Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Aptal Yerine Konmak
ATASÖZLERİMİZİN büyükçe bir bölümü
akıl üzerinedir; en küçük derlemede bile,
başka tümce içinde olanlar bir yana,
doğrudan bu sözcükle başlayan en az on-
on beş atasözüne rastlarsınız. En güzel ve
doğru olanlardan biri de şudur: “Akılları
pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını
beğenip almış.”
Böyle olunca siyasette büyük akılsızlık,
insanları aptal yerine koymak oluyor
herhalde. Çünkü durup dururken, en kıt
akıllı da dahil, bütün insanlara hakaret
etmiş olmuyor musunuz öylece?
İktidar partisinin halkla ilişkilerini,
propaganda ve reklam işlerini yürütenlerin
iyi çalıştığı, örgüt başarısının da büyük
ölçüde bu yolla sağlandığı çok söylenir.
Nitekim, halkoylaması kampanyasının iyice
kızıştığı şu günlerde, ülkedeki büyük tirajlı
ve dolgun sayfalı gazetelerden birinin
sonuna tam dış sayfa “EVET” reklamı
vermek, işini iyi bilmenin ve gereken çabayı
tam zamanında göstermenin belirtisi değil
midir? İsterseniz öyle bir gazeteye öyle bir
reklam vermeye kalkın bir gün de görün ne
demek olduğunu.
Reklamın konusu, son günlerin anayasa
değişikliği paketinde AKP’nin öve öve
göklere çıkardığı ama ciddi hukukçuların
eksik, hatta yanlış bulduğu bir kurula ilişkin:
“Avrupa Birliği standardında Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu’na EVET” (kırmızı
harflerle).
Sloganlardan biri, “Yargı bağımsızlığını
tehdit eden değil, temin eden HSYK için
EVET” dedikten sonra, birkaç satır aşağıda
“Meslekten ihraç dahil, HSYK’nin tüm
kararlarının yargı denetimine açık olduğu
HSYK için EVET” diye devam ediyor.
Sayfanın sonu ise siyah ve kırmızı satırlarla
“mukayeseli hukuk” tablosu: Bir yanda,
siyah harflerle “mevcut madde”, öbür
yanda da kırmızı harflerle “halkoylamasına
sunulacak madde”. Öbür maddeler gibi
bunu da beğenmiş olacağınız için mührü
pusulanın beyazına vurmanız bekleniyor.
A, ama o ne? “Kurulun meslekten çıkarma
cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına
karşı yargı mercilerine başvurulamaz” diyor.
Hani “bütün kararlar yargı denetimine açık”
olacaktı? Ustaca aldatılmış oluyorsunuz.
Bir başka aldatılış, üstelik daha önemli:
İktidar “ateşkes” için PKK ile görüştü
mü? Görüştüyse, İmralı’daki “önder”le mi,
Kandil’deki Karayılan’la mı? Hükümet
olarak mı, devlet olarak mı? Kime
inanılacak, Başbakan’a mı,
Cumhurbaşkanı’na mı? Kim kime ne sözü
verdi?
Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi,
koskoca bir ulusun aptal yerine konması
üzerine, onca deneyimine karşın, yine de
soruyor: “Demek ki neymiş?”
Demek ki aptal yerine konmaktaymışız ve
öyle olup olmadığımızı bu kez 12 Eylül’de;
olmadı, gelecek genel seçimde mutlaka
göstermemiz gerekiyormuş. Yoksa,
konduğumuz yeri beğeniyoruz demektir.
O zaman kendimizi beğenir miyiz acaba?
Ya da torunlarımız bizleri?
PENCERE
Geri Kalan Saat...
Geçenlerde televizyonda Rıfat Ilgaz’ı
gördüm. Milliyet gazetesinde yayımlanacak
“Hababam Sınıfı”nı okurlarına duyurmak için
reklam programına çıkmıştı. Ilgaz konuşurken,
ben de geçmişe doğru kaydım, eski yıllara
uzandım.
Hababam Sınıfı, Türk mizah edebiyatının
başyapıtlarından biridir. Ne var ki ilk kez
1956’da “Dolmuş” mizah dergisinde
yayımlanırken, “Hababam Sınıfı”nın altında
Rıfat Ilgaz’ın imzası yoktu; bir takma ad vardı.
Neden?
Bizim toplumda öteden beri “yazılı olmayan
yasaklar”ın gücü, yazılı yasaklardan ağır basar.
“İyi saatte olsunlar” 1950’lerde iki mizah
ustamızı aforoz etmişti. Bunlardan birisiydi
Rıfat Ilgaz; “Sınıf” adıyla yayımlanan şiir kitabı
yüzünden yargılanmış, hapis cezası yemiş,
sakıncalı kişiydi. “Marko Paşa” dergisinin
yazarlarından solcu şaire Babıâli’de kim iş
verebilirdi?
“Dolmuş”ta ancak takma adla yazabiliyordu
Rıfaz Ilgaz; yine de kaygılıydık...
Mizah edebiyatımızın büyük ustası Aziz
Nesin’in güzelim öykülerini ve yazılarını da
Dolmuş’ta takma adlarla yayımlıyorduk; Aziz
Nesin, 6-7 Eylül olayları yüzünden tutukluydu.
Hiçbir suçu olmayan yazar, hapishaneden
yollardı yazılarını; çıktıktan sonra da “sakıncalı
kişi” konumundan uzun süre kurtulamadı.
Bu durum, İtalya’da yapılan “Uluslararası
Bordighera Mizah Yarışması”nda Aziz Nesin’in
“Altın Palmiye” Ödülü’nü kazanmasıyla
değişebildi; aforoz çemberi kırıldı.
1960’ların ilk yarısında bir gün, YÖN
dergisinde, Doğan Avcıoğlu dedi ki:
- Nâzım Hikmet’in şiirlerini yayımlayalım
mı?
Duraksadım...
Nâzım Hikmet’in şiirlerini yasaklayan ne bir
mahkeme kararı ne de bir yasa vardı; ama,
yazılı olmayan bir kanun geçerliydi; sanki şairin
üstüne bir demir kapak kapanmış, sanatçıyı
diri diri mezara gömmüştü.
Ne yalan söyleyelim, Doğan’ın sorusu beni
düşündürmüştü. Evrensel sosyalizme Türkiye
gerçeğinde ulusal içerik arayışını sürdürüyor,
geniş kitlelere ulaşmak için çalışıyorduk.
Nâzım Hikmet öylesine aforoz edilmişti ki
okurların tepkisini hesaba katmak gerekmiyor
muydu? Ya “devlet içindeki devlet” bu yayına
karşı ne yapabilirdi?
“Kurtuluş Savaşı Destanı”ndaki şiirlerle
yayına başladık; YÖN kapışıldı; Nâzım dilden
dile dolaşıyordu; yazısız yasak kalkmıştı.
NATO ve ABD’ye ilişkin eleştiri, 1950’lerde
yasaktı.
Bir yazılı kanun mu vardı?
Hayır...
Ama “görünmeyen iktidar”ın baskısı altında
kafalar öylesine betonlaşmıştı ki, Amerika’yı
eleştirmek “vatan ihaneti” ile özdeşleşmiş;
Türkiye, “NATO cumhuriyeti”ne dönüşmüştü.
Ortaçağ bağnazlığı 20’nci yüzyılda
yaşanıyordu; ABD ile NATO’yu eleştirenleri
neredeyse odun yığını üzerinde yakacak,
seyrine bakıp keyfini sürecektik.
1964’te Kıbrıs’ta soydaşlarımız katledilirken
Amerika karşımıza çıkınca iş değişti.
Bugün NATO’yu da ABD’yi de
eleştirebiliyoruz; ama, yıllar yılı öylesine katılıp
kaldık ki artık iş işten geçmiştir; Ankara’nın
Vaşington’a bağımlılığını sağlayan ekonomik
ve askeri zincirleri kırmak çok güç...
Son günlerde “Kürt sorunu” ucundan
ucundan gazetelerde konuşulmaya başlayınca
geçmişi andım.
Kim bu yaraya parmak basmak istediyse,
şimdiye değin canına okuduk. Bu sorunun
konuşulmaması için bir yazılı yasa da yoktu.
Ama şimdi Güneydoğuda katliam üstüne
katliam gündeme girince ve hükümet “aciz”
kalınca, sorun ister istemez tartışma alanına
girdi.
Dilerim ki geç kalmış olmayalım.
(21 Temmuz 1987 tarihli yazısı)
B
ir ilin emniyet müdürü, dö-
nem dönem dilinin cezasõnõ
çekmiş fakat dürüstlüğü ve ce-
sareti ile dostun düşmanõn say-
gõsõnõ kazanmõş; kendisini ka-
bul ettirmiş. İhbarda bulunduğu dini cemaat
ile ruhsal yakõnlõğõ ve hatta bir zamanlar or-
ganik bağõ olduğunu da saklamayan, em-
niyet istihbarat örgütünün çağdaş aletler-
le donatõlmasõnda önemli payõ olmuş, her-
kesin tanõdõğõ, biraz da safça sahip olduğu
anlaşõlan bir ben-i âdem: Hanefi Avcı.
Gençliğinde Nurcularõn “rahle-i tedri-
sinden” geçmiş, çocuklarõnõ da Nurcu-
luktan doğmuş bir kol olan Fethullahçõla-
rõn okullarõnda okutan, bu gruplarõ hâlâ çö-
zümleyemediği kitabõn sonuç kõsmõnda
verdiği bazõ öğütlerden anlaşõlan, haliha-
zõr ilişkilerinden onlarõ yine yakõndan iz-
lediği görülen ve fakat formasyonunun ağõr
baskõsõndan bir türlü kurtulamayan, bu
nedenlerle de çelişkiler içinde kõvranan bir
cesur yürek.
Suç duyurusunda bulunduğu faillerden is-
mini veremediklerini yetkililere açõklaya-
cağõnõ söyleyen Avcõ, “belge, kanıt gös-
termediği” yollu eleştirileri ve kuşkularõ biz-
ce birkaç nedenle hak etmemektedir.
Önce belirtelim ki Beşiktaş, Silivri ola-
ğanüstü mahkemelerinin (Ergenekon, Bal-
yoz vs.) savcõ ve yargõçlarõnõ telaffuz etmekle
gösterdiği kanõtlar yeterlidir.
Adalet Bakanlõğõ Teftiş Kurulu Başkan
Yardõmcõsõ ve müfettişlerini, Emniyet Ge-
nel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlõğõ
ve diğer bazõ kuruluşlarõ işaret etmekle üs-
tüne düşeni yapmõş olmaktadõr. Bu neden-
le Cemil Çiçek gibi bu işler tezgâhlanõrken
Adalet Bakanlõğõ’nda bulunan bir sorumlu-
nun ve hâlâ hoca efendilerinin etkisinden ve
geçmişinden kurtulmaya çõrpõndõğõ halde bir
türlü başaramayan Ahmet Hakan gibilere
verilecek cevap bize Selim Edes’i hatõrlat-
maktadõr.
Avcı’nın ihbarları
yürürlüğe konmalı
Gerçekten olaylarõn yapõsõ, suçlularõn iş-
gal ettikleri etkin görevler ve örgütlenme bi-
çimi, standart maddi kanõt ve belgelerin ön-
ceden kolaylõkla elde edilmesine engeldir.
Ancak odaklar bellidir ve erişilmesi çok ko-
laydõr. İmzasõz ihbar mektuplarõ üzerine tüm
güvenlik ve adalet örgütünü seferber eden
adil (!) AKP iktidarõ bu mektup ve gizli ta-
nõklardan çok çok daha ciddi kanõtlar sunan
Hanefi Avcõ’nõn ihbarlarõnõ yürürlüğe koy-
mak zorundadõr.
Ama ne yazõk ki cibiliyetleri gereği Av-
cõ’ya müfettiş göndermekle işe başladõlar. Bu
şaşõrtõcõ olmamõştõr.
Gülen cemaati diğerleri gibi AKP’nin
has müşterisidir ama tarihe not düşmek ve
Yüce Divanõ anõmsatmak için bu cemaate uy-
gulanmasõ zorunlu T. Ceza Kanunu mad-
delerini (özel yasalar ayrõk tutularak) topluca
aşağõya çõkarõyoruz.:Madde 257- Görevi
kötüye kullanmak (tüm kamu görevlileri
için), Madde 265- Görev yaptõrmamak için
direnmek, Madde 267- İftira, Madde 277-
Yargõ görevini yapanõ etkilemek, Madde
278-279- İşlenmekte olan suçu bildirmemek,
Madde 283- Suçluyu kayõrmak, Madde
288- Adil yargõlamayõ etkilemeye teşebbüs,
Madde 302- Devletin bağõmsõzlõğõnõ zayf-
latmak ve birliğini bozmaya yönelik fiil (mü-
ebbet), Madde 309- TC Anayasasõ’nõn ön-
gördüğü düzeni ortadan kaldõrmaya veya baş-
ka bir düzen getirmeye teşebbüs (ağõrlaştõ-
rõlmõş müebbet), Madde 312- TC hüküme-
tini ortadan kardõrmaya veya görevlerini yap-
masõnõ kõsmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs (ağõrlaştõrõlmõş müebbet) Madde
316-302, 309, 312 maddelerdeki suçlardan
birini işlemek için iki veya daha fazla kişi-
nin anlaşmasõ cebir ve şiddet unsurunun, bu
suçlarda güvenlik ve adalet kuvvetleri yer al-
dõğõ için gerçekleştiği düşünülmektedir.
Böylesine ağõr bir tablo karşõsõnda
Cemil Çiçek’in ne hakla Fethullah Gü-
len’i “Türkiye’ye gelmesinde engel
yoktur” şeklinde bir ifade ile önceden ak-
lamaya çalõştõğõnõ anlamak zordur.
İşte Avcõ, bu suçlarõ işleyen cemaat hak-
kõnda soruşturma açmayan savcõ ve yar-
gõçlar dahil tüm kamu görevlilerini bu ki-
tabõ ile ihbar etmektedir. Örgüt liderini
bundan ayrõk tuttuğuna dair bir ifadeye biz
rastlayamadõk.
Gülen Örgütü ve Türk Ceza Kanunu
Şevket ÇİZMELİ Avukat
İmzasõz ihbar mektuplarõ üzerine tüm güvenlik ve adalet örgütünü
seferber eden adil (!) AKP iktidarõ bu mektup ve gizli tanõklardan
çok çok daha ciddi kanõtlar sunan Hanefi Avcõ’nõn ihbarlarõnõ
yürürlüğe koymak zorundadõr.
A
KP siyasal erkin başõna
oturalõ Türkiye her gün
yeni ve yapay gündem-
lerle oyalanõyor. Toplumun eko-
nomik ve sosyal sorunlarõ bir ta-
rafa bõrakõlarak görmezlikten ge-
liniyor. Dikkatleri dağõtmak ya da
başka yönlere çekmek için adeta
özel bir çaba gösteriliyor.
Anõmsanõrsa, bu hükümet iş-
başõna geleli Türkiye’nin en temel
hiçbir iç sorununa köklü çözüm-
ler getirilmedi. Daha çok dõşa dö-
nük ilişkilere odaklanmõş bir po-
litikayla adeta bir turizm firmasõ
gibi diyar diyar dolaşõldõ!
Bu saptamayõ haklõ çõkarmak
için somut argümanlar verme-
miz gerekecek. Birincisi, AKP da-
ha kuruluşundan beri hiç yerli bir
parti olmadõ, olamadõ. Çünkü bu
partinin kökleri hep dõşarõdaydõ ve
bir Amerikan projesi olarak lan-
se edildi. Dünyanõn hiçbir ülke-
sinin devlet ya da hükümet baş-
kanõ kolay kolay Beyaz Saray’a
kabul edilmezken, AKP Başkanõ
Recep Tayyip Erdoğan daha
başbakan olmadan Beyaz Sa-
ray’da konuk edildi.
Yine bir Amerikan projesi olan
Büyük Ortadoğu Projesi’nin
(BOP) durduk yerde kendisini
eşbaşkanõ ilan eden Tayyip Er-
doğan’õn değil miydi? Daha da
önemlisi bir ülkenin ekonomik ve
toplumsal dokusunun temelini
oluşturan işletme ve kuruluşlar bu
hükümet zamanõnda özelleştir-
me adõ altõnda yabancõlara ve
yerli işbirlikçilerine haraç mezat
satõlmadõ mõ?
Bu örnekler çoğaltõlabilir. Ama
bunlardan da önemlisi sözünü
ettiğimiz siyasal partinin ideolo-
jik önderi daha bu parti kurul-
madan Amerika’ya yerleşti ve
halen orada oturmaktadõr.
AKP’nin kurmaylarõnõn yüzünü
Kâbe’ye döner gibi halen yönle-
rini bu Hoca’ya bakarak belirle-
diklerine son Mavi Marmara
olaylarõnda bir kez daha tanõk
olunmadõ mõ?
Şimdi gelelim Amerika Birle-
şik Devletleri ve Batõ emperya-
lizmi neden AKP ve “ılımlı İs-
lam” olarak sunulan böylesi bir
projeye gereksinim duydu soru-
sunun yanõtõna. Bu soruyu doğru
ve iyi yanõtlayabilirsek, asõl o
zaman AKP oluşumunun ana da-
marõna da girmiş olacağõz.
Enerji kaynakları
Önce belirtmek gerekirse, bu-
gün içinde yaşadõğõmõz çağ ener-
ji çağõdõr ve dünya ekonomisinin
bütün çarklarõ enerji kaynaklarõyla
devinmektedir. Ve yeryüzünde en
yaygõn ve pratik kullanõmõ olan
enerji kaynaklarõ fosil yakacaklar
üzerine odaklanmõş bulunmakta-
dõr. Bu enerjinin ham maddesini
oluşturan yeraltõ petrol birikimleri
(rezervleri) dünyanõn birçok ala-
nõnda tükenmeye yüz tutmuşken
özellikle Ortadoğu ve kimi Asya
ülkelerinde daha uzun ömürlü
olduğu bilinmektedir. Ve yine
bilinmektedir ki, petrol birikim-
leri açõsõndan zengin olan bu
alanlarõn çoğu İslam ülkeleri top-
raklarõ içindedir.
Bu kaynaklarõn işletilmesi ne-
deniyle zenginleşen İslam ülke-
lerinde bu zenginliğe koşut olarak
ulusal bilinç de o oranda geliş-
mektedir. İnsanlarõn nesnel yaşam
koşullarõ iyileştikçe nasõl ki en-
telektüel etkinlikleri de o oranda
yükseliyorsa, bu yasanõn kaçõnõl-
maz bir gereği olarak uluslar ve
toplumlar da bundan olumlu bir
biçimde etkilenmektedir. Dola-
yõsõyla bilimde, teknolojide, kül-
tür ve siyasette daha üstün ve yay-
gõn kullanõm olanaklarõ oluş-
maktadõr. Örneğin siyaset ala-
nõnda Arap ülkelerindeki BAAS
örgütlenmeleri böylesi bir geliş-
menin ürünleridir. Bu tarihsel ve
toplumsal gelişimin ilk örnekle-
ri Mõsõr’da Nâsõr, Libya’da Kad-
dafi dönemlerinde açõkça yaşan-
mõştõr. En yakõn örnek ise Irak’ta,
Saddam ve ülkesinin başõna ge-
len trajedide açõkça görülmüştür.
Tarihin akõşõnõ durdurmak ola-
sõ değildir. Emperyalizm tara-
fõndan kaynaklarõ sömürülen tüm
halklar bir gün gelip direnişe ge-
çeceklerdir. Bu gelişimin ayõr-
dõnda olan emperyalist odaklar,
zora ve silaha dayanarak yürüt-
tükleri eski sömürgecilik politi-
kalarõnõn bir gün iflas edeceğini
de görmektedirler. Bu nedenle ye-
ni yöntemlere, yeni gereçlere ge-
reksinim duymaktadõrlar. Geçer-
liliğini yitirmekte olan baskõ ve
şiddetin yanõ sõra şimdi ideolojik
hegemonya kurma yolunun da pe-
şindedirler.
İşte, petrol kaynaklarõ zengin
Arap ve Müslüman ülkeler üze-
rinde ideolojik hegemonya kur-
manõn bir aracõ olarak doğmuştur
õlõmlõ İslam ve BOP projesi. Bu
projenin tüm Arap ve İslam ül-
kelerinde başarõyla uygulanabil-
mesinin bir sõçrama tahtasõ olarak
da hem Müslüman, hem Batõ’ya
yakõn ve hem de bir NATO ülkesi
olan Türkiye seçilmiştir. Ayrõca
petrol kaynaklarõ zengin olan bu
ülkelerle Türkiye’nin tarihsel,
dinsel ve kan bağlarõnõn da bu-
lunduğunu vurgulamaya bilmem
gerek var mõdõr?
Emperyalizmin Türkiye üze-
rinden AKP eliyle yürütmek is-
tediği bu proje iyi giderken bir
yerde teker patlamõş ve araba
yerinde duraklamõştõr. AKP yi-
tirmekte olduğu tabanõnõ yatõş-
tõrmak ve asõl varlõk nedeni olan
ABD’ye bağõmlõlõğõnõ perdele-
mek için Davos’ta “one munit”,
Gazze’de Filistin’e yardõm,
İran’la nükleer bomba havariliği
manevralarõna soyunsa da teker-
lek onarõlacak bu araba yoluna de-
vam edecektir. Ve görünen o ki
bu yolculuk şimdilik İran’a değin
sürecektir.
Stratejik hesaplar
Ancak bu yolculuğun Türkiye
üzerinden geçerek sürmesinin
daha güvenli olacağõ konusunda
stratejik hesaplarõn yapõldõğõ
Amerika’da ve Batõ’da uzmanlar
halen tartõşmaktadõr. Çünkü kimi
dinamik güçlerin yanõ sõra Cum-
huriyet mitingleriyle gelişen sü-
reçte Türkiye’de geniş bir Ame-
rikan karşõtõ halk muhalefeti ol-
duğu gerçeği de bulunmaktadõr.
Ama Irak’õn işgalinde Türkiye
üzerinden yapõlmayan bir yol-
culuğun Amerika’ya ve koalisyon
güçlerine nelere mal olduğunu as-
kersel açõdan biraz bilgisi olan
herkes bilmektedir.
Evrensel ölçekte emperyaliz-
min tüm hesap ve planlarõ böylesi
bir projeye odaklanmõş durumda.
Ne var ki, yukarõda değindiğimiz
nedenlerle çõkacak pürüzleri de te-
mizlemek, enazõndan hesapla-
mak gerekiyor. Türkiye’de yaşa-
nan Ergenekon tutuklamalarõ,
anayasada yapõlmasõ planlanan
değişiklikler, Silahlõ Kuvvetler’de
YAŞ uygulamalarõ hep bu te-
mizliğin birer parçasõnõ oluştur-
maktadõr. Asker diliyle söylersek,
Amerika için Türkiye’de mõntõka
temizliği yapõlõyor.
İş bununla da bitmeyecek. Tür-
kiye bu projenin bir parçasõ ola-
rak bölgede kirli ve karanlõk bir
savaşõn içine sürüklenirse, kaçõ-
nõlmaz olarak seferberlik ilan
edilecek, bu nedenle 2011’de ya-
põlmasõ gereken genel seçimler de
yapõlmayacak. Böylece AKP’ye
süresi belli olmayan yeniden ik-
tidarda kalmasõnõn ortamõ ve ko-
şullarõ da yaratõlmõş olacak.(*)
(*) Bu yazõnõn sonu bir varsa-
yõmla noktalanmakla birlikte ger-
çekleşme olasõlõğõ oldukça yük-
sektir.
Mõntõka Temizliği!..
Sönmez TARGAN
Evrensel ölçekte emperyalizmin tüm hesap ve planlarõ
böylesi bir projeye odaklanmõş durumda. Ne var ki,
yukarõda değindiğimiz nedenlerle çõkacak pürüzleri de
temizlemek, en azõndan hesaplamak gerekiyor.
196Sayfa,‹nceleme,12TL
Neden Hayõr?
Ü
nlü matematikçi Pythagoras, “Söy-
lenmesi çok kolay iki sözcük var-
dır; aslında bunları söylemeden
önce çok düşünmek gerekir: Evet ve Ha-
yır” der.
Söz konusu bu aydõnlõkla, karanlõğõn se-
çimi olursa. Bir anayasa reformu olursa bu
daha da önem kazanõr.
‘Hayır’ aslõnda ‘Evet’tir. Zira, ‘Hayır’,
‘Evet’ten önce gelir. Nelerin olacağõnõ bil-
mek için, önce nelerin olmayacağõnõ görmek
gerekir. ‘Hayır’da ‘hayır’ vardõr, sözü bu
gerçeği anlatmak için söylenmiştir. Olay-
lara baktõğõmõz yeri değiştirdiğimizde ba-
kõş açõmõz da değişmektedir. ‘Evet’ ya da
‘Hayır’ dememiz baktõğõmõz yere göre
değişir.
Tarih ‘Evet’ diyenlerle ‘Hayır’ diyenle-
rin mücadelesidir. Galile çağdõşõ egemen-
lere ‘Hayır’ dünya dönüyor, dediği için ölü-
me mahkûm edildi. Köle Isaura, efendisi-
ne ‘Hayır’ dediği için başõna gelmedik iş
kalmadõ. Spartaküs de efendisine ‘Hayır’
diyen ilk ‘emekçi’dir.
Şeyh Bedrettin, Nesimi yerleşik düzene,
haksõzlõğa, karanlõğa ‘Hayır’ dediği için de-
risi yüzüldü, öldürüldü. Pir Sultan Abdal
Osmanlõ karanlõğõna ve zulmüne ‘Hayır’ de-
diği için kellesini verdi. Eğer Mustafa
Kemal Atatürk, Vahdettin’e ve emper-
yalist güçlere Hayır’ demeseydi bugünkü
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabilir miydik?
‘Evet’ diyen insanõn tavrõ, yerleşik dü-
zenden yararlanan, nemalanan egemen in-
sanõn tavrõdõr. Gerçekleri göremeyen, baş
eğen, korku kültürünün tutsağõ olmuş in-
sanõn tavrõdõr. Onurlu duruşu olmayan in-
sanõn tavrõdõr. İnsanlõğõn bugüne ulaşma-
sõnda direnen ve ‘Hayır’ diyen insanlarõn
ödediği bedele borçluyuz. Onurlu insanõn,
bedel ödemeyi göze alan bilinçli insanõn du-
ruşudur, ‘Hayır’ demek...
Eğer bir insanõn ‘Hayır’õnõn değeri
yoksa ‘Evet’inin de bir değeri yoktur…
Çocuklarõmõzõn geleceği için, çağdaş ve
aydõnlõk bir Türkiye için elbette bu tu-
zaklarla dolu AKP anayasasõna ‘Hayır’ di-
yeceğiz...
Ataner YILDIRIM Eğitimci-Yazar
mumtazsoysal@gmail.com