürbüz konuşma yapmaya başladı. Evet propagan- dası yapan Gürbüz, “Halkoylamasında daha müref- feh bir Türkiye’ye ‘evet’ diyeceğiz. Özgürlüğe ‘evet’ diyeceğiz. Milletimiz ‘evet’ diyerek daha çok ekmeğe, daha çok aşa, daha çok özgürlüğe kavuşacak” dedi. Gürbüz’e tepki gösteren Şişli Ulusal Güçbirliği üyele- ri, devletin olanaklarını kullanarak iftar yemeği ve- ren İBB yetkililerinin suç işlediğini vurguladı. Yeni Parti üyelerinin broşür dağıtmak istemesi üzerine çı- kan arbedeyi polis yatıştırdı. (ŞULE KÖKTÜRK)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle