11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 17 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B İngiltere medyasında sağdan sola yazarlar, Muhafazakâr-Liberal parti koalisyonunu, yakın tarihin en önemli olayı, 1979’dan bile çarpıcı bir dönüşümün başlangıcı, adeta devrim gibi ifadelerle sunuyorlar. Derin bir ekonomik krizin içinde, kimsenin kazanamadığı bir genel seçimlerden sonra, mecburen oluşan bir koalisyon üzerine bu kadar büyük laflar ediliyor, hele “ilerici muhafazakârlık” gibi “oxymoron” kavramlar üretiliyorsa, durup biraz düşünmek gerekiyor. Mecburen koalisyon İngiltere’de 6 Mayıs’ta gerçekleşen seçimlerde, Muhafazakâr Parti, on üç yıllık, iyice yorulmuş, bir mali krizle boğuşan İşçi Partisi karşısında tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edemedi. Seçimlerde büyük fark yaratması beklenen Liberal Parti, seçimlerden beş iskemle kaybederek çıktı. İngiltere’de seçimleri kaybeden lider istifa eder. İşçi Partisi lideri Gordon Brown bu geleneğe uyarak istifa etti. Muhafazakâr Parti lideri Cameron, parti içinde, “elinden kaçırdı”, “berbat etti” gibi homurdanmalar yükselmeye başlarken eğer Liberallerle koalisyon kurmayı başaramasaydı, istifa etmek zorunda kalacaktı. Liberallerin lideri Cregg de eğer yeterince taviz vermez, bir hükümetin dışında kalırsa, örneğin Muhafazakârlar azınlık hükümeti kurmayı tercih ederlerse, istifa etmesi gerekecekti. İşçi Partisi’nin ise lider değiştirmek durumunda olduğu bir dönemde, mali krizin ortasında, tam da tatsız kararlar alınması gerekirken muhalefete geçerek, kendini güvenliğe almayı, toparlanmaya çalışmayı seçmesi de akılcı bir tutum olacaktı. Bu yüzden partinin liderlik ekibi, Cregg’in ifade ettiği gibi, garip bir biçimde soğuk ve isteksiz davranarak, olası bir koalisyonun önünü tıkadılar. Öyleyse, genelde şüpheci, sinik tavrı benimsemeyi bir erdem kabul eden bir medyada, bu zorunlu koalisyon için bu kadar abartılı sıfatlar kullanma gereği nereden kaynaklanıyor? ‘Yeni dönem’ filan Doğru, bu İngiltere’nin 65 yıldır ilk koalisyon hükümeti. Cameron (43) son 200 yılın en genç başbakanı. Ama esas vurgulanan “işbirliğine dayalı siyaset ruhu dönemi başlıyor” gibi bir şeyler… Bir The Guardian, başyazısı, bu iki genç adamın ilk basın toplantısının ardından, adeta nemli gözlerle “çok umut verici” bulduğunu söylüyordu. İngiltere, neredeyse, Thatcher’i iktidara getiren 1979 seçimleri gibi, tarihi bir dönemin başındaydı. Tüm medyanın (bir iki aykırı sesin dışında) ağızbirliği etmesi, koalisyonu İngiliz halkına en uygun biçimde sunması gerekiyor. “Çünkü dünyanın en dar kadrolu ve homojen seçkinlerinin yönettiği” İngiltere’de egemen sınıf seçmenin yüzde 35’inin iki ana partinin dışındaki partilere oy vermiş olmasının ne anlama geldiğini kavramış: Seçmen adeta kabağın eninde sonunda başına patlayacağını düşünerek, her şeye rağmen İşçi Partisi’ni kitlesel olarak terk etmemişti. Bu seçkinlerin ise, halk açısından son derecede tatsız ekonomik tedbirlerin alınacağı bir hükümete gereksinimleri olduğu kesindi. Ama, İngiltere Merkez Bankası Başkanı King’in deyimiyle “Bu dönemde hükümet olacak parti, öyle tatsız tedbirler alacaktı ki bir daha kuşaklar boyunca yeniden hükümete dönemeyebilirdi”. Böyle bir seçmen tepkisinin ise nereye açılacağı bilinemezdi. En iyisi, bu tedbirleri, tek bir parti değil de bir koalisyon almalıydı. Bir parti de kendini yenilemeye, adeta nadasa bırakılacaktı… Eğer Cameron’ın hırsı, İşçi Partisi’nin de liderlik sorunu olmasaydı bu parti Muhafazakâr Parti olabilirdi… Hükümet Muhafazakâr-Liberal koalisyonun elinde kaldı. Şimdi kurulan hükümeti cilası çizilene kadar parlatmaktan başka çare yok. “Yeni dönem”, “yeni siyaset”, “adeta devrim”… Hepsi boş laf. Olacaklar son derecede açık ve klasik. Bu yüzden cilanın çizilmesi kesin, hatta kısa zamanda tümden soyulması, koalisyonun iç çekişmeler altında çökmesi bile yüksek bir olasılık. Yük yine halkın üzerine yıkılacak… İngiltere genel seçimlere giderken 2010-11 yılı için yapılan bütçe açığı öngörüleri GSMH’nin yüzde 11.3’üne ulaşıyordu; İngiltere’nin açığı, Yunanistan’ın geçen yıl yüzde 6.8 olarak geçekleşen açığının çok üzerinde. İş çevrelerine, Merkez Bankası’na, uluslararası mali sermayenin derecelendirme kuruluşlarına göre bu açığın hızla kapatılması gerekiyor. Bankacı ailelerin, en ünlü özel okullarda okumuş çocukları, Cameron ve Cregg’in kurduğu koalisyonun, bu bütçe açığını nasıl azaltmayı planladığına bakınca da durum tüm açıklığıyla ortaya çıkıyor. Bu hükümet, açığı, üst sınıfları, serveti vergilemek yerine, kamu hizmetlerinde, bütçenin korumaya alınmamış kesimi üzerinde yapılacak kesintilerle kapatmayı planlıyor. İngiltere’nin 164 milyar sterlinlik açığını kapatmak için gerekecek kesintiler ise, 2010-14 arasında GSMH’nin yıllık yüzde 2.5’ini geçiyor ve toplumsal hizmetlerin bütçesinin yüzde 22’sine ulaşıyor: Sağlık, eğitim, ulaşım, konut, belediye hizmetleri gibi alanlarda tam anlamıyla bir kıyım yaşanacak, hem de resmi işsizliğin 2.5 milyonun üstünde seyrettiği bir dönemde. Bu kesintilerin, mali sermayeye aktarılan kaynaklarla büyüyen bütçe açığını kapatırken resesyonu depresyona çevirme olasılığı da oldukça yüksek. ‘Her işte bir hayır’ olabilir mi? Cameron, Cregg ikilisi, gelecek seçimlere, hem bu kesintileri yapmış, hem de bunların etkisini atlatmış olarak girmeyi planlıyorlar. Ama birçok siyasi gözlemci, İşçi Partisi’nin, deneyimli politikacıları, hem bu koalisyonun fazla yürümeyeceğini, hem de bu arada İşçi Partisi’nin, seçmende oluşacak kızgınlıktan yararlanarak, Thatcher’i yeniden anımsatarak, kendini yenilemiş ve güçlenmiş olarak hükümete dönebileceğini düşünüyorlar. Aslında, birinci olasılığın gerçekleşmesi için çok fazla neden var. Seçmenin kızgınlığının yanı sıra, Muhafazakâr Parti’nin aşırı sağının verilen tavizlerden çok rahatsız olduğu anlaşılıyor. Liberallerin soluysa, sosyal demokrat bir hükümet umarken, muhafazakârların kucağına düşmüş olmaktan çok huzursuz. İşçi Partisi’nin beklentilerine gelince, en azından iki koşulun yerine gelmesi gerekiyor. Birincisi Blair’i iktidar yapan ekonomik, siyasi koşullar artık yok. O zamandan bu yana parti, nasıl olsa başka gidecek yeri yok diye düşündüğü kesimlerden beş milyon oy kaybetti. Şimdi bu gelenekten tümüyle kopmuş bir liderlik ve imaj gerekiyor. İkincisi, Blairizmin gurusu Anthony Giddens’in The Christian Sceince Monitor’daki kapsamlı değerlendirmesinde vurguladığı gibi, şimdi, işçi sınıfının bilişim çağının sanayilerinde çalışan kesiminin taleplerine ağırlık vermek, finansal sektörün gücünü kıracak bir siyasi hamle yapmak; özellikle “çevre koşullarını korumaya ve iyileştirmeye”, enerji güvenliğini arttırmaya yönelik sanayilerin canlandırılmasına vurgu yapmak gerekiyor. İngiltere’de ‘Yeni Politika’, ‘Bir Dönemin Sonu’… DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ÇETKODER Başkanõ Göktaş’a göre, bankalar tüketiciyi gizli, görünmez bir şekilde soymaya devam ediyor Kart aidatõ yurttaşõ bõktõrdõ ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Yaralı Değil Yapıcı Kurultay! Hafta sonunda CHP kurultayı var. Ana muhalefet partisi bu olağan kurultaya yazık ki çok olağanüstü koşullarda giriyor. Olağanüstü koşullar, yalnız CHP için değil, ülke için de geçerlidir. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir komplo ile karşı karşıya kaldı; görevini bıraktı. Yalnız CHP değil, tüm kamuoyu Baykal’ın hükümetten komplonun ortaya çıkarılmasını istemesine destek vermelidir. Genel Başkan Baykal’ın ayrılması sonrasında CHP bağlamında yaşananlar, kurultayın ve sonrasının, doğrudan ya da dolaylı ama kaçınılmaz olarak yine Baykal tarafından biçimlendirileceğini gösteriyor. Şurası bir gerçektir ki yıllardır izlenen parti içi örgütlenme anlayışı ve politika üretimi süreçleri, oluşumlar ve yapılanmalar, sonuçta, nesnel olarak, CHP’nin geleceğini, yalnızca Baykal’ın belirleyici olacağı bir noktaya taşımış bulunuyor. Bu durum, Baykal’ın toplumsal sorumluluğunu arttırıyor ve ağırlaştırıyor. Baykal, en ince ayrıntılarına kadar saptadığı ve oluşturduğu CHP yapısını, kurultayda ve sonrasında, şimdiye kadar olduğundan çok daha etkili kılmanın tarihsel göreviyle karşı karşıyadır. Baykal genel başkanlığa dönmeyeceğini kesin olarak açıklamalıdır. Bununla da kalmamalı, yeni yönetimin oluşmasına yapıcı bir tutumla destek olmalıdır. CHP Genel Başkanlığı, emanetçi eliyle yürütülemez. Ülkenin siyasal koşulları buna izin vermiyor; hemen gelmekte olan yaşamsal bir halkoylaması ve rejimi bile etkileyecek genel seçim çok yakındır. Baykal, kurultayda, seçmen desteğini alacağından kuşku duyulmayacak bir genel başkan adayının seçilmesini sağlamak zorundadır. Amaç, halkla bütünleşerek AKP iktidarını sarsacak ve iktidara yürüyecek bir yönetimin oluşmasının yollarını açmaktır. Kamuoyu yoklamalarının böyle bir adayın varlığını işaret etmiş olması Baykal’ın işini çok kolaylaştırıyor. Bu yapıldığında, CHP dışı siyasi arayışlar sona ereceği gibi, AKP karşısında, ülkeyi yolsuzluk batağı olmaktan kurtaracak, demokratikleşme ve ekonomik gelişme programıyla gerçek anlamda seçenek olacak bir CHP yaratılacaktır. Bu adımın, altına konulacak sağlıklı taşlarla beslenmesi, yalnız CHP için değil, Cumhuriyet’in değerlerinin güçlenmesi için de gereklidir. Emeğini, ömrünü ve oyunu, yıllardır hiçbir karşılık beklemeden CHP’ye veren milyonlar bunu istiyor! Toplumun bu isteği, kurultayda karşılığını bulmalıdır. Baykal, kurultaya mutlaka katılmalı, seçilecek yeni genel başkanı kutlamalı ve parti içinde dostluğu, barışı ve dayanışmayı güçlendirecek bir duruşu sergilemelidir. Bunu yapmak bir görevdir ve böylelikle ilk kez barış içinde bir genel başkan değişimi gerçekleşmiş olacaktır. Baykal’ın bu tarihsel işlevi yerine getirmesi, şimdiye kadar elde ettiği siyasal birikimini ve kimliğini de çok daha yukarı bir noktaya çıkaracak, taçlandıracaktır. Baykal’ın, kendisine de, CHP’ye de, ülkesine de yapacağı en büyük, kalıcı ve görkemli olacak tarihsel görev ve hizmet budur. Önemli bir görev ve büyük bir sorumluluk da Baykal’ın yerini kimse alamaz anlayışıyla davranan, parti içi ve parti dışı kesimlere düşüyor. Var olan koşullarda bu anlayışın ne ölçüde demokratik olduğunu sormanın anlamı yoktur. Ancak, siyaseten var olmalarını neredeyse tamamıyla Baykal’dan alan CHP’liler de hiç olmazsa bu kez, barışçı, dayanışmacı ve bütünleştirici bir yeni yönetim yapılanmasına katkı verecek özveriyi, sevdiklerini söyledikleri Baykal kadar göstermek zorundadırlar. CHP’ye bağlılıkları, bir kez olsun, Baykal’a bağlılıklarının önüne geçmeli ve yeni yönetimin oluşması sürecini karıştırmaktan kaçınmalıdırlar. Bunu sağlaması gereken de üst yönetimi oluşturan Baykal’ın kendisidir! Burada izninizle hiç de özel olamayan bir not düşmem gerekiyor. 2004 yerel seçimleri sonrasında 30 dolayında milletvekili arkadaşımızla -hain damgası yiyeceğimizi ve siyasi geleceğimizin yok edileceğini bile bile-, bir İktidara Yürüyüş Hareketi başlattık. O günlerde Sayın Baykal’a, CHP’nin grubunun kapalı toplantısında kürsüden yaptığım konuşmayı şöyle tamamlamıştım: “Sayın Baykal, sizi seviyoruz, ancak, partimizi ve ülkemizi daha çok seviyoruz. Lütfen sağlıklı bir yenilenmenin önünü açın; bunun öncülüğünü siz yapın!” Kurultayın yaralı olmaktan kurtularak yapıcı olması için, başta il başkanları ve delegeler olmak üzere tüm CHP’lilerin, bu tür bir çağrıyı yapması ve CHP’yi iktidara taşımanın yolunu açması, kaçınılmaması gereken bir zorunluluk; tarihsel bir görev ve sorumluluktur! [email protected] Diyarbakır’da 10 kişiden 9’u işsiz DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - Diyarbakõr’da her 10 kişiden sadece 1’i çalõşõyor. Bu orana şehirdeki emekliler, memurlar ve askerler de dahil. Diyarbakõr’daki istihdam sorunu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) açõklamalarõnda tüm çõplaklõğõyla gözler önüne serildi. Diyarbakõr SGK Müdürü Mehmet Şahin, Diyarbakõr’õn 1 milyon 515 bin 11 nüfusa sahip olduğunu kaydederek SGK kapsamõndaki nüfusun toplam nüfusa oranõnõn yüzde 52 olduğunu söyledi. Bu oranõn, İstanbul’da yüzde 91, Ankara’da yüzde 85, İzmir’de yüzde 88 ve Bursa’da yüzde 93 olduğunu söyledi. Şahin, “Diyarbakır’ın istihdam problemi var. Aktif çalışanların nüfusa oranı yüzde 9.82’dir. Aktif çalışanların sayısı ise 148 bin 791 kişi” dedi. Diyarbakõr’da aylõk ortalama 28 milyon 664 bin TL prim tahakkuk ettiğini dile getiren Şahin, prim tahsilat oranõnõn yüzde 88.52’de kaldõğõnõ kaydetti. ATİNA (AA) - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanõ Taner Yıldız, Sinop’ta nükleer santral yapõlmasõ konusunda çalõştõklarõnõ belirterek, çalõşmalarõn seviyeli ve verimli gittiğini söyledi. Yõldõz, “şartların uygun olması halinde, Güney Kore ile nükleer santral anlaşması yapacağız” dedi. Sinop ile ilgili çalõşma gruplarõnõn, kõsa bir sürede bu anlaşmayõ belli bir olgunluk seviyesine getirmeye çalõşacaklarõnõ anlatan Bakan Yõldõz, mutabõk kalõnmasõ, ortak bir nokta bulunmasõ halinde, bir hedef fiyat uygulamasõna ulaşõlmasõ halinde anlaşma yapacaklarõnõ kaydetti. Yõldõz, nükleer santralõn yapõmõnda yalnõzca bir ülkeyle sõnõrlõ olmadõklarõnõ kaydederek, yapõm ve finansman açõsõndan başka tekliflere de açõk olduklarõnõ belirterek,“eğer başka teklifler alırsak bunları da değerlendiririz” diye konuştu. Nükleer enerjide çeşitlendirmeye gitmeyi hedeflediklerini aktaran Yõldõz, enerjide stratejik açõdan, tek bir teknoloji yerine, çeşitlendirmeyi amaçladõklarõnõ ifade etti. İki bin lira maaşla beş bin masaj uzmanı aranıyor Türkiye Masaj Enstitüsü Genel Müdü- rü Sertaç Ak, son yıllarda turizmin göz- desi haline gelen SPA merkezlerinin masaj uzmanlığını kârlı bir meslek ha- line getirdiğini, açtıkları masaj ensti- tüsünden mezun olan kişilerin ise 2 ile 4 bin TL arasında maaşla işe başladığı- nı söyledi. Ak, “Sektörde şu anda 5 bin ka- lifiye masaj uzmanı açığı var” dedi. Eskiden birkaç işletme ve hamamlarda istihdam edilen masaj elemanlarının, şimdilerde otel, SPA merkezleri ve hastanelerin vazgeçilmez elemanları arasına girdiğini söyleyen Ak, bu alanda yeterince uzman kişi bulunmadığın aktardı. Ak “Bugüne kadar 4 binden faz- la mezun verdik hâlâ taleplere yetiş- mekte zorlanıyoruz” dedi. EMRE DÖKER İZMİR - Tüketiciler, Çevre ve Tü- ketici Haklarõnõ Koruma Derneği’ne (ÇETKODER) geçen yõl 55 bin şikâ- yette bulunurken, bu yõlõn ilk dört ayõn- daki şikâyet sayõsõ ise 76 bine ulaştõ. ÇETKODER Başkanõ Mustafa Gök- taş, tüketicilerin son yõllarda en çok bankalardan şikâyet ettiğini söyledi. Derneğin verilerine göre, 2009 yõ- lõnda sadece kart aidatõ ödememek için 43 bin 750, bankalarõn ATM kullanõ- mõndan gizlice aldõklarõ işlem bedel- lerinin tüketiciye yansõmasõ nedeniy- le 4 bin 513, verdikleri hizmet karşõ- lõğõnda aldõklarõ ücretlerin yüksek oluşu nedeniyle de 6 bin 216 kişi şi- kâyete bulundu. Geçen yõl toplam 55 bin şikâyet başvurusu alan dernek, bu yõlõn ilk 4 ayõnda ise 77 bin başvuru- ya yanõt vermek zorunda kaldõ. Şikâ- yetlerin büyük bölümü kredi kart ai- datlarõ üzerine. Yõllardõr bankalara karşõ şikâyetle- ri artan tüketicilerin sõkõntõlarõnõ hü- kümetin görmediğini söyleyen Dernek Genel Başkanõ Mustafa Göktaş, “Dün- yadaki tüm bankalar kriz nede- niyle batmamak için direnirken bir tek Türkiye’deki bankalar önemli kârlar etti ve kâr etmeye de devam ediyorlar. Bankacılık Devlet De- netleme Kurulu keyfi çalışıyor. Bankalar vatandaşı gizli, görün- mez bir şekilde soymaya devam ediyor. Bankacılık lobileri çok kuv- vetli. Hükümetin ise umrunda bile değil. Olan yine vatandaşa oluyor” diye konuştu. BURSA (AA) - Adõna açõlan ek hesapta kalan 3 kuruşluk bakiye yüzünden ihtarname gönderilen ve bunun için 60.81 lira ödemeye mahkûm edilen işçi, borcunun ‘2027 katının’ istenmesine tepki gösteriyor. Özel bir şirkette çalõşan işçi Mutlu Köksal, bir bankada bazõ ödemelerin yapõlmasõ için hesap açtõrdõğõnõ söyledi. Haberi olmadan söz konusu hesaba bağlõ kredili ek hesap açõldõğõnõ ifade eden Köksal, “Bu ek hesabın açıldığını, adıma gelen ihtarnameden sonra öğrendim. Bu ek hesapta 3 kuruşluk ödenmeyen bakiye kalmış. Bu borcun ödenmesi için adıma noter aracılığıyla ihtarname gönderildi. Bunu ödeyemezsem birçok faiz işletileceği de belirtiliyor” dedi. Tüketiciler Birliği Genel Başkanõ Nâzım Kaya, kredi kartõ, bireysel krediler ve ek hesaplar kullandõğõnda kalan birkaç kuruşluk borçlar nedeniyle tüketicilerin çok daha büyük bedeller ödeyerek mağdur edildiğini ifade etti. Kaya, hesapta kalan 3, 5 ya da 10 kuruşluk bakiyeler yüzünden bankalarõn, tüketiciye noterden ihtarname gönderdiğini kaydetti. İŞÇİNİN ‘3 KURUŞA 60 LİRA’ İSYANI Yurttaşlarõn bankalarla ilgili sorunlarõ gün geçtikte artõyor. Bu yõlõn ilk 4 ayõnda yurttaşlar tüketici derneklerine ağõrlõğõnõ kart aidatlarõnõn oluşturduğu 77 bin şikâyet başvurusunda bulundu. Ekonomi Servisi - Avrupa bölgesinde bu yõl en iyi performanslar gösterecek ülkelerin arasõnda Türkiye’nin de bulunduğu bildirildi. Avrupa İmar ve Kalkõnma Bankasõ (ERDB) son raporunda Türkiye ve Ermenistan’õn ‘etkileyici bir toparlama’ sağladõğõnõ, bu yõlda Avrupa’da en iyi performanslarõnõ gösteren ülkelerin arasõnda yer almasõnõn beklendiğini belirtirken Türkiye’nin, yüzde 5.9 büyüyeceği tahmininde de bulundu. Wall Street Journal gazetesince yansõtõlan raporda, yükselen petrol fiyatlarõnõn katkõda bulunduğu Rus ekonomisinin bu yõl yüzde 4.4, gelecek yõlda ise yüzde 4.6 büyümesi beklendiği kaydedildi. ERDB: Türkiye iyi toparlandı TOKİ, SGK’nin binalarınıyenileyecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Emekli Sandõğõ, Bağ-Kur ve SSK’nõn birleştirilerek yeni- den yapõlandõrõlmasõ ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yeniden yapõlandõrmaya paralel olarak hizmet binalarõnõ da yenileyecek. SGK’nõn hizmet binalarõnõn yenilenmesi için Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ile SGK arasõnda protokol imza- landõ. Protokol kapsamõnda kullanõm ömrünü ta- mamlayan SGK binalarõnõ yeniden yapacak olan TOKİ, ilk aşamada 30 bölgede çalõşmalara başla- dõ. SGK’ya yapõlan hizmet binalarõna karşõlõk olarak, kuruma ait Ankara, İstanbul, Eskişehir, Ada- na ve Mersin’de bulunan 192 milyon lira değe- rindeki 168 taşõnmaz TOKİ‘ye devredildi. AKP nükleerde teklif bekliyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle