Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 17 MAYIS 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Çalışan Çocukların
Bitmeyen Çilesi...
Türkiye ile Rusya arasõndaki ilişkiler ‘çok yönlü stratejik ortaklõk’ olarak yeni bir düzeye geçiyor
Vizeye karşõlõk atom santralõ
ANDREY FEDYAŞİN
Rusya Devlet Başkanõ Dimitriy
Medvedev 11 Mayõs akşamõ An-
kara’ya vardõğõnda, Türkiye ziyaretinin
temel sonuçlarõnõn ne olacağõ önceden
biliniyordu. Ziyaretle ilgili önceden
yapõlan açõklamalarda, bu ziyaretin te-
mel hedeflerinin üst düzey işbirliği
konseyinin oluşturulmasõ (Rusya tara-
fõna Medvedev başkanlõk edecek), vi-
zenin kaldõrõlmasõna ilişkin anlaşmanõn
imzalanmasõ (bir ayõ geçmeyecek gi-
rişler için vize zorunluluğu kaldõrõlõyor)
ve atom santralõnõn inşasõ konularõ olduğu bil-
dirilmişti. Biz, Türkiye’yle siyaset, ekonomi ve
toplumsal kuruluşlar alanlarõ olmak üzere “üç
etaplı stratejik işbirliği anlaşması”nõ hayata ge-
çirmeye başlõyoruz.
İki taraf arasõnda imzalanacak olan anlaşmala-
rõn sayõsõ iki düzineden fazla. Böylelikle iki ül-
kenin ilişkileri, Türklerin “imtiyazlı işbirliği”,
bizim ise “çok yönlü stratejik ortaklık” adõ-
nõ verdiğimiz yeni bir düzeye geçiyor.
Ne zaman ki Rusya Devlet Başkanõ (ya da Baş-
bakanõ) Ankara’ya gitse ya da onun Türk mes-
lektaşõ Moskova’ya gelse, Avrupa’yõ telaş sarar.
Avrupalõlar, böyle dönemlerde, Türkiye’nin
Rusya’ya yönelmesinden ve Moskova’nõn ve
“Osmanlı Türkiyesi”nin “imparatorluk öz-
lemlerinin” dirildiği endişesine kapõlõr. Aslõn-
da, enerji açõsõndan bakõldõğõnda, Batõ’yõ ger-
çekten kaygõlandõrabilecek hususlar var. Gazp-
rom, Türkiye’nin doğalgazõnõn yüzde 63’ünü kar-
şõlõyor. Türkiye, Rusya’nõn doğalgaz ihracatõn-
da Almanya ve İtalya’dan sonra üçüncü sõrada
yer almakta. Türkiye’ye doğalgaz ihracõnõn bü-
yük bölümünü gerçekleştirdiğimiz “Mavi Akım”
projesinin yanõ sõra Türklerle birlikte “Mavi
Akım-2” projesi üzerinde çalõşõyoruz. Ayrõca
Türk tarafõ, “Güney Akımı” projesine katõlmaya
hazõr olduğunu açõklamõş durumda.
Türkiye’ye yõlda 1.8 milyar dolarlõk petrol ih-
racõnõn yanõ sõra 1.1 ile 1.3 milyar dolar arasõn-
da, petrol ürünleri ihracõnõ gerçekleştiriyoruz. Bu-
nun dõşõnda Rusya, Samsun-Ceyhan petrol bo-
ru hattõnõn inşasõna katõlmaya onay vermiş bu-
lunuyor.
Enerjide işbirliği öyle bir noktaya gelmiş du-
rumda ki, doğalgaz ve petrole dayalõ dostluğun
bizim çõkarõmõza mõ yoksa Türklerin çõkarõna mõ
olduğu ya da Türkiye ile Rusya’nõn boru hatla-
rõ olmadan dost olup olmayacağõ sorularõna ya-
nõt verebilmenin imkânõ yok. Her şey birbirine
öyle iç içe girmiş durumda ki, enerji alanõyla si-
yaset alanõnõ birbirinden ayõrmanõn artõk imkâ-
nõ yok.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, sadece Avrupa’da
değil, ABD’de, Asya’da ve Müslüman dünya-
sõnda da ilgiyle takip ediliyor. Kabul etmek ge-
rekiyor ki Türkiye, Brüksel’le ilişkilerinde
“Moskova kartını” daima ustalõkla kullana-
gelmiştir. Örneğin, 2002 Kopenhag Zirvesi’nde
Türkiye’ye yeşil õşõk yakõlmayõnca Tayyip Er-
doğan, hemen Moskova’ya bir ziyaret düzen-
lemişti. Ankara açõsõndan, kendisinin gerektiğinde
yön değiştirebileceğini gösterebilmek, son de-
rece önemli. Diğer taraftan, AB, Türkiye’ye tam
üyelik vermeyerek, kendi elleriyle Ankara’yõ
Moskova’ya itmiş oluyor. Türkiye’nin AB’ye
tam üyelik müzakerelerinin 2005 yõlõnda başla-
masõna rağmen, müzakere süreci bloke edilmiş
durumda. Fransa ve Almanya ise Türkiye gibi
kalabalõk (ve aynõ zamanda Müslüman) nüfusu
olan bir ülkeyi aralarõnda görmek istemedikle-
rini açõkça söylüyorlar. Türkiye açõsõndan en azõn-
dan önümüzdeki 10 yõl içinde AB üyeliğinin söz
konusu olmadõğõ, giderek netlik kazanõyor. Tür-
kiye de bu durumda doğal olarak alternatif ara-
yõşõna girdi. Dõş politikada ağõrlõğõnõn artmasõ-
nõn kendi bölgesindeki ekonomik ve siyasi
ağõrlõğõnõn artmasõndan geçtiğini fark eden An-
kara yönetimi, kendi bölgesinde güçlenmenin de
Moskova olmadan gerçekleşemeyeceğini görü-
yor.
Türkiye’nin (Rusya’nõn yardõmõyla) bütün Ön
Asya, Güney Avrupa ve Ortadoğu’nun enerji üs-
sü haline dönüşmesi, onun bölgesel alanda is-
tediği ağõrlõğõ sağlamasõna
yardõmcõ olacaktõr.
Üç devletin farklı yö-
nelişleri
Türkiye, Kafkasya’daki ge-
lişmelerle de ilgileniyor ve
burada da Rusya ile Türki-
ye’nin kendi tutumlarõnõ
uyumlulaştõrmalarõ, gayet iyi
sonuçlar verebilir. Kafkas-
ya’daki üç devlet de farklõ
dõş merkezlere yönelmiş du-
rumda: Ermenistan Rusya’ya,
Azerbaycan soydaş Türki-
ye’ye, Gürcistan ise NATO ve
ABD’ye yönelmiş durumda.
Kafkasya gibi bir bölgede
farklõ dõş politik yönelimlerin
ne gibi olaylara yol açabile-
ceğini ise yakõn zaman önce-
ki Gürcistan Savaşõ, açõk bi-
çimde gösterdi. Oysa Türkiye
ile Rusya arasõnda bölgesel iş-
birliğinin başlamasõ, son de-
rece yararlõ sonuçlar doğura-
bilir.
Şayet Kafkasya’ya istikrarõ
getirmekte ne AB, ne AGİT ne
de Birleşmiş Milletler başarõ
gösteremiyorsa, neden bu iş
Rusya ile Türkiye’nin girişimi
ile kurulacak bölgesel Kafkas
forumu tarafõndan çözülme-
sin? Üstelik Türkiye, geçen yõl
böyle bir teklifte bulunmuştu.
Rusya ile Türkiye’nin Çar II.
İvan döneminden bu yana sü-
regelen ilişkileri paradokslar-
la dolu. İki ülke arasõnda ça-
tõşmalar da anlaşmalar da ek-
sik olmadõ. Gerginlik ve ya-
kõnlaşma dönemleri sürekli
birbirini takip etti, ki şimdi biz,
yeniden bir yakõnlaşma döne-
mine girildiğini görüyoruz.
Türkiye, Rusya’nõn çeşitli
alanlarda işbirliğini içeren
60’tan fazla anlaşma imzala-
dõğõ tek NATO ülkesi. Şimdi
ise bu ilişkiler, stratejik or-
taklõk düzeyine geçiyor.
Rusçadan çeviren:
Deniz Berktay
(Rusya resmi haber ajansı
RİA Novosti,
11 Mayıs 2010)
Türkiye, Rusya’nın 60’tan fazla anlaşma
imzaladığı tek NATO ülkesi. Vizenin
kaldırılması ve atom santralı inşası konusu
anlaşmalar arasında. Türkiye’nin
(Rusya’nın yardımıyla) bütün Ön Asya,
Güney Avrupa ve Ortadoğu’nun enerji
üssü haline dönüşmesi, onun bölgesel
alanda istediği ağırlığı sağlamasına
yardımcı olacaktır.
AB’nin tehlikeli oyunu
MARK WEISBROT (*)
Avrupa Birliği (AB) ile Uluslarara-
sõ Para Fonu (IMF) arasõnda yapõ-
lan, kõtadaki zayõf ekonomilere ve fi-
nansal piyasalara 960 milyar dolarlõk
destek sağlama anlaşmasõ dünyanõn
her yerindeki yatõrõmcõlarõ sakinleştir-
miş gibi görünüyor. Ama bu adõm, kõ-
sa vadede bile, altta yatan sorunu çöz-
mez. Sorun, bunun rasyonel olmayan
bir ekonomi politikasõ olmasõnda. Yu-
nan hükümeti, AB yetkilileri (Avrupa
Komisyonu ile Avrupa Merkez Ban-
kasõ’nõ da kapsayan) ve IMF ile mev-
cut ekonomik sorunlarõ daha da büyü-
tecek bir anlaşmaya vardõ. Bu, AB ve
IMF arasõndaki anlaşmanõn pazarlõğõnõ
yürüten ekonomistler tarafõndan da bi-
linen bir gerçek. Tahminler, Yunanis-
tan’õn gayri safi yurtiçi hasõlasõnõn
yüzde 115’i olan mevcut borcunun,
yapõlan programlarõn uygulanmasõ ha-
linde 2013 yõlõnda yüzde 149 olacağõ-
nõ gösteriyor. Bu demektir ki, üç yõl-
dan kõsa bir sürede ve büyük bir olasõ-
lõkla daha da önce, Yunanistan bugün
yaşadõğõ krizin aynõsõnõ tekrar yaşaya-
cak. Dahasõ, Yunanistan
Maliye Bakanõ, bu yõl GSYİH’deki
azalmanõn geçen yõlki yüzde 1’lik dü-
şüşün de altõna ineceğini ve yüzde
4’lük bir düşüş yaşanacağõnõ öngörü-
yor. Gelgelelim bu öngörünün fazlaca
iyimser olduğu söylenebilir. Diğer bir
deyişle, Yunan halkõnõ çok büyük bir
sõkõntõ bekliyor. Ekonomi küçülecek,
borç yükü büyüyecek ve büyük bir
olasõlõkla borç takviminin yeniden be-
lirlenmesi, şekillendirilmesi ve-veya
Avro’dan vazgeçilmesi seçeneği ile
karşõ karşõya kalõnacak. Bu felaketten
alõnacak dersler var. Bi-
rincisi, hiçbir hükümet
ucu açõk bir durgunluğu
garanti altõna alan bir an-
laşmanõn altõna imza at-
mamalõdõr ve kendisini
krizden çekip çõkarma işi-
ni nihai olarak dünya eko-
nomisine bõrakmamalõdõr.
Büyümek gerek
Nominal döviz kurunu sa-
bit tutarken, maaşlarõ ve
fiyatlarõ düşük tutmak için
işsizlik oranõnõ kasti olarak yükselte-
rek “iç devalüasyon” yoluna gitmek,
sadece adaletsiz değil aynõ zamanda
sürdürülebilmesi olanaksõz bir yön-
temdir. Başlangõçtaki borç yükü göz
önünde bulundurulduğunda bu görüş,
özellikle Yunanistan için daha da doğ-
rudur. Sokaklara dökülen on binlerce
Yunanlõ haklõ, AB ekonomistleri ise
haksõzdõr. Durgunluktan kurtulmanõn
yolu küçülmek değildir. Durgunluktan
çõkmak için büyümek zorundasõnõz,
çok yavaş da olsa, tõpkõ ABD’nin yap-
tõğõ gibi...Eğer AB ve IMF Yunanis-
tan’a bir büyüme seçeneği sunmaya-
caklarsa, ülkenin Avro’yu terk edip,
borçlarõ için pazarlõk masasõna otur-
masõ kendisi için daha hayõrlõ olur. Ar-
jantin 1998’lerin ortalarõndan,
2001’lerin sonuna kadar, halkõn yarõsõ-
nõ yoksulluğa iten büyük
bir bunalõmõn acõsõnõ yaşar-
ken “iç devalüasyon” stra-
tejisini denedi. Sonunda
kendisini dolara sabitledi
ve borçlarõnõn üstüne yattõ.
Ekonomi bir çeyrek daha
küçüldü, ama daha sonra
güçlü bir iyileşme sonu-
cunda, izleyen 6 yõl boyun-
ca yüzde 63 büyüme kay-
detti. (Tam tersine “iç de-
valüasyon” süreci sadece
süresi belirsiz bir durgun-
luk vaat etmekle kalmaz,
bir işe yararsa bile çok uzun ve çok
yavaş bir iyileşme vaat eder. Bunun
örneklerini IMF’nin Letonya ve Es-
tonya için yaptõğõ öngörülerde de gö-
rüyoruz. Her iki ülke için de durgun-
luk öncesi rakamlara geri dönülebil-
mesi için 8-9 yõl daha beklenmesi ge-
rektiği öngörülüyor.) AB yetkilileri
geçen perşembe günü durumun düzel-
tilmesi için “kantitatif/nicel genişle-
me” kullanõlmasõ üzerinde durulmadõ-
ğõnõ söyleyerek piyasalarõ altüst etti.
(Örneğin ABD Merkez Bankasõ’nõn
son birkaç yõl içinde 1.5 trilyonluk bir
ayar yapmasõ gibi.)
AB yetkilileri aynõ zamanda hâlâ dur-
gunlukta olan veya durumu biraz dü-
zelmiş olan ülkelerdeki açõklarõn daha
fazla azaltõlmasõ gerektiğini vurgula-
yan açõklamalarda bulundular. Hafta
sonu yaptõklarõ anlaşma, yeteri kadar
olmasa da bu açõklamalarõ bir ölçüde
tersine çevirdi. Uzmanlar Yunanistan
ve Portekiz, İtalya, İrlanda ve İspanya
gibi zayõf ekonomileri sorunlarõ yü-
zünden suçlamakta acele ettiler. Her
ne kadar söz konusu ülkelerdeki aktif
varlõklar dünyanõn birçok yerinde ol-
duğu gibi şişirilmiş ve büyüme yõlla-
rõnda harcamalarda aşõrõya kaçõlmõş
bile olsa, zor durumdaki ülkelerin büt-
çe açõklarõnõ yükselten dünyadaki dur-
gunluğun asõl müsebbipleri kendileri
değildi. Daha da önemlisi, şimdi asõl
sorun şu: AB ve IMF bu ülkelere hâlâ,
bir ortaçağ tedavi şekli olan hastayõ
kanatma yöntemini öneriyorlar. Bu
değişene kadar gelecekte çok daha
fazla sorun yaşanmasõnõ beklemek ge-
rekiyor.
(*) Ekonomi ve Politika Araştırma
Merkezi - Washington, (Eşbaşkan)
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç
Baturalp (International Herald
Tribune, 13 Mayıs 2010)
Çocukların kabulü olanaksız ağır ve tehlikeli
işlerde çalıştırılmalarının önlenmesi için La
Haye’de Uluslararası Çalışma Bürosu (BIT) ve
Uluslararası Çalışma Örgütü (OIT) tarafından 11-
12 Mayıs’ta 80 ülkeden 450 delegenin
katılmasıyla düzenlenen konferans, ne yazık ki
ülkemiz medyasında neredeyse bütünüyle es
geçilmiştir. Çocukların ağır, güvencesiz, tehlikeli
işlerde çalıştırılması dünyanın olduğu gibi
ülkemizin de acilen çözüme muhtaç, kanayan
yaraları arasındadır.
Hollanda’nın ünlü La Haye kentinde düzenlenen
ve iki gün süren söz konusu konferansta
uluslararası çalışma örgütleri UNICEF ve
UNESCO konunun halihazır durumu, 1999’dan
günümüze bu konuda nereden nereye gelindiği,
2016’ya kadar olan yeni dönemde yapılacakların
planlanarak yeni bir “yol haritasının” kabulü
tartışılmış, konuyla ilgili bilimsel raporlar enine
boyuna irdelenmiştir. Ancak şunu hemen
söylemek mümkün. Çocukların çalıştırılması gibi
yaşamsal bir sorunda, geçen sürede ne yazık ki
bir arpa boyundan fazla ilerleme sağlanamamıştır.
Biraz da bu yüzden katılımcılar, yeni yol
haritasının çok daha güçlü bir dinamizmle ele
alınması, izlenmesi konusunda birleşmişlerdir.
Sorun çeşitli açılardan yaşamsal önemdedir ve
sorunun artarak sürüp gitmesi insanlık için yüz
karasıdır. Sağlıktan, eğitimden yoksun, bir lokma
ekmeğe muhtaç küçük çocukların tehlikeli olduğu
kadar boylarından büyük ağır işlerde çalışmak
zorunda olmaları ve yönetimlerin bu faciaya
duyarsız kalmalarının bağışlanacak bir yanı yok.
Önde gelen nedenler arasında, kuşkusuz,
yoksulluk ve çocuk işçilerin “ucuz”, vergisiz
çalıştırılmaları.. sosyal külfetsiz işgücüne tamah
edenlerin ve ailelerin yoksulluğunun yanı sıra
yönetimlerin duyarsızlığı yer almaktadır.
Uluslararası Çalışma Bürosu’nun (BIT) tanımına
göre çocukların ağır, kötü ve tehlikeli işlerde
haftada 43 saat gibi uzun süreler çalıştırılması
beden sağlığını olduğu gibi ruh sağlığını da tehdit
etmektedir. 2004-2008 tarihleri arasında 5 ile 17
yaş aralığında çalışan çocuklarını sayıları 222
milyondan 215 milyona gerilemiştir. Yüzde 3’lük
gerilemeyi, kuşkusuz başarı saymak mümkün
değildir. Söz konusu gerileme 5-14 yaşlarındaki
çocuklarda ise yüzde 10, 15-17 yaş
aralığındakilerde yüzde 20’dir. Ne ki, çocukların
çalıştırılmasının önlenmesinde 1999’dan
günümüze, ilerleme salyongoz hızıyla
gerçekleştirilmiştir. Savaş bu hızla sürerse,
2016’ya kadar olan dönem sorunun çözüme
ulaştırılması için fazla umut vermemektedir. Le
Monde yazarı Brigitte Perucca’nın UNESCO’nun
bir raporuna dayanan yazdıklarına bakılırsa ağır ve
tehlikeli işlerde çalışan küçük kız çocuklarının 88
milyon olan sayıları yüzde 15 azalmıştır. Buna
karşılık aynı nitelikteki işlerde çalışan erkek
çocukların sayıları (15-17 yaş) yüzde 7 artarak 128
milyona ulaşmıştır. Kara Afrika’da dört çocuktan
biri ağır işlerde çalıştırılmaktadır.
Sorun aslında çok yönlü ve karmaşık. Ne ki
temelinde yoksulluğun olduğundan da kuşku yok.
Ama daha da kötüsü bu yaşamsal önemdeki
sorun salt yoksul ülkelere özgü değil. Sorun
zengin ülkeler için de geçerli. Söz konusu
ülkelerde sorun daha çok olayını yeteri kadar
ciddiye alınmamasından kaynaklanıyor. Buna
karşılık Brezilya gibi gelişmekte olan bir ülke bazı
önlemlerle sorunu yüzde 50 gibi ciddi bir oranda
çözüme ulaştırmayı başarmıştır. Uluslararası
çalışma örgütleri, biraz da bu yüzden Brezilya
örneğini bu konuda sorunu olan ülkelere
önermektedir. Brezilya’da Başkan Lula’nın büyük
başarılarından biri olarak görülen çözüm, aslında
basit. Devlet, çocukları çalışmak zorunda olan
ailelere para yardımı yaparak sorunu önemli
oranda çözmeyi başarmış ve çalışmak zorunda
olan çocukların sayısının yüzde 50 oranında
azaltılmasını sağlamıştır. Devletin “aile bursu”
olarak adlandırılan para yardımının tek koşulu ise
çocukların aşılarını düzenli olarak yaptırmaları,
derslerine en az yüzde 85 oranında devam
etmeleri. Ailelere her ay ödenen para yardımının
yönetimi ise münhasıran annelere verilmektedir.
Sorunun ülkemizdeki varlığı, kuşkusuz, kimse için
sır değil. AKP liderinin, işsizliği tavana vuran,
tarımı kendi kendine yetmeyi çoktan arkada
bırakmış yoksul ülkesinin halkına çok çocuk
yapmaları için işi ödül vermeye kadar vardırması
yerine çocukları çalışmak zorunda olan yoksul
ailelere, Brezilya örneğinde olduğu gibi devlet
yardımı yaparak onları hem ağır ve tehlikeli işlerde
çalışmaktan kurtararak okullu olmaya
yönlendirmesi, hiç kuşku yok çok daha yararlı ve
isabetli bir davranış olacaktır.
Dimitriy Medvedev ve Başbakan Erdoğan (AFP)
AFP