Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
17 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
İngiltere medyasında sağdan sola yazarlar,
Muhafazakâr-Liberal parti koalisyonunu,
yakın tarihin en önemli olayı, 1979’dan bile
çarpıcı bir dönüşümün başlangıcı, adeta
devrim gibi ifadelerle sunuyorlar. Derin bir
ekonomik krizin içinde, kimsenin
kazanamadığı bir genel seçimlerden sonra,
mecburen oluşan bir koalisyon üzerine bu
kadar büyük laflar ediliyor, hele “ilerici
muhafazakârlık” gibi “oxymoron” kavramlar
üretiliyorsa, durup biraz düşünmek gerekiyor.
Mecburen koalisyon
İngiltere’de 6 Mayıs’ta gerçekleşen
seçimlerde, Muhafazakâr Parti, on üç yıllık,
iyice yorulmuş, bir mali krizle boğuşan İşçi
Partisi karşısında tek başına iktidar olacak
çoğunluğu elde edemedi. Seçimlerde büyük
fark yaratması beklenen Liberal Parti,
seçimlerden beş iskemle kaybederek çıktı.
İngiltere’de seçimleri kaybeden lider istifa
eder. İşçi Partisi lideri Gordon Brown bu
geleneğe uyarak istifa etti. Muhafazakâr Parti
lideri Cameron, parti içinde, “elinden kaçırdı”,
“berbat etti” gibi homurdanmalar yükselmeye
başlarken eğer Liberallerle koalisyon kurmayı
başaramasaydı, istifa etmek zorunda
kalacaktı. Liberallerin lideri Cregg de eğer
yeterince taviz vermez, bir hükümetin dışında
kalırsa, örneğin Muhafazakârlar azınlık
hükümeti kurmayı tercih ederlerse, istifa
etmesi gerekecekti. İşçi Partisi’nin ise lider
değiştirmek durumunda olduğu bir dönemde,
mali krizin ortasında, tam da tatsız kararlar
alınması gerekirken muhalefete geçerek,
kendini güvenliğe almayı, toparlanmaya
çalışmayı seçmesi de akılcı bir tutum olacaktı.
Bu yüzden partinin liderlik ekibi, Cregg’in
ifade ettiği gibi, garip bir biçimde soğuk ve
isteksiz davranarak, olası bir koalisyonun
önünü tıkadılar.
Öyleyse, genelde şüpheci, sinik tavrı
benimsemeyi bir erdem kabul eden bir
medyada, bu zorunlu koalisyon için bu kadar
abartılı sıfatlar kullanma gereği nereden
kaynaklanıyor?
‘Yeni dönem’ filan
Doğru, bu İngiltere’nin 65 yıldır ilk
koalisyon hükümeti. Cameron (43) son 200
yılın en genç başbakanı. Ama esas
vurgulanan “işbirliğine dayalı siyaset ruhu
dönemi başlıyor” gibi bir şeyler… Bir The
Guardian, başyazısı, bu iki genç adamın ilk
basın toplantısının ardından, adeta nemli
gözlerle “çok umut verici” bulduğunu
söylüyordu. İngiltere, neredeyse, Thatcher’i
iktidara getiren 1979 seçimleri gibi, tarihi bir
dönemin başındaydı.
Tüm medyanın (bir iki aykırı sesin dışında)
ağızbirliği etmesi, koalisyonu İngiliz halkına
en uygun biçimde sunması gerekiyor.
“Çünkü dünyanın en dar kadrolu ve homojen
seçkinlerinin yönettiği” İngiltere’de egemen
sınıf seçmenin yüzde 35’inin iki ana partinin
dışındaki partilere oy vermiş olmasının ne
anlama geldiğini kavramış: Seçmen adeta
kabağın eninde sonunda başına
patlayacağını düşünerek, her şeye rağmen
İşçi Partisi’ni kitlesel olarak terk etmemişti.
Bu seçkinlerin ise, halk açısından son
derecede tatsız ekonomik tedbirlerin
alınacağı bir hükümete gereksinimleri olduğu
kesindi. Ama, İngiltere Merkez Bankası
Başkanı King’in deyimiyle “Bu dönemde
hükümet olacak parti, öyle tatsız tedbirler
alacaktı ki bir daha kuşaklar boyunca yeniden
hükümete dönemeyebilirdi”. Böyle bir
seçmen tepkisinin ise nereye açılacağı
bilinemezdi.
En iyisi, bu tedbirleri, tek bir parti değil de
bir koalisyon almalıydı. Bir parti de kendini
yenilemeye, adeta nadasa bırakılacaktı…
Eğer Cameron’ın hırsı, İşçi Partisi’nin de
liderlik sorunu olmasaydı bu parti
Muhafazakâr Parti olabilirdi… Hükümet
Muhafazakâr-Liberal koalisyonun elinde
kaldı. Şimdi kurulan hükümeti cilası çizilene
kadar parlatmaktan başka çare yok.
“Yeni dönem”, “yeni siyaset”, “adeta
devrim”… Hepsi boş laf. Olacaklar son
derecede açık ve klasik. Bu yüzden cilanın
çizilmesi kesin, hatta kısa zamanda tümden
soyulması, koalisyonun iç çekişmeler altında
çökmesi bile yüksek bir olasılık.
Yük yine halkın üzerine yıkılacak…
İngiltere genel seçimlere giderken 2010-11
yılı için yapılan bütçe açığı öngörüleri
GSMH’nin yüzde 11.3’üne ulaşıyordu;
İngiltere’nin açığı, Yunanistan’ın geçen yıl
yüzde 6.8 olarak geçekleşen açığının çok
üzerinde. İş çevrelerine, Merkez Bankası’na,
uluslararası mali sermayenin derecelendirme
kuruluşlarına göre bu açığın hızla kapatılması
gerekiyor.
Bankacı ailelerin, en ünlü özel okullarda
okumuş çocukları, Cameron ve Cregg’in
kurduğu koalisyonun, bu bütçe açığını nasıl
azaltmayı planladığına bakınca da durum tüm
açıklığıyla ortaya çıkıyor. Bu hükümet, açığı,
üst sınıfları, serveti vergilemek yerine, kamu
hizmetlerinde, bütçenin korumaya alınmamış
kesimi üzerinde yapılacak kesintilerle
kapatmayı planlıyor. İngiltere’nin 164 milyar
sterlinlik açığını kapatmak için gerekecek
kesintiler ise, 2010-14 arasında GSMH’nin
yıllık yüzde 2.5’ini geçiyor ve toplumsal
hizmetlerin bütçesinin yüzde 22’sine ulaşıyor:
Sağlık, eğitim, ulaşım, konut, belediye
hizmetleri gibi alanlarda tam anlamıyla bir
kıyım yaşanacak, hem de resmi işsizliğin 2.5
milyonun üstünde seyrettiği bir dönemde. Bu
kesintilerin, mali sermayeye aktarılan
kaynaklarla büyüyen bütçe açığını kapatırken
resesyonu depresyona çevirme olasılığı da
oldukça yüksek.
‘Her işte bir hayır’ olabilir mi?
Cameron, Cregg ikilisi, gelecek seçimlere,
hem bu kesintileri yapmış, hem de bunların
etkisini atlatmış olarak girmeyi planlıyorlar.
Ama birçok siyasi gözlemci, İşçi Partisi’nin,
deneyimli politikacıları, hem bu koalisyonun
fazla yürümeyeceğini, hem de bu arada İşçi
Partisi’nin, seçmende oluşacak kızgınlıktan
yararlanarak, Thatcher’i yeniden
anımsatarak, kendini yenilemiş ve güçlenmiş
olarak hükümete dönebileceğini
düşünüyorlar.
Aslında, birinci olasılığın gerçekleşmesi için
çok fazla neden var. Seçmenin kızgınlığının
yanı sıra, Muhafazakâr Parti’nin aşırı sağının
verilen tavizlerden çok rahatsız olduğu
anlaşılıyor. Liberallerin soluysa, sosyal
demokrat bir hükümet umarken,
muhafazakârların kucağına düşmüş olmaktan
çok huzursuz.
İşçi Partisi’nin beklentilerine gelince, en
azından iki koşulun yerine gelmesi gerekiyor.
Birincisi Blair’i iktidar yapan ekonomik,
siyasi koşullar artık yok. O zamandan bu
yana parti, nasıl olsa başka gidecek yeri yok
diye düşündüğü kesimlerden beş milyon oy
kaybetti. Şimdi bu gelenekten tümüyle
kopmuş bir liderlik ve imaj gerekiyor. İkincisi,
Blairizmin gurusu Anthony Giddens’in The
Christian Sceince Monitor’daki kapsamlı
değerlendirmesinde vurguladığı gibi, şimdi,
işçi sınıfının bilişim çağının sanayilerinde
çalışan kesiminin taleplerine ağırlık vermek,
finansal sektörün gücünü kıracak bir siyasi
hamle yapmak; özellikle “çevre koşullarını
korumaya ve iyileştirmeye”, enerji güvenliğini
arttırmaya yönelik sanayilerin
canlandırılmasına vurgu yapmak gerekiyor.
İngiltere’de ‘Yeni Politika’, ‘Bir Dönemin Sonu’…
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
ÇETKODER Başkanõ Göktaş’a göre, bankalar tüketiciyi gizli, görünmez bir şekilde soymaya devam ediyor
Kart aidatõ yurttaşõ bõktõrdõ
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Yaralı Değil
Yapıcı Kurultay!
Hafta sonunda CHP kurultayı var. Ana
muhalefet partisi bu olağan kurultaya yazık ki
çok olağanüstü koşullarda giriyor. Olağanüstü
koşullar, yalnız CHP için değil, ülke için de
geçerlidir.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir komplo
ile karşı karşıya kaldı; görevini bıraktı. Yalnız CHP
değil, tüm kamuoyu Baykal’ın hükümetten
komplonun ortaya çıkarılmasını istemesine
destek vermelidir.
Genel Başkan Baykal’ın ayrılması sonrasında
CHP bağlamında yaşananlar, kurultayın ve
sonrasının, doğrudan ya da dolaylı ama
kaçınılmaz olarak yine Baykal tarafından
biçimlendirileceğini gösteriyor. Şurası bir
gerçektir ki yıllardır izlenen parti içi örgütlenme
anlayışı ve politika üretimi süreçleri, oluşumlar ve
yapılanmalar, sonuçta, nesnel olarak, CHP’nin
geleceğini, yalnızca Baykal’ın belirleyici olacağı
bir noktaya taşımış bulunuyor.
Bu durum, Baykal’ın toplumsal sorumluluğunu
arttırıyor ve ağırlaştırıyor. Baykal, en ince
ayrıntılarına kadar saptadığı ve oluşturduğu CHP
yapısını, kurultayda ve sonrasında, şimdiye kadar
olduğundan çok daha etkili kılmanın tarihsel
göreviyle karşı karşıyadır.
Baykal genel başkanlığa dönmeyeceğini kesin
olarak açıklamalıdır. Bununla da kalmamalı, yeni
yönetimin oluşmasına yapıcı bir tutumla destek
olmalıdır. CHP Genel Başkanlığı, emanetçi eliyle
yürütülemez. Ülkenin siyasal koşulları buna izin
vermiyor; hemen gelmekte olan yaşamsal bir
halkoylaması ve rejimi bile etkileyecek genel
seçim çok yakındır.
Baykal, kurultayda, seçmen desteğini
alacağından kuşku duyulmayacak bir genel
başkan adayının seçilmesini sağlamak
zorundadır. Amaç, halkla bütünleşerek AKP
iktidarını sarsacak ve iktidara yürüyecek bir
yönetimin oluşmasının yollarını açmaktır.
Kamuoyu yoklamalarının böyle bir adayın
varlığını işaret etmiş olması Baykal’ın işini çok
kolaylaştırıyor.
Bu yapıldığında, CHP dışı siyasi arayışlar sona
ereceği gibi, AKP karşısında, ülkeyi yolsuzluk
batağı olmaktan kurtaracak, demokratikleşme ve
ekonomik gelişme programıyla gerçek anlamda
seçenek olacak bir CHP yaratılacaktır. Bu adımın,
altına konulacak sağlıklı taşlarla beslenmesi,
yalnız CHP için değil, Cumhuriyet’in değerlerinin
güçlenmesi için de gereklidir.
Emeğini, ömrünü ve oyunu, yıllardır hiçbir
karşılık beklemeden CHP’ye veren milyonlar
bunu istiyor! Toplumun bu isteği, kurultayda
karşılığını bulmalıdır.
Baykal, kurultaya mutlaka katılmalı, seçilecek
yeni genel başkanı kutlamalı ve parti içinde
dostluğu, barışı ve dayanışmayı güçlendirecek
bir duruşu sergilemelidir. Bunu yapmak bir
görevdir ve böylelikle ilk kez barış içinde bir genel
başkan değişimi gerçekleşmiş olacaktır.
Baykal’ın bu tarihsel işlevi yerine getirmesi,
şimdiye kadar elde ettiği siyasal birikimini ve
kimliğini de çok daha yukarı bir noktaya
çıkaracak, taçlandıracaktır.
Baykal’ın, kendisine de, CHP’ye de, ülkesine
de yapacağı en büyük, kalıcı ve görkemli olacak
tarihsel görev ve hizmet budur.
Önemli bir görev ve büyük bir sorumluluk da
Baykal’ın yerini kimse alamaz anlayışıyla
davranan, parti içi ve parti dışı kesimlere
düşüyor. Var olan koşullarda bu anlayışın ne
ölçüde demokratik olduğunu sormanın anlamı
yoktur.
Ancak, siyaseten var olmalarını neredeyse
tamamıyla Baykal’dan alan CHP’liler de hiç
olmazsa bu kez, barışçı, dayanışmacı ve
bütünleştirici bir yeni yönetim yapılanmasına katkı
verecek özveriyi, sevdiklerini söyledikleri Baykal
kadar göstermek zorundadırlar. CHP’ye
bağlılıkları, bir kez olsun, Baykal’a bağlılıklarının
önüne geçmeli ve yeni yönetimin oluşması
sürecini karıştırmaktan kaçınmalıdırlar. Bunu
sağlaması gereken de üst yönetimi oluşturan
Baykal’ın kendisidir!
Burada izninizle hiç de özel olamayan bir not
düşmem gerekiyor. 2004 yerel seçimleri
sonrasında 30 dolayında milletvekili
arkadaşımızla -hain damgası yiyeceğimizi ve
siyasi geleceğimizin yok edileceğini bile bile-, bir
İktidara Yürüyüş Hareketi başlattık. O günlerde
Sayın Baykal’a, CHP’nin grubunun kapalı
toplantısında kürsüden yaptığım konuşmayı
şöyle tamamlamıştım: “Sayın Baykal, sizi
seviyoruz, ancak, partimizi ve ülkemizi daha çok
seviyoruz. Lütfen sağlıklı bir yenilenmenin önünü
açın; bunun öncülüğünü siz yapın!”
Kurultayın yaralı olmaktan kurtularak yapıcı
olması için, başta il başkanları ve delegeler
olmak üzere tüm CHP’lilerin, bu tür bir çağrıyı
yapması ve CHP’yi iktidara taşımanın yolunu
açması, kaçınılmaması gereken bir zorunluluk;
tarihsel bir görev ve sorumluluktur!
yakupkepenek06@hotmail.com
Diyarbakır’da
10 kişiden 9’u işsiz
DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) -
Diyarbakõr’da her 10 kişiden sadece 1’i
çalõşõyor. Bu orana şehirdeki emekliler,
memurlar ve askerler de dahil.
Diyarbakõr’daki istihdam sorunu, Sosyal
Güvenlik Kurumu’nun (SGK)
açõklamalarõnda tüm çõplaklõğõyla gözler
önüne serildi. Diyarbakõr SGK Müdürü
Mehmet Şahin, Diyarbakõr’õn 1 milyon 515
bin 11 nüfusa sahip olduğunu kaydederek
SGK kapsamõndaki nüfusun toplam nüfusa
oranõnõn yüzde 52 olduğunu söyledi. Bu
oranõn, İstanbul’da yüzde 91, Ankara’da
yüzde 85, İzmir’de yüzde 88 ve Bursa’da
yüzde 93 olduğunu söyledi. Şahin,
“Diyarbakır’ın istihdam problemi var.
Aktif çalışanların nüfusa oranı yüzde
9.82’dir. Aktif çalışanların sayısı ise 148
bin 791 kişi” dedi. Diyarbakõr’da aylõk
ortalama 28 milyon 664 bin TL prim tahakkuk
ettiğini dile getiren Şahin, prim tahsilat
oranõnõn yüzde 88.52’de kaldõğõnõ kaydetti.
ATİNA (AA) - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanõ
Taner Yıldız, Sinop’ta nükleer santral
yapõlmasõ konusunda çalõştõklarõnõ
belirterek, çalõşmalarõn seviyeli ve verimli
gittiğini söyledi.
Yõldõz, “şartların uygun olması halinde,
Güney Kore ile nükleer santral
anlaşması yapacağız” dedi. Sinop ile
ilgili çalõşma gruplarõnõn, kõsa bir sürede
bu anlaşmayõ belli bir olgunluk
seviyesine getirmeye çalõşacaklarõnõ
anlatan Bakan Yõldõz, mutabõk
kalõnmasõ, ortak bir nokta bulunmasõ
halinde, bir hedef fiyat uygulamasõna ulaşõlmasõ
halinde anlaşma yapacaklarõnõ kaydetti. Yõldõz,
nükleer santralõn yapõmõnda yalnõzca bir ülkeyle
sõnõrlõ olmadõklarõnõ kaydederek, yapõm ve
finansman açõsõndan başka tekliflere de
açõk olduklarõnõ belirterek,“eğer başka
teklifler alırsak bunları da
değerlendiririz” diye konuştu. Nükleer
enerjide çeşitlendirmeye gitmeyi
hedeflediklerini aktaran Yõldõz,
enerjide stratejik açõdan, tek bir
teknoloji yerine, çeşitlendirmeyi
amaçladõklarõnõ ifade etti.
İki bin lira maaşla beş bin
masaj uzmanı aranıyor
Türkiye Masaj Enstitüsü Genel Müdü-
rü Sertaç Ak, son yıllarda turizmin göz-
desi haline gelen SPA merkezlerinin
masaj uzmanlığını kârlı bir meslek ha-
line getirdiğini, açtıkları masaj ensti-
tüsünden mezun olan kişilerin ise 2
ile 4 bin TL arasında maaşla işe başladığı-
nı söyledi. Ak, “Sektörde şu anda 5 bin ka-
lifiye masaj uzmanı açığı var” dedi. Eskiden
birkaç işletme ve hamamlarda istihdam
edilen masaj elemanlarının, şimdilerde otel,
SPA merkezleri ve hastanelerin vazgeçilmez
elemanları arasına girdiğini söyleyen Ak, bu
alanda yeterince uzman kişi bulunmadığın
aktardı. Ak “Bugüne kadar 4 binden faz-
la mezun verdik hâlâ taleplere yetiş-
mekte zorlanıyoruz” dedi.
EMRE DÖKER
İZMİR - Tüketiciler, Çevre ve Tü-
ketici Haklarõnõ Koruma Derneği’ne
(ÇETKODER) geçen yõl 55 bin şikâ-
yette bulunurken, bu yõlõn ilk dört ayõn-
daki şikâyet sayõsõ ise 76 bine ulaştõ.
ÇETKODER Başkanõ Mustafa Gök-
taş, tüketicilerin son yõllarda en çok
bankalardan şikâyet ettiğini söyledi.
Derneğin verilerine göre, 2009 yõ-
lõnda sadece kart aidatõ ödememek için
43 bin 750, bankalarõn ATM kullanõ-
mõndan gizlice aldõklarõ işlem bedel-
lerinin tüketiciye yansõmasõ nedeniy-
le 4 bin 513, verdikleri hizmet karşõ-
lõğõnda aldõklarõ ücretlerin yüksek
oluşu nedeniyle de 6 bin 216 kişi şi-
kâyete bulundu. Geçen yõl toplam 55
bin şikâyet başvurusu alan dernek, bu
yõlõn ilk 4 ayõnda ise 77 bin başvuru-
ya yanõt vermek zorunda kaldõ. Şikâ-
yetlerin büyük bölümü kredi kart ai-
datlarõ üzerine.
Yõllardõr bankalara karşõ şikâyetle-
ri artan tüketicilerin sõkõntõlarõnõ hü-
kümetin görmediğini söyleyen Dernek
Genel Başkanõ Mustafa Göktaş, “Dün-
yadaki tüm bankalar kriz nede-
niyle batmamak için direnirken bir
tek Türkiye’deki bankalar önemli
kârlar etti ve kâr etmeye de devam
ediyorlar. Bankacılık Devlet De-
netleme Kurulu keyfi çalışıyor.
Bankalar vatandaşı gizli, görün-
mez bir şekilde soymaya devam
ediyor. Bankacılık lobileri çok kuv-
vetli. Hükümetin ise umrunda bile
değil. Olan yine vatandaşa oluyor”
diye konuştu.
BURSA (AA) - Adõna açõlan ek
hesapta kalan 3 kuruşluk bakiye
yüzünden ihtarname gönderilen ve
bunun için 60.81 lira ödemeye
mahkûm edilen işçi, borcunun ‘2027
katının’ istenmesine tepki gösteriyor.
Özel bir şirkette çalõşan işçi Mutlu
Köksal, bir bankada bazõ ödemelerin
yapõlmasõ için hesap açtõrdõğõnõ
söyledi. Haberi olmadan söz konusu
hesaba bağlõ kredili ek hesap
açõldõğõnõ ifade eden Köksal, “Bu ek
hesabın açıldığını, adıma gelen
ihtarnameden sonra öğrendim. Bu
ek hesapta 3 kuruşluk ödenmeyen
bakiye kalmış. Bu borcun ödenmesi
için adıma noter aracılığıyla
ihtarname gönderildi. Bunu
ödeyemezsem birçok faiz işletileceği
de belirtiliyor” dedi. Tüketiciler
Birliği Genel Başkanõ Nâzım Kaya,
kredi kartõ, bireysel krediler ve ek
hesaplar kullandõğõnda kalan birkaç
kuruşluk borçlar nedeniyle
tüketicilerin çok daha büyük bedeller
ödeyerek mağdur edildiğini ifade etti.
Kaya, hesapta kalan 3, 5 ya da 10
kuruşluk bakiyeler yüzünden
bankalarõn, tüketiciye noterden
ihtarname gönderdiğini kaydetti.
İŞÇİNİN
‘3 KURUŞA
60 LİRA’
İSYANI
Yurttaşlarõn bankalarla ilgili
sorunlarõ gün geçtikte artõyor.
Bu yõlõn ilk 4 ayõnda yurttaşlar
tüketici derneklerine
ağõrlõğõnõ kart aidatlarõnõn
oluşturduğu 77 bin şikâyet
başvurusunda bulundu.
Ekonomi Servisi - Avrupa bölgesinde bu yõl en iyi
performanslar gösterecek ülkelerin arasõnda Türkiye’nin
de bulunduğu bildirildi. Avrupa İmar ve Kalkõnma
Bankasõ (ERDB) son raporunda Türkiye ve Ermenistan’õn
‘etkileyici bir toparlama’ sağladõğõnõ, bu yõlda
Avrupa’da en iyi performanslarõnõ gösteren ülkelerin
arasõnda yer almasõnõn beklendiğini belirtirken
Türkiye’nin, yüzde 5.9 büyüyeceği tahmininde de
bulundu. Wall Street Journal gazetesince yansõtõlan
raporda, yükselen petrol fiyatlarõnõn katkõda bulunduğu
Rus ekonomisinin bu yõl yüzde 4.4, gelecek yõlda ise
yüzde 4.6 büyümesi beklendiği kaydedildi.
ERDB: Türkiye
iyi toparlandı
TOKİ, SGK’nin
binalarınıyenileyecek
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Emekli
Sandõğõ, Bağ-Kur ve SSK’nõn birleştirilerek yeni-
den yapõlandõrõlmasõ ile kurulan Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK), yeniden yapõlandõrmaya paralel
olarak hizmet binalarõnõ da yenileyecek. SGK’nõn
hizmet binalarõnõn yenilenmesi için Toplu Konut
İdaresi (TOKİ) ile SGK arasõnda protokol imza-
landõ. Protokol kapsamõnda kullanõm ömrünü ta-
mamlayan SGK binalarõnõ yeniden yapacak olan
TOKİ, ilk aşamada 30 bölgede çalõşmalara başla-
dõ. SGK’ya yapõlan hizmet binalarõna karşõlõk
olarak, kuruma ait Ankara, İstanbul, Eskişehir, Ada-
na ve Mersin’de bulunan 192 milyon lira değe-
rindeki 168 taşõnmaz TOKİ‘ye devredildi.
AKP nükleerde teklif bekliyor