19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Mali Kural Kanunu Tasarısı Maliye Bakanı’nın konuyla ilgili sözleri gazetemize şöyle yansıdı: “Yıllardır üstü örtük bir mali kural çerçevesinde bütçe uygulamalarını zaten yapıyoruz. Dolayısıyla kuraldan o anlamda vazgeçmek söz konusu değil. 2011 bütçesi orta vadeli mali plan çerçevesinde hazırlanıp meclisimize sunulacaktır. Bütçenin istihdamı, büyümeyi, uzun vadeli mali sürdürülebilirliği destekleyecek nitelikte olması önceliğimiz.” Mali Kural Kanun Tasarısı’nın geciktirilmesi ile ilgili haber, açığı yüksek (50 milyar TL) olan 2010 bütçesinin ilk beş aylık uygulanmasında elde edilen önemli azalmanın kalıcılığı konusunda kuşkular yaratmıştır. Birkaç ay önce hazırlanıp Meclis’e sevk edilirken, bu tasarının, kanunlaşması halinde bütçe dengesinin sağlanması konusunda önemli sonuçlara ulaşılmasını sağlayacağı ve Meclis tatile girmeden önce kanunlaşmasının gerekli olduğu daha önce açıklanmıştı. Ekonomik bunalımla savaşma gibi önemli bir gerekçesi olsa da, 2007’ye kadar çok indirilmiş bulunan bütçe açıklarının, son iki yılda birdenbire yükselmesi önlenememişti. 2009 bütçesinin 55 milyar lira olarak Meclis’ten çıkan açığının, uygulamada 52 milyar liraya indirilmiş olması, bütçe açıklarının azaltılması konusunda çalışmalar yapıldığını göstermekteydi. Meclis’ten 50 milyar lira açıkla kanunlaşan 2010 yılı bütçesinin ilk beş aylık uygulamasında, 2009’un aynı dönemine kıyasla yüzde 52 oranında önemli bir indirimin sağlanmış olması da aynı yönde elde edilmiş önemli bir sonuçtu. Mali Kural Tasarısı’nın kanunlaşmasında gecikmeler olacağı söylentileri ile birlikte, Haziran’da bütçe açığının, bir yıl önceki harcama tutarına göre yüzde 116 oranında artması ve yılın ilk altı ayındaki yıllık azalma oranının, yüzde 52’den yüzde 33.5’e düşmesi, hükümetin bu konudaki kararlılığı konusunda kuşkular doğmasına neden olmuştur. Böyle olduğu için, kanunlaşmanın gecikmesi konusundaki açıklamaları izleyen konuyla ilgili haberler, bu gecikmenin, konunun uzmanları ile uluslararası finansal notlandırma kuruluşları tarafından olumsuz değerlendirilebileceğini göstermektedir. Notlandırma kuruluşlardan biri, “Mali kural zamanında yasalaşsaydı kredi notu açısından pozitif olurdu”; bir ikincisi, “Mali kuralın ertelenmesinden sonra not artırımı ihtimali, yasalaşma beklentisinin var olduğu döneme göre daha düşüktür”; bir üçüncüsü de “mali kuralın (kanununun) gecikmesinin kredi notu üzerinde etkisi yoktur; mali kuraldan çok mali gerçekleşmeler önemlidir” biçiminde görüşler açıklamışlardır. Bu görüşler önemlidir; çünkü yüksek kamu kesimi borcu olan, bunlar için ödenecek yıllık anapara ve faiz tutarları yüksek, dış ticareti büyük açıklar veren ülkemizin borçlanma koşulları, ödenecek faizleri, finansal notlandırma kuruluşlarının verdiği notlarla belirlenmektedir. Aslında uygulanan bütçenin büyük açığının, uygulamada küçültülmesi, bütçe harcamalarının kontrolü açısından çok daha önemlidir. Ancak konu ile ilgili hükümet açıklamaları, finansal pazarlarda bütçe dengesinin ve harcama disiplininin sağlanması konusunda bu tasarının kanunlaşmasına büyük ümitler bağlanmasına neden olmuştur. Yılın ilk beş ayında oldukça önemli harcama tasarrufları ile önemli gelir artışları sağlayan hükümetin, Anayasa Referandumu’na biraz daha yaklaştığımız haziran ayında harcama musluklarını birdenbire açması, kuşkuların artmasına neden olmuştur. Çünkü önümüzde, hükümete güven oylaması niteliği kazanmış olan halkoylaması ile genel seçime kadar geçecek 12 ayda şiddetli geçeceği belli olmuş bir genel seçim kampanyası vardır. Ülkemiz, yakın geçmişinde, seçim kampanyaları öncesinde artırılan devlet harcamalarının yarattığı hızlı enflasyonların büyük sıkıntılarını çekmiştir. Bu ortamda, tasarıyı geciktirmenin, hükümetin seçim harcamalarını artırması yönünde kuşkular yaratacağı belli olmuştur. Mali kural tasarısının Meclis tatile girmeden kanunlaşması sağlanabilmelidir. [email protected] Padişahım Çok Yaşa Medya, neden hep yandaş- laşmak ister ki? Bu bir gelenek haline mi geldi? Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay’a gö- re, gazetecilikte ne duraklama, ne de gerileme devrindeyiz. Devir, “padişahım çok yaşa” devri: “Medyada ‘yandaş’ olma ha- linin, iktidar olanaklarından ya- rarlanma, devletle çıkar ilişkisi- ni güçlendirmekten kaynaklan- dığı, bunun da oldukça ‘kârlı’ bir iş olduğu biliniyor. Bu olgunun ciddi bir gelenek haline geldiği de görülüyor. Bu gruba girenler, seçimler öncesi kimin iktidara geleceğini sezmeye çalışır, ona göre davranır. Tahminlerinde kazara yanılırlarsa, iktidara baş- kaları gelirse, bu kez küçük bo- calamanın ardından önce utan- gaç, sonra tam gaz iktidarın parçası oluverirler. Bu anlayış Turgut Özal ile bir- likte illegalden legale çıktı. Artık bu kişiler utanmaya gerek duy- madan, siyasal çizgi ve kişilik sapmasının erdemlerini bile yaz- maya, konuşmaya başladılar. Bu kişiler ağırlıklı olarak geçmişte ‘sol’a bulaşanlardı.” Bulaşma sözcüğünü özellik- le ve özenle kullanıyordu Aba- kay. Daha diyeceği vardı çünkü: “Bunlar yeni kulvarlarında da- ha mutluydular. AKP dönemin- de de statülerinin tadını çıkar- mayı sürdürdüler. Artık sağ par- tilerin yandaşı oldukları için ken- dilerini önce ‘demokrat’ sonra ‘sol liberal’, bu da inandırıcı ol- mayınca, ‘liberal’ olarak adlan- dırmaya başladılar. Bunlar için 1960’larda moda olan sol idi. Özal ve AKP dö- neminde ise moda liberalizm ve türban idi. Onlar da buraya tez- gâh açtılar. Çünkü kârlı bir işti bu. Popüler olma ve iyi para ka- zanma burada, güç burada. İktidara yakın duran ‘maşallah’ bantlı sünnet çocukları gibi televizyon televizyon dolaşıyor, gazetelerde köşe tutuyor. Yan- daşlığı meslek edinenler iyi de koku alırlar. İktidarın gidici ol- maya başladığını hissedince, gelmesi olası olanlara yanaşırlar. Bunlar gruplar halinde yaşar- lar. Yemini, suyunu ihmal et- mezseniz her koşulda sadakat- ten ayrılmazlar. Kral değişecek olursa, ilk kaçanlar da bunlar olur. İşte bunların adına ‘Padi- şahım çok yaşa gazeteci ve yazarı’ denir.” Abakay, sen çok yaşa! Kaçan Tren Bir grup gencin “Sanat aydınlanma içindir” ilkesinden yola çıkarak kısa film, belgesel, televizyon programı, video, sinevizyon gibi başta sinemanın dallarında yayın yaptıkları “www.azizm.com” bilgisunar sitesinde değerli sinema yönetmenlerimizden Derviş Zaim ile yapılan söyleşiyi okuduk. Söyleşiyi yapan Anadolu Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nden Gökhan Baykal, “Kültür Bakanı olsanız yapacağınız ilk ne olurdu?” diye sormuş. Derviş Zaim’in yanıtı şöyle: “Bakan olsam yapacağım o kadar iş var ki hangisinden başlayacağımı bilmiyorum. Mesela Türkçe niçin Eski Sovyetler Birliği’nden ayrılan Türki Cumhuriyetlerde yaygınlaşmadı bunu merak ediyorum. Eğer yapılacak bir şey kaldıysa onu yapmaya çalışmak. Türkçenin dünya dillerinden biri olmasını sağlamak için kaçırdığımız trenler beni hep üzmüştür.” Derviş Zaim’in söylediği, siyasette çıkarına uygun makas değiştirenlerle, hızlı tren yapıp raydan çıkaranlarla olacak iş değil tabii. “Aile hekimliği”nin pilot uygulama- sı 5. yılında. Uygulama uçmaya baş- lamış mı peki? İlgilisine ve hastalara sorarsanız, uygulama tavuğa benzi- yor. Ne uçuyor, ne de koşuyor... Ankara Pratisyen Hekimler Derne- ği Başkanı Dr. Figen Şahpaz’a göre, aile hekimliği “kısmen iyi” bir uygula- ma. Ama 3 bin kişiye bir aile hekimi düşüyor ve hekim o nüfusun her şe- yinden sorumlu tutuluyor: “Hekimin yanına bir tane aile sağ- lığı elemanı diye birini veriyorlar; bu hemşire, ebe, sağlık memuru olabili- yor. Bu iki kişinin 3 bin veya 4 bin nü- fustan sorumlu olması isteniyor. O nü- fusun günde yaratacağı muayene yü- kü 60-70 kişi. Doktor, günde 60-70 ki- şiyi muayene mi etsin, onların kaydı- nı mı tutsun, koruyucu hekimliği ile mi ilgilensin? Aşısıyla, tansiyonuyla, en- jeksiyonuyla, pansumanıyla mı ilgi- lensin? Yoksa gezici hekimlik mi yap- sın? Diyoruz ya birinci basamak kişi- nin ayağına gidip ona hasta olmamayı öğretmektir. Gidip evinde ona eğitim mi versin? Bunu iki kişi yapamaz. Bi- zim sistemimizdeki en önemli eksik- liklerden biri budur.” Şahpaz, uygulamadan örnekler de veriyor: “Düzce’de başladılar pilot uygula- maya 2005 yılında, sonra Eskişehir’e geçti. Ama yeter artık sistem ne ise bir görelim. Niye geçmiyorsunuz asıl sis- teme? 36 ilde şu anda pilot uygulama var. Neredeyse Türkiye’nin hepsine pi- lot uygulama koyacaklar. Olacak şey mi bu? Bu büyük bir çelişki. Muhte- melen bizim anladığımız henüz hazır değil Türkiye bu sisteme. 2010 yılının sonuna kadar bütün Türkiye’de geçi- lecek deniyor ama hem altyapının ol- duğunu sanmıyorum. Hem bu kadar yüksek paraların doktorlara ödenebi- leceğini ve sürdürülebilir olduğunu sanmıyorum. Bunun bir başka for- mülünü arıyorlar.” Yıllarımız hep formül aramakla ge- çiyor. Dön, dolaş aynı yerdeyiz. Pilot Aile Tamgünde Yargı Çifte Standardı Durdurdu SADIK ÇELİK Anayasa Mahkemesi’nin, Tamgün Yasası’nın CHP tarafından iptali istenen on beş maddesinden dördünü, 16 Temmuz 2010’da kısmi iptal etmesinin yarattığı tartışma ve belirsizliği, Danıştay 5. Dairesi, Sağlık Bakanlığı’nın kamudaki doktorların 30 Temmuz’dan sonra kamu dışında çalışmalarına izin verilmeyeceğine ilişkin kararının yürürlüğünü hukuka aykırılık gerekçesiyle 22.07.2010’da durdurdu. Daire, Anayasa Mahkemesi’nin Tamgün Yasası’yla ilgili iptal kararının, kamuda çalışan doktorlara da özel muayenehane açmasına olanak tanıdığını açıkladı. Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptal kararından sonra Sağlık Bakanlığı’nın açıklamaları kafa karışıklığına neden olmuştu. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kararla sadece üniversite tıp hocalarının muayenehane açabileceklerini, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan doktorların ise muayenehane açamayacağını belirtirken; Türk Tabipleri Birliği (TTB) karardan sonra yaptığı açıklamada, yasal dayanaklarını da göstererek devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayenehane açabileceklerini savunmaktaydı. Yine TTB bir diğer savunmasını, 1928 tarihli ve 1219 sayılı “Tababet ve Şuabatı San’atının Tarzı İcrasına Dair Kanun”a dayandırıyordu. TTB, bu kanun halen yürürlükte olduğu için devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayenehane açabileceklerini, muayenehanelerini açık tutabileceklerini belirtiyordu. Yine 657 sayılı Kanun’da doktor için mesleğini serbest olarak icra edeceğini, ikinci iş yasağı olmadığının altını çiziyorlardı. Konuya ilişkin eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim’in 19.07.2010’da basına yaptığı açıklamada TTB ile aynı görüşte olduğunu şöyle ifade ediyordu: “1219 sayılı yasayı değiştiren Tamgün Yasası’ndaki yasaklayıcı kural, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğine ve 1219 sayılı yasa hangi hastanede çalışırsa çalışsın, tüm hastanelerde çalışan doktorları kapsadığına göre, devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayenehane açma ve açık muayenehanelerini sürdürme hakkı vardır”. Ayrıca Bülent Serim’in eşitlik ilkesine aykırılık açıklamasına geçmeden önce çok önemli gördüğüm 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 28. maddesine bakmak lazım; Türk Ticaret Kanunu “‘tacir’ veya ‘esnaf’ sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamayacaklarını, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamayacaklarını, ticari mümessil veya ticari vekil veya kolektif şirketlere ortak veya komandit şirketlere komandite ortak olamayacaklarını” belirtmesine rağmen serbest meslek icrasıyla ilgili bir yasak taşımıyor. Bu durumda doktorlar gibi öğretmenler ve 657’ye tabi diğer meslek gruplarına da (laborant, fizyoterapist, hemşire, psikolog, sağlık memuru vb) “serbest olarak mesai saatleri dışında mesleklerini icra edecekleri bir işte çalışabilirler” sonucu çıkıyor. Ancak uygulamada buna izin verilmiyor. Sayın Serim’in yaptığı açıklamada bence en çarpıcı olan da Sağlık Bakanlığı’nın Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptal kararını yorumlamasıyla doktorlara sağlanan serbest çalışma hakkının, uygulamada diğer memurlara sağlanamamasının, anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık durumunun benzeri, aynı meslek grubu arasında yaratacağı çifte standart durumudur. Türkiye’de üniversite hastaneleri dışında güvenilir sağlık kurumları kalmadığı gerçeği üzerine başta tıp otoriteleri olmak üzere kime sorsanız aynı şeyi ifade ediyor. Ancak bunların da altyapı ve kapasitelerinin başvuruları karşılayamıyor oluşu, haliyle “Tamgün”ün nasıl uygulanabileceğini düşündürüyor. O nedenle, meselelerin Ankara’dan gözüktüğü gibi olmadığı daha net anlaşılıyor. Ülkemizin başta terör, ekonomik kriz, yoksulluk ve yolsuzluklarla ile ilgili o kadar çok sorunu varken Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar üzerinden Sağlık Bakanlığı’nın doktorların “Muayenehane açardı, açamazdı, onların tuzu kuru” açıklamaları, halkın gözünde hekimlik mesleğinin saygınlığını rencide etmekte, onları aşağılamakta, hekimleri bölmekte, birbirine düşürmekteydi. Buna kimsenin hakkının olmadığı kanısındayım. Uygarlık tarihine baktığımızda hekimliğin, hâkimlikle birlikte bir toplumdaki en kutsal mesleklerden biri olduğu görülür. Bir gün mutlaka herkesin adalete ihtiyacı olacağı gibi doktora da ihtiyacı olacaktır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Üç Aylar’da sabah ezanõnõn ardõndan mina- reden okunan ve Tanrõ’nõn ululu- ğunu belirten dua... Helyum elementinin simgesi. 2/ Oyunda cezalõ çocuk... Doğu Anadolu’da bir göl. 3/ Bir akar- su yatağõnõn az eğimli vadi tabanlarõnda ve ova düzlüklerinde çiz- diği “S” harfine benzer kõvrõm. 4/ Ticaret mal- larõnõ saklamak için rõhtõmda yapõlan bü- yük depo... Hava ve gaz akõmlarõ oluştur- makta kullanõlan ay- gõt. 5/ Nâzım Hik- met’in bir oyunu... Art- vin’in Yusufeli ilçesinde, Türkiye’nin en yüksek rakõmlõ çağlayanõ. 6/ Asya’da yaşayan yabanõl bir keçi... Çağ- rõ, tellal ile duyurma. 7/ Soluk verme... Kemiklerin yu- varlak ucu. 8/ Küçük kale... Bölmeli göçebe çadõrõ. 9/ İlave... Bir eğrinin bir teğetine değme noktasõndan çi- zilen dikme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İftardan artan ve sahurda da yenilen pilav... Asaf Ha- let Çelebi’nin bir şiir kitabõ. 2/ Büyükanne, nine... Ki- bar ve saygõlõ davranan. 3/ İzmir’in bir ilçesi. 4/ Ge- mi inşa edilen ya da onarõlan havuz... Bir müzik ya da sinema yõldõzõnõn tutkunu olan kimse. 5/ Argoda çok çalõşan öğrenciye verilen ad... İş hacmi. 6/ Azerbaycan ve Kars yöresine özgü telli bir çalgõ... Tehlike durumu, imdat, yardõm. 7/ Genellikle gömlek yapmakta kulla- nõlan, çizgili ve ince pamuklu kumaş... Bütün kutsal Hint metinlerinin başõnda ve sonunda yinelenen mistik hece. 8/ Türk müziğinde bir makam... En küçük izci ku- ruluşu. 9/ Sözcük türetmek ya da sözcüğün görevini be- lirtmek için kullanõlan biçim verici ses... Olağan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P İ S K O P O S A T E K O L İ K S A D M E A T U T R E Y O N L Ö R E N K A B A R E B E K K A K H E V E S N A D İ K İ L İ T A Ş İ N İ Ş M A Z I 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T.C. ADANA SULH HUKUK MAHKEMELERİ SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 1998/12 Satõşõna karar verilen gayrimenkulün cinsi kõymeti adeti. Adana ili Çukurova ilçesi Kurtuluş Mahallesi’nde tapunun sayfa 1516 cilt 12 Ada 828 Parsel 50’de kayõtlõ 300,00 m2’lik taşõnmaz izalei şuyu kararõna istinaden satõlacaktõr. Taşõnmaz Sümer Mahallesi Karafatma Caddesi No:53’de bulunmakta olup parsel üzerinde 70, 40 m2 oturum alanlõ bir yapõ mevcut olup yapõ tek katlõ bir yapõ bulunmakta yapõ 2 oda bir salon ve müştemilatõndan ibaret olup kapõ ve pencereleri ahşap içi dõşõ sõvalõ bo- yalõ zemini şaplõ pencereleri demir şebekeli mutfak tezgâhõ mozaik altõ ve üstü dolaplõdõr. Yapõnõn değeri mahalli rayiçlere göre 28.089, 60 TL değerinde parselin etrafõ 1,5 metre yüksekliğinde briketten örülmüş havlu duvarõnõn ise değerinin 1.742, 00 TL değerinde ol- duğu yapõ ve duvarõn yõpranma payõ düşüldükten sonra mahalli rayiçlere göre 20.000, 00 TL değerinde olduğu, Parsel üzerinde şeftali ağacõ, dut ağacõ, zeytin ağacõ ve narenciye ağaçlarõ mevcut olup bu ağaçlarõnda değerinin 420, 00 TL değe- rinde olduğu, ZEMİN DEĞERİ: Taşõnmazõn bulunduğu yer kullanõm şekli ve imar durumu göz önüne alõndõğõnda mahalli rayiçlere göre 1 m2’si- nin 150,00 TL değerinde olduğu zemin değerinin tamamõ 45.000, 00 TL değerinde olduğu, Parsel üzerinde bulunan zemin değeri, yapõ ve ağaçlarõn toplam 65.420, 00 TL muhammen bedel üzerinden aşağõdaki şartlarda sa- tõlacaktõr. İMAR DURUMU: E Yapõ nizamõ imar yolu Satõş Şartlarõ:1- Satõş 21/09/2010 SALI günü saat 10.30’dan 10.45’e kadar Adana Adliye binasõnõn 5. katõnda 408 Nolu odada açõk artõrma suretiyle yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen kõymetin % 60’õnõ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacaklarõ mecnunu ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmazsa en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak şartõ ile 01/10/ 2010 CUMA günü Adliye binasõ 5 katta 408 Nolu odada aynõ saatlerde de ikinci artõrmaya çõkartõlacaktõr. Bu artõrmada da bu miktar elde edilmemişse gayrimenkul en artõranõn taahhüdü saklõ kalmak üzere artõrma en çok artõrana ihale edilecektir. Şu kadar ki artõrma bede- linin malõn tahmin edilen kõymetinin % 40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanõ olan alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmazsa satõş talebi düşecektir. 2-Artõrmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kõymetin % 20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn teminat mektubunu vermeleri lazõmdõr. Satõş peşin para iledir, alõcõ istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma değer ver- gisi, ihale pulu, tapu harcõ ve masraflarõ alõcõya aittir. Birikmiş vergiler satõş bedelinden ödenir.2464 Sayõlõ kanunun 68. maddesi ge- reğince tellaliye harcõ satõş bedelinden ödenir. 3-İpotek sahibi alacaklõlarla diğer ilgililerin bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ husu- siyle faiz ve masrafa dair olan iddialarõn dayanağõ belgeler ile ON BEŞ gün içinde dairemize bildirmeleri lazõmdõr aksi takdirde hak- larõ tapu sicili ile sabit olmadõkça paylaşmadan hariç bõrakõlacaklardõr. 4-İhaleye katõlõp daha sonra ihale bedelini yatõrmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardõr. İhale farkõ ve temerrüt faizi ayrõca hükme hacet kalmaksõzõn dairemizce tahsil olunacak bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alõnacaktõr. 5-Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dai- rede açõk olup masrafõ verildiği takdirde isteyen alõcõya örneği gönderilebilir. 6-Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münde- recatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ başkaca bilgi almak isteyenlerin 1998 /12 . Sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. İcra. İflas Kanunun 126 İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. 20/07/2010 (Basõn: 50967)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle