Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Afganistan’da Yeni Strateji
Arayışları Üzerine..
“Kaybedilmiş bir savaşı sonlandırmayı bilmek
gerek.” Fas asıllı ünlü yazar ve felsefeci Tahar
Ben Jailoun’un Le Monde gazetesinde
yayımlanan Afgan savaşıyla ilgili ilginç yazısı bu
başlığı taşıyor. (Le Monde, 26.02.2010) Aslında
salt birkaç dakika da olsa Başkan Obama’ya
şu basit olduğu kadar açık sözleri söylemek
için telefon etmek isterdim: Afganistan’ı
unutun! Bu savaşı asla kazanamazsınız. Bunun
nedeni ordunuzun iyi olmaması ya da
düşmanın sizden daha güçlü olması ya da
müttefik eksikliği değil. Nedeni sadece, bu
ülkenin hiçbir ordunun bu topraklardaki
isyancıları yenmesine olanak tanımayan
yapısıdır.
“Yüz binlerce asker gönderen Sovyetler bu
açık seçik gerçeği gördü ve çekilerek sorunları
Batılılara bıraktılar. Bu muhteşem ne ki
ulaşılması zor ve karmaşık ülkede, barbarlık
sığınacak bir yer, bir mağara, bir kaynak bulmuş
ve tüm dünyaya benzerine rastlanmayan bir
sertlikle karşı çıkmaktadır. Bu barbarlara
isterseniz Taliban, isterseniz uyuşturucu
kaçakçıları ya da yasa tanımayan maceracılar
diyebilirsiniz. Ne var ki hiçbir Amerikalının
çözmeyi başaramayacağı bir mizaca sahip olan
bu insanlar, ülkede dolaşmakta, yakıp
yıkmaktadır. 22 Şubat 2001’de Taliban’ın,
büyük bir uygarlığın mirası toprak ve taştan
yapılmış Buda anıtlarını havaya uçturdukları
gün, uygar insanlık yenilmiştir. Arabistan’ın,
Afrika’nın, Mağrip’in Müslümanları yapılan bu
barbarlığı kınamamışlardır. Ardından sıra
insanlara saldırmaya gelmiştir. Çaresiz Başkan
Karzai, bilinen koşullarda, ülkesini harap eden
askeri çözüme alternatif üretmek kaygısıyla 28
Ocak’taki Londra Konferansı’nda ‘ılımlı’
Taliban’la uzlaşılması stratejisini ortaya atmıştır.
Ama Başkan, ne yazık ki, Taliban’ın sözlüğünde
‘uzlaşma’ sözcüğünün yer almadığını
unutmuştur.’
Tahar Ben Jalloun, bir bölümünü
aktardığımız yazısında, çözümün tüm
güçlüklere karşın yine de diplomaside
olduğunu vurgulamaktan geri kalmamaktadır.
Ancak bu yönde atılan adımların her defasında
çıkmazla sonuçlandığı da bir gerçektir. Biraz
da bu yüzden ABD ve NATO’Iu müttefikleri,
sürekli yeni stratejiler arayışında
görünmektedirler. Çoğunca savaşın
yoğunlaştırılmasına dönük olan bu stratejiler
arasında, kuşkusuz, kimsenin arayıp da
bulamadığı kimi “ılımlı Taliban’la” şeriat
karşılığında silah bırakma önerisinden düpedüz
“rüşvete” kadar uzanan çözümler yer
almaktadır. Ne ki bu yöndeki yaklaşımlar başta
kadın hakları olmak üzere atılan bazı utangaç
gelişmelerin ve özgürlüğe benzeyen ne varsa
silinip yok edileceği çok daha karanlık bir
Taliban rejiminin yeniden ülke üzerine çökmesi
tehlikesini de beraberinde getirmektedir.
Kafa karıştıran stratejilerin en yenisi, ünlü
afyon üretimi konusundadır. ABD ve NATO bir
süredir bu konuya farklı yaklaşma eğiliminde
görünmektedir. Örneğin makul gibi görünen
afyon üretim alanlarının yok edilmesi, böylece
de Taliban terörünü ayakta tutan uyuşturucu
gelirlerinin ortadan kaldırılarak yerine söz
konusu üretim alanlarının gıdaya dönük tarıma
dönüştürülmesi seçeneği üzerinde durulmakta
ve küçük çiftçiye bu yönde yardım yapılması
düşünülmektedir. Afyon üretimi ve uyuşturucu
kaçakçılığı bilindiği gibi Taliban terörünü
besleyen kaynakların en önemlileri arasında yer
almaktadır. Nitekim BM uyuşturucu suçlarına
karşı savaş ofisine göre (ONUDC) dünya eroin
üretiminde kullanılan afyonun yüzde 90’ı
Taliban’ın yoğun olduğu Kandahar ve Helmand
bölgesinden gelmektedir. Bu rakam
Afganistan’ın gayri safi iç hasılasının yüzde 60’ı
düzeyindedir. Ülke ekonomisinin yüzde 20’si
ise keza uyuşturucu parasına dayanmaktadır.
Afyon üretiminin gıdaya dönük üretime
dönüştürülmesi stratejisinin, kuşkusuz
bugünden yarına gerçekleşmesi beklenmiyor.
Zaman alacağı kesin. Buna karşılık Marjah
bölgesine yönelik “müşterek harekât” başarılı
olmuştur. Uluslararası gücün kumandanı
Stanley McChrstal’a bakılırsa yeni hedef
Taliban’ın yoğun olduğu Kandahar bölgesi
olacak. İlkbaharla birlikte gelmesi beklenen
ABD ve NATO takviye gücü düşünüldüğünde,
Pakistan’ın da etkin desteğiyle askeri
seçeneğin ağır basacağı anlaşılıyor. Ancak
çoğu uzmanın da vurguladığı gibi sorunun salt
askeri güçle çözüme ulaşması zor. Ülkede belli
ölçülerde de olsa demokrasiyi hâkim kılmak,
şaibeli seçimle işbaşına gelen Karzai
iktidarının, muhalefetin de katılımıyla
meşrulaşmasının sağlanması, yolsuzluklara son
verilmesi, Taliban karanlığı ile birlikte çağdışı
yobaz zihniyetin de yok edilmesi, ülke halkının
ekonomik kalkınmasına yoğun biçimde katkı
sağlanması, dün olduğu gibi bugün de Afgan
sorununun çözümünün olmazsa olmazları
arasında görünmektedir. Aslında, ABD ve
NATO’nun Afgan halkının mutluluğu
umurlarında değil. Onların derdi, Kafkas
petrollerine ulaşımının güvenliği, Pakistan gibi
bir nükleer gücün Taliban-EI Kaide
teröristlerinin eline geçmesini önlenmesi
olduğu gerçeğinin de kuşkusuz unutulmaması
gerekmektedir.
Latin Amerika ve Karayibler Birliği
RAUL ZIBECHI (*)
Latin Amerika ve Karayib
Devletleri Topluluğu’nun
oluşumu, bölgesel ve aynõ zamanda
dünya çapõnda bir değişimin
habercisi. Özellikle ABD
hegemonyasõnõn düşüşe geçtiği ve
bölgesel bloklarõn yükseldiği
günümüzde yeni bir küresel denge
biçimleniyor. Kanada ve ABD’nin
olmadõğõ bu yeni birliğin oluşumu
uzun bir süredir bekleniyordu ancak
Amerikan Devletleri Örgütü’nün
(OEA ya da İngilizce kõsaltmasõyla
OAS ç.n.) Honduras darbesinin neden
olduğu krizi çözmede başarõsõz olmasõ bu
süreci hõzlandõrdõ.
Brezilya Devlet Başkanõ Luiz Inacio Lula
da Silva’nõn
başlattõğõ ve
süper güce
karşõ bölgenin bağõmsõzlõğõnõ savunan bu
girişim son 2 yõlda geliştirilmiştir. Bölgede
oluşan değişimin derinliğini anlamak için
geçmişe bir göz atmakta yarar var.
Kurulduğu 1948 yõlõndan bu yana OEA
sadece ABD’nin çõkarlarõna hizmet etmişti.
1962’de Küba birlikten ihraç edildiğinde
üye ülkelerden hiçbiri, ABD ile ilişkileri
bozulmasõn diye karşõoy kullanmamõştõ.
Sadece Brezilya, Arjantin ve Meksika’nõn
içinde bulunduğu 6 ülke çekimser kalmõştõ.
1983’te Orta Amerika’daki iç savaşlara
bir çözüm bulmak için kurulmuş olan ve
Kolombiya, Venezüella, Meksika ve
Panama’dan oluşan Contadora grubu;
Beyaz Saray ve Pentagon’un dayattõğõ
korodan farklõ bir ses çõkmasõ yönünde
ilk girişimdi. O zamanki İsveç Başbakanõ
Olof Palme’nin arabuluculuğuyla
başlamõş ve ABD’nin karşõ koymasõna
rağmen kurulmuş ve genişlemişti.
1990’da Rio Grubu, Contadora’nõn (o
yõllarda 8 ülkeyi içermekteydi) yerini aldõ
ve o zamana dek üye olmamõş diğer Latin
Amerika ülkeleri, Karayibler topluluğu ve
Orta Amerika ülkeleri de topluluğa katõldõ.
2008’de Guyana, Haiti ve Küba’nõn da
katõlõmõyla son biçimini aldõ. 2010’da
Rivera Maya’daki Birlik Zirvesi 21.
toplantõydõ ve burada yeni bir devletler
ABD hegemonyasõnõn düşüşe geçtiği, bölgesel bloklarõn yükseldiği günümüzde yeni bir küresel denge biçimleniyor
topluluğunun oluşumu başlatõlmõş oldu.
Son 25 yõlda çok yavaş ilerleyen ve
emperyal gücün Nikaragua, El Salvador ve
Guatemala’ya karşõ yürüttüğü
saldõrganlõğõn sonucu başlayan süreç bu
yeni konjonktürde olgunlaşarak hayata
geçti. Cancun’da (Meksika) 32 devlet
başkanõnõn (Honduras dõşõnda) imzaladõğõ
belge, bu yeni kuruluşun amacõnõn
bölgemizin ekonomik, politik, sosyal ve
kültürel entegrasyonunun derinleştirilmesi,
çok yanlõlõğõn savunulmasõ ve küresel
gündemde yer alan olaylar ve konular
hakkõnda görüş bildirilmesi olduğunu
açõklõyor.
Ortak para birimi önerisi
Ekonomik kriz bölümünde, yeni bölgesel
finansal bir yapõlanmadan söz ediliyor;
satõn alõmlarda ulusal paranõn
kullanõlabilmesi yanõnda ortak bir para
birimine geçilmesi öneriliyor. Ulusal ve
bölgesel bankalar arasõ işbirliğinin
gerekliliği belirtiliyor.
Belgenin tümünde zaman verilmese de
belirgin bir birlik vurgusu izleniyor.
Başkanlarõn tümünün imzaladõğõ bu
anlaşmada iki temel konuya geniş yer
ayrõlmõş: Enerji ve altyapõnõn fiziksel
bütünlüğü. Enerji konusunda yenilenebilir
enerji kaynaklarõnõn yaygõnlaştõrõlmasõ ve
biyoyakõtlar konusunda deneyimlerin ve
teknolojinin transferi ve bunlarõn yanõ sõra
azgelişmiş ya da küçük ekonomisi olan
ülkelerin enerji kaynaklarõna adil, dengeli
ve düzenli bir biçimde ulaşabilmelerine
izin vermek gibi konular ön planda yer
alõyor. Altyapõ konusunda ise bağlantõlarõn
arttõrõlabilmesi için hava, deniz, kara ve
nehir ulaşõmõnõn geliştirilmesi gerektiği
vurgulanõyor. Biyoyakõtlar ve altyapõ
konusunu dillendiren Brezilya, her 2
alanda da bölgenin lideri konumunda ve
ABD gibi dünyanõn birincil etanol
üreticisi. Anlaşma metninde doğal
yõkõmlar konusuna da yer verilmiş ve bu
gibi durumlarda hõzlõ, uygun ve eşgüdüm
içinde hareket edebilecek bölgesel bir
yapõlanmanõn oluşturulmasõ öngörülmüş.
Bu bölümde de Brezilya’nõn eli olduğu
fark ediliyor; Honduras darbesine
OEA’nõn anemik tepkisi ve (ABD’ye ait
ç.n.) 4. Filo’nun depremin ardõndan
Haiti’yi işgali Brezilya’yõ daha dikkatli
olmaya yöneltti.
Bağımsızlık sürecinin
tamamlanması
Henüz Latin Amerika ve Karayib
Devletler Topluluğu, bu anlaşmanõn hayata
geçirileceği 2011 Venezüella ve 2012 Şili
doruğu konusunda kesin niyetlerini
açõklamamõş olsalar da birlik süreci artõk
başlamõş görünüyor. Oluşumu üç açõdan
okumak gerek:
Kõsa bir süre içinde, Kolombiya ve
Panama’daki 11 yeni üs, Honduras ve
Haiti ile bölgede yeniden güçlenen
ABD’nin frenlenmesi gerekiyor. 2008’de
Kolombiya’nõn Ekvador’a saldõrõsõ
sonrasõnda Güney Birliği (UNASUR) ve
Güney Savunma Konseyi’nin
kuruluşunun nasõl hõz kazandõğõnõ
anõmsamakta yarar var.
İkinci konu uzun vadede gerçekleşecek:
Emperyal güce karşõ bölge ülkelerinin
bağõmsõzlõk sürecinin tamamlanmasõ. Her
iki birlik girişiminin de ciddi kriz
dönemlerinde ortaya çõkmasõ rastlantõ
değil, ilki 25 yõl önce Orta Amerika
ülkelerindeki iç savaş sõrasõnda ve şimdi
ekonomik kriz ve kutuplaşmanõn arttõğõ bu
dönemde.
Üçüncü konu jeopolitik bir özellik taşõyor.
Artõk Meksika ve Orta Amerika ülkeleri
kuzeyin yedeğinde değil. Bölgesel birliğin
kendi içinde pek çok sorunu ve çelişkileri
var ve bunlar sürecin yavaş ilerlemesine
neden oluyor. Ancak bunlarõn hiçbiri
geçen yüzyõlda ’80’lerde başlayan bu
yapõlanmayõ engelleyemeyecek. Süreç,
ABD’nin bölgedeki ağõrlõğõna karşõn
başladõ, yavaş yavaş genişledi ve şimdi
güçleniyor. Uzun erimde görevini yerine
getirecek, yavaş da olsa bu kaçõnõlmaz.
(*) Uruguaylı yazar, düşünür, aktivist.
İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (La
Jornada, Meksika, 26 Şubat)
Artõk Meksika ve Orta Amerika ülkeleri kuzeyin
yedeğinde değil. Bölgesel birliğin kendi içinde
pek çok sorunu ve çelişkileri var ve bunlar sürecin
yavaş ilerlemesine neden oluyor. Ancak bunlarõn
hiçbiri geçen yüzyõlda ’80’lerde başlayan bu
yapõlanmayõ engelleyemeyecek. Süreç, ABD’nin
bölgedeki ağõrlõğõna karşõn başladõ, yavaş yavaş
genişledi ve şimdi güçleniyor.
Ellerinizi henüz yõkamayõn
Amerikalõlarõn Irak’õ
işgal edip Saddam
Hüseyin’i devirmesinden 7
yõl sonra, iki tarihi olay söz
konusu: Seçimler ve ağustos
sonunda Amerikan
birliklerinin Irak’tan
çekilmesi. Ama dünyadaki
hükümetlerin ve özellikle
Barack Obama’nõn dikkati
başka bir yöne çevrilmiş
gibi görünüyor.
Irak düne ait bir
hikâye haline geldi bile. Bu
çok ciddi bir hata.
Amerika ve Batõlõ
müttefiklerin yanlõş
hesaplarõ sayesinde
ülke bir enkaz haline geldi.
Zar zor gelişmeye
çalõşõyor ve hâlâ yardõma
ihtiyacõ var. Ve bu bölgenin
istikrarõ için hayati bir önem
taşõmakta. Oradaki misyon
hiçbir şekilde tamamlanmõş
değil.
Bugün Irak, 3 yõl önce
Amerikalõlarõn son anda
düzenledikleri bir askeri
harekâtla bir iç savaşõ
bastõrdõklarõ günlere göre
çok daha az tehlikeli.
Amerikan birlikleri
şehirlerin dõşõna çekildikten
sonra kayõplarõ sevindirici
bir şekilde düştü. Ama Irak
hâlâ çok kanlõ.
Her ay yüzlerce Iraklõ
siyasi nedenlerden ötürü
yaşamõnõ yitiriyor.
Hatõrlatmadan geçmeyelim;
ölenlerin sayõsõ
Afganistan’dakinden de
yüksek oluyor. Irak’õn
milliyetçi direnişi azaldõ
ama El Kaide hâlâ hemen
hemen her ay kõyõm yaparak
intikam almaya devam
ediyor. Hassas noktalar,
özellikle Irak’õn Araplarõ ile
Kürtleri arasõndaki
“tetikleme hattı” barõşõ
tehdit ediyor. Bağdat,
bombalara karşõ koruyan
sistemlere yatõrõm yapma
imkânõ olan firmalarõn
dõşõndaki işletmelere açõk
değil.
Henüz ayakları
üzerinde bir ülke
değil
Seçimlere yaklaşõrken işler
karõşõk. Eksiklerine rağmen,
seçimlerin halkõn isteklerini
adil bir biçimde yansõtmasõ
gerekiyor. Bu Arap
dünyasõnda henüz nadiren
bulunabilen bir şey
olduğundan kutlama yapmak
için bir neden olabiliyor.
Birkaç ay önce hem Sünnilere
hem de Şiilere seslenen
mezhepler arasõ partilerin
güçlendiği yolunda umutlar
vardõ. Ama ocak ayõnda
yüzlerce adayõn Saddam’õn
Baas partisine daha önce üye
olduğu iddiasõyla, (bu
uydurma bir hile gibi
görünüyor), elenmesi Iraklõ
Sünni azõnlõğõ hayal
kõrõklõğõna uğrattõ. Liderlik
pozisyonundaki Sünni
adaylar ve partileri seçimleri
boykot çağrõsõnda
bulunmanõn cazibesine karşõ
direnç göstermeyi
başardõklarõ halde, çok fazla
aday çirkin bir mezhepsel
kavganõn içine çekildi.
Şimdi tek ümit,
muhtemelen kurulmasõ aylar
sürecek herhangi bir yeni
hükümetin, yelpazenin her
yerinden müttefik aramasõ.
Herhangi bir seçim ittifakõnõn
tek başõna sandalyelerin
çoğunluğunu kazanmasõ pek
ihtimal dahilinde değil.
Başarõlõ olacağõ tahmin edilen
ittifaklardan en az biri laik ve
mezhepçi olmayan bir
görüntü sergiliyor. Önceden
olduğu gibi, kendilerine
kazandõrõlan otonomi
Amerikan işgalinin en
katõksõz başarõsõ olarak
görülen Kürtler, daha önce de
olduğu gibi yine siyasi nüfuza
sahip olacak gibi görünüyor.
Sonuçta Irak acõ bir
şekilde bölünmüş durumda.
Dini mezheplerin ve etnik
gruplarõn tamamõna gerçek
manada hâkim bir lider veya
parti çõkmadõ. Kürtler ve
Araplar birbirlerinin
arzularõna henüz uyum
sağlamadõlar ve amaçlarõna
ulaşmak için şiddete
başvurma fikrini
akõllarõndan çõkarmadõlar.
Irak’õn kurumlarõ zayõf ve
yozlaşmõş durumda.
Bakanlõklar partilerin
yurtluklarõ haline gelmiş.
Elektrik dağõtõmõ gibi kamu
hizmetleri feci durumda.
Ülkeyi terk eden on binlerce
profesyonel henüz geri
dönmedi.
Yani ülkedeki sorunlarõn
çoğunu getiren yabancõlarõn
çõkõşa doğru yönelmeleri
için vakit daha çok erken.
Eğer Iraklõlar bazõlarõnõn
veya hepsinin kalmalarõnõ
isterlerse Obama buna evet
demeli. Çok önemli
noktalarda bulunan
Amerikan birlikleri hâlâ
düşman gruplarõn arasõndaki
hattõ elinde tutuyor.
Amerikan başkanõnõn
anlamlõ bir hareket alanõ
var.Başkan, daha önce
ağustostan sonra geride
danõşmanlõk yapacak 50 bin
askerlik bir “artık güç”
bõrakabileceğini söylemişti.
Irak hükümeti ile Başkan
Bush’un görevden
ayrõlmadan önce imzaladõğõ
“Kuvvetlerin Statüsü
Anlaşması”na göre, muhrip
olsun veya olmasõn, bütün
birliklerin önümüzdeki yõlõn
sonuna doğru Irak’tan
ayrõlmasõ gerekiyor. Bu da
değişebilir ve süre
uzatõlabilir. Sadece Irak’õn
kendi seçilmiş hükümeti
bütün yabancõ birliklerin
derhal çekilmesini isterse o
zaman hepsi ülkeyi terk
etmek zorunda. Sonuçta Irak
egemen bir ülke.
Ve nihai olarak, bir ülke
adõndan fazlasõ olacak bir
ulusu inşa işi Iraklõlara
düşecek. Ne yazõk ki hâlâ
buna dair çok az işaret
veriyorlar. Bir dahaki
hükümet mezhepsel
kayõrmalar ve yolsuzluklar
çemberini kõrmazsa, ortaya
çõkacak başka bir güçlü
adam orduyla işbirliği
içinde, bugünkü
çoğulculuğu, Arap
dünyasõnda hep görülen
türden baskõcõ, otoriter bir
yönetimle değiştirebilir. Bu
ise yeni bir trajedi olur.
Öyle veya böyle, Saddam’õ
yerinden kaldõrmanõn bedeli
çok fazla kan ve bir servete
mal oldu. Ama eğer tam bir
huzur ve demokrasiye
benzer bir şey
sağlanabilirse, bu en
azõndan geçmişe terk
edilmeye değer bir miras
olacaktõr.
İngilizceden çeviren:
Çimen Turunç Baturalp
(The Economist, İngiltere,
6-12 Mart 2010)
Irak Amerika’dan daha fazla
yardõm isteyebilir. Barack Obama
bundan geri durmamalõdõr.
Çelenk ve Mutlu Gün Bağışlarınız için
21 Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (YEKÜV)
Tel: 0212.274 15 02 - 213 74 02
www.yekuv.org, yekuv@yekuv.org
Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi
00158007287986476