15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kerpiç Üstüne Kurdum Binayı Cumhuriyetin “güvence”si kurumlarõmõzõn “tasfiye”sinde sõranõn “İller Bankası”na gel- diğini duydunuz mu? Altyapõ projelerinden imar planlamasõna dek yerel yönetimlerimizin 75 yõllõk “baş danışman”õnõ “iş- levsizleştirme” yasasõ hazõr… Belediyelere “devlet desteği” için Atatürk’ün isteğiyle 1933’te kurulan banka, “sosyal devletin bitirilmesi”ni öngö- ren “AB direktifleri”nin kur- banõ olmak üzere. Başbakan’õn “normalleşme” dediği darbe gündeminde “umursanmadı”ğõ için de sessizce ipi çekiliyor... Harita Kadastro Mü- hendisleri Odası’nõn geçen aralõk ayõndaki şu açõklamasõ ne gazetelerde ne de ekranlar- da yer bulabilmişti: “İller Ban- kası’yla belediyelerin ortak- lığı sona erdirilerek yerel yö- netimlere teknik ve finans- man desteği bitiriliyor...” Mimarlar Odasõ’nõn geçen- lerdeki şu “uyarı”sõna da med- ya bir yana, bankanõn “ortağı” belediyelerden bile ses çõkmadõ; “İller Bankası hizmet alanla- rı Fransa-Belçika ortaklığı ‘Dexia’ firmasına aktarılıyor.” Yani amacõ “kentlerimizin gelişmesine katkı” olan bir cumhuriyet kurumumuzca üst- lenilen hizmetlerin, bundan böy- le uluslararasõ sömürgecilerden satõn alõnmasõ amaçlanõyor. İlk kurulduğunda adõ bile “Beledi- yeler Bankası” olan ve “kâr amacı gütmeyen” köklü kuru- mumuzla “dayanışma” olana- ğõnõ yitirecek olan belediyele- rimiz de imar ve altyapõ yatõ- rõmlarõnda yabancõlarõn “müş- teri”si olacaklar... Dünyada tek örnek Mimarlar Odasõ’nõn “Kentleşme, Mimarlık ve Planlama Komitesi” İller Ban- kasõ’nõn “ulusal işlev”ini son- landõrma hazõrlõklarõyla ilgili bir rapor hazõrladõ. “Mevduat kabul etmeden” yerel yönetimlere finansman ve teknik destek sağlayan ban- kanõn, bu özelliğiyle “Dünya- daki ilk ve tek örnek” oldu- ğunu anõmsatan raporda şu vur- gulanõyor: “Dünya Banka- sı’nın, ‘Cumhuriyetin kurulu- şundaki kalkõnmaya katkõsõnõ ta- mamlamõştõr’ dediği İller Ban- kası’nda kentsel yapılar, etüt plan, termal enerji, içme suyu, kanalizasyon, kentsel atıklar, arıtma çözümleri, imar plan- lama, sayısal haritalar, ban- kacılık, danışmanlık gibi fark- lı uzmanlıklarda idari birim- ler bulunmaktadır...” Banka bugün, 4058 uzman kadro, 3216 belediye, 81 il özel idaresi, 15 su ve kanalizasyon idaresi olmak üzere toplam 3314 yerel yönetime hizmet vermeyi sürdürüyor... Türkiye’deki etkin politika- larõn liberalleşme adõ altõnda “devletin yeniden şekillendi- rilmesi”ni hedeflediği anõmsa- tõlan raporda, son gelişmeler de şöyle vurgulanõyor: “Ban- kayı işlevsizleştirmek için, ge- nel müdürlükteki kimi yetki- ler bölge müdürlüklerine ve- rilmiş, son dönemlerde de KİT statüsünden uzaklaştı- rılma ve bankacılık boyutu öne çıkartılmaya çalışılmıştır. Tasfiye girişimleri bir yasa taslağında somut- laştırılmış ve yasa- laştırmak için Mec- lis’te uygun ortam kollanmaktadır...” ‘Planlama okulu’ İller Bankasõ, sağ- lõklõ ve planlõ kentleşme için gerek- li her türlü teknik hiz- meti yaşama geçir- mede belediyelerin kolu kanadõ olmuştur. Özellikle planlama alanõnda yerel yönetimlere sağ- ladõğõ katkõlar, cumhuriyet dö- nemi şehirciliğimizin başarõlõ ve örnek alõnacak birikimlerini ya- ratmõştõr. Bankanõn kuşaktan kuşağa teknik kadrolarõnõn yur- dun tüm yörelerinde özverili imzalarõ vardõr. Böylesi bir “ulusal okul”un daha da geliştirilmesi; ülkede- ki tüm kentlerin İller Banka- sõ’ndaki “planlı gelişme” kül- türüyle beslenmesi için devletin her türlü desteği sağlamasõ ge- rekirken 70 yõllõk çabayõ “kü- resel sömürgeci”lerin çõkarla- rõ uğruna ortadan kaldõrmaya kimsenin hakkõ olmasa gerek... Sözü yine Mimarlar Oda- sõ’nõn bildirisiyle noktalayalõm: “Buna göz yumamayacağı- mızın bilinmesini isteriz. Bu konudaki mücadelemizi so- nuna kadar sürdürmeye de kararlıyız...” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ İller Bankasõ’nõ ‘Kurtaralõm’ [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY 10 MART 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Elazığ’da deprem oldu. İstanbul niye panik! Geleneksel Hüseyin Caner: “Recep’e göre kerpiç, geleneksel mimari tarz, kara çarşaf ise geleneksel giysiymiş. Recep de binlerce yıldır değişmeyen geleneksel siyasetçi tipi!” Parmaklık Ahmet Önen: “Apo, istediği ev hapsini Silivri’de geçirmeli. Böylece parmaklıklar ardındaki kendini yakalayan subaylara el sallar!” Seçmece Ertan Somunkıran: “AKP iktidarının hukuk bilimine büyük katkısı: Kendi yargıcını Meclis’te kendin seç!” YağmurDeniz İstanbul’da deprem günü belli olsa! ELAZIĞ kırsalında 5.9 büyüklüğündeki deprem 8 şiddetinde yıkıma neden oldu, 51 kişi öldü. İnsanlığın Anadolu’da yerleşik düzene ilk geçtiği bölgelerden Konya Çatalhöyük’e giderseniz, kazı çalışmalarını yürüten ekibin günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önceki konut örneklerinden yaptığını göreceksiniz. Killi çamur ve saman karışımından aynen Elazığ kırsalında yıkılan evler gibi. Tek fark 10 bin yıl önce yaban hayvanlarından korunmak için “kapı” evin tavanındaymış. Dünya değişiyor ama insan yaşamının kalitesine ilişkin temel unsurlardan biri hatta “temel içgüdü” sayılan “barınma” konusunda cilalı taş devrinden uzay çağına değişen bir şey olmuyorsa bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Kalkınma nutukları atanların yüzü kızarır mı bilmem ama bunun adı fakirliktir, bunun adı cehalettir! Bu arada Elazığ’da deprem olunca İstanbul’da deprem olacağını anımsayan yerel ve merkezi yöneticilere gelince! İyimser senaryolarına göre İstanbul’da 30 bin kişi ölecekmiş. İnsan hayatını bu kadar ucuzlatanlara soralım bakalım: Marmara Denizi’nde yerin şu kadar altında, Kızkulesi’ne şu kadar mesafede, şöyle bir atımda, şu tarihte, şu saatte, şu dakikayı şu saniye geçe, 7.8 büyüklüğünde deprem olacağını, bir ay öncesinden kesinlikle biliyor olsak elinizden ne gelir? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” SİLİVRİ’DEKİ toplama kampında tutulan yurtsever gazeteci kardeşim Mustafa Balbay ve yine yurtsever gazeteci kardeşim Tuncay Özkan, avukatlarının yardımıyla, biz “şimdilik dışarı”daki gazetecilere bazı sorular sormuşlar. Soru: Yıllardır sürdürdüğünüz mesleğinizde zaman zaman ödüller, başarılar elde ediyorsunuz. Başarılarınız bir gün terör faaliyeti olarak önünüze konuyor. Ne hissedersiniz? Yanıt: Ülkede at izinin it izine karıştığını, uluslararası bir işbirliği ile rejime yönelik bir yıkım başlatıldığını ve fakat “karşıdevrim”e kalkışanların sonunun saymakla bitmeyecek kadar kötü olacağını. Soru: Parlamenter sisteme olan inancınız temelinde bütün sorunların burada çözülmesini istiyorsunuz. Bunun için gerekirse parlamento çatısı altında çaba harcamayı hedefliyorsunuz. Bu çabanız Meclis’i yıkma girişimi olarak önünüze konuyor. Ne hissedersiniz? Yanıt: Karşımızda, demokrasiden nasibini almamış zavallı yaratıkların bulunduğunu, bu yaratıkların halk önünde maskelerinin düşürülmesi için demokrasiye gönül vermiş tüm yurtseverlerin çıkarsız büyük dayanışma içinde olması gerektiğini ve bunun tarihi bir sorumluluk olduğunu. Soru: Tutukluluk süreniz haftaları, ayları aştı, yıla ulaştı. İkinci yıldan gün alıyorsunuz. Özlemle beklediğiniz birinin size haber vermeden birkaç saat geciktiğini düşünün. Ne hissedersiniz? Yanıt: Evet, özgürlüğün bedeli ölçülemez, ödenemez. Ama ne çare; bir karşıdevrim sürecinden geçiliyor. Bu süreçte kimi yurtseverlerin ölmelerini sağlamış olsalar da henüz büyük kanlı bir planı yürürlüğe koymadılar, “kanlı veya kansız” koyamayacaklar da. Dolayısıyla toplama kampında veya “dışarı”da bu süreçte hayatta kalmak en büyük başarı sayılmalı. Çünkü insanlık tarihi ve insanlık onuru bunun sayısız örneği ile bezeli. Klasik ve kısaca, sayılı günler çabuk geçer! Sizlerin bedenini geçici bir süre için esir aldılar ama düşüncelerinizi asla. Sizler düşüncelerinizle her geçen gün biraz daha büyüyorsunuz. Sonuç: Şimdi biraz da her geçen gün küçülen ve sizler büyüdükçe daha büyük korkulara kapılan zavallıların neler hissettiğini düşünelim! Hisler SESSİZ SEDASIZ (!) HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Meksika’da mõ- sõr unundan yapõlan mayasõz yassõ ek- mek. 2/ Köy oyun- larõnõ yöneten kim- seye verilen ad... Avuç içi. 3/ Sod- yum elementinin simgesi... Sõğõrlarda görülen bulaşõcõ bir hastalõk... Hollan- da’nõn plaka imi. 4/ Palamut balõğõ- nõn iri bir türü. 5/ Haber- ci... “Ateş kesilir geçse -- - gülşenimizden” (II. Se- lim). 6/ Bir ay adõ... Semih Kaplanoğlu’nun, bu yõl- ki Berlin Film Festiva- li’nde “Altõn Ayõ” ödülü- nü kazanan filmi. 7/ Pa- rola... Karõ, eş. 8/ Ağzõ ge- niş, yayvan ve büyükçe su kabõ... Azerbaycan’õn pla- ka imi. 9/ Boş zamanlarda sõkõlmamak için başvurulan en sevilen uğraş... Dik yokuş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mersin yöresine özgü, çok küçük doğranmõş etle yapõlan bir tür kebap. 2/ İnce dantel... Irmaklarda ve sõğ sularda yük taşõmakta kullanõlan bir tür tekne. 3/ Radon elemen- tinin simgesi... Bir oyuncunun topu arkadaşõna geçirme- si... Eski dilde su. 4/ Tõp dilinde kalp atõmõnõn hõzlanma- sõna verilen ad. 5/ Bunaltma, tedirgin etme... Üflemeli bir çalgõ. 6/ Hafif sis... Yer çatlağõ. 7/ Bir nota... Bağõmlõ. 8/ Yerli bir erik cinsi. 9/ Bir renk... Dökülen tohumlarla er- tesi yõl çõkan tahõl. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K O C A B A Ş I E K İ P T A R T M U R A B U T R A M O R O F O B İ N E K L E A K K F A T A R O E V İ T A L A T Ş A L A T İ N A N E Y İ M A J 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Atatürk’ün mimarı” Seyfi Arkan’ın An- kara’daki İller Bankası binası da “Cum- huriyet Mirası...” Okçular, Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı, yaklaşık 350 olan nüfusunun tümü zaman içinde Alevilikten Sünniliğe dönmüş, anadili Kırmançi olan yoksul bir Kürt köyü. Okçularlılar biraz çiftçilik, biraz da hayvancılıkla hayata tutunmaya çalışıyorlar. Köyde bir ilköğretim okulu ve sağlık ocağı olmasına karşın içme suyu ve kanalizasyon şebekesi ile doktoru, ebesi, PTT acentesi bulunmuyor. Okçular, çok eski bir köy; ilginç bir öyküsü var. Adı, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın okçularından Okçu Yusuf’tan gelmedir. Mevlana Celaleddin Rumi’nin babası Bahaeddin Veled’in müridi olan Okçu Yusuf, Celaleddin Rumi, babası ve müritleriyle Konya’ya gitmek üzere Belh’ten çıktıktan sonra bir süre bu köyde kalmışlardır. Alaaddin Keykubat da Okçu Yusuf’la burada tanışmış, onun ok atmadaki ustalığına olan hayranlığının ifadesi olarak köyü kendisine bağışlamıştır. Köy ne değin eski ise köyde kullanılan kerpiç yapı teknolojisi de o değin, hatta çok daha eskidir. Bilindiği gibi ilk kez Mezopotamya’da görülen kerpiç yapıların tarihi M.Ö 6000-5000 yıllarına uzanmaktadır. Anadolu’da ise ilk örnekleri Caferhöyük, Akarçay Tepe ve Çayönü’nde görülen, çağımıza göre geri ve depreme dayanıksız, ölümcül bir teknolojidir. Toprak, su ve saman karışımından elde edilen balçığın tahta kalıplara dökülerek kurutulmasıyla elde edilen bu yapı malzemesi deprem kuşağında bulunan Anadolu’da tarihten günümüze dek yüz binlerce insanın yaşamına mal olmuştur. Son Elazığ depreminde 51 ölümün çoğu kerpiç evlerin çökmesi sonucu gerçekleşmiştir. Dolayısıyla çiğ kerpiç mutlaka vazgeçilmesi gereken bir yapı malzemesidir. Ne var ki vazgeçilememektedir; yoksulluk buna engeldir. Deprem ölümlerine bir sorumlu, bir suçlu göstermek gerekiyorsa ‘suçlu’, ‘kerpiç’ değil, insanları bu ölümcül malzemeyi kullanmaya zorlayan yoksulluktur. Başbakan’ın, “Suçlu kerpiçtir!’’ demesi kolaycılıktır, gerçeği gözden kaçırmaya yönelik bir davranıştır. Türkiye, ekonomik yönünü kapitalizm olarak belirlemiştir. İnsanın insan tarafından sömürülmesi zemininde işleyen kapitalist düzende ülkenin zenginlikleri toplumun görece dar bir kesiminde toplanırken, geniş kitleler sürekli olarak görece yoksullaşırlar. Özellikle kapitalizmin çarpık olarak geliştiği Türkiye gibi ülkelerde yoksulluğun en derin belirtileri Okçular gibi kırsal yerleşim bölgelerinde görülmektedir. Türkiye kapitalizminin edinilen zenginlikleri ülke geneline yaymak, toplumun geneline adil olarak paylaştırmak gibi bir sorunu yoktur. Kapitalizmin sosyal sorumluluk ahlakı geliştirmesi bir yana, işbirlikçi politikacılar aracılığıyla toplumda var olan paylaşımcılık, sosyal adalet, insanları eşit görmek gibi insancıl duygular da, -yarışmacılığın önünde engel olarak görüldüğünden-, bilinçli olarak köreltilmektedir. Türkiye’de egemen güçler ve onların iktidardaki işbirlikçileri tarafından topluma dayatılan ‘ekonomik liberalizm’ uygulama sonuçları açısından toplumsal ahlaksızlıkla eşanlamlıdır. Sermayenin özgürlüğü adına özellikle kırsal bölgelerde özelleştirmeler yoluyla devlete ekonomiden el çektirilmiş, istihdam olanakları kısıtlanmış, bir yandan ekime elverişli toprakların bölünüp küçülmeleri, öte yandan hayvancılığın kökünün kurutulmasıyla küçük topraklı ve topraksız köylüler kendi yazgılarıyla baş başa bırakılmıştır. Anadolu’nun binlerce köyündeki yüz binlerce toprak işsizinin Türkiye İstatistik Kurumu verilerinde sayısal bir değeri bile yoktur. AKP iktidarı, altı kapitalist, üstü feodal, ucube- kapitalist anlayışıyla bu olumsuz gelişme sürecine tüy dikmiştir. Kentte ya da kırda yaşıyor olsun, her insanımız ülkemizi, toplumumuzu “Çöl-Arabı” gözüyle değerlendiren ve eline aldığı her sorun elinde kalan bu iktidarın deprem yıkımları dahil hiçbir yaramıza merhem olamayacağını görmelidir. Yoksa daha çok bina çöker tepemize, kerpiç üstüne kurduğumuz... [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle