23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Mesleğimiz Umut Bizim En sevdiğim filmleri saymamı isteseler, belki ilk anda aklıma gelmez, adını veremem; ama sonradan, unutuşun pişmanlığıyla, Kostümcü’yü (The Dresser) hatırlarım. İzlemiş miydiniz? İzlemediyseniz, Peter Yates’in yönettiği, Albert Finney ile Tom Courtenay’in unutulmaz oyunlarıyla sinemanın “en iyileri” arasında yer alan filmi kollayın derim, belki televizyonda ya da DVD’de yakalarsınız. Yıllar önce seyretmiştim Kostümcü’yü. İki sahne beni çok etkilemişti. Biri, Finney’in treni durdurması... Öteki ise... İkinci Dünya Savaşı yılları. Askere gidemeyen yaşlı ya da sakat oyuncular tiyatro yapmayı sürdürüyor. Finney’in topluluğu da Shakespeare oyunlarıyla kent kent dolaşıyor. O arada İngiltere bombalanıyor. Yıkıntılar arasında yaşlı bir adamla karısı. Harabeye dönmüş evlerinin önünde, çaresiz, oturuyorlar. Finney yaklaşıyor onlara. Ve o akşamki temsil için cebinden çıkardığı tiyatro davetiyesini uzatıyor. Bombalar altında sanatı sürdürmek. Ne koşullar altında olursa olsun, “güzellik sunabilmek”. Pudovkin. Ünlü Sovyet yönetmeni. Sözlerindeki “sinema” sözcüğünü “sanat” olarak değiştirebilir miyiz acaba? Şöyle diyor: “Sinemanın temel amacı, insanlara yeni şeyler görebilmelerini öğretmek, içinde körü körüne yaşadıkları dünyayı bıraktırmak, evrenin anlamını, güzelliğini kavrattırmaktır.” Bir başka yönetmen, Luis Bunuel de, “Hangi toplumda olursa olsun, sanatçının bir sorumluluğu vardır” diyor. “Etkisi sınırlıdır gerçi; bir ressam ya da bir yazar tek başına dünyayı değiştiremez. Ama uyumsuzluğu diri tutabilir. Sanatçılar olmasa, güçlüler, her yaptıklarının onaylandığını, desteklendiğini ileri sürebilirlerdi. Aradaki bu küçük ayrılık son derece önemlidir.” Türkiye’de “sanatçı” denilince akla ilk gelen “şarkıcı” oluyor ya, sözü bir şarkıcıya, Woody Guthrie’ye verip aradan çekileyim: “Sana artık bir işe yaramadığını anlatan şarkılardan tiksiniyorum. Dünyaya ‘yitirmek’ için geldiğini söyleyen şarkılardan tiksiniyorum. Yitirmek. İşe yaramamak. Beş para etmemek. Neden? Çok yaşlısın, çok gençsin, çok şişmansın, çok zayıfsın, çok çirkinsin, ondan. Seni yıkan, seninle dalga geçen şarkılar... Son soluğuma, kanımın son damlasına kadar bu tür şarkılarla savaşacağım... Bu dünyanın senin dünyan olduğunu, seni yerden yere vursalar bile ayakta kalabileceğini kanıtlayan şarkılar söyleyeceğim. Kendinle, işinle onur duymanı sağlayan şarkılar. Senin gibi insanları anlatan şarkılar.” Yukarıdaki satırları daha önce yazdığım köşemdeki “Hoşça kal”dan aktarıyorum. Neden tekrarlıyorum bunları? Bu köşedeki yazılarımın temel ilkeleri bunlar olacak da ondan. Bir ilkem daha var: Alfred Hitchcock’un “Sinemada ilk altın kural: Can sıkmayacaksın” ilkesi. Anılarımı anlatacağım; kitaplara, filmlere değineceğim; futboldan, kedilerden, göçüp gitmiş dostlardan söz edeceğim. Carlyle, “Bir kitap yürekten gelmişse, ancak o zaman başka yüreklere ulaşabilir” diyor. Yazılarım sizin yüreklerinize ulaşacak mı, bilemiyorum; ama hepsi benim yüreğimden gelecek. Köşemin genel başlığı “Selam Olsun”... Livaneli’nin besteleyip seslendirdiği bir şiirimden... Selam olsun dağa taşa Yâranlara selam olsun Ormandaki kurda kuşa Cerenlere selam olsun Dünya üstü kara zindan Boynumuzda yağlı urgan Yolculardan hancılardan Soranlara selam olsun Ölüm canın has yoldaşı Diken gülün gönüldeşi Kar altında deniz düşü Görenlere selam olsun Kâğıdımız çaput bizim Kefenimiz bulut bizim Mesleğimiz umut bizim Kıranlara selam olsun Evet, yazıyorsanız mesleğiniz umut olacak elbet. Kıranlara, daha doğrusu, kırmaya yeltenenlere de selamınızı yollayacaksınız. Gülümseyerek. ÖZGE KESKİN Sayfalarca süren bir yazõdan ya da saatlerce süren bir filmden bile daha etkili olabilen bir sanat bu. Sõ- nõrõ hayal gücünüz kadar geniş, an- latõmõ çizgiler dolusu sonsuz, kimi zaman binlerce sözcüğü yetersiz kõ- labilecek denli etkili; güldürürken bolca düşündüren ve kuşkusuz faz- lasõyla zekâ isteyen bir sanat: Ka- rikatür. Hele böylesine zor bir meslekte 50 yõlõ geride bõrakmak ve hâlâ ilk günkü gibi üretmek, üretirken de öğretmek ancak Nezih Danyal gibi işini aşkla, yürekten yapan in- sanlarõn harcõ. Türk karikatürünün kilometretaşlarõndan olan çizer, sanatõna dair deneyimlerini ve hiç bitmeyen yeni projelerini Cum- huriyet okurlarõyla paylaştõ. Meslekte bu yõl yarõm asõrõ geri- de bõrakan usta çizerin hayatõna ka- rikatür çok küçük yaşlarda gir- miş. Hatta ilk karikatürlerini 8 ya- şõndayken sünnet düğününde he- diye gelen renkli kalemlerle çiz- meye başlamõş. Önce çizgi... “Herkes resim yapar ya ço- cukluğunda, aslında onlar re- sim değildir, çizgidir. Karikatü- re daha yakındır çizilenler ama bilmezler. Bu işe başlamamın nedeni çok ciddi bakmamdır o çizgilere” diyen Danyal karikatü- re çizgi romanlarõ taklit ederek başlamõş. İlk gerçek karikatürünü çizdiğinde ise 15 yaşõndaymõş. Okulu, hatta o zamanlar kitabõ bi- le olmayan bu sanatta ilk hocasõ ise “Ondan çok şey öğrendim” de- diği Altan Erbulak olmuş. Daha bu işe başladõğõ ilk yõllar- da can alõcõ bir sorun kurcalamõş Nezih Danyal’õn zihnini; “Neden bu işin bir okulu yok? Ve daha da önemlisi neden karikatürle il- gili kitap yok?” Bu soruna çözü- mü de gene kendi yaratmõş ve 1994’te “Karikatür Vakfı”nõ ku- rarak çocukluk hayallerini ger- çekleştirmiş. Bir zamanlar Türk karikatürünün dünyanõn en iyileri arasõnda ilk üç- te olduğunu belirten usta çizer “Türk karikatürünün içeriye döndüğü için geriye gittiğini” söylüyor ve nedenlerini “Şu anda var olmayan çeşitlilik, farklı çiz- gileri barındırmak ve tek düze- likten uzak olmak” diye sõralõyor. Türk karikatürünün düşüşe geç- mesinde yazõlõ mizahõn büyük pa- yõ olduğuna ilişkin görüşünü de şöyle dillendiriyor Nezih Danyal: “Karikatür çizgidir yazı değil. Bu ikisini birbirine karıştırmamak lazım. Nasıl notaların üzerine söz yazdığınızda o artık şarkı olu- yorsa bu da öyle. Çünkü kari- katür okunmaz ki, ben derdimi sadece çizgilerle anlatmaya ça- lıştım. Karikatürümün vurucu olmasına, yarayı örtmeyip teda- vi edici yöntemi bulmasına uğ- raştım.” ‘Artık karikatür sadece gönül okşuyor’ Gazetelerdeki siyasi karikatür- lerin de neredeyse bitme noktasõ- na geldiğini söylemeden geçeme- yen usta çizer, karikatürlere artõk kendi çizerlerinin otosansür uygu- ladõğõnõ söylüyor üzülerek. Dan- yal’a göre “karikatürün eski ta- dı yok, sadece gönül okşuyor.” Bugüne kadar karikatür sanatõna sayõsõz katkõ sağlayan yurtiçi ve dõ- şõnda yüzlerce sergi açõp bir o ka- dar da ödülün sahibi olan Nezih Danyal’õn durmaya niyeti yok! Yeni projeleri için gün sayõyor. Usta çizer, bir çizgi film stüdyosu kurmayõ istediğini ama öncesinde hep hayalini kurduğu “Karika- tür Müzesi” projesini hayata ge- çireceğini; kurduğu “Karikatür Vakfı” bünyesinde fazlasõyla mal- zeme olduğunu, bunlarõ kalõcõ ha- le getirmek için bu müzeyi kurmak istediğini belirtiyor. Bir de meslek hayatõnda doldur- duğu 50 yõlõ yakõn zamanda okur- larla buluşacak bir kitapla paylaş- mak istiyor. TYS davasõnõn gerekçeli kararõ açõklandõ Genel kurulun iptaline... Asıl sorun ‘kimlik’ YETKİN ARÖZ Dava, TYS’nin bir sendika olarak genel kurullarõnõ yasa ve tüzük gereklerine uyularak yapõlmasõ için açõldõ. Toplantõ yeter sayõsõ sağlanmadan genel kurulun açõlmasõ olasõ değildir. İpta- lini gerektirir. Bazõ yazarlar suçlama, yerme utancõna sõğõndõ- lar. Ne yazõk, sağduyusuna, kimliğine güvendiğimiz yazarlarõ- mõzõn bir bölümü de bu suçlama utancõna sõğõnarak bu kervana katõldõ. Bu uygulamalarda tarihsel sorumluluklarõ vardõr. İleri sürüldüğü gibi TYS’nin kapatõlmasõ söz konusu olmamõştõr. Böyle durumlarda sendika kapanmaz, yeniden kurallara uygun genel kurul yapma gereği doğar. TYS’nin asõl sorunu, kendi kimliğini doğru belirleme sorunu. Toplumsal açõlõmõnõ, düşün çizgisini, kuruluşundan bugüne gelen ana çizgisini doğru özümsemesi. Güç birliği, ilke birliği istemeli. Bir oldubittiye getirmek yerine üyelerinin genel kurula gelmesini sağlamalõ- dõr. Sadece kendisini seçtirecek “efradıyla” ilgilenmemelidir. TYS’nin sendikal oluşumuna, toplumcu çizgisine gelince bunu toplumsal gerçeklerle ve kendimizle yüzleşerek yapmalõyõz. “Yazarlık onuru” burada gerekli bize. ‘Temyize başvurduk’ ENVER ERCAN Kongrenin iptal kararõ, ileri sürüldüğü gibi, sahte imza atõldõ- ğõ için değil, hazirun cetvelinde 230 kişi bulunduğu, oysa 342 kişi bulunmasõ gerektiği için verildi. Karar üzerine temyize baş- vurduk. Çünkü TYS Tüzüğü’ne göre 2. toplantõ için üye tamsa- yõsõnõn 3’te 1’inin salonda bulunmasõ yeterli. 682 kişilik hazirun cetvelinin 3’te 1’i ise 228 kişi eder. Temyize başvurduğumuz için dava sürüyor. “Bütün sonuçlarıyla iptaline” ibaresi ise hukukçulardan aldõğõm bilgiye göre, mevcut yönetimin yasal olmadõğõ anlamõna gelmiyor. İptal kararõ kesinleşse bile, o kongreyi bağlõyor. Daha sonra yapõlan genel kurul geçerli. Asõl ilginç olanõ kongrenin hemen ardõndan, TYS şaibe altõnda kal- masõn diye olağanüstü genel kurul yapmamõza ve kendilerini de (Seyit Nezir, Yetkin Aröz, Sadık Albayrak) davet etmemize karşõn kongreye katõlmayõp davalarõnda õsrar etmeleri. Ve hâki- min, olağanüstü kongre yapõldõğõ için davalarõnõ düşürmesi üze- rine, davanõn yeniden görülmesi için Yargõtay’a başvurmalarõ. Bir insan kendi örgütüne bunlarõ yapar mõ, yaparsa bu hangi an- lama gelir? Bu sorunun yanõtõnõ ise kamuoyuna bõrakõyoruz. ANTALYA (Cumhuriyet) - Bu yõl 47.’si ya- põlacak Antalya Altõn Portakal Film Festiva- li’nin düzenleyicileri arasõnda yer alan AKSAV (Antalya Kültür Sanat Vakfõ) bir dönem Türki- ye adõna olumsuz imaj yaratan “Geceyarısı Ekspresi” ekibini festivale davet etti. Festivalin ana temasõ- nõn “Sinema ve Top- lumsal Etkileşim” ola- rak belirlenmesi fikrin- den yola çõkan ekip, “Geceyarısı Ekspresi” filminin yönetmeni Alan Parker, senaristi Oliver Stone ve filmin esin kaynağõ uyuşturu- cu kaçakçõsõ Billy Ha- yes’le iletişime geçti. AKSAV’dan bir ekip Cannes’da “Geceya- rısı Ekspresi” filmi- nin ekibiyle görüşme- ye çalõşõyor. Görüşmelerden olum- lu yanõt alõnmasõ durumunda film ekibi, hem festivale katõlacak, hem de Döşemealtõ’ndaki Antalya L Tipi Cezaevi bahçesinde film izleyip, mahkûmlarla sohbet ederek cezaevi koşullarõnõ görecek. Antalya Cezaevi’nde ‘Geceyarısı Ekspresi’ ekibi Parker ve Stone festivale davet edildi Nezih Danyal’õn karikatürdeki ilk hocasõ, “Ondan çok şey öğrendim” dediği Altan Erbulak. Gazetelerdeki çizerlerin karikatürlerine otosansür uyguladõklarõnõ söyleyen sanatçõ, Türk karikatürünün düşüşe geçtiği kanõsõnda. On beş yaşõndan beri karikatürle uğraşan yapan usta çizer Nezih Danyal elli yõlõ geride bõraktõ ‘Karikatürüneskitadõyok’ Kültür Servisi - Türki- yeYazarlarSendikasõ’nõn (TYS) 2007’de düzenle- diği 15. Olağan Genel Kurul’un iptaline ilişkin “gerekçeli karar” mah- keme tarafõndan açõk- landõ.Açõklamada,“Top- lantõ nisabõ sağlanma- dan yapõlan genel kurul, Sendikalar Kanunu ve Sendika Anatüzüğü ka- rarõnca geçerli olama- yacaktõr.Dolayõsõylasen- dikanõn 19-20 Mayõs 2007 tarihinde yapõlan genel kurulunun tüm so- nuçlarõileiptalinekarar verilmesi” yönünde açõ- lan “Davanõn kabülüne, genel kurulun tüm so- nuçlarõileiptaline”karar verildiği belirtildi. Sen- dikaüyeleriYetkinAröz, Sadõk Albayrak ve Seyit Nezir tarafõndan açõlan dava sürecini TYS Baş- kanõEnverErcanileda- vacõlardan Yetin Aröz yorumladõlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle