10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Yıkılası Dünya Düzeni... Az buçuk mürekkep yalamış herkes bilir ki bu dünyada nice düzen kurulmuş, nice düzen yıkılmıştır. Yeryüzü kaç düzene mezar oldu?.. Tarih kaç sultanın başını yedi, kaç kralı yuttu?.. Kölelik düzeni geçmişe gömüldü, serflik düzeni yıkıldı gitti, kapitalizm kuruldu. Kapitalizm yıkılacak mı?.. Kapitalizm, insanlık toplumunda eşitliği ve adaleti sağlayamıyorsa, yıkılacak!.. Hiç kimse; son yıllarda gümrüğü alına alına suyu çıkmış laflara sığınmasın; Sovyetler’in çöküşü, internet dünyası, robot üretimi, liberal ekonomi, iletişim devrimi, küreselleşme süreci, kol gücünün aşılması, yükselen değerler, bütünleşen piyasalar, yerkürenin tek pazara dönüşmesine ilişkin bilgiçlikler taslamasın!.. Temel soru ve sorun yanıtını aramaktadır: “Kapitalizm yeryüzünde kişiler, sınıflar, halklar, ülkeler arasında eşitlik ve adaleti sağlayacak bir toplum düzeni önerebiliyor mu?..” Sovyetler’in çöküşünden sonra tekleşen ‘Süper Güç’ün dayattığı ‘Yeni Dünya Düzeni’nden bu yana, tarihsel zamana göre çok kısa sayılabilecek bir sürede yaşananlarla kanıtlandı ki insanlıkta eşitsizlik ve adaletsizlik artmıştır; bu yoldaki sayısal göstergeler korkutucudur; ‘Yeni Dünya Düzeni’ insan uygarlığının ürettiği moral değerleri yok eden bir cangıl ortamı oluşturuyor; “altta kalanın canı çıksın” yasasından başka bir şey değildir bu düzen... Öyleyse yıkılacaktır!.. Ne var ki küreselleşme boyutlarındaki son bunalıma bakarak kimse umutlanmasın!.. 1929 Buhranı kimlere yaradı?.. 1970’lerdeki petrol krizi yoksulların sırtına yüklenmedi mi?.. 21’inci yüzyılın eşiğinde patlayan yerküresi çapındaki krizin kapitalist düzeni yıkacağı sanılmasın... Peki, ne olacak?.. Metropollerde değil, çevre ülkelerde yaşayanlar birdenbire görecekler ki bunca yıldan beri didinerek sağladıkları kazanımlar meğer sanalmış... Kazanımları uçuverecek... Ancak uçanlar buhar olmayacak; başka ellere geçecek!.. Fabrika uçmaz, iflas eder, patron değişir. Banka iflas ettiğinde, paralar çoktan başkasının kasasına girmiştir. Bir para devalüe edildiğinde, daha açık deyişle değer yitirdiğinde, bir başkasının parası değer kazanır. Kimdir kazanan?.. Temel soru bu!.. Serbest piyasanın demokrasiyle anlamdaş olduğunu savunacak kertede aklını yitirmiş olanların ülkemizde çelik çomak oynadığı dönem geride kalıyor; ‘küreselleşme’nin yoksulları umutlandırıp mutlandırdığı sürecin bitimine nokta konacak; ama, gözler açılacak mı?.. Hayır!.. Gözlerin açılması için Türkiye’de usta ellerin yapacağı operasyona gerek var... Bugün ortaya çıkan gerçek nedir?.. Yoksulları daha yoksullaştıran, zenginleri daha zenginleştiren hiçbir düzenin “Tarihin Sonu” olamayacağının bir kez daha vurgulanmasıdır. “Yeni Dünya Düzeni” çıktığından bu yana zengin daha zenginleşti, yoksul daha yoksullaştı. Rusya’ya bakın!.. Sovyetler yıkıldıktan sonra Rusların gördüğü rüya ne kadar kısa sürede kâbusa dönüştü?.. (1 Eylül 1998 tarihli yazısı) İLLE facianın arkasından gelmesi gereken bir kafiye midir bu? Yoksa, Başbakan’ın sözünü ettiği kader, Zonguldak işçisi için hep yüzlerce metre toprak altında önlemsizlik yüzünden can vermek midir? Oysa, kömür ocaklarının ağzında “Önce Emniyet” diye yazar ve her vardiyada herkese bu anımsatılır. O zaman, yalnız o havzada değil, hatta başka yerlerdeki madenlerde daha da sık meydana gelen bu tür ölümlü kazalardan sonra “N’oluyor” diye sormak gerekmez mi? Emniyetsizliğin, önlem ve denetim eksikliğinin, savrukluğun gerisinde yatan temel neden nedir? Aslında, başka birçok durumda olduğu gibi, bu kazada da şaşırtıcı bir bilgi kirliliği yaşandı. Bereket, Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı’nın somut bilgiye dayalı açıklamasından öğrendik ki, Karadon’daki patlama, kömür çıkarılırken değil, özel bir taşeron şirkete verilen “galeri açma” işi yapılırken olmuş. Türkiye Taşkömürleri Kurumu, linyit havzalarından farklı olarak, vaktiyle bir Fransız-Belçika şirketi başta olmak üzere özel mülkiyet elindeki irili ufaklı işletmeleri “füzyon” denen bir işlemle birleştirip kamulaştırarak kurulan Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin devamı niteliğinde bir kamu kurumudur. Ama öyle anlaşılıyor ki, birçok devlet kurumu ve kamu kuruluşu gibi onun da başını son yılların belâsı durumuna gelen taşeronlaştırma tutkusu yemeğe başlamıştır. Bu tutkunun gerekçesini savunanları dinlerken şaşkınlıktan ağzınız açık kalır. “Her işi devlet ya da kamu kuruluşu yapacak değil a, öyle hizmetler vardır ki, hem devlete hiç yakışmaz, hem de çoğu zaman özel uzmanlık istemeyen sıradan işlerdendir” derler ve saymaya başlarlar: “Temizlik işlerini, koridor süpürmeyi, cam silmeyi de mi devlet görevlileri yapsın? Kantinleri, servis otobüslerini devlet mi işletsin?” Hatta, bu yaklaşım bazen kamu yararı kavramına bile dayandırılarak, “Fena mı, bu sayede başka insanlarımıza da geçim kapısı açılmış oluyor” denir. Böyle bir düşünce tarzının sonu kolay kolay gelmez, bir bakarsınız, her şey, bekçilik, güvenlik ve neredeyse savunma hizmetinin ayrılmaz parçası sayılabilecek işler de taşeronlaşmaya başlamıştır. Yani kamu hizmetinin değerleri ikinci plana itilmiş, kazanç, kâr gibi kavramlar ön plana çıkmıştır. Dolayısıyla, kendini kamu hizmetine adamış, bunu şeref ve onur işi sayan, ömrünü bu uğurda harcayan insan tipi zavallı bir azınlık olmaya başlar, yer yer ve zaman zaman “enayi” sayılarak alay konusu edilir. Sonuç, taşeronlaştırmayı savunurken ileri sürülen gerekçelerin de ortadan kalkması ve bu usulün iktidar yandaşlarına kamu parasıyla kazanç sağlama yöntemine dönüşmesidir düpedüz. Ucunda ölümler olmasa, isterseniz buna da “kader” diyebilirsiniz. [email protected] AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kömür ve Ömür Adõm Ayakta Atõlõr... T BMM Başkanõ Şa- hin Beyoğlu’nda yürümektedir. O sõ- rada yaşlõ bir aşçõ lokan- tasõnõn önünde sarmõsak soymaktadõr. Aşçõ Şahin’e “İnsanlar patates bula- mıyor yemeye. Siz Mec- lis’te suşi yiyorsunuz” diye tepki gösteriyor. Aş- çõmõz ardõndan ekliyor, “Meclis’e milletvekili ola- rak geleceğim ama sizin partinizden değil.” Bu konuşmada bir umut var, bir canlanõş var. Yürümek adõmla baş- lar. Adõm, ancak ayakta atõlõr. Başka türlü yürün- mez. Sürünmek ise yürü- mek değildir. Ayağa kal- kamõyorsanõz, ayaklar al- tõnda kalõrsõnõz, çiğnenir- siniz, ezilirsiniz. Barõş, dostluk, dayanõş- ma, paylaşma, saygõ, sev- gi sözlüklerden silindi. İn- sana can veren bu güzel kavramlarõn yerlerini kar- şõtlarõ aldõ. Cumhuriyet’in en moralsiz, en huzursuz, en umutsuz dönemi yaşa- nõyor. Yõkõcõ dalgalar, yu- karõdan aşağõya, tüm top- luma yayõlõyor. Değil adõm atmaya, ayakta durmaya derman arama. İnsanõn en zayõf göründüğü an, belki de en güçlü olduğu zama- nõdõr. Orasõ kestirilmez. “İnsan, koşulları yara- tır.” Nusret ERTÜRK Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle