19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Her Şey ve Yalan Korku Bu köşede birkaç hafta önce yayımlanan “Yalan ile Gerçek” başlıklı yazım için bir dost uyardı: “Televizyon ekranındaki reklamlarla binlerce yeni yalanla dolduğumuzu yazmışsın. Reklamın adı üzerinde, baştan tanıtım amaçlı olduğu belli. Oysa reklam olmayan programlar, gazete haberleri vb.’deki yalanlar çok daha yaygın ve etkileyici.” Yalanın günümüzde hayatın her alanını sardığı, hiç fark etmeden insanoğlunu kuşattığı bir gerçek. Öyle bir yalanlar zinciriyle sarılı ki her yanımız, bir konuda gerçeğe ulaştığımızı sandığımız anda bile yeni yalanlara gömülüveriyoruz. Geçmişte, eşinin bir yalanına tanık olduğu için ya da siyasal mücadele içinde karşılaştığı yalanlara katlanamayarak canına kıyan insanlar, günümüz yalan dünyası içinde çok masum kalıyorlar. Yalanlar artık, öylesine büyük, öylesine kapsamlı ki, binlerce yılın insanoğlu nasıl bir yalan dünyasında yaşadığını ayrımsayamıyor bile. Alın size eğitim düzeni: Yıllarca okula gidip hiçbir şey öğrenmemek bizim eğitim sistemimize özgü çok özel bir durum. Yıllar boyu okullarda geçirilen zaman, koskoca bir yalan. Altı yaşında başlanılan ilköğretimden on sekiz yaşında bitirilen liseye dek on iki yıl boyunca çocukluk ve ilkgençliğin bilgiyle kültürle doldurulması gereken yılları bomboş geçiyor. Nereden mi biliyorum? Sınavlarda sıfır çekenlerden, doğru dürüst okuma yazma bilmeyenlerin çokluğundan, dünyadan habersiz insanlarımızdan, üniversiteye girebilmek için yıllar boyu ikinci bir dershaneye gitmek zorunda olan çocuklarımızdan... Alın size tüketim düzeni: Üretmeden, yalnızca tüketmek üzere yetiştirilen insanlarımız. Neyi tüketiyoruz? Dünyamızı. Dünyayı bitirdiğimizde neyi tüketeceğiz? “Köy Enstitüleri” dergisinin temmuz- ağustos sayısında Talip Apaydın, yaz tatillerini nasıl üretici çalışmalar içinde geçirdiklerini yazmış. İmrenerek okudum. Çalışarak, üreterek geçirilen yaz aylarından kıyılarda boş boş yatılan tatillere... Sonuç: İnsanlarına yiyecek et bulabilmek için kapı kapı dolaşan bir ülke. Yalanın yetmediği yerde devreye sokulan bir başka unsur da korku. Yalan toplumu olmanın yanında bir de korku toplumuyuz. Hep korkmuşuz; babamızdan, öğretmenimizden, askerden, polisten, metafizik güçlerden. Güncel anayasa tartışmaları da yalanla korkunun sarmaş dolaş olduğu bir zeminde sürüyor. 1980 Anayasası’na “evet” oyu veren yüzde 92’lik ülke de bir yalan ve korku toplumuydu. Komünizm tehlikesiyle, her gün sokaklarında onlarca insanın öldürülmesiyle korkutulmuş, sindirilmiş bir toplum. Korkuyu o denli etkili kıldığınız zaman kimse o anayasının içinde ne yazıyor diye bakmıyor, çünkü oyladığı aslında anayasa falan değil, kendisinin yıllar boyu korktuğu şeylere karşın “huzur ve güven ortamı”. Elbette basar yüzde 92’yle evet oyunu. Kim isterdi sokakların teröre terk edilmesini. Bugünkü oylamada da toplumun önüne bir başka korku tablosunun sunulduğu ortada: Adına “vesayet rejimi” denilen bir düzenden ülkeyi kurtarmak. Sekiz yıllık iktidarı boyunca gerçek bir demokrat olduğuna halkını bir türlü inandıramamış; işine geldiğinde demokrat, işine geldiğince baskıcı olabilmiş bir yönetim, gerçek demokrasiyi benimsediğini inandıramadığı için bir başka korku toplumu yaratmaya girişmiştir. Hapisteki gazeteciler ve rektörler bu korku toplumunun simgesel görüntüleridir. Artık hiçbir hukuk kuralına sığmayan bu görüntü, topluma karşı karşıya olduğu büyük bir tehlike varmış gibi sürekli canlı tutulmaktadır. Korku ve yalan toplumundan ne demokrasi doğar ne de üreticilik. İnsanlarımızın kendilerini özgür ve yarınlarının güvende olduğunu duyumsamaları gerekir ilkin. Demokrasi ancak böyle bir güven ortamında gerçekleşebilir. Demokrasiyi geliştiriyoruz diye gidilen halkoylamasından önce sorun bakalım, halkın ne kadarı kendini özgür ve yarınlarını güven içinde duyumsuyor? Gerisi boş sözler, korkular, yalanlar, yalanlar... [email protected] Bir asrõ deviren tarihi ‘müze-otel’, restorasyon sürecinin ardõndan 1 Eylül’de kapõlarõnõ açõyor Ünlü konuklarõnõn adõnõ taşõyan odalarõ, gün õşõğõna çõkarõlan dõş cephesindeki özgün taş yüzeyi, yeniden kullanõma açõlan elektrikli asansörü, üstü cam bir çatõyla kapatõlan meşhur kubbeli salonu ile pek çok eski ve yeni öğeyi bir araya getiren restorasyon çalõşmasõyla Pera Palace, yeniden hizmette. ÖZLEM ALTUNOK Bir asrõ deviren tarihi, Lamarti- ne’den Pierre Loti’ye, Ernest Hemingway’den Greta Garbo’ya, Maria Callas’a, Troçki’ye ünlü konuklarõyla, II. Meşrutiyet’in ila- nõ, I. Dünya Savaşõ, İstanbul’un iş- gali, Kurtuluş Savaşõ gibi birçok ta- rihi olayõn tanõğõ ‘müze-otel’ Pe- ra Palace, 1 Eylül’de kapõlarõnõ yeni yüzüyle açõyor. Pera Palace Hotel’in üstyapõ kul- lanõm haklarõna sahip olan Beşik- taş Turizm Yatõrõmlarõ AŞ Yönetim Kurulu Başkanõ Yavuz Kalka- van, dün düzenlenen basõn toplan- tõsõnda Pera Palace’õn işletilmesi için uluslararasõ bir otel zinciri ile anlaşmayõ tercih etmediklerini be- lirterek bu kararõn altõnda, kendi şir- ketlerinin bu sembol yapõyõ koru- ma konusunda çok daha dikkatli davranacağõ inancõnõn yattõğõnõ söyledi. Otelin karşõsõndaki iki apartmanõ da satõn aldõklarõnõ söy- leyen Kalkavan, bir yõl içinde ya- põlandõracaklarõ binalarõ 15 odayla Pera Palace’a eklemleyeceklerini de belirtti. Otelin Genel Müdürü Pınar Kartal Timer ise binanõn tarihi de- ğerlerini yaşatarak yeniledikleri oteli yeniden kentle bütünleştirmek amacõnõ taşõdõklarõnõ vurguladõ. Tesadüf bu ya, yõlda bir kez İs- tanbul’a gelen Orient Ekspress’in de 1 Eylül’de İstanbul’a gelecek ol- masõ vesilesiyle Orient Ekspress yetkilileri de otelin ilk konuklarõ arasõnda olacaklar. 1 Eylül’deki sakin açõlõşõn ardõndan meşhur “Cumhuriyet Baloları”nõ yeni- den canlandõrmak isteyen otel yö- netimi, 29 Ekim’de özel bir balo ge- cesi düzenleyecek. İki yõlõ aşkõn süren restorasyon çalõşmalarõ sonucunda 23 milyon Avro’ya mal olan birinci derece ta- rihi eser statüsündeki otelin res- torasyonu Kültür ve Tabiat Var- lõklarõnõ Koruma Yüksek Kurulu ile proje için bir araya gelen akade- misyen ve profesyonellerden olu- şan Danõşma Kurulu ve özel Pro- je Ekibi tarafõndan gerçekleştirildi. Ünlü konuklarõnõn adõnõ taşõyan odalarõ, gün õşõğõna çõkarõlan dõş cephesindeki özgün taş yüzeyi, yeniden kullanõma açõlan elektrik- li asansörü, üstü cam bir çatõyla ka- patõlan meşhur kubbeli salonu, Agatha Christie Restaurant’õ ile pek çok özgün ve yeni öğeyi bir araya getiren restorasyon çalõşma- sõyla otel artõk pek çok toplantõ ve etkinliğe de ev sahipliği yapacak. İlginç bir gelişme de 2006’da otel kapandõktan sonra yapõlan envan- ter ve demirbaş sayõmõnda ortaya çõkan gizli oda. Mutfağõn içindeki büyük bir dolabõn arkasõnda keş- fedilen oda açõldõğõnda içinde 1956 tarihli 5 bin parçalõk Christopher markalõ gümüş bir servis takõmõ bu- lunuyor. Şimdi bu servis takõmõ ote- lin giriş katõnda sergileniyor. Ve karşõnõzda Pera Palas ‘Annecim Türkler Ne Güzel!’ ASLI KAYABAL Bu yõl 3-24 Eylül tarihleri arasõnda ger- çekleşecek olan IV. Uluslararasõ Torino- Milano Müzik Festivali’nde (MITO) Tür- kiye çeşitli kültürel etkinliklerle yer alacak. Il Sole 24 ore gazetesi 20 Haziran 2010 tarihli pazar ekinde MITO kapsamõnda Türk müzisyenler ve sinemacõlara açõlan pencereye değinen bir yazõ yayõmladõ, 16. yy’da İtalya’da Türk akõnlarõ sonrasõnda hal- kõn dile getirdiği Türk korkusunu ifade eden “Mamma li turchi/Annecim Türkler” sö- züne gönderme yapan yazõ “Mamma che bello li turchi/Annecim Türkler Ne Gü- zel” başlõğõyla yayõmlandõ. MITO’da Almanya’da yaşayan Türk yönetmen Fatih Akın adõna düzenlenen ret- rospektifte yer alan filmler Torino Sinema Müzesi’nde gösterilecek. Aynõ tarihlerde Milano Film Festivali çer- çevesinde aralarõnda Semih Kaplanoğ- lu’nun yönettiği “Bal”õn da yer aldõğõ Türk filmleri Milano’da şehir merkezindeki açõk hava sinemalarõnda izlenebile- cek.MITO kapsamõnda çok sayõda Türk klasik müzik sanatçõsõ da konser verecek. 18. yõl sonunda Avrupa’da moda olan Türk müziğinden örneklere yer veren kon- serlerde klasik müzik dinletilerinin yanõ sõ- ra, Mehteran Birliği Milano’da Corso Vit- torio Emanuele’de bir konser verecek. Mehmet Murat Somer’in Bompiani ya- yõnevinden çõkan “İstanbul’da Katil Pey- gamberler” adlõ kitabõ da MITO’da tanõ- tõlacak. Ayrõca Berlin’de yaşamõnõ sürdü- ren Türk sanatçõ İpek İpekcioğlu, bir din- leti sunacak. www.mitosettembremusica.it TÜRK YE, TOR NO-M LANO FEST VAL MITO’DA Pera Palas’ta restorasyon çalışmaları 2008’de başladı, binanın yenilenmesi 23 milyon Avro’ya mal oldu. Fesitvalde Fatih Akın’ın filmlerini kapsayan bir bölüm ve ayrıca Türk sinemasına özel bir bölüm olacak. Vallaury’nin eseri Eski Düyun-u Umumi, yani şimdiki İs- tanbul Erkek Lisesi, Arkeoloji Müzesi, Ka- raköy’deki Osmanlõ Bankasõ gibi binala- rõn da mimarõ İstanbullu Levanten Ale- xander Vallaury’nin tasarladõğõ Pera Pa- las, oryantalist, art nouveau ve art deco tarz- larõnõn bir arada kullanõldõğõ mimarisiyle, İstanbul siluetinin önemli yapõlarõndan biri olarak 1892 yõlõnda açõlõyor. Osman- lõ saraylarõ dõşõnda elektriğin verildiği bu ilk ve tek binada, ilk elektrikli asansör, dö- nemin tek akar sõcak suya sahip banyola- rõ da bulunuyor. Pera’nınkonukları 1917 yõlõndan itibaren Atatürk’ün cep- he dönüşlerinde evi gibi kullandõğõ otel- de, 101 numaralõ oda, 1981’den bu yana müze oda olarak hizmet veriyor. Ata- türk’ün kişisel eşyalarõnõn da sergilendi- ği oda, nadide Atatürk kitaplarõ, dönemin der- gileri, imzalõ fotoğraf ve kartpostallar, madalya- larla daha da zengin- leştirildi. Pera Palace Hotel’in ünlü konuklarõ arasõnda İsmet İnönü, Kraliçe II. Elizabeth, Şah Rı- za Pehlevi, Zsa Zsa Gabor, Greta Gar- bo, Alfred Hitchcock, Jacqueline Ken- nedy, Mata Hari, Cicero gibi isimler yer alõyor. 1926 ve 1932 yõllarõ arasõnda birçok kez Agatha Christie’yi ağõrlayan 411 numa- ralõ oda, içinde sonradan bulunan anahtarõn replikasõ ve eski tip bir daktilo ile birlik- te Christie’nin anõsõna yenidendüzenlen- miş. Otelde 1924 yõlõnda 21 gün boyun- ca kalan Greta Garbo’nun adõnõ taşõyan bir oda, 1922’de konaklayan Ernest He- mingway ve Pierre Loti süitleri, ayrõca İn- giltere Kralõ VIII. Edward’õn ve Avus- turya-Macaristan İmparatoru Franz Jo- seph’in adõnõ taşõyan kral daireleri de var. 1883’te Paris-İstanbul arasõnda sefer yap- maya başlayan Şark Ekspresi, nam-õ diğer Orient Express, doğudaki son durağõ olarak Sirkeci Garõ’nõ seçtiğinde, trenin seçkin yolcularõnõ İstanbul’da ağõrlayabilecek bir otelin olmamasõ sebebiyle, Orient Exp- ress’in o dönem sahibi Uluslararasõ Yatak- lõ Vagonlar Şirketi, İstanbul’da bir ‘palas otel’ açmaya karar veriyor. Avrupa’nõn çe- şitli büyük kentlerinde ve Doğu’nun önem- li merkezlerinde kurulan Compagnie In- ternationale des Grands Hotels dizisinin bir parçasõ olan otel için en uygun yer elbette ‘küçük Avrupa’ olarak bilinen Pera oluyor. Pera Palace Hotel, işte böyle doğuyor… I. Dünya Savaşõ’na kadar en parlak dö- nemini yaşayan otel, devrin aristokratlarõnõn da gözdesi. Savaş sõrasõndaki ekonomik kriz yüzünden 1915’te işletmesi Mersinli Bo- dossaki Anastassiadis’e devrediliyor. İşgal güçlerinin, casuslarõn meskeni olan mekâ- nõn işletmesini Atatürk, 1927’de, Misbah Muhayyeş’e veriyor. 1980’lere kadar Mis- bah Muhayyeş Vakfõ tarafõndan yönetilen otel, 1982’de Süzer Grubu’na satõlõyor. 1994’te de mülkiyeti Turizm ve Kültür Ba- kanlõğõ’na geçen otelin işletme hakkõnõ 2006 yõlõnda Kalkavan ailesi alõyor. Restorasyon çalõşmalarõ ise 2008 yõlõnõn Nisan ayõnda baş- lõyor. ‘Küçük Avrupa’nın büyük oteli (Fotoğraflar:VedatArõk) İstanbul’un ilk elektrikli asansörü Duvara Karşı Bal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle